Ayetullah Kemal Haydari’den Sakaleyn Hadisi Dersleri (9)

Ayetullah Kemal Haydari’den Sakaleyn Hadisi Dersleri (9)
Derslerin çevirisini sürdürüyoruz...

Ayetullah Kemal Haydari'den Sakaleyn Hadisi Dersleri (9)
 

04/07/2010
 

- Sunucu: Rahman Rahim olan Allah'ın Adıyla, Hamd Allah'a özgüdür. Salat ve Selam Allah'ın güvenilir elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a), tertemiz Âline, seçkin değerli sahabelerine olsun.
 

Değerli izleyicilerimizi selamların en güzeliyle selamlıyoruz. Allah'ın selam, rahmet ve bereketi değerli izleyicilerimize olsun. Sizinle ‘Mehdilik Meselesi' programının yeni bir bölümünde ‘Sened ve Delalet Açısından Sekaleyn Hadisi' konusunun dokuzuncu kısmında birlikteyiz. Sizin adınıza değerli konuğumuz Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey'i selamlıyoruz. Hoş geldiniz Seyyid Kemal Haydari Bey!
 

- Hoş bulduk.
 

- Efendim, öyle anlaşılıyor ki programa ilişkin bir hazırlığınız var, buyurunuz.
 

- Koğulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman Rahim olan Allah'ın yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a) ve tertemiz Âline olsun.
 

Öncelikli olarak bir noktaya parmak istiyorum. Sekaleyn hadisinin ‘Allah'ın Kitabı ve İtretim' şeklindeki varyantı üzerinde ısrar edişimiz Sünnet'in hiçbir kıymet-i harbiyeye sahip olmadığı şeklindeki bir kanaate sahip olduğumuzu akla getirmemelidir. Bizler sünnetin Allah-u Teala'nın Kitabının ilk müfessiri olduğuna inanmaktayız. Şu ilahi buyruklar da bu inancı desteklemekte ve gerektirmektedir. ‘Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.' (59/el-Haşir/7) ‘İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için' (16/en-Nahl/44). Öyleyse hadisin  ‘ve sünnetim' veya ‘ve itretim' şeklinde varid olduğu konusunda bu kadar ısrar niçin? Öncelikli olarak bizler Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hadisleri hakkında güvenilir birer tavır ortaya koymak zorundayız. Dini, ilmi ve ahlaki emanet ve sorumluluk bilinci, hadisi Hz. Resulullah'tan  (s.a.a.) geldiği gibi zikretmemizi gerektirmektedir. Hz. Resulullah (s.a.a) her ortamda ve bütün koşullarda ‘Ben size iki halife veya sekaleyn bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve İtretim' buyurmuşsa, acaba hiçbir kimsenin bu rivayeti sened yönüyle itibare alınmayan bir hadisle değiştirme hakkı olur mu? Değerli izleyiciler bu sözlerimizden hadisin ‘ve Sünnetim' şeklindeki varyantının iki kanalına işaret ettiğimizi anlamışlardır. İlk kanal İmam Malik'in el-Muvatta adlı eserinde zikredilen ve bir isnad zincirine sahip olmayan tariktir. Bu hadis mürseldir. İlk iki kanalın eksik olduğunu değerli izleyiciler anlamışlardır. Zira her iki kanalda da yalancı raviler bulunmaktadır. Hz. Peygamber'in (s.a.a) İtret buyruğu üzerinde ısrar etmesinin felsefesi nedir?
 

Bu soruya verilen yanıt şudur: Hz. Resulullah (s.a.a) ‘Sünnetime ulaşma kanalı Ehl-i Beyt'ten geçer' demek istiyor. Diğer bir ifadeyle, sizi Sünnetime ulaştıracak güvenli yol ancak İtretim olan Ehl-i Beyt'in yoludur, diyor. Ali (s.a.) Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ilminin kapısıdır. Değerli izleyiciler inşallah hadisin anlaşılması bölümüne ulaştığımızda bütün bu sorular cevabını bulacaktır. Bizler Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ‘ve Sünnetim' şeklindeki buyruğuna karşı değiliz. Ancak Sünnetin sahih bir kanaldan alınması gerekliliğine inanmaktayız. Bu güvenilir ve sağlıklı kanal da Ehl-i Beyt'tir.
 

Öyleyse ‘Kitap ve Sünnetim' şeklindeki Sekaleyn hadisini Hz. Resulullah'a (s.a.a) nispet etmek isteyen kimsenin ‘Hz. Resulullah (s.a.a) bir defasında da şöyle buyurmuştur' demesinde bir sakınca bulunmamaktadır. Ancak Sekaleyn hadisinin ‘Kitab ve Sünnetim' şeklindeki varyantında ısrar eder ‘Allah'ın Kitabı ve İtretim' ifadesini ve varyantını uzak bir olasılık olarak görür ve insanları aldatırsa bu tavrında sıkıntı vardır ve bizim konumuzu da bu tür tavırlar ortaya koyan kişiler oluşturmaktadır.
 

Önceki konuyu tamamlayalım. Değerli izleyiciler ‘ve Sünnetim' şeklindeki varyantı aktaran ilk kanalda -İmam Malik'in el-Muvatta adlı eserinde geçen mürsel olan rivayet değil- Salih İbn Musa et-Talhi bulunmaktadır. Bu şahsın zayıf bir ravi olduğu, hadislerinin münker ve terk edilmiş olduğu sahanın bilginlerinin açıklamalarıyla vuzuha kavuşmuştu.
 

