"Britanyalılar ve Diğer Batılılar Giderek Artan Oranda Müslüman Oluyor"

"Britanyalılar ve Diğer Batılılar Giderek Artan Oranda Müslüman Oluyor"
Son yıllarda medyadaki haberler ve belgeseller, giderek artan sayıda kadının Müslüman olduğuna dair artan kaygıları gösteriyor.

Mansur İsmail


Press TV


Son yıllarda medyadaki haberler ve belgeseller, giderek artan sayıda kadının Müslüman olduğuna dair artan kaygıları gösteriyor.


Yaşam tarzlarındaki bu eğilim neden medyada bu kadar çok kaygıya neden oluyor? 

Din değiştirme yalnızca fikir ve felsefe değişikliğidir. Maddi bir şey değildir. Bir kişinin düşünceleri daha doğal ve gerçeğe uygun hale geldiğinde, kişi kolayca Müslüman olur.

Müslüman kelimesi, bir topluluğun, ulusun veya ülkenin başlığı veya kimliği değildir. Milli ve siyasi bir felsefe değildir. Arap dilinde bu kelime sadece “doğal ve hakikate uygun, dürüst, gerçekli, bilinçli, bilgiyle aydınlanmış” anlamına gelir ve İslam budur.

Müslüman Ümmeti kelimesi siyasi anlamda küresel Müslüman Ulusu şeklinde anlaşılır. Bu ciddi bir yanlış anlaşılma olabilir.

Arapçada Ümmet kelimesi, içinden bir ağacın ve dallarının, yapraklarının, çiçeklerini ve meyvelerinin çıktığı bir kök anlamında takipçiler anlamına gelir. Her şey kök kaynağından çıkar ve büyür.

Felsefi olarak, Ümmet kalplerinde tek bir dini inanç taşır; bu onların dininin kökenidir ve farklı dallar, renkler ve dünyaya farklı katkılar içinde gelişirler. 

Bu doğal bir inançtır ve siyasi bir ideoloji olarak benimsenemez. Müslüman Ümmetinin kökü, her gün 5 vakit namazlarıyla ve camilerin dışındaki hoparlörlerden duyduğumuz cemaatle namaz kılma çağrılarıyla kendisini gösteren imanlarıdır.

Bir Müslüman olarak, eski okul günlerinden bu yana çok sayıda orijinal kitap okuduktan sonra edindiğim İslam anlayışım budur.

Sonradan Müslüman olanların durumu, yıllardır Britanya'da hayret yaratan bir konu oldu. 

İslam inancını kabul etme noktasına gelen bazı Britanyalılar, medyada Britanya'nın çoğunluğun yaşam tarzında görülen medeniyetinden ve kültüründen çok farklı olarak gösterilen Müslüman tarzını, giyimini ve yaşam tarzını benimsemiş gibi görünüyor.

Bu, bir kişinin ait olması gerektiğini düşündüğü kültür ve medeniyetle ilgili seçimlerine dair bir tür ayrım gibi düşünülebilir. İki kültür ve medeniyet grubunu karşılaştırdığımızda, şu noktalarda belirgin farklar görürüz:

(a) Tarz ve giyim 
(b) Yiyecek seçimleri 
(c) İçecek seçimleri 
(d) Ev içi davranışlar ve adabı muaşeret 
(e) Sofra adabı
(f) Dini bilgi ve pratik 
(g) Ahlaki ve etik standartlar 

Yeni Müslüman olanlar kendilerini Hindistan, Pakistan ve Ortadoğu'nun Müslüman toplulukları arasında doğup büyümüş olan bireylerden daha katı ve muhafazakâr olarak gösterdikleri için, süregiden bir tür kampanya meydana geliyor.

Britanya'nın kültürüne ve medeniyetine yönelik tehditler ve dolayısıyla barış ve güvenliğe karşı tehditler olduğuna dair kampanyalar olabilir. Bu, medyadaki temel kaygı olabilir. 

İslam'ın dünyanın yüksek bir kültürüne veya medeniyetine ait insanlardan ziyade yoksullar ve doğalcı zihne sahip olan insanlar arasında yaygın bir din olmasına rağmen, sonradan Müslüman olanların büyük çoğunluğunun eğitim alanında ve entelektüel alandan kişiler olduğunu belirtmek gerekir. 

