"Pakistan Çapında Şii Kanı Akmaya Devam Ediyor"

"Pakistan Çapında Şii Kanı Akmaya Devam Ediyor"
Kuetta’daki en kanlı saldırılardan sadece 24 saat sonra, Leşker-ı Cengvi’nin zehir kusan bir lideri, coşkusunu ortaya koyan bir tonla, Hazara Şiilerinin kan banyosundan nasıl ‘eğlendiğini’ söylüyordu. Kendisi de bir baba mıdır bilmiyorum, ama bir babanın ve bir annenin oğlu olmalı.

Seyyid Zafar Mehdi
 

Press TV


Karanlık ve soğuk gecede, bir bacağını diğerinin üzerine atmış halde oturan, yağmur damlalarının çökmüş gözlerinden akan gözyaşlarına karışmasına aldırış etmeksizin, tek oğlunun tabutuna bakan yıkılmış bir babanın görüntüsünü hayal edin.  

Genç oğlunun tabutunu omuzlayıp onu kabre koyarken aklından ne geçiyor olabilir?

Bir baba, çocuklarını ömrünün sonbaharında kendisine yardım etmesi ve destek vermesi için dünyaya getirir. Umutları ve hayalleri, çiçeklenen filizlerine bağlıdır. Onun büyüyüp geliştiğini görmek ister, böyle vahşi bir şekilde öldüğünü değil. Babanın gücünün ve dayanıklılığının en büyük sınavı, toz ve kan yığınlarının altına bürünmüş haldeki maktul oğlunun cesedini teşhis etmesidir.

Bu olay akıllara 1400 yıl sonra, Kerbela'nın korkunç görüntülerini getiriyor. Hüseyin (a.s) ve genç oğlu Ali Ekber'in (a.s) görüntülerini hatırlatıyor. Ama bu başka bir Kerbela ve başka bir Aşura! 100'den fazla kişi, 10 Ocak günü Kuetta'da, Alemdar Yolu'nda, Hazara Şiileri oldukları için soğukkanlılıkla öldürüldü.  Pakistan'da Hazara Şiilerine yapılan acımasız zulüm eski bir hikâyedir ve tuhaf nedenlerden ötürü hiçbir zaman hukuki yaptırımlar getirmemiştir. “Saflığın toprağı”ndaki, İslam'ın kendi kendini kutsamış bazı standart taşıyıcıları tarafından sapkın ilan edilen Şiiler, hedefli saldırılarda yok ediliyor. 

Kan dökme, tüm şiddetiyle devam ediyor. 16 Şubat günü, Kuetta eteklerindeki kalabalık bir pazarda bir su tankerinde güçlü bir patlama daha oldu. Ölü sayısı (bu yazı yazılırken) 84'e ulaştı ve yüzlerce kişi kritik durumda, çeşitli hastanelere kabul edildi. Leşker-i Cengvi, saldırının sorumluluğunu ‘gururla' üstlendi. Belucistan hükümeti, katillere karşı askeri operasyon çağrısı yapmak yerine, bombalı saldırı nedeniyle Pazar günü (17 Şubat) bir günlük yas ilan etti. 

Şii Hazara topluluğunun üyeleri, tıpkı 10 Ocak saldırısından sonra üç gün sevdiklerinin tabutlarıyla yolda oturdukları gibi, bu sefer de kurbanların cesetlerini gömmeyi reddetti ve Ordu'nun güneybatı şehrinde kontrolü ele almaya çağrılmasını istedi.

Ölüm dansı uzun süredir devam ediyor. Caddelerde, camilerin içinde, kafilelerde, hastanelerde ve okullarda kan akıyor. İran istikametindeki Şii ziyaretçiler otobüslerinden indiriliyor, açık alanda yan yana diziliyor ve eşlerinin ve çocuklarının yanında gaddarca öldürülüyor. Barışçıl yas kafilelerine katılan insanlar bombalı saldırılarda havaya uçuruluyor. Hazaraları ortalığa çıkmamaları için uyaran tehdit mesajları dolaşıyor. Mezar-ı Şerif'in Talibancı valisi, Şii katliamlarına cevaz veren bir fetva yayınlıyor. Yasaklı Sipah-i Sahabe'den türemiş Leşker-i Cengvi, Pakistan'ı ‘kirli insanlar'dan temizlemeye yemin ediyor. 

Lahore'den Kuetta'ya, Karaçi'den Peşaver'e ve Haydarabad'a kadar masumlar ölüyor, katiller elini kolunu sallayarak dolaşıyor ve emniyet teşkilatları felç olmuş bir halde. Kuetta'daki en kanlı saldırılardan sadece 24 saat sonra, Leşker-ı Cengvi'nin zehir kusan bir lideri, coşkusunu ortaya koyan bir tonla, Hazara Şiilerinin kan banyosundan nasıl ‘eğlendiğini' söylüyordu. Kendisi de bir baba mıdır bilmiyorum, ama bir babanın ve bir annenin oğlu olmalı.