Değerli izleyiciler, bu görüşün sadece son dönem bilginlerine ait bir görüş olmadığını, cerh ve tadil sahasının çağdaş muhakkik alimlerinin görüşleri olduğunu da kavramışlardır. Bu meyanda bir açıklamayı el-Mevsuatü'l-Hadisiyle li Müsned el-İmam Ahmed İbn Hanbel adlı eserinin tahkikini yapan Şuayb el-Arnavut'un ifadelerinde de görmekteyiz. Şuayb el-Arnavut şöyle demektedir: “Biz deriz ki; Salih İbn Musa İbn İshak İbn Talha et-Teymi metruktür. Buhari onun hakkında ‘münkerü'l-hadistir' der. (1) Buhari'nin hakkında ‘münkerü'l-hadis' dediği bir şahsı kanıt olarak kullanmak mümkün değildir.”
 

Ayrıca Allame Şuayb el-Arnavut aynı eserin bir başka yerinde şöyle der: “Hadisin isnad zincirinde Salih İbn Musa et-Talhi bulunduğundan dolayı hadisin isnadı zayıftır.(2) Tabi bu sonuncusunun ‘ve sünnetim' ifadesiyle bağı bulunmamaktadır. Zira bunda Sekaleyn hadisinin üçüncü bir varyantı geçmektedir: ‘Allah'ın Kitabı ve nesebim.'” (3)
 

Yapılan açıklamalarla hadisin ilk kanalının zayıf, metruk ve münker olduğu, kanıt olarak kullanımının mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
 

Hadisin bu varyantının ikinci kanalında Kesir İbn Abdullah İbn Amr İbn Avn bulunmaktadır. Bu şahıs hakkında ‘yalanın direklerindendir' ifadesinin kullanıldığına işaret etmiştik. Yalanın direklerinden ve yalancılardan birisi olarak kabul edilen birisinin hadisini kanıt olarak kullanmak da olası değildir. Ben bu hadise güven duyacak akıllı ve bilgili bir kimsenin olabileceğini düşünemiyorum.
 

Sekaleyn hadisinin bu varyantının İmam Malik tarafından mürsel, İbn Abdülberr tarafından da müsned olarak zikredilen ve isnad zincirinde Salih İbn Musa et-Talhi'nin bulunduğu ilk kanalının ve isnad zincirinde yalanın direklerinden birisi olarak kabul edilen Kesir İbn Abdullah İbn Ömer İbn Avf'ın bulunduğu ikinci kanalının durumu yapılan açıklamalarla anlaşılmaktadır.
 

- Acaba Sekaleyn hadisinin ‘ve Sünnetim' şeklindeki varyantının bir üçüncü kanalı bulunmakta mıdır?
 

- Bizler Allah'ın izniyle bu hadis için zikredilen bütün isnad zincirlerini okumaya çalışacağız. Zaten isnad zincirinden yoksun olanların herhangi bir kıymeti bulunmamaktadır. Ancak isnad zincirine sahip olanları ise gücümüz nispetinde, programın kapasitesinin elverdiği ölçüde ve izleyicilerin sabır gösterebildiği kadarıyla hepsini okumaya çalışacağız. Böylece tahkik erbabı, akademisyenler, hakikati araştıran çeşitli ilgi ve yönelişlere sahip kimseler konuyu anlayabilsinler. Allah şahittir ki amacım falanca Sünni bir şahsın Şii olması veya Şii bir şahsın düşüncelerinin alt üst olması değildir. Bu başkalarının amacıdır. Öncelikli amacım hakikatin gün yüzüne çıkmasıdır, anlaşılmasıdır. Tüm bu gayretimiz, Ehl-i Beyt (a.s) Medresesi'ne bağlı bilginlerin ve bağlıların Sekaleyn hadisinin ‘Allah'ın Kitabı ve İtretim' varyantı üzerinde çokça ısrarının ilmi bakış açısı tarafından desteklenip desteklenmediğini ortaya koymak amacına yöneliktir. Benim nazarımda önemli olan Ehl-i Beyt Medresesi'ne bağlı bilginler için söylenilen ‘insanların en yalancılarıdırlar', ‘insanların en cahilleridirler' türünden sözlerin ve açıklamaların herhangi bir değere sahip olmadığının anlaşılmasıdır. Bir diğer amaç ise değerli izleyicilerin yalan söyleyenleri, aldatanları, hakikati tersyüz edenleri, gizleyenleri, Allah'ın indirdiklerini devre dışı bırakanları tanıyabilmeleridir.
 

