İslam Devrimi Dosyası -IV-: Devrimin Küresel Kapitalizmle Mücadelesi

İslam Devrimi Dosyası -IV-: Devrimin Küresel Kapitalizmle Mücadelesi
"İran İslam İnkılâbı’nın anayasasına göre mustazafları-ezilenleri himaye etmek İslam Cumhuriyeti’nin amacıydı. Anayasayla belirlenen bu amaç göz önüne alındığında, İslam İnkılâbı ile küresel kapitalist düzen arasındaki karşıtlığı anlamak mümkün olur."

Fars Haber Ajansı

İran İslam Cumhuriyeti, İslam İnkılâbı'nın başından itibaren dünyanın emperyalist kutbuyla uzlaşmadı. Emperyalizme boyun eğmek bir yana onunla uzlaşma yoluna dahi gitmedi ve bu yüzden çeşitli baskılara maruz kaldı.

İran İslam İnkılâbı'nın şekillendiren en önemli ilkelerden biri “adalet talebi”dir. Herkes için adalet, 1979 yılında 2500 yıllık şah rejimini yerle bir eden inkılâpçıları harekete geçiren saiktı. Onlar kendilerini bütün dünyaya hâkim olan adaletsiz bir düzenin içinde bulmuşlardı. Bu düzende, zayıf güçlünün menfaati uğruna kurban ediliyordu.

Ekonomide adalet, doğal olarak, 1979 İnkılâbı'nın talepleri arasında yer alıyordu. Bu talebin gerçekleşmesi için ezilenlerin ve mustazafların haklarının korunması, güçlülere karşı himaye edilmeleri gerekliydi. Bir başka deyişle İran İslam İnkılâbı güçlünün zayıfı avladığı “orman ekonomisi”ne karşıydı.

Küresel düzen karşısında İran İslam Cumhuriyeti doğal olarak kendisini sosyalist cephede görmüyordu; mücadelesi ekonomik adaletsizlik üzerine kurulu cepheyleydi ve adaletsizlik siyasî alana da yayılmıştı; yani dünyaya küresel kapitalist düzen hâkimdi.

Küresel Kapitalist Düzen

Küresel kapitalist düzenin başlangıcı Rönesans sonrası döneme dayanır. Avrupa burjuvalarının feodallere galip gelmesi ve Kilise'nin gücünü kaybetmesi zamanla Avrupa ulus devletlerini etkisi altına aldı ve Otuz Yıl Savaşları'nın ve Vestfalya Anlaştmaları'nın ardından yerini sağlamlaştırdı. Dolayısıyla kapitalist düzen başından itibaren ulus devlet anlayışına dayalı uluslararası düzenle uyumluydu ve nasyonalizm bu düzen içerisinde bir ideolojiye dönüşmüştü.

Bu dönemde sekülar devlet dinî devletin yerini alır ve Kilise, yönetici erk olmaktan çıkarak din Allah ile insan arasındaki kişisel bir irtibata dönüşür. Öte yandan Kilise'nin yerine devleti meşrulaştırma yetkisi eğitim kurumları ve medya gibi başka birimlere verilir. Bu dönemde etkin olan ideoloji milliyetçiliktir. Dinî hoşgörüye rağmen etnik hoşgörü ortadan kalkar. Bunun neticesinde Avrupa'da nasyonalist savaşlar başlar ve bir süre önce baronların kontrolünde olan topraklar modern milliyetçiliğin topraklarına dönüşür.

Sanayi Devrimi, kapitalist düzeni güçlendiren yeni bir aşamaydı. Sanayileşme de milliyetçilikle bir noktada buluştu. Sanayileşme bir sonraki aşamada dünyanın sömürülmesiyle sonuçlandı. Asya ve Afrika halkları kendi topraklarında başlarını Britanya'nın çektiği Avrupalı sömürgecileri gördüler.

Avrupa uluslararası kalkınma programının dünyaya kazandırdığı şey işte bu sömürüydü. Batılı değerler bu şekilde bütün dünyaya yayıldı ve ulus devletlere böyle sirayet etti. Hatta komünist yönetimler ulus devletlerde şekillendi. Immanuel Wallerstein'a göre bu, kapitalizm üzerine kurulan uluslararası sistemin gereklerindendir.

Kapitalist düzenin Ortadoğu'ya intikali daha çok I. ve II. Dünya savaşlarıyla birlikte oldu. I. Dünya Savaşı'ndan sonra dağılan Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılan birçok ülke savaşta zafer kazanan devletlerin kontrolüne geçti. II. Dünya Savaşı'ndan sonra ise bu ülkeler bağımsızlıklarını kazanarak uluslararası topluma katıldı.

Dolayısıyla İran İslam İnkılâbı'nın içine doğduğu uluslararası toplum, kapitalizmle yoğrulduğu böyle bir süreci arkasında bırakmıştı. Buna göre bu düzene küresel kapitalizm adını vermek yerinde olacaktır.

Küresel Kapitalizm Karşısında İran İslam İnkılâbı

İran İslam İnkılâbı, üçüncü dünya teorisyenlerinin deyişiyle dünyayı “merkez” ve “çevre” şeklinde taksim eden uluslararası bir düzenle karşı karşıya kaldı. Kapital, sermaye daima çevreden merkeze doğru hareket ediyor ve orada toplanıyordu.

Buna göre dünya iki ana kutba, “müstekbir” ve “mustazaf” kutuplarına ayrılmıştı. Bir tarafta sabık sömürgeciler, şimdiki uluslararası güçler vardı, diğer tarafta sabık sömürülenler, şimdiki üçüncü dünya.

İran İslam İnkılâbı'nın anayasasına göre mustazafları-ezilenleri himaye etmek İslam Cumhuriyeti'nin amacıydı. Anayasayla belirlenen bu amaç göz önüne alındığında, İslam İnkılâbı ile küresel kapitalist düzen arasındaki karşıtlığı anlamak mümkün olur.

İran İslam Cumhuriyeti, İslam İnkılâbı'nın başından itibaren dünyanın emperyalist kutbuyla uzlaşmadı. Emperyalizme boyun eğmek bir yana onunla uzlaşma yoluna dahi gitmedi ve bu yüzden çeşitli baskılara maruz kaldı.

Küresel kapitalizm İran'ı sekiz yıl süren savaşa girmek zorunda bırakmakla etkisini tam manasıyla göstermiştir. Öte taraftan İran İslam Cumhuriyeti'nin 34 yıllık tarihi boyunca Batı bloğu tarafından uygulanan çeşitli ambargolar, bu karşıtlığın bir başka göstergesidir.

İran İslam Cumhuriyeti'nin küresel kapitalizm ile Filistin ve Lübnan'daki özgürlükçü hareketleri destekleyerek bir kez daha karşı karşıya gelmiştir. Arap ülkelerindeki İslamî uyanış hareketlerini himaye etmesi de bu karşıtlığın bir başka boyutudur.

Değerlendirme

İran İslam Cumhuriyeti kurulduğu günden itibaren, Doğu bloğu ülkelerine katılmaksızın, küresel kapitalizmle ciddiyetle mücadele etmiştir.

Bu mücadele, dünyayı merkez ve çevre olarak ikiye ayıran, uluslararası sahada zayıf ülkelerden faydalanmayı güçlü ülkeler açısından sıradanlaştıran yapıya karşı sürdürülmüştür.

Bu ciddi karşıtlık, Rönesans'tan sonra Avrupa'da yaşanan gelişmelerin ürünü olan uluslararası düzenin İran İslam Cumhuriyeti'ne kapsamlı yaptırımlar uygulamasına sebep olmuştur.

medyasafak.com