Sonradan Müslüman olan çok sayıda öğretmen ve sanatçının, Britanya'daki diğer öğretmenler ve sanatçılar gibi mütevazı bir hayatları olduğunu, fakat yaşam felsefelerinin Hindistan, Pakistan ve Ortadoğu'nun yoksul ve köylü sınıflarından çok farklı olduğunu görüyoruz.  

Ortak çıkarları veya yaşam felsefesini paylaşmıyorlar. Britanya'da sonradan Müslüman olanlarla Britanya'nın doğuştan Müslüman olan diğer toplulukları arasında da belli bir ayrım var.

Fakat ayrım gözle görülmüyor. Yukarıda listelenen maddelerden ziyade, entelektüel ve felsefi meselelere dair. Böyle bir ayrım iyi mi yoksa kötü mü?

Gerçekte, dünya çapındaki toplumlar ve topluluklar arasında sınıf ayrımları mevcut. Aynı zamanda dünya çapında Müslüman Ümmet içinde de benzer sınıf ayrımları mevcut ve zenginlerin yoksullara karşı önyargıları gün gibi aşikar.

Britanya medeniyetini meydana getiren nüfusun çoğunluğu medyada seslerini yükselterek, Müslüman kültüründen, dini kurallarından ve onların yaşam tarzlarından hoşlanmadıklarını söylüyor. 

Ev içi şiddet, aile kanunları, evlilik adetleri, ebeveyn sorumlulukları ve İngiliz mahkemelerindeki diğer sosyal meselelere dair olan dava örnekleriyle ayrımcılıklarını gösteriyorlar. Pek çok kişi ayrıca Müslüman Ümmeti aleyhine konuşuyor ve onların İngiltere, ABD ve Avrupa'dan bin yıl geride olduklarını söylüyor.

Bunlar medyada her gün gördüğümüz açık senaryolar. 

Yeni Müslüman olanların tutumları ve İslami kuralları harfiyen izleyerek ortaya koydukları çok katı ve muhafazakâr Müslüman Ümmeti görüntüsünün nasıl bir rol oynadığı ise açık değil.

Din değiştirme sadece felsefi olduğu zaman, İslam adına yeni bir kimliğe sahip olduğunu ortaya koyacak şekilde, kişinin yaşamını tepeden tırnağa altüst etmemelidir. 

Bana göre Hristiyan bir ailede doğmuş olan bir kişi Allah hakkındaki fikirlerini kolaylıkla değiştirebilir ve bu da inanç olarak Müslüman haline getirebilir. 

Eğer bu kişi yaşamına ve işine normal şekilde devam ederse bu değişiklik fark edilmez. Bu kişi yaşam tarzında, alkolü bırakıp bunun yerine meşrubat içmek, sigarayı bırakmak, uyuşturucuyu bırakmak, cinsel günahların çekiciliğine kapılmaktan uzak durmak gibi değişiklikler yapabilir. Yaşamadaki bu tür değişiklikler ve gelişmelere, dünyanın bütün dinlerinin mensupları kıymet verir.    

Temel doktrine dair daha ciddi meselelerde, dualarını, Müslümanların Allah'a ibadet ettiği şekilde edebilir. Eğer yaşadığı yerde Müslüman Camisi varsa, o camiye gidebilir ve uygun zamanda cemaatle namaza katılabilir. 

Kişi, Kiliseye gidip topluluğa saygı göstermeye devam edebilir, fakat Kilisede Müslüman dualarını ederek insanlarla münakaşaya girmekten kaçınmalıdır. 

Zamanla, Papaz Kilisede İslami şekilde dua edilmesine izin verebilir ve bu da sosyal olarak kabul edilebilir. Bütün bunlar kişinin, İslami literatür temelinde, Müslüman olarak felsefesini geliştirmesinden sonraki davranışlarına bağlıdır. 

Hindistan'da ve doğuda pek çok Hindu, Budist ve Sih tapınaklarında, Müslüman çiftçilerin ve işçilerin, içinde put oymalarının olmadığı ayrı odalarda kendi dualarını etmelerine izin veriliyor. 

Bir kişinin okuduğu kitaplardan ve literatürden hareketle daha fazla kişisel mutluluk bulmak için fikirlerini ve inançlarını değiştirdikten sonra bu kadar çok ihtilaf meydana gelmesine gerçekten gerek yok. 

Kitaplar ve literatür dünyayı değiştirmez ve yazıda kayıtlı olan, bir din, kültür veya medeniyet için bir güvenlik kaygısı yaratmaz. 

Dünyayı iyi veya kötü yönde değiştiren, halkın psikolojisidir.

medyasafak.com