Sekaleyn hadisinin ‘ve Sünnetim' şeklindeki varyantının üçüncü kanalı İmam Beyhaki'nin (h.458) es-Sünenü'l-Kübra adlı eserinde geçen şu rivayettir: Bize Ebu Abdullah Hafız haber verdi ve dedi ki; bana İsmail İbn Muhammed İbn Fazl eş-Şa'rani haber verdi ve dedi ki: bize dedem rivayet etti ve dedi ki; bize (İsmail) İbn Ebu Üveys rivayet etti ve dedi ki; bize babam Ebu Üveys, Sevr İbn Zeyd ed-Dili'den, o da İkrime'den, o ise İbn Abbas'tan şöyle rivayet etmektedir: Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular veya Veda Haccı'nda şöyle hitap ettiler: Ey insanlar! Aranızda sımsıkı sarılıp tutunduğunuz müddetçe asla ve ebedi olarak sapmayacağınız şey/ler/i bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin Sünneti. (4)
 

Değerli izleyicilerin hadiste ifade edilen şu noktaya dikkat etmelerini istiyorum. Rivayete göre Hz. Resulullah (s.a.a) bu buyruğu Veda Haccı'nda buyurmuştur. Bizler biliyoruz ki Hz. Resulullah (s.a.a) beş tane veda haccı değil bir tane veda haccı yapmıştır. Değerli izleyiciler önceki programlarda ‘Allah'ın Kitabı ve İtretim' buyruğunu Hz. Resulullah'ın  (s.a.a) Veda Haccı'nda buyurduğunu muhaddislerin mütevatir olarak aktardıklarını ifade ettiğimizi hatırlayacaklardır. Öyleyse ya şu ‘Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin sünneti' diyen hadis sahihtir, ya da ‘Allah'ın Kitabı ve İtretim' diyen hadis sahihtir. Veda Haccı'nda Allah Resulünün (s.a.a) ‘Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin Sünneti' ve ‘Allah'ın Kitabı ve İtretim' ifadelerini birlikte söylemesinin herhangi geçerli bir gerekçesi bulunmamaktadır. Bu hadisin isnad zincirinde İbn Ebu Üveys bulunmaktadır. İbn Ebu Üveys bu rivayeti babası kanalıyla İbn Abbas'a varan bir isnad zinciriyle rivayet etmektedir.
 

Hadisin itibarden düşmesi için sadece İsmail İbn Ebu Üveys'in tercüme-i halini sunmamız yeterli olacaktır.
 

Bu şahsın tercüme-i hali için Hafız Zehebi'nin Mizanü'l-İtidal adlı eserine müracaat ediyoruz.
 

Diyor ki: İsmail İbn Ebu Üveys Abdullah İbn Abdullah İbn Ebu Üveys; Nesai onun için şöyle der: İsmail İbn Ebu Üveys zayıftır.
 

İbn Adiy de der ki; Ahmed İbn Ebu Yahya dedi ki; İbn Main'in şöyle dediğini işittim: İsmail ve babası sirkatü'l-hadis (hadis çalarlardı) yaparlardı. (5)
 

Dulabi de ed-Duafa adlı eserinde şöyle der: Nadr İbn Seleme el-Mervezi'nin şöyle dediğini işittim: Aşırı derecede yalan söyler. (6)
 

Bu şahsın tercüme-i halini sunmak için başvuracağımız ikinci kaynak Ebu Cafer el-Ukayli'nin (h.332) Kitabü'd-Duafa adlı eseridir. Diyor ki; Üsame ed-Dakkak Yahya İbn Main'in şöyle dediğini işitiyordum: İsmail İbn Ebu Üveys beş kuruş kadar dahi değere sahip değildir.
 

İfade son derece açıktır. Yani İsmail İbn Ebu Üveys eğer beş kuruş değerinde bir şey hakkında şehadette bulunursa şehadeti kabul edilir, daha fazlası hakkında şehadette bulunursa kabul edilmez. Bu ifade insanın her açıdan itibarsız oluşuna kinaye olarak kullanılır.
 

Ele alıp incelediğimiz rivayet Mescid-i Haram'da, Mescid-i Nebevi'de, diğer mescidlerde, hutbelerde ve televizyon kanallarında istidlal edilen ‘ve Sünnetim' adlı rivayetin konumudur. İşte ilmi emanet sorumluluğunun odağını oluşturan konu budur. Bunlar bütünüyle ya Allah-u Teala'ya ve Resulüne ihanet etmişlerdir. Zira bu hadislerin yalan ve uydurma olduğunu bunlar bilmekte ve buna rağmen bu uydurma haberler üzerinde ısrar etmektedirler. Yahut da icmaen bunlar ilim ehli olmayan cahil kimselerdir ve mukalliddirler. İlmi olarak bunlara dayanıp güvenmek olası değildir. Ancak bunlar kendi kendilerini büyük âlimler topluluğu veya dini bir kuruluş olarak isimlendirmektedirler.
 

Biz bu konuyu televizyona çıkanlarla değil büyük bilginleriyle konuşup tartışmışızdır. Bütün istidlalleri bilgisayar ve hiçbir kıymete sahip olmayan falanca ve filanca şahısların sesleridir. Eğer bizler bu üslubu kullanmak istesek Allah-u Teala'nın hakkında hiçbir kanıt indirmediği uğursuz açıklamalarınızdan onlarcasını çıkartabiliriz. Eğer ilmi metodu kullanmak istiyorsanız bizim kullandığımız metodu kullanınız. Özellikle son dönemlerde bir çok kardeşimiz bize ulaşıp ‘Seyyidim, niçin falanca şahsa, filanca zata cevap vermiyorsunuz' diye bize isteklerini bildirmektedirler. Allah'a kasem olsun ki ilmi metodu bilen bir insanla karşılaşmış olsaydık kuşkusuz onlarla ilmi münazaralara girerdik. Ancak şu ana kadar bizim kaynaklarımızın adlarını bilen güvenilir hiçbir kimseyle karşılaşamadık. Benim kaynaklarımı bilmeden benimle nasıl ilmi tartışmayı gerçekleştirecek? Bize göre sahih hadis ile sahih olmayan hadisi bilmeyen bir tanesi nasıl ilmi münazaraya girişecek? Bizler ancak Ehl-i Beyt Medresesi'nin kelam, fıkıh, hadis, rical, cerh ve tadil kaynaklarının bütününe vakıf olup da bizimle tartışmak isteyen bir kişiyle ilmi münazara yapabiliriz. Ancak kasetlerden bazı kesitler veya falanca ve filanca şahısların açıklamalarından bazı bölümler getirip de bizimle ilmi münazaraya girmek olası değildir. Sizler Suudi Arabistan'da yaşamaktasınız. Herkesin her konu hakkında görüş ortaya koyma hakkına sahip mi olduğunu söylersiniz yahut da konunun büyük alimlerin açıklamalarına bağlantılı olduğunu, onları mı ilgilendirdiğini söylersiniz?
 

