ABD-İsrail Uyumu: Suriye'yi Tahrip Ederek İran ve Hizbullah'ı Zayıflatmak

ABD-İsrail Uyumu: Suriye'yi Tahrip Ederek İran ve Hizbullah'ı Zayıflatmak
Avrupalılar ve Amerikalılar, Suriye krizi tahlillerinde, İsrail'in altın değerindeki bu kuralını paylaşıyorlar. Onlara göre İran'ı zayıflatmanın yolu bir tek, tahrip edilmiş ve zayıflamış Suriye'den geçer. İsrail aynı zamanda bu görüşün üstüne, bölgede İran'ın müttefiki olan Hizbullah'ı da zayıflatma isteğini göz ardı etmiyor.

Merlin Huleyfa


Es-Sefir


Amerika Birleşik Devletleri, Irak ve Afganistan'dan çekildikten sonra, Ortadoğu'da kesinlikle yeni bir savaş -özellikle Suriye kapısından başlayabilecek bir tanesini- istemiyor.  Washington'daki bağımsız Amerikalılardan oluşan bir topluluğun işaret ettiği noktalardan biri de şu şekilde: ''Suriye'deki yeni oyuncular, güvenilecek oyuncular değil. Özellikle yükselişteki cihadçı gruplara, Amerikan yönetiminin güven duyduğu yok.''


Devamında ''Amerika'nın Orta Doğu'daki sorunlardan uzak durması gerekiyor. İsrail'e mutlak destek vermesi ile, dünyanın bu parçasında yeni sorunlar yaratıyor. Bu da gerçek bir trajedidir'' diyorlar. Suriye krizini de yakından ve ayrıntılarıyla takip eden bu bağımsız çevre, Obama'nın devam eden gezisinde taşıdığı mesajın - İster Suriye krizi, ister Filistin davası veya İran nükleer dosyası ile ilgili olsun- öncelikle İsrail'e ve sonrasından bölgedeki Amerikan müttefiklerine karşı ''ahlaki bir tutum'' alan bir mesaj olduğunu düşünmüyorlar.


Topluluğun bakış açısına göre: ''Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad, diktatöryal bir rejimi yönetiyor ama aynı zamanda, kadınlara özgürlüklerini verirken, dini kurumlara bağışlar yapan ve dini toplulukların inanç özgürlüğü ile kendi dinlerinin sesini yükseltebilmelerine imkan veren bir anlayışa sahip.''


Bu görüş, Amerikan yönetiminin idare koridorlarında pek yer almıyor: ''Yönetimi ilgilendiren konu, devrimcileri destekleyip Beşşar Esad'ı yerinden etmek. İsrail taraflarında ise değişen bir şey yok. ‘Suriye'yi tahrip etmek, İran'ı zayıflatacaktır' görüşü ve kuralı hakim. Bunun yanında Obama'nın, son gezisinde sürekli tekrarladığı gibi, Amerika'nın İsrail'e mali, askeri ve siyasi desteği olacak.''


Avrupalılar ve Amerikalılar, Suriye krizi tahlillerinde, İsrail'in altın değerindeki bu kuralını paylaşıyorlar. Onlara göre İran'ı zayıflatmanın yolu bir tek, tahrip edilmiş ve zayıflamış Suriye'den geçer.  İsrail aynı zamanda bu görüşün üstüne, bölgede İran'ın müttefiki olan Hizbullah'ı da zayıflatma isteğini göz ardı etmiyor.


Amerikan koridorlarında, Paris ve Londra'nın ''Amerika'nın kararsızlığı'' diye dillendirdikleri politikayı eleştirdikleri söyleniyor. Bu yüzden de silahlı muhalefeti silahlandırıp -ki daha önce muhalefeti desteklediklerini ve bu desteğin ''silah yardımı”nı kapsadığını hatırlatalım- Esad rejimi yerine gelebilecek herhangi bir rejim ile güçlü ilişkiler kurmak istiyorlar. Bölgedeki son dengelerin değişken olduğu ve bir yerlere varmanın kolay olmadığı kanısındalar. Amerika ise ''Suriye'de kimyasal silah kullanılmadığı sürece, yeni bir savaş seçeneğinden uzak kalmaya çalışıyor. Teyit edilmemekle birlikte Halep kırsalı Han El-Asel'de, kimyasal silahlara benzer silahların kullanıldığı söyleniyor. Amerika için aynı sebep İran için de geçerli, İran nükleer programını gerçekleştirmediği sürece Amerika savaşa yanaşmayacaktır.''


Amerika'daki bu bağımsız çevreler, geçici hükümet başkanı seçilen Kürt asıllı Gassan Hito için de ''Bu geçici hükümeti CIA kurdurttu. Bu da rejime karşı devrimcileri desteklemenin bir farklı çeşididir'' yorumunda bulunuyorlar.


Amerikalı söz konusu diplomatlar ''Suriye krizi konusundaki ABD-Rus müzakerelerinde yeni bir şey yok. Medyada sürekli konuşulan Cenevre anlaşması ise sadece medyanın tartıştığı bir konu olarak kaldı. Ne daha az ne de daha fazla. Durum ise, ilk andaki gibi aynı kare içinde.''


Lübnan tarafından baktığımızda, Suriye krizinin Lübnan'a taşınabilme tehlikesinin yaşandığı zamanlardayız. Aslında kriz, Lübnan'a farklı farklı yüzlerde taşındı. Mezhebi bölünmeler daha da derinleşti. Eğer 1975 savaşına benzer çatışmalar yaşanmaya başlanırsa bu Lübnan için felaket olur.


Kısacası, Obama'nın ve ondan önce John Kerry'nin bölge ziyaretleri yeni bir anlam taşımıyor. Kerry, Obama'nın, Amerika'nın bir gece ve gündüz arasında ansızın değişmeyen dış politikası ile ilgili emirleri ile hareket ederken, zamanını bölgedeki durumu keşfetmeye harcadı.


Amerika'daki bağımsız çevrelerin dikkat çektiği konu şu: ''Obama'nın bölge turunda somut bir hedefi yoktu ancak bununla birlikte ikinci dönemini sağlama almak için güvence verme derdindeydi.” Washington taraflarında şaşırtıcı olan mesele ise ''Obama'yı Netenyahu'nun ayaklarını öptüren'' sebebi açıklama yetersizliği. Bu da ziyaretin nedeninin, Filistin sorununu çözmek değil, İsrail destekçilerinin rızasını almak olduğuna işaret ediyor.''


Çev: Hasan Sivri


medyasafak.com