"3. İntifada Kapıda"

"3. İntifada Kapıda"
"Daha sade ve doğru bir tabirle; biz şu anda, kaynama noktasına yakın bir yerde ve kapımıza yaklaşan, kapsamlı bir 3. İntifada eşiğindeyiz."

Dr.Fayez Reşid
 

El-Quds el-Arabi
 

İşgal altındaki Filistin toprakları, 3. İntifada için bekleyiş halindeki halkına şahit olurken, 4 bin Filistinli esir,  İşgalci İsrail'in hapishanelerinde açlık grevine başladı, ardından -yine işgalcinin elindeki esirlerden- Arafat Caradat, işkence altında  can verdi. İşgal altındaki bölgelerdeki durum, yakın zamanlı bir intifadanın habercisi gibi. Daha önceden de, işgal altındaki Filistin topraklarında olası bir 3.İntifadan söz ediliyordu. Ama şimdi, özellikle de önceki iki intifadanın başlangıç atmosferine benzeyen bir ahavanın hakim olmasından dolayı, 3.İntifada daha çok konuşulmaya başlandı. Bir diğer taraftan, Batı Şeria'daki yönetimde görevli olan memurlar, bir kaç ay boyunca maaşlarını alamadıklarından dolayı, ardarda  grevlere gidiyorlar. Bununla birlikte ekonomik durum giderek kötüleşiyor. Yönetim, siyonist düşman tarafından mali kuşatmaya alındığından, boğucu bir kriz yaşıyor. Oysa ki Netanyahu'nun sözleri vardı: ''Filistinliler adına toplanan vergiler, ocak ayında yönetime gönderilecek.'' Aynı zamanda, para desteğinde bulunan unsurlar,  eskiden olduğu gibi sürekli ve düzenli bir şekilde ödeme yapmıyor. Arap Birliği en son, yönetime aylık 100 milyon dolar yardım yapma sözü verdi fakat şu ana kadar ortalıkta görünen bir şey yok.
 

Geçen kasım ayındaki İsrail saldırıları esnasında, Batı Şeria, Filistinlilerin, geniş ve kitlesel hareketliliğine ve halkın, İsrailli güvenlik elemanlarıyla sıcak çatışmalarına sahne oldu. İsrail'in yerleşim projeleri devam ediyor. Son bölümde, karşımızda ''E-1'' projesi var. E-1 projesi, Batı Şeria'nın kuzeyini, güneyinden ayıran bir proje. Bu proje ile İsrail, Batı Şeria'yı ayırmakla kalmıyor, Batı Şeria'nın yüzde 10'luk kısmına el koyuyor. Bu proje, iki devletli çözümün tabutuna, son çiviyi çakan bir hamledir. Yerleşim projeleri, duvarlar, ana ve ara yollar ile İsrail şimdiye kadar, Batı Şeria'nın yüzde 60'ından fazlasına zaten el koymuş durumda. Son proje, Filistinlilerin kentlerini ve köylerini birbirinden ayırırken, kantonlar da birbirinden tamamen izole edilmiş olacak.
 

Siyasi düzeyde bakacak olursak: Filistin devletinin, Birleşmiş Milletler'de gözlemci üye statüsü kazanması önemli ve anlamlı bir başarı ama Siyonistlerle mücadelede ve var olan güçler dengesine karşı tatbik edilemiyor. Bir diğer taraftan, uzlaşma, 20 yıldan beri süren müzakereler ile çıkmaz bir yola girmiş halde. Bu müzakereler, Filistin ulusal projesine, davasına ve Filistinlilerin haklarına, felaketlerden başka bir şey getirmiyor. İsrail, hayalindeki uzlaşmayı, Filistin'e ve Araplara dayatmak istiyor. Hayalindeki uzlaşmanın özü ise şudur: Filistinlilere ve Araplara travmalar yaşatarak, daha fazla ön şart dayatmak.
 

İsrail iç işleri düzeyinde: İsrail'deki son seçimlerde, göze çarpan bir şekilde, aşırılıkçıların ve uç partilerin ilerleme kaydettiği görülüyor. Bu aşırı uçarın ilerlemesi ile beraber, İsrail'in Siyonist faşizminde artış olacak. Bu ne anlama geliyor? Önümüzde; Lieberman-Netanyahu liderliğinde, şimdiki koalisyondan da partilerin yer aldığı, sert ve aşırı sağcı güçlerin var olduğu bir İsrail hükümeti var artık. Aynı zamanda, Filistin halkının haklarını kestirip atarken, daha da aşağılayıcı uzlaşma önerileri ile gelecekler.
 

Filistin yönetimi: Filistin ulusal haklarını tamamen reddeden İsrail uzlaşmazlığının altındaki Filistin yönetimi ise, bu müzakerelere alternatif stratejiler üretemiyor. Aksine; sonuçsuz olmasına ve Filistin davasına zarar vermesine rağmen bu müzakerelere, her gün bir önceki günden daha fazla tutunuyor. Yönetim maalesef, buna meşru mukavemet diyor. Oysa ki İsrail'in, insanlarımıza ve işgal altındaki toprağımıza saldırıları tekrarlanıyor (Batı Şeria'da, Gazze'de ve 1948 bölgelerinde).
 