Ezher'de de durum bu şekildedir, Fas'ta da durum bu şekildedir. Ehl-i Beyt Medresesi'nde de durum böyledir. Bir görüşü değerlendirmede dayanak olarak alınabilecek yerler; büyük ilmî havzalar ve merkezlerdir. Bizimle diyaloga geçip tartışmak isteyen kimsenin kullanacağı metod budur. Değerli izleyicilere ve Ehl-i Beyt Medresesi'yle diyaloga geçmek isteyen bütün kardeşlere açıkça söylüyorum. On veya yirmi yıl Ehl-i Beyt Medresesi'nin fıkhi, ricali, isnadi, kelâmi eserlerini okumalıdırlar. Kendisiyle konuşup ilmi münazaralarda bulunabilmemiz için dayanaklarımızı öğrenmelidirler. Şu anda bizler nasıl ki Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat ekolünün dayanaklarına ve mesnedlerine göre konuları değerlendiriyorsak, Emevici dini yaklaşımın dayanaklarına ve mesnedlerine göre konuları değerlendiriyorsak onlar da bunu gerçekleştirebilmelidirler. Şu an sizler benim ‘İbn Hacer el-Askalani ve Zehebi Emevici din anlayışına sahiptir', ‘Nesai Emevici din anlayışına sahip değildir' şeklinde sözler sarf ettiğimi görüyorsunuz. Diğer görüş ve din anlayışına mensup kardeşler de Ehl-i Beyt Medresesi'ni iyice ayırt tanımalıdır. Zira bu ekolde çeşitli yaklaşımlar bulunmaktadır. Bizim nazarımızda meçhul olan birisinin bir açıklamasını alıp ‘Şia şöyle şöyle diyor' şeklinde değerlendirme yapmanız ahlaki olmadığı gibi doğru da değildir. Bu şekilde bir tavır ortaya koyan kimse ya cahildir, ya dalaverecidir ya da avamı aldatmak istiyordur. Onlar sürekli olarak avam halka hitap ederler. Eğer gücünüz yetiyorsa Ehl-i Beyt Okulu'nun bilginleriyle konuşup tartışınız. Bizde ileri sürmüş ve yaymaya çalıştığınız kuşkuların cevapları vardır. Duyguları galeyana getirmek suretiyle tartışmak istiyorsanız, bu tavrın aciz ve müflis kişilerin kullandığı yöntem olduğunu biliniz. Allah-u Teala'ya şükrediyorum ki son dönemlerde diyalog ve münazara ehli olabilmek için en azından ellerine bazı yapraklar alıp okuyan, peyderpey bazı şeyleri öğrenen kimselerle karşılaşıyoruz.
 

Bakınız Hafız el-Askalani, Tehzibü't-Tehzib adlı eserinde ne diyor: “İsmail İbn Abdullah İbn Abdullah İbn Üveys… Nesai ‘O, zayıftır' der. Başka bir yerde de onun hakkında ‘Sika değildir' (8) der.
 

Lalekai ise der ki: Nesai'nin İsmail hakkındaki yargısı son derece ağırdır ve o aşırıya kaçmıştır. Bu yargısı onu terk etmeye, ondan hadis almamaya ve rivayette bulunmamaya kadar götürmüştür. Nesai, İsmail hakkında başkasının ulaşamadığı bazı özel şeylere vakıf olmuş olabilir. Bütün bu cerh ve tadil âlimlerinin açıklamalarının vardığı tek bir nokta vardır: O da, İsmail İbn Üveys zayıf bir ravidir demektir.” (9)
 

Lalekai'nin sözlerini doğru anlamak gerekir. Lalekai'nin sözleri, izleyicilerin zihninde İsmail İbn Üveys güvenilir bir kişidir izlenimini uyandırabilir. Ancak Lalekai'nin ifadeleri bu amaca yönelik değildir. O, İsmail'in metruku'l-hadis olduğunu kabul etmekle birlikte Nesai'nin hükmünün çok ağır olduğunu söylemektedir. Ancak Nesai'nin onun hadisini terk etme konusundaki ısrarı ilerde açığa çıkacaktır.
 

Yine diyor ki: “İbn Ebu Hayseme, Yemen'in sahibi olan Abdullah İbn Ubeyd el-Abbasi'den şöyle hikaye eder: İsmail bir tacirden 20 dinarlık bir elbiseyi rüşvet olarak aldı. Onu Emir'e 150 dinara eşdeğer bir elbiseye sattı.” (10)
 

İlmi emanetini bir yana bıraksak dahi bu davranışı nun ahlaki konumunu ve dini yönden itibardan düştüğünü göstermektedir.
 

