Abdülbari Atvan: Obama'dan İran'a Savaş Mesajı

Abdülbari Atvan: Obama'dan İran'a Savaş Mesajı
Abdülbari Atvan'ın dün gece yazdığı bu önemli analizi dikkatinize sunuyoruz...

Abdulbari Atvan
 

El-Quds el-Arabi
 

ABD Başkanı Barack Obama'nın, İsrail, Ürdün ve sahte bir formalite icabı Ramallah'ta Filistin hükümetine olan ziyaretinin, barış için olduğuna inanmıyoruz. Ziyaret; bir savaş ve ayrıca bu savaş için bölgede hazırlıklar ile beraber ''atlılara'' görev dağılımı yapmak içindir.
 

Obama'nın İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile iki aşama şeklinde 8 saat görüşmesinin ve havaalanından direkt olarak mali ve teknik olarak Amerika'nın yardımıyla inşa edilen Demir Kubbe'yi teftişe gitmesinin, bir nezaket ziyareti veya siyasi bir gezi ile alakası yoktur. Bu yolculuk, öncesinde Amerikalı yetkililerin açıkladığı gibi görüşülen liderlerin fikrini alma ziyareti de değildir.
 

Obama konuşmasında, görülmemiş bir şekilde, İsrailli kayıplara odaklandı. Bir kez daha Yahudi Holokost'una izin vermeyeceklerini belirten Obama, İsrail'in her zaman güçlü kalacağını ve her zaman Amerika'dan güçlü destek alacağını söyledi. Ardından İran nükleer programı konusuna dönüş yaparak, bu konuda, İran'ın karşısında bütün seçeneklerin var olduğunu, İran'ın nükleer silaha sahip olamayacağını ve İsrail'in bu konuda, Washington'a danışmadan istediği gibi hareket etme özgürlüğü olduğunu vurguladı.  
 

İran Lideri Seyyid Ali Hamaney mesajı çabuk aldı ve alışılmadık bir şekilde ve hızlıca, İsrail'in İran'a herhangi bir saldırısına karşılık olarak, Tel Aviv ve Hayfa'yı ezmekle tehdit ederek sarsıcı, daha önce görülmemiş ve güçlü bir tepki verdi. Seyyid Ali Hamaney, barış veya savaşın anahtarını elinde tutan tek kişidir.
 

Şapka giymiş turist gibi bölgeyi gezen kişi, Netanyahu'dan, Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile telefonla görüşüp, ondan net bir şekilde özür dilemesini istedi. Özür ile beraber, Marmara gemisinin kurbanlarının ailelerine tazminat vermeyi ve işgal altındaki Filistin topraklarını -özellikle Gazze- kuşatmasını kaldırma sözü de verildi.
 

....
 

İsrailli liderler, Filistin'de devletlerini kurduklarından beri, işledikleri hiç bir suç veya katliam için özür dilemediler. Netanyahu da birden fazla defa Türkiye'den özür dilemeyeceğini söylemişti. Velakin en sonunda özür dilenmesi istendi. Daha önce, görülmemiş bir küstahlık içinde, İsrail Dışişleri Bakanı Liberman, kasıtlı bir şekilde, Türkiye'nin Tel Aviv elçisini davetinde, elçiyi kendisine göre daha düşük bir yere oturtmuş ve ona İsrail ile ilişkilerin nasıl olması gerektiği konusunda konferans vermiştii. Ardından Erdoğan'ın, Gazze kuşatması konusundaki yorumları nedeniyle elçiyi azarlamıştı.
 

Burada, güçlü bir şekilde ortaya çıkan soru şudur: Netanyahu'yu bu kibirli duruşundan geri döndüren, telefon ahizesini kaldırıp Erdoğan'dan çekinmeden ve istenen şartları yerine getirerek (resmi beyanda işgal altındaki Filistin topraklarına olan kuşatma kaldırılacak dendiği gibi) özür dilemesine iten nedenler nelerdir?
 