Bu lümpen tekfirci yeni-hariciler tarafından savunulan ayrımcı ideoloji, terörizmi meşru bir eylem haline getiriyor. Ben dini konularda uzman değilim, fakat İslam'ın hangi tarzının onlara dindaşları olan Müslümanların kanlarını çiğneme yetkisi verdiğini anlamak mümkün değil. 

Bu ‘dindar' tekfirci unsurlar, ‘ötekiler'i ‘mürted' ilan etti ve onları silmeyi kendilerine görev edindi. Bu ‘ötekiler'in arasında Hazara Şiilerinin yanı sıra ılımlı Deobandiler, Sünni Barelviler, Ahmediler ve Hristiyanlar da var. Bunlar, 20 Eylül 2008'de İslamabad'daki Marriott Otel'in bombalanması, 3 Mart 2009'da Lahore'de Sri Lanka takımın bombalanması, 10 Ekim 2009'da GHQ Rawalpindi'deki saldırı, Khayber-Pakhtunkhwa eyaletindeki Sünni Barelvi ve Deobandi camilerine yapılan saldırılar, Ahmediler ve Hristiyanlara yönelik saldırılar gibi örneklerde olduğu gibi Pakistan'da çok sayıda büyük terör eylemine maruz kaldılar.

Fakat, buna ister utanmazca bir alçaklık, isterse suç ortaklığı diyelim, üst düzey iktidar çevrelerinde hiç kimse isimleri açıkça söyleyip buna uygun eyleme girmeye cesaret edemiyor. Medya bile riskten kaçıyor, belli düzeyde ihtiyatlı yaklaşıyor ve bu teröristleri “tekfirci Deobandiler” diye adlandırmaktan kaçınarak bunun yerine muğlak ve kapalı “Sünni aşırıcılar” gibi ifadeler kullanmayı tercih ediyor. Bu terminoloji aldatıcı bir şekilde, mezhepçi bir renk veriyor ve yaşananları Şiiler ve Sünniler arasındaki bir tür siyasi veya dini çatışma gibi yansıtıyor. Gerçekte denklem, geri kalan herkese karşı Tekfirci Deobandiler şeklindedir. Pakistan'daki Sünni Barelvi ve ılımlı Deobandi bu fitneci Tekfirci Deobandilerden uzak durmuşlardır.

Ilımlı Deobandiler ve tekfirci Deobandiler arasında net bir ayrım yapmak önemli, zira ılımlı Deobandiler bile hedef oluyorlar. 30 Mayıs 2004'te önde gelen bir Deobandi din adamı, Müftü Nizamuddin Shamzai Karaçi'deki evinden çıkarken vurulmuştu. 17 Eylül 2007'de Mevlana Hasan Jan Peşaver'de öldürüldü. 19 Eylül 2008'de Kuetta'daki İslami seminer okulunda Cemiyet-i Ulema-i İslam tarafından gerçekleştirilen bir bombalı eylem beş kişinin ölümüne neden oldu. Sünni Barelviler de bu ISI destekli ve Suudi finansmanlı yeni-harici teröristlere bedel ödedi; Lahore'deki Data Darbar saldırısı, Baluçistan'daki Jhal Magsi saldırısı, İslamabad'daki Bari İmam saldırısı, Peşaver'deki Rehman Baba saldırısı, Peşaver'deki Shrine saldırısı, Karaçi'deki Abdullah Şah Gazi saldırısı ve Karaçi'deki Mevlid kandili kutlamaları sırasındaki Nishtar Park saldırısında olduğu gibi. 

Bu günlerde herkesin kafasını kurcalayan soru şu: Pakistan'da çığırından çıkan bu tekfirci Deobandiler kim? Bunlar, Sipah-i-Sahabe Pakistan (daha sonra Ehli Sünnet vel Cemaat adını aldı) grubundan çıkan Leşjker-i Cengvi'ye (LeJ) bağlı piyade erleridir. Bunlar Deobandi mezhebinin içindeki, dindaşları olan Müslümanlara (diğer mezheplerden) ve gayrimüslimlere karşı anarşizm ve kaos zihniyetiyle ve tehlikeli bir aşırıcı duruşla yaklaşan küçük bir azınlığı temsil ediyor. Sipah-i-Sahabe Pakistan (SSP), 2002 yılında, 1997 tarihli terörle mücadele kanununa dayanarak terör örgütü ilan edilmiş olsa da, “Ehli Sünnet vel Cemaat” (ASWJ) adının altına gizlenerek terörist-mezhepçi eylemlerini sürdürüyor. 

Bunlar, Hazreti Muhammed'in (s.a.a) sevgili torunu Hüseyin'i (a.s) 1400 yıl önce Irak'ın Kerbela çölünde öldüren Yezid'in mirasını ileriye götürmeye ant içtiler. Yezid'in İslam yorumu, bu kendi kendini kutsamış iman savunucularından farklı değildi. Pakistan'da aralıksız olarak Şii kanının akması, Deobandi mezhebinin en yüksek öğrenim mercii olan Darül Ülum Deoband tarafından yayınlanan ve mezheplerin ötesinde bütün Müslümanlar tarafından lanetlenen Yezid'i destekleyen bir fetvası bağlamında görülmelidir.