İbn Hazm el-Muhalla adlı eserinde der ki: “Ebü'l-Feth el-Ezdi der ki; Seyf İbn Muhammed bana İbn Ebu Üveys'in hadis uydurduğunu rivayet etti.
 

Der ki; Bize Ebü'l-Hasan ed-Darekutni dedi ki: Muhammed İbn Musa el-Haşimi –ki bu şahıs İmamlardan birisidir- şöyle zikreder: Nesai, oğluna dahi bildirmediği özel şeyleri ona söylerdi. Ebu Abdurrahman'dan şöyle nakletti: Seleme İbn Şebib bana şöyle hikaye etti: Nesai niçin İsmail İbn Ebu Üveys hakkında tavakkuf etmektedir? Dedi ki; Ben bundaki nedeni öğrenmek için onun çevresinde çok dolanıp durdum.
 

Nihayet Seleme İbn Şebib bana şöyle dedi: İsmail İbn Ebu Üveys'in ‘Ben Medine ehli kendi aralarında bir konuda ihtilafa düştüklerinde onlar için hadis uydururum' sözlerini işittim.”
 

Yani Muhammed İbn Musa, Nesai'nin yanında o derece özel bir konuma sahipti ki Nesai oğluna bildirmediği bazı özel bilgileri onunla paylaşırdı. Bu hikaye bize İsmail İbn Ebu Üveys'in hadis uyduran bir tüccar olduğunu ortaya koymaktadır. İşte Emevi din anlayışının bilginlerinin minberlerinde, mescidlerinde ve televizyon kanallarında dayandıkları rivayetin durumu budur. Ben hadis şu şekilde şu sözlerle varid olmuştur deyip de hadisin durumu hakkında risaleler telif eden Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat mezhebinden insaf ehli bilginlerle karşılaşmışımdır. Ancak Emevi din anlayışına sahip olan kimseler hadisin ancak ‘ve Sünnetim' şeklindeki varyantının sahih oluşu üzerinde ısrar ederler. Kimse bana bu konuda ‘Efendim insanları niçin töhmet altında bırakıyorsunuz?' diyemez.
 

Değerli izleyicilere bir örnek vereyim. Elimdeki şu kitap Hicaz'daki ulema heyetinin bir üyesine ait bir eser. Müellif çağdaş bir yazar ve bilgindir. Eserin adı da El-Münteka Min Fetava Faziletü'ş-Şeyh Salih İbn Fevzan İbn Abdullah el-Fevzan.
 

Yazar diyor ki; soru: Müslümanların geri kalmasının nedeni nedir ve geri kalmışlıktan nasıl kurtulabilirler? Müslümanlar kendilerini bu geri kalmışlığa düşüren nedenleri ortadan kaldırdıklarında…. Peki bu geri kalmışlığı nasıl ortadan kaldırabilirler? Ümmetin Resulünün (s.a.a) kendileri için vaz etmiş olduğu sahih metoda geri döndüklerinde bu geri kalmışlıktan kurtulurlar. Bu sahih metot, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) şu buyruğunda geçmektedir: Aranızda asla sapmayacağınız iki şeyi bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve Sünnetim. (12)
 

Bu ifadeler Suudi Arabistan'daki âlimlerden oluşan heyette bulunan birisinin ilmi sorumluluk bilincini göstermektedir. İsnad zincirinde Salih İbn Musa veya İsmail İbn Ebu Üveys'in bulunduğu hadisin durumunu yukarıda görmüştük. Şimdi işte insan iki arada bir derede kalıyor. Ya bu şahıs ‘Allah'ın Kitabı ve İtretim' şeklindeki hadisin sahih olduğunu biliyor ve hadisi gizliyor. Böylece Allah-u Teala'nın buyruğunda geçen ‘Allah-u Teala'nın kendilerine indirdiği şeyi gizleyenler' ilahi tehdidinin ve ‘Ravisinin yalancı olduğunu bile bile bir hadisi tahdis eden kimse yalancıdır' şeklindeki nebevi uyarının kapsamına giriyor ya da söz konusu hadisin isnadının sağlam olduğunu zannediyor. Eğer senedinin sağlam olmadığını biliyor ve buna rağmen insanlara bu rivayeti sahihmiş gibi gösteriyorsa sıkıntı var demektir… İşin garip tarafı hadisin tahricini de kendisi sunuyor ve şöyle diyor: Bu hadisi Hakim en-Nisaburi el-Müstedrek adlı eserinde hadisi Ebu Hüreyre'den rivayet eder. İmam Malik de el-Muvatta adlı eserinde rivayet eder. (13)
 

Hadisin Ebu Hüreyre'den rivayet edilen kanalında bir yalancı, hadisleri zayıf, metrukü'l-hadis olan Salih İbn Musa et-Talhi bulunmaktadır. İmam Malik'in rivayeti ise isnaddan yoksun mürsel bir rivayettir.
 

- ‘Ve İtretim' hadisini sahih ve mütevatir olduğu halde zikretmiyor?
 

- Mütevatir olmasa dahi en az yirmi sahabi tarafından rivayet edilmektedir. İnsanları uymaya davet ettiğiniz ilmi emanet sorumluluğu budur. Sizler kendinizin ilmi sorumluluk bilinciyle hareket ettiğinizi iddia etmekte ve övünmekte, başkalarını da rical, cerh ve tadil ilmini, ilmi dayanakları bilmemekle itham etmektesiniz. Onları insanların en yalancıları ve en cahilleri olmakla itham etmektesiniz. Şimdi onlar mı insanların en yalancıları yoksa sizler mi?
 

