"CIA, Katar ve El-Nusra Cephesi’nin Yaratılışı"

"CIA, Katar ve El-Nusra Cephesi’nin Yaratılışı"
Bu, El-Kaide orijinli gruplar, uluslararası savaşlarda görev almaktan da fazlasını yapabiliyor, ABD ve müttefiklerinin çok zaman önce anlaştıkları üzere “Şii Hilali’nin direnişini” kırmak için besleniyor, büyütülüyor ve kontrol ediliyorlar. CIA “danışmanlığı” altındaki Katar Suriye’de şu an liderlik eden adı geçen bu grubu açıkça destekliyor.

CIA, Katar ve El-Nusra Cephesi'nin Yaratılışı

 

Phil Greaves

 

Global Research

 

İsmi açıklanmayan Katarlı resmi bir güvenlik yetkilisinin verdiği bir mülakat, CIA önderliğinde Suriye'deki militanlara yapılan gizli silah sevkiyatını su yüzüne çıkardı. Bu Reuters haberinde, bahsi geçen Katarlı görevli ve ismi açıklanmayan isyancı kumandanların verdikleri bilgilere göre, Katar, mühimmatların El-Kaide bağlantılı aşırı İslamcı militanların elinde geçtiğini ileri sürerek, “Suriye'ye yapılan cephane sevkiyatlarının koordinasyonunu sıkılaştırmış.” Bu militanlar, daha önce de kendilerinden bahsedildiği gibi, Suriye Hükümeti'ne karşı başlatılan silahlı ayaklanmaya öncülük edenler:

 

“Suriye'deki isyancıların söylediklerine göre, son aylarda mühimmat sevkiyatı daha da merkezileştirildi, ve muhalefete gönderilen silahlar, Washington'ın favorilerinden olan Selim İdris'in liderliğindeki Ulusal Koalisyon'un genel kumandanlığı yolu ile dağıtılıyor.” (Vurgular yazarın.)

 

Bu “resmi kaynaklar” tarafından ana akım medyada da uzun süredir tasdiklenen bir başka şey ise, bu mühimmat sevkiyatının en geç “2012'in başlarında” başladığı. Bu açıklamalar uyarınca,  Suriye'ye daha küçük boyuttaki mühimmat sevkiyatının daha da önce başlatıldığından emin olabiliriz. Libya'daki görgü tanıklarının ifadeleri, Misrata'da konuşlanmış Libyalı İslamcı Silahlı grupların limanlardan mühimmat sevkiyatına, Kaddafi'nin düşüşünden hemen sonra başladıkları yönünde. Yine Sibel Elmonds'un, bir çok medya kanalından çok önce Kasım 2011'de bildirdiğine göre, CIA, Türk ve NATO'ya bağlı ülkelerin istihbarat birimleriyle birlikte, Türkiye'deki Amerikan Üssü olan İncirlik'te, Nisan/Mayıs 2011'den beri, adeta bir komuta merkezi gibi çalışarak, “isyancı” unsurları ve “aktivistleri” koordine ediyordu. Edmonds'ın makul iddiasına göre, bu, CIA ve onun bölgesel işbirlikçilerinin, Suriye içerisine mühimmat, savaşçı ve diğer gerekli materyalleri sızdırıp, bir ayaklanmayı mümkün kılacak sahneyi ayarlamalarının ilk adımıydı.

 

Bu kadar önbilgi yeterli, “resmi kaynaklar” ve birbirini tutmayan tarihler, bize, haber kanallarının kendilerine ulaşan bilgileri, ulaştığında kamuya servis etmek yerine, ellerinde tuttukları ve “Esad güçleri barışçıl protestocuları öldürüyor” söylemine uygun bir yerde ve zamanda servis ettiklerini gösteriyor.

