Mehdi D. Nazemroaya: İsrail Suriye’de Bölgesel Bir Savaş Yürütüyor

Mehdi D. Nazemroaya: İsrail Suriye’de Bölgesel Bir Savaş Yürütüyor
İsrail askeri yetkilisi Amos Gilad, çok dürüst bir şekilde, El Kaide’nin İsrail için kaygı olmadığını söyledi ve “her ne kadar ülkenin iç savaşının yarattığı kaos içinde [onun] unsurları Suriye’de tutunma noktası kazansa da, onu önceleyen Suriye-İran-Hizbullah ekseni çok daha tehdit edicidir” dedi.

İsrail Suriye'de bölgesel bir savaş yürütüyor

Mahdi Darius Nazemroaya

Global Research

Suriye'de değişen uluslararası durum, Suriye'ye yönelik İsrail saldırganlığını da içeren bir dizi yeni planı sahneye koyuyor.

ABD ve müttefikleri geri çekilen hükümet karşıtı milisleri askeri olarak desteklemeye çalıştığı gibi, şimdi çatışmada, zayıflayan hükümet karşıtı güçlerin yerine devletlerin