Değerli izleyicilerin konunun bütün çıplaklığıyla gün yüzüne çıkması için okuyacağım şu hadise dikkat etmelerini istirham ediyorum. Semüre'den rivayet edildiğine göre O şöyle demiştir: Hz. Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurdular: Bir hadisin yalan olduğunu bildiği halde onu rivayet eden kimse yalancılardandır. (14) Eserin bir başka nüshasında ‘Ve hüve yüra ennehü kezibün/yalan olduğunu zann ederse' şeklinde geçmektedir. Allame Arnavut ise bu hadisin tahkikinde şöyle der: “Bu rivayet Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir. (15)”
 

Ben bunlara ne diyeyim. Değerli izleyiciler onların hükmünü siz kendiniz veriniz. Bunların İslam kültürüne neler yapmak istediğini değerli izleyiciler anlayıp kavramalıdırlar. Kullanılan bu metot yeni değildir. Taa Muaviye döneminden beri uygulanmaktadır. Ehl-i Beyt ve İtret-i Tahire ile bağlantılı olan hakikatlerin gizlenmesi yöntemi ilk dönemlerden itibaren vardır ve uygulanmaktadır. İnşallah Cuma akşamı yayınlanan ‘el-Mutarahat fi'l-Akide' adlı programda günümüze kadar varlığını devam ettiren Emevi din anlayışının Muaviye tarafından nasıl ortaya konulduğu incelenecektir. Tabi bizler hiçbir şekilde Suudi Arabistan'da yaşayan insanların genelini kasdetmemekte ve suçlamamaktayız. Kasd ettiğimiz sadece onların bilginleri ve ileri gelenleridir. Yoksa insanların geneli bilinçli bir şekilde cahil bırakılmıştır ve hakikati bilememektedirler.
 

Allame Askalani'nin Tehzibü't-Tehzib adlı eserinde İsmail İbn Ebu Üveys hakkında yaptığı açıklamalara tekrar dönelim.
 

Şöyle demektedir: “Berkani dedi ki: Darekutni'ye ‘Bunu sana Muhammed İbn Musa'dan kim hikaye etti?' diye sordum. Vezir dedi ki: Ben bunu onun kitabından yazdım ve bunu ona okudum, -yani büyük hafız Cafer İbn Hinzabe'ye okudum-.” (16)
 

Buraya kadar yapılan açıklamalarla İsmail İbn Ebu Üveys ve babasının içinde bulunduğu bu hadisin isnad zincirinin durumu anlaşılmış oldu. İsmail İbn Ebu Üveys ve babası ve özellikle de kendisi birer yalancıdır, İsmail aynı zamanda rüşvet yiyen birisidir.
 

Ancak ortada bir sıkıntı var. İsmail İbn Ebu Üveys, Allah'ın Kitabından sonra en sahih kitap olarak kabul edilen Buhari ve Müslim'in ravilerindendir. Bazıları şaşkınlık içinde olabilirler. Allah'ın Kitabından sonra en sahih kitap olarak kabul edilen Buhari ve Müslim'in ravileri arasında bu tür yalancı raviler nasıl bulunabilir? İşin doğrusu ben bunu sadece tahkik etsinler diye muhakkiklere söylüyorum. Böyle bir probleme açık bir şekilde İbn Hacer el-Askalani de işaret etmiştir. O her ne kadar Emevici bir dini yaklaşıma sahipse de sonuçta gerçeği bilen bir âlimdir. O, Hedyü's-Sari adlı eserinde şöyle der: “İsmail İbn Ebu Üveys; Buhari ve Müslim kendisini kanıt olarak kullanmışlardır. Gerçi ondan çokça hadis tahriç etmemişlerdir. Sadece Buhari'nin tahriç edip de diğer muhaddislerin tahriç etmedikleri iki hadis bulunmaktadır.” (17)
 

İster Buhari ve Müslim kendisinden çok hadis tahriç etmiş olsun, ister az. Neticede bir hadis dahi olsa ondan hadis tahriç etmişlerdir. Öyleyse Sahihü'l-Buhari'nin Allah'ın Kitabından sonra en sahih kitap olduğu iddiası ilmi sorumluluk bilincinden uzak bir iddia olduğu gibi, bu durum böyle bir söz sarf eden kimsenin cehaletini de ortaya koymaktadır. Alıntıladığımız pasajın son cümlesi Buhari'nin ondan çokça hadis tahriç ettiğini ortaya koymaktadır. Bu durumda İmam Buhari'nin yalancı, hadis uyduran ve rüşvet yiyen birisini kendisiyle ihticac edilen ravilerden birisi konumuna yerleştirdiği anlaşılmaktadır. İmam Nesai'nin İsmail'in hadis uydurduğuna dair ifadelerini okumuştuk. İmam Müslim ise İsmail İbn Ebu Üvey'den Buhari'ye nazaran daha az hariç tahriç etmiştir. Örneğin Buhari, söz konusu raviden 20 hadis tahriç etmişse Müslim 15 tane veya daha az sayıda rivayet tahriç etmiş olur. Bu durumda Sahihü'l-Buhari'nin Allah'ın Kitabından sonra kaynakların en sahih olduğu nasıl iddia edilebilir? Bu verilere rağmen hala onlar eserin bütününün sahih olduğunu iddia etmektedirler. Ancak yine de Buhari ve Müslim'in sahihlikten düşmemesi, hakkında kuşku ve tereddüt oluşmaması için bu çıkılması zor sarsıntıdan kurtulmaya çalışmışlardır. (18)
 