Bunlar, Hüseyin'in (a.s) babası Hazreti Ali'yi (a.s) 1500 yıl önce Küfe mescidinde öldüren lümpen fanatiklerdir (hariciler). Bunlar, Ali'nin hanımı ve Hazreti Muhammed'in tek kızı Hazreti Fatıma'nın (RA) türbesini yok edenlerdir. Bunlar Hüseyin'in ağabeyi Hasan'ı (a.s) zehirleyenlerdir. Bunlar, Hazreti Muhammed'in (s.a.a) ailesini – Hüseyin'in hasta oğlu İmam Seccad (a.s), kız kardeşi Hazreti Zeyneb (a.s) ve kızı Hazreti Sekine (a.s) de dâhil olmak üzere – Küfe (Irak) ve Şam'ın (Suriye) kalabalık pazarlarında acımasızca sürükleyenlerdir. Bunlar, şair Allame İkbal ve Pakistan'ın kurucu babası Muhammad Ali Cinnah için ‘kâfir' diyenlerdir. 

Şimdi bu yeni-hariciler, Leşker-i Cengvi (LeJ), Sipah-i Sahabe Pakistan (SSP), ve Tehrik-i Taliban Pakistan (TTP) gibi aşırıcı örgütlerin liderleri, atalarının “misyon”unu daha ileriye taşıyor. Onların görevi belli: Şiileri ve ılımlı Sünnileri yok etmek ve yeryüzünde sözde Allah'ın kanununu tesis etmek (bunu hangi kanun olduğunu ancak Allah bilir).  

Pakistan'da medya ve kamuoyunun bir kısmı bu aşırıcı grupların Hazara Şiilerine ve diğer azınlıklara karşı olan barbarlığını kınıyor, fakat bunu çok pasif bir şekilde, neredeyse gönülsüzce yapıyor. Birçok kişi katillerin adını veya örgütlerini açıkça söylemeye cesaret edemiyor. Yapanlar, bunu canlarıyla ödedi. Pakistan'da iktidardaki siyasi parti beceriksiz ve yozlaşmış. Muhalefetteki PML-N bu grupları açıkça şımartıyor ve her ikisinden liderlerin, seçim kampanyaları sırasında sırtlarının sıvazlandığı görüldü. İmran Han'ın Pakistan Tehrik-i İnsaf hareketi, gözünü yaklaşan seçimlere dikmiş halde, ihtiyatlı hareket ediyor. Dobra dobra konuşmaktan geri durmayan iki savaş atı sadece, Pakistan Awami Tehrik lideri Tahir ul Kadri ve Muttahida Quami Hareketi lideri Altaf Hüseyn. Belki bu, ikisinin de buranın sakini olmamasındandır; birinin Kanada vatandaşlığı, diğerinin İngiliz vatandaşlığı bulunuyor.   

Devlet kurumlarından hiçbirisi – hükümet, ordu ve yargı – azınlıkları koruyamadı. Hükümetten ve ordu kontrolünden büyük ölçüde bağımsız gibi görünen yargı, Şahzeb Han cinayetini (bazı feodal beyler tarafından öldürüldü) kendiliğinden gündeme alıyor; fakat LeJ, SSP ve TTP teröristlerini “yeterli delil” yokluğundan kefaretle serbest bırakıyor. Ve aynı teröristler gelip Kuetta'daki Hazara Şiilerini acımasızca katlediyor.

Pakistan Başyargıcı Şahzeb Han davasıyla kişisel olarak ilgileniyor (gerçekten öyle), fakat yüzlerce Hazara Şii'nin tek günde ve güpegündüz öldürülmesi onu uyandırıp sarsamıyor. İran istikametindeki Hazara ziyaretçilerin katledilmesi, kendiliğinden gündeme almak için uygun bir örnek olarak görülmüyor. 13 yaşındaki Mehzar Zehra'nın babasının öldürülmesi de bir diğer istatistik. Kendisi de vurulan Mehzar, bir hastane yatağında yaşam mücadelesi veriyor. Başyargıcın Kuetta, Karaçi ve Lahore'deki Şii katliamlarını kendiliğinden gündeme almasını engelleyen nedir, ve daha önemlisi, kimdir?  Pakistan'ın istihbarat kuruluşlarının LeJ, SSP ve TTP teröristlerine karşı “yeterli kanıt” toplamasını engelleyen nedir? Sorumluluk nerede duruyor? Eh, eğer kendinizi o yağmurlu gecede yolun üstünde, katledilen oğlunun tabutunun yanında oturan, tesellisiz bir şekilde ağlayıp ağıt yakan yaslı babanın yerine koyarsanız, belki cevabı bulursunuz.

Çev: Selim Sezer

medyasafak.com