Bir diğer Filistin yönetimi: Gazze'deki diğer yönetim ise, sakinliğini koruyor ve düşmanla yaptığı, süresiz ateşkes antlaşmasına bağlılığını sürdürüyor. İsrail bu arada Gazze kuşatmasına devam ediyor. Her iki hükümet de ne Batı Şeria'dan ne de Gazze'den, İsrail'e karşı herhangi bir operasyona izin vermiyor ve bu konuya önem gösteriyor. Bu durum, Ramallah yönetimi ile Siyonistler arasındaki güvenlik koordinasyonu altında. İsrail ise, 1948 bölgelerindeki halkımıza, daha ırkçı yasaları dayatıyor ve verilmiş hakları karşısında engeller koymaya devam ediyor.
 

Arap düzeyinde: Filistinliler; “Arap Baharı”nın getireceği değişikliklerin, Filistin davasına pozitif etkileri olacağı ve İsrail ile mücadelenin seyrini değiştireceği umutlarını taşıyorlardı. Fakat bu umutlarının, küçük bir bölümü bile gerçekleşmedi. Bu devletler, iç sorunlarla ve karışıklıklarla boğuşuyor. Filistin davası ve düşmanla mücadelesi, bu devletlerin gündemindeki öncelikler arasında yer almıyor. Sonuç olarak,  “Arap Baharı” diye adlandırılan hareketlerden, Filistin Ulusal projesine yansıyan pozitif bir değişiklik yok.
 

Uluslararası dengeler: Filistin, uluslararası gündemlerde de öncelikler arasında yer almıyor. Arap halk ayaklanmaları, kitlesel hareketlenmeler ve özellikle Suriye'deki mevcut durum Filistin gündeminin önüne geçmiş durumda. İsrail, nispeten rahat bir vaziyette. İşlediği suçlar araştırılmıyor, üzerine gidilmiyor. Yerleşim projelerine eleştiriler ve protestolar dışında somut bir tepki gösterilmiyor. İsrail bu şekilde, sahadaki çıkarlarını dayatmaya devam ediyor. Netanyahu'nun, elçisi Molcho aracılığı ile, Abbas'tan ''İşgal altındaki bölgelerde, durumu sakinleştirmeye yönelik çalışmalar'' istemesi de, yukarıda saydıklarımızın doğal sonucudur. Birleşmiş Milletler'de gözlemci üye olma başarısının yanında, ondan önceki 8 Gün Savaşı'nda Mukavemet'in kararlılığı; Filistin ulusal projesinin esaslarını dikkate alarak, dönüş hakkı ve halkın çıkarlarına olacak hareketlerle devam edemedi maalesef. Mukavemet güçleri canlı tutulmaya devam edilmedi, ki bu surette en güçlü evrelerine, yani ''silahlı mücadele''ye adım atabilirlerdi. Aynı zamanda Filistin Kurtuluş Örgütü'nün reformu da gerçekleştirilemedi.
 

Bütün bunlar, 3.İntifada için olgunlaşmış bir atmosfer yarattı. Ancak, İntifada, birleşik bir Filistin liderliği ister. Bölünmelerden dolayı, Filistin sahası böyle bir birlikten yoksun. Abbas'ın konuyla ilgili bir konuşmasında:''İsrail, gençlerimizi ve çocuklarımızı mermileriyle öldürmeye devam ediyor. Bizi, varmak istemediğimiz bir noktaya itiyorlar''. Abbas'ın işaret ettiği nokta tabii ki İntifada'dır. Abbas'ın açıkça söyleyemediğini, Nebil Şaat (Abbas'ın özel temsilcisi), Maarif gazetesine verdiği demeçte söyledi: ''3.İntifada planımız yoktur''. İntifada, halk direnişi demektir. Abbas'ın ulaşmak istemediği nokta da budur. Abbas'ın bu duruşunun İntifada'ya olumsuz etkileri vardır lakin, çoğu zaman, sahadaki siyasi realiteler ve hesaplar intifadalara etki etmez. Diğer bir yandan ise, İntifada için bir kıvılcım yeter ve çoğunlukla beklenmeyen bir olay ile başlar. Ve belki de Caradat'ın katledilişine ve esirlerin İsrail zindanlarındaki durumuna tepkiler, bu İntifada'nın kıvılcımı olacaktır.
 

İntifada, olgunlaşmış bir atmosfer ve zeminde olur. 3.İntifada, büyük ihtimalle yakın bir dönemde başlayacak. Örgütsel, yapısal, siyasi ve özellikle ağır mali krizlerden geçen Filistin; siyasetindeki donukluk, Arapların istikrarsızlıkları, uluslararası güç dengelerinin İsrail yanlılığı... Daha sade ve doğru bir tabirle; biz şu anda, kaynama noktasına yakın bir yerde ve kapımıza yaklaşan, kapsamlı bir 3. İntifada eşiğindeyiz.
 

Çev: Hasan Sivri
 

medyasafak.com