Diyor ki: Menakibü'l-Buhari adlı eserde sahih bir isnadla İsmail İbn Ebu Üveys'in İmam Buhari için bazı asıllar ortaya koyduğunu ve ona bu asıllardan dilediğini alıp rivayet etmesine ve asılları temizlemesine izin verdiğini rivayet etmiştik. İmam Buhari bu asıllardan sahih olduğunu hissettiğini alıyor, sahih olmayanlardan ise yüz çeviriyordu.(19) Bilemiyorum bu hissetme nereden geldi? İbn Hacer bir çıkmazın içine düşmüştür. Öyle bir probleme ve çıkmaza düşmüştür ki bir taraftan Buhari'nin en sahih kitap olduğunu söylemekte, diğer taraftan uydurma ravilerden hadis rivayet ettiğini belirtmektedir.
 

Bu çıkmazdan şöyle kurtulmaya çalışıyor: “Buhari, İsmail'in asıllarından sahih olduğunu hissettiği hadisleri rivayet etmiştir.(20) ” Anlayamıyorum, şu hadisin sahih diğerinin sahih olmadığını nasıl ayırt edebiliyor? Kaldı ki bazı hadislerini sadece Buhari'nin kendisi rivayet etmiştir. Haydi şahidler ve mütabeatlarla durumu kurtaran rivayetleri bir tarafa bırakalım. Peki sadece Buhari'nin kendisinin rivayet ettiği iki hadisi nereye koyacağız. En azından bu iki hadisin sahih olduğu nasıl anlaşılacaktır?
 

İbn Hacer diyor ki; Buhari, ondan sahih olduğunu hissettiği hadisleri tahriç etmiştir. Buna göre Sahihü'l-Buhari'de olmayan İsmail'in hadisleri ihticac edilmeye müsait değildir. Ancak şu an İbn Hacer bir kaide tesis etmektedir: Sahihü'l-Buhari'de geçen İsmail İbn Ebu Üveys'in hadisleri ihticac edilmeye müsaittir. Ancak Sahihü'l-Buhari'de geçmeyen İsmail İbn Ebu Üveys'in hadisleri ihticac edilmeye müsaittir değildir. Bunun gerekçesi nedir sorusunun cevabı ise karşılıksızdır. İkinci olarak İbn Hacer'in verdiği hükmün doğru olduğunu varsayalım. Peki ‘ve Sünnetim' hadisini Buhari tahriç etmiş midir tahriç etmemiş midir? Buhari söz konusu hadisi tahriç etmediğine göre bu hadis kanıt olma özelliğinden yoksundur. Buna göre Nesai'nin eleştirip cerh ettiği şahsın Sahihü'l-Buhari'de geçmeyen hadisleri kanıt olarak kullanılamaz. Ancak başkası da o hadisi rivayet etmişse bu durumda o hadis itibar kazanır.
 

Buraya kadar yapılan açıklamalarla da Sekaleyn hadisinin ‘ve Sünnetim' şeklindeki varyantının dördüncü ve son geliş kanalının da kanıt olma özelliği olmayan bir tarik olduğu da ortaya konulmuş oldu. İmam Malik'ten rivayet edilen ilk kanal mürsel olması yönüyle hiçbir kıymet-i harbiyeye sahip değildir. İkinci kanalda ise Salih İbn Musa et-Talhi bulunmaktadır. Üçüncü kanalda ise Kesir İbn Abdullah İbn Avf mevcuttur. Son tarikinde de yalancı ve hadis uyduran bir ravi olan İsmail İbn Ebu Üveys'in ismi yer alıyor.
 

- Sunucu: Suudi Arabistan'dan Muhammed kardeş hatta, buyurunuz.
 

- Muhammed: Selamün Aleyküm! Efendim Sizler İmam Nesai'ye ve Ebu Hüreyre'ye bazı dokundurmalarda ve eleştirilerde bulundunuz. Sizler elimizdeki Kur'an'a da inanmıyorsunuz.
 

- Kardeş bizler ne Ebu Hüreyre ne de İmam Nesai hakkında bir açıklamada ve ne de bir dokundurmada bulunduk. Aksine İmam Nesai'yi defalarca övdük ve onun Ehl-i Sünnet Medresesi'nin büyük bilginlerinden birisi olduğunu belirttik. Diğer taraftan bizler onunla Ehl-i Beyt'in masumiyeti konusunda aynı görüşü paylaşmasak da kendisinin insaf ehli bir bilgin olduğuna inanmaktayız. Muaviye'den ayrıldığından dolayı dövülmüş, başına türlü türlü musibetler gelmiş hatta öldürülmüştür.
 

