Şehid İmad Muğniye’nin Berberi Konuşursa...

Şehid İmad Muğniye’nin Berberi Konuşursa...
İranlı El Alem TV yakında Şehid İmad Muğniye’nin hayatı hakkında bir belgesel yayımlayacak. Lübnanlı Khodor Awarki tarafından yazılıp hazırlanan bu belgeselde Şehid Muğniye’ye mücadele ve kişisel hayatında refakat eden bazı kişilerle ilk defa mülakat yapılıyor.

Arabi Press
 

Khodor Awarki
 

İranlı El Alem TV yakında Şehid İmad Muğniye'nin hayatı hakkında bir belgesel yayımlayacak. Lübnanlı Khodor Awarki tarafından yazılıp hazırlanan bu belgeselde Şehid Muğniye'ye mücadele ve kişisel hayatında refakat eden bazı kişilerle ilk defa mülakat yapılıyor. Onlardan birisi onun berberi, diğeri de Muğniye'nin komutası altında savaşan bir komünist  (Ebu Mahir).
 

Bazı konuşmalar zaman limitini aştığı için belgeselde yer almadı. İşte onlardan bazıları:
 

Hasan (Takma bir isim) otuzlu yaşlarda bir adam. Önemli bir sürü Suriyeli sorumlunun berberi olan babasının Şam'da Mezze semtindeki dükkanını, babası vefat ettikten sonra kardeşleriyle beraber işletmeye devam etti.
 

Oğullar babalarının ilişkilerini devraldılar. Hasan'ın kendisi bir çok üst düzey Suriyeli kişiliğin özel berberidir. Özelliği o kişiliklerin ona güven duymasıdır. Boyunlarını ona teslim ederler, zira traş bıçağı etraflarında özgürce hareket eder.
 

Hasan “birinci dereceden” özel müşterilerinin evlerine gitmeye alışkındı. Üst düzey bir sorumlunun evinde “Hacı Rebii” adını taşıyan bir misafir vardı.
 

Ev sahibi gibi misafir de saçını Hasan'ın makasına ve boynunu traş bıçağına teslim etti. Hasan o günden kalma ilgi çekici bir yorum hatırlıyor. Ev sahibi, berberin ellerinin arasında oturan Hacı Rebii'e dedi ki:
 

–Eğer Hasan senin boynunun kıymetinin yirmi beş milyon dolar olduğunu biliyor olsaydı seni yine traş eder miydi acaba?
 

Suriyeli sorumlu güldü, Hasan şaşırmıştı, Hacı Rebii ise tebessüm etti.
 

Hacı Rebii, Hasan'a dükkanının yerini sordu ve:
 

– İleride Şam'da olduğum zaman traş olmak için sana gelirim, dedi.
 

2003'ün ortalarındaydı. Hacı Rebii, kesintili aralarla da olsa o berber dükkanına uğruyordu. Hasan şunları anlatıyor:
 

– Hacı Rebii, hep randevusuz, dükkanda benden başkası olmadığından emin olmak için daima kapatmadan bir kaç dakika öncesinde gelirdi. İlk buluşmamızda dükkanın kapatma zamanlarını, benim ve kardeşlerimin iş saatlerini detayıyla anlatmıştım. Onlar gittikten sonra dükkanda yaklaşık bir saat daha oyalanırdım çünkü etrafı kendim temizlerdim.
 

Hacı Rebii bazen aylarca yok olurdu, bazen de bir iki hafta. Bana her geldiğinde stilinde bir değişiklik olduğunu hissederdim.
 

Bazı günler öyle bir elbise giyerdi ki iş adamlarına benzerdi. Bazen genç elbisesi giyerdi. Bazen de kendi halinde bir “aile babası” simasını taşırdı. Ama hep gülümseyerek girer ve dükkandaki herkese büyük bir edep ve sevgiyle selam verirdi.
 

İnsanlığı ve mütevaziliği beni ona yaklaştırmıştı. Yıllar boyunca onu bir kardeş ve bir dost olarak gördüm. Onunla ilişkim bütün çocuklarımın isimlerini, her birisinin okul sorunlarını öğrenmesine varacak kadar ilerlemişti. Bütün berberler gibi konuşmayı severdim, oysa buna karşı koymazdı.
 

Onun iyi kalpliği bir kaç kere bana çocuklarımın durumunu sormasına neden oldu. Bir keresinde bir akrabamla aramda aile içinde bir sorundan haberdar oldu. “Bak, hakkını ara. Ama akrabalık ilişkisini koru çünkü Allah subhanehu ve teâla sana, senin hakkını yiyen akrabandan dolayı kaybettiklerinin bedelini verir. Ama akrabalık ilişkisini kaybetmek Rabbi gazaplandırır, rızkı keser” dedi.
 

İmanı söylediği kelimelerden belli oluyordu. Konuşması insanı takvaya hidayet ederdi. Ancak dış görüntüsü, bu mütevazı insanın büyük mücahid İmad Muğniye olduğunu hiç belli etmezdi!
 

Gülmesi rahattı. Hep mutlu ve tebessümlüydü. Ama bir defa hiç unutmayacağım öyle bir şeye şahit oldum ki!
 

Siyonistleri ve ABD'lileri ağlatan adamı televizyonda bir görüntü ağlattı:
 

Hasan devam ediyor:
 

– Zamanı ya da münasebeti şimdi hatırlamıyorum. Çünkü ben tarihçi değil, berberim. Ama Hacı Rebii'in dükkana, her zaman hissettiğin ama anlamadığın heybetiyle girdiğini çok iyi hatırlıyorum. Sokaktan geçenlerin kolayca göremediği koltukta otururdu hep, onu duvardaki televizyona doğru çevirmemi isterdi. Böylece sırtı sokağa, yüzü televizyona doğru olurdu. O gün televizyonda (sanırım El Menar TV) direniş şehitlerinin toprağa verilme görüntüleri vardı. Şehitlerin naaşları televizyonda belirince Hacı Rebii'in yüzünde gözyaşlarının sel olduğunu görmem beni şaşırtmıştı.
 

Hasan ardından şöyle diyor:
 

– Mahçup olmuştum. Ne diyeceğimi bilemedim. Telefon bahanesiyle dükkandan dışarı attım kendimi.
 

medyasafak.com