Bir başka soru ise, Erdoğan'ın bu özrü hızlı bir şekilde kabul etmesinin arkasındaki nedenler hakkındadır. Aynı durum karşılıklı olarak büyükelçiler için de geçerli. Gerçek niyetleri öğrenmek için en azından bir test aşamasını beklemeden iki ülke arasındaki ilişkileri normalleştirmenin arkasında yatan şey nedir?
 

Obama'nın, 4 günlük ziyaretinde, alevlenen ateşte kaynamak üzere pişirmeye başladığı yeni bir durum söz konusu. Belki de belirginleşmeye başlayacak sonuçlarını, bir kaç hafta içinde veya önümüzdeki aylarda görebileceğiz. Konulardan biri Suriye, ikincisi ise İran'dır. Bu yeni yemek, kesinlikle barışçıl değildir. Obama, Filistin lideri Mahmut Abbas'a da kemik attı: Yerleşim projelerini dondurma, Yahudi bir İsrail ısrarına karşı durma ve bunun yanında Arapların normalleşme süreci gibi.
 

Batı, tepkilerini askeri girişimler üzerine kurmuyor. Şekillenme sürpriz bir şekilde ortaya çıkıyor. 3. dünya ülkeleri gibi, özellikle Araplarla ilgili olanları, önceden yapılan hazırlıklara göre ve gerçekleştirilmesinden aylar, yıllar önce planlanıyor. Irak işgalini, 3 yıl öncesinden planladılar. İsrail devletini, Balfour Deklarasyonu'ndan 30 yıl sonra kurdular. Aynı şeyler, yakın bir zamanda, İran karşıtı olarak  belirginleşen hareketlenmeler için de söylenebilir.

...
 

Türkiye'nin, Kürtleri ile barışmasının bir tesadüf olduğunu düşünmüyoruz. PKK lideri Abdullah Öcalan, militanları sınır dışına geri çekti. Türkiye-Suriye sınırına, yaklaşık iki ay önce kurulan Patriot füze savunma sistemlerinin de tesadüf olduğunu düşünmüyoruz. Suudi Arabistan Krallığının, İran için çalışan bir casus ağını keşfettiğini duyurmasının da -3. defa tekrarlayarak- tesadüf olduğuna kani değiliz .  
 

Türkiye Nato'ya üye bir devlet. Üstlendiği Suriye rejimini devirme rolü çok açık. İran nükleer gücünden biçimsiz bir şekilde duyduğu endişe de, İsrail ve Arabistan'ın duydukları endişeden daha az değil.
 

Obama, bu ziyaretinde zengin bir Arap şeyhi gibi davrandı. Durduğu istasyonlarda milyonlar dağıttı. Abbas yönetimine gösterdiği, krizden çıkma ve görevlilerine maaşlarını verme olanağı sağlayacak yarım milyar dolarlık jestin yanında, Ürdün'e, kabul ettikleri on binlerce mültecinin sorunlarıyla başa çıkmak için yüz milyon dolar sözü verdi. Ürdün kralının, canlarını kurtarmak için güvenli yerlere sığınacak Suriyeliler için sınırı kapatmayacağını ve geniş bir şekilde açık bırakacağını duyurmasının altında yatan neden, ani bir şekilde Amerika'den gelen bu cömertliktir.
 

Konudan uzaklaşmadan, yukarıda saydıklarımızı dikkate alırsak, bölgede, savaşın kapıda olduğunu söyleyebiliriz. Savaş fitilinin tutuşması büyük bir felaket anlamına gelir. Şu anda var olan -hem Suriye cephesinde hem de İran nükleer dosyası düzeyindeki- donuk süreçler, bu halleriyle devam edemezler. Bu donukluğun kesin bir sonuca varması gerekiyor.
 

Kemerlerinizi bağlayın çünkü önümüzdeki aylar çok zor geçecek. 2013 yılı, Orta Doğu'da ''askeri çözüm'' olarak tarihe geçebilir.
 

Çev: Hasan Sivri
 

medyasafak.com