Ebu Hüreyre'ye söz dokundurduğumuza ve eleştirdiğimiz şeklindeki ileri sürmüş olduğunuz ifadelere gelince asla bizler bu türden ifadeler kullanmadık. Sadece Ebu Hüreyre'ye varan hadisin isnad zincirinin sıkıntılı olduğunu, isnad zincirinde Talhi'nin bulunmasının rivayetin sahihliğini sıkıntılı hale getirdiğini belirttik. İnşallah ilk fırsatta Ebu Hüreyre hakkında bazı açıklamalarda bulunacağız. Değerli izleyiciler ve kardeşimiz, Ebu Hüreyre'nin Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hadisleri konusunda güvenilir bir şahsiyet olup olmadığını anlayacaktır. Kardeşin Kur'an'ın tahrifi çerçevesinde zikretmiş olduğu sözlere gelince ise bizler de Müslüman bilginlerin ellerindeki Kur'an'a iman etmekteyiz. Bu Kur'an ne Vahhabiliğin, ne İbn Teymiyye'nin, ne de Suudi Arabistan'ın metoduyla bağlantılıdır. Müslümanların elindeki bu Kur'an'a bizler de inanmaktayız. Ancak Kur'an ilimleri sahasında Müslüman bilginler arasında şu an surelerin tertibinin tevkifi bir tertip olup olmadığı şeklinde bir tartışma vardır. Yoksa bizler de bu Kur'an'a inanmaktayız, onunla diriltileceğiz, onunla öleceğiz ve Kıyamet günü inşallah onunla haşredileceğiz. Gerçi televizyon kanallarında yapılan bazı açıklamalar bulunmaktadır. Bu açıklamaları ya cehalete ya da Ehl-i Beyt Medresesi'nin dayanaklarının bilinmemesine bağlıyorum. Eğer gerçekten doğru sözlü iseler bizim büyük bilginlerimizin eserlerini ortaya koysunlar. Acaba onlardan bir tanesi bile Kur'an'ın tahrif edildiği görüşünde midir?
 

- Teşekkürler, Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey. Siz sayın seyircilerimize de teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bir sonraki programda görüşmek üzere
 

Es-Selamü Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatühü.


Kaynaklar:

 
1-el-Mevsuatü'l-Hadisiyye li Müsned el-İmam Ahmed İbn Hanbel, Tahkik c.6, s.362, 3811. Nolu hadis.
2-Age, c.17, s.174
3-Age, agy. 
4- İmam Beyhaki, es-Sünenü'l-Kübra, c.10, s.220, Hadis No: 20336, Darü'l-Hadis, Kahire
5-Sirkatü'l-hadis sözcüğü hadis hırsızlığı anlamına gelmektedir. Bu ifade bir ravinin bir hadisi rivayette tek kalması halinde bir diğer ravinin aynı hadisi o ravinin şeyhinden işiterek rivayet ettiğini iddia etmesine denilmiştir. Gerçi sözcüğün şu anlama geldiği de söylenmiştir. Bununla birlikte bir ravinin hadisi olarak bilinen bir hadisi aynı tabakadan başka bir raviye isnad ederek rivayete, bir de başkalarında bulunmayan gara'ib rivayet ediyor görünmek maksadiyle bir hadisi, bilhassa metnindeki kelime veya cümlelerin yerlerini değiştirerek maklûb hale getirmeye de sirkatu'l-hadîs tabir edilmiştir. –çev-
6- Hafız Zehebi, Mizanü'l-İtidal fi Nakdi'r-Rical, c.1, s.222, 811 nolu tercüme-i hal, Tahkik Muhammed Rıza Arkasusi, er-Risaletü'l-Alemiyye, 
7-Ebu Cafer Muhammed İbn Amr İbn Musa İbn Hammad el-Ukayli, Kitabü'd-Duafa ve Men Nüsibe İle'l-Kezibi ve Vadi'l-Hadisi ve Men Ğalebe Hadisihi'l-Vehmü, c.1, s.101 Tahkik Hamdi İbn Abdülmecid İbn İsmail es-Selefi,1. Basım, 1420, Riyaz
8- Cerh mertebelerinin toplamı altı mertebedir. Gayr-ü sikadır denilerek cerh edilen kişi beşinci tabakadaki mecruh raviler için kullanılır. İfade cerh etme noktasında son derece ağırdır. Gayr-ü sikadır denilen şahsın hem kendisi hem de hadisleri terk edilir. çev
9- Hafız Ebu'l-Fadl Şihabüddin Ahmed İbn Ali İbn Muhammed İbn Hacer el-Askalani, Tehzibü't-Tehzib, c.1, s.157 Tahkik İbrahim ez-Zi'bık ve Adil Mürşid, el-Müesseseti'r-Risale, Beyrut.
10-Age, agy. 
11-Age, agy. 
12- Şeyh Salih İbn Fevzan İbn Abdullah el-Fevzan, El-Münteka Min Fetava Faziletü'ş-Şeyh Salih İbn Fevzan İbn Abdullah el-Fevzan, c.1, s.483, Derleme Adil İbn Ali İbn Ahmed el-Feridan, Darü'l-Müeyyed, Müessesetü'r-Risale, 1. Basım, 1425, Riyad.
13- Age, agy.
14- Müsnedü'l-İmam Ahmed İbn Hanbel, c.33, s.374, Tahkik Allame Şuayb el-Arnavut.
15- Age, agy.
16-Tehzibü't-Tehzib, c.1, s.157
17-İbn Hacer el-Askalani, Hedyü's-Sari Mukaddimetü Fethi'l-Bari Şerh-i Sahihi'l-Buhari, s.557
18-Age, agy.
19-Age, agy.
20-Age, agy.

 

Çeviren: Cevher Caduk
 

medyasafak.com