 

Reuters'in bu haberinden öğrendiğimiz bir diğer şey ise, (doğrudan CIA himayesinde hareket eden) Katar, Suriye'ye yapılan silah sevkiyatını daha “sıkı” kontrol etmek isteyene değin, ortada Suriye'ye ulaşan muhimmatın dağıtımını sağlayan doğru düzgün bir yapı bile yokmuş:

 

“Beyrut'ta kendisiyle röportaj yapılan Kuzey Suriye'den bir komutanın dediğine göre: Katarlılar, şimdi [Mayıs 2013], yardımlar konusunda, insani yardımlar konusunda ve askeri konularda, genel kumandanlık ile görüşüyorlar.”

 

Bu acil bir soruyu gündeme getiriyor: (CIA himayesinde hareket eden) Katar, Nisan 2013'den önce binlerce ton mühimmatı kimlere dağıttı? Haber bu soruyu yanıtlıyor:

 

“Komutana göre, “Koalisyon oluşturulmadan önce, yardımlar, irtibat büroları ve diğer askeri ve sivil oluşumlar aracılığıyla dağıtılıyordu. Başlarda böyleydi. Şimdi durum farklı, hepsi koalisyon ve genel komutanlık aracılığıyla yapılıyor.”

 

“CIA ile sayısız kereler istişareler yapılıyor ve onlar Katar'a, Suriye içlerine sevkedilmek üzere mühimmat alımında ve sevkiyatında yardım ediyorlar, ancak sadece bir danışman gibi.” CIA yorum yapmayı reddediyor. (Vurgular yazarın.)

 

Görüldüğü gibi yanlışlarla dolu bu haberde bile işimize yarar bilgiler mevcut. Bu “irtibat büroları ve diğer askeri ve sivil oluşumlar” da ne tam olarak? “Muhalefet” hiç bir zaman bir askeri yapıyı temsil eden bir şey de değildi. Yine de, bu bir çok önemli soruyu gündeme getiriyor ve Suriye çatışmalarıyla ilgili verilen tarihler arasındaki farkları açık ediyor.

 

Uzun süredir bildiğimiz gibi, “isyancılara” mühimmat sevk eden ana tedarikçi, doğrudan CIA'yin “danışmanlığını” yaptığı Katar idi, nitekim hala da öyle. Yine biliyoruz ki, bu mühimmat sevkiyatları, “2012'nin başlarında” hatırı sayılır bir boyuta ulaştı ve hem sayı olarak hem de sıklık olarak büyümeye de devam ediyor. New York Times'ın yaptığı bir araştırma da bunu teyit eder yönde. Belirtilene göre, Ocak 2012 ve Mart 2013 arasında Katar'dan Türkiye'ye seksen beş askeri kargo uçağı uçtu. Bir askeri kargo uçağının ortalama yükü elli-altmış ton kadardır. “2012'nin başlarında” başlatılmış ve geliştirilen başka ne gibi benzer olaylar mevcut Suriye çatışmasında?

 

Bu zaman süresince devam eden ve büyük oranlarda artan apaçık ve herkesin malumu olan tek dinamik ise Suriye'deki artan ölü sayısı, ya da savaşın yol açtığı göç. Daha önce çok geniş bir şekilde üzerinde durulduğu gibi, aylık ölüm sayıları neredeyse ikiye katlandı “2012'nin başlarında,” ve hızlı bir şekilde yükseldi. Ulaşılabilir tüm kaynaklar, ve “aktivist” ya da muhalif grupların verdikleri sayılar bu gerçeği teyit ediyor.

 

Bir diğer önemli faktör de, (CIA ve Katarlılar gözetimindeki) mühimmat sevkiyatındaki artışla ölü sayısındaki artışın doğrudan ilintili olma hali. Bu, El-Nusra Cephesi ve benzer Selefi/Cihadist silahlı grupların başarısı, bölgeye yayılması ve desteklenmesi anlamına geliyor. Suriye'deki isyandan yıllar önce, El-Nusra Cephesi, ya da şimdi bilindikleri ismiyle, Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD), kendi destekçisi olan Irak İslam Devleti (yani Irak'taki El-Kaide oluşumu) himayesinde Suriye'de bulunuyordu. 2003'deki ABD'nin Irak'ı işgal etmesinden beri, Suriye'nin doğu bölgeleri (Batı Irak ile sınırı olan bölgeler ve Anbar bölgesi), gerçekten de Irak'taki El-Kaide oluşumu için güvenli bir yuva haline gelmişti.

 

Şüphe yok ki, El-Nusra Cephesi ve diğer Selefi/Cihadcı gruplar işbirliği içerisinde bu silahlı mücadelenin lokomotifleridirler. Büyük askeri çarpışmalarında çoğunda, Suriye Askeri yerleşkelerine ve hava üslerine yapılan saldırılarda, Suriye ordusunun tedarik ve lojistik ihtiyaçlarını sağladığı yollara yapılan bloklamalarda, ve üst düzey devlet görevlilerine yönelik suikastlerde, hep liderlik El-Nusra Cephesi'nde idi. Bu aşırıcı grup, tedariklerini en iyi şekilde sağlamış, en örgütlü, istikrarlı bir şekilde finansal yardım alan örgüt idi ve herşeyden önemlisi, en başarılı yapı oldu. Amerika Birleşik Devletleri ve onun Körfez'deki müttefikleri, sadece kontrol edilmiş ve ılımlı isyancıları silahlandırıp, eğitip, desteklediklerini iddia etseler de, Suriye'nin içinde bu söylemlerin herhangi bir yansıması yok.

 

Şimdi, bir kaç teorik seçenek ile başbaşayız: birincisi, tıpkı ABD yönetiminin yapadurduğu gibi CIA de, sadece ılımlı grupları desteklediklerini ve mühimmat tedariklerini koordine ettiklerini iddia edecek ve bu sevkiyatların nasıl aşırı grupların eline geçtiğinin CIA'in sorumluluğunda olmayan bir mesele olduğunu iddia edecek. Yani, sorumluluğu tamamen Katar'a, ya da Suriye'ye mühimmat sevkeden Türkiye'deki kaçakçılara yıkacaklar. Yine, Katar istihbarat servisinin bu sorumluluğu reddetmesi ve Türkiye sınırındaki kaçakçıların kontrol edilmesi zor ve başlarına buyruk olmalarını mazeret olarak göstermesi mümkün ve mantıklı. Böyle bile olsa, CIA ya da Katar'ın söyledikleri gerçek bile olsa, bu aşırı grupların güçlenmesini ve bölgeye yayılmasını sağlayan böylesi bir düşüncesizliği ve ihmali aklayabilir mi?

 

Bir diğer muhtemel sonuç, ya da bu gruplarla olan ilişkilerin inkarı, Suriye Ordusu ve Suriye Hükümeti'nin, lider kadroların çoğunun Alevi olduğu iddia edilegeliyor, bilinçli bir şekilde, mezhepçiliği bu çatışmanın içine katması ve isyanın bastırılması için bir koz olarak kullanması. Eğer meseleye yakından bakacak olursak, Suriye Hükümeti'nin barışçı protest hareketlere yaptığı teklifleri ve henüz protestoların en erken safhasındayken verdiği ödünleri hatırlayacak olursak, Esad'ın Suriye'yi bölmek ve ülkeyi bir mezhep savaşına götürmek istediğine dair herhangi bir emare bulmak çok güç. Gerçekten de bir çok ödün verildi, örneğin, büyük çapta siyasi tutukluların salıverilmesi; siyasi çoğulculuğu söz veren yeni bir anayasa yapılması; başkanlık süresinin kısıtlanması; bir çok bölgesel valinin uzaklaştırılması ve bakanlar kurulunun hepsinin görevden alınması. Bu ödünler herhalde ülkesinde bulunan çoğunluğu dışlamaya çalışan bir liderin alameti farikaları değiller. Sünni nüfus zaten hem hükümette hem de orduda güçlü bir şekilde temsil ediliyordu ve ediliyor.

 

Apaçık ortada olan gerçek şu: CIA ve onun Katarlı iş ortakları kimi silahlandırdıklarını ve beslediklerini çok iyi biliyorlar ve bu politikalarına devam etmeyi seçiyorlar. Çünkü, en basit ifadesiyle, bu politika, barışçıl ve çok kültürlü Suriye toplumunun dokusunu parçalamak ve Suriye Ordusu'nu zayıflatmak için en etkin yöntem. Yukarıda da belirtildiği üzere, Suriye'deki silahlı mücadeleye El-Nusra Cephesi liderlik ediyor, bir çok olayda Suriye'nin hava savunma sistemini imha eden onlardı. Uçaksavarlar, ya da savunma radarları, hafif silahlı böylesi bir gruba nasıl bir tehdit oluşturabilir ki? Bu işlerin emrinin dışarıdan geldiği, bir istihbarat örgütü tarafından desteklendiği ve Suriye'nin stratejik savunma kapasitesini zayıflatmak amacıyla yapıldığını tahmin etmek güç değil.

 

ABD Hükümeti'nin sonugelmez yıkıcı ve istikrarsızlaştırıcı denemelerini bilenler için, aşırı İslamcı militan grupların beslenmesi ve desteklenmesi tabii ki şaşırtıcı bir durum değil. El-Nusra Cephesi'ni isyanın liderliğine taşıyan şey, taktik kapasiteleri ya da savaş tecrübeleri değildi, parasız, silahsız ve psikolojik desteksiz, tecrübe pek de bir şey ifade etmez.

 

Bu, El-Kaide orijinli gruplar, uluslararası savaşlarda görev almaktan da fazlasını yapabiliyor, ABD ve müttefiklerinin çok zaman önce anlaştıkları üzere “Şii Hilali'nin direnişini” kırmak için besleniyor, büyütülüyor ve kontrol ediliyorlar. CIA “danışmanlığı” altındaki Katar, açık bir şekilde, Suriye'de şu an liderlik eden adı geçen bu grubu, cesaretlendiriyor, finansal olarak sponsor oluyor ve silahlandırıyor. Bu aşırıcı Selefi/Cihadcı ideoloji Şia'ya ve diğer azınlık gruplara karşı olan nefreti körüklüyor, ayrışmaları ve kaosları besliyor. Bütün bu olanlar CIA'yin gözünün önünde oluyorken, onlar “danışman” sıfatları ile bölgedelerken, bu aşırıcı grupların büyüyüp serpilmelerini gözden mi kaçırıyorlar? Diğer bir olasılık da, Lübnanlı bir siyaset yorumcusu olan Dr. Asad Abu Khalil'in söyledi:

 

“El-Nusra'yı terörist örgüt olarak ilan etmekle, Amerikan Hükümeti basitçe diğer bütün silahlı Suriyeli gruplara her çeşit savaş suçu işlemelerine lisans vermiş oldu. Yani, bütün o savaş suçlarından kaçınan silahlı grupların yapması gereken, basitçe El-Nusra cephesinin bayrağı altına girmek. Yani, Özgür Suriye Ordusu şemsiyesi altındaki bir silahlı grup savaş suçu işleyebilir ve ertesi gün bir kınama işitebilir. Bu savaş suçlarına verilen limitsiz bir kredi.”

 

Bu tam teşekküllü, her türlü şekle giren vekaleten savaş, yıkımı, mezhepçiliği ve kaosu körüklüyor, ta ki, Amerika'nın arzuları doğrultusunda Suriye bir yıkımla karşılaşsın, ve dolayısıyla, İran'ın önemli bir müttefiğini, ve Ortadoğu'da Batı hegemonyasına karşı olan direnişi yok etsinler. Ne zaman ki, aşırılık ve zalimlik Batı tarafından açık bir şekilde desteklensin, ABD de ona “terörist” desin, değişik kıyafetler içinde beliren bu fason oluşuma Özgür Suriye Ordusu denir.

 

Phil Graves, İngiltereli yazar ve analist, özellikle İngiltere ve Amerikan Dış Politikası ve İkinci Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu'daki çatışma analizleri ile ilgileniyor.

 

Çeviren: Mehmet Ali Beydiger

 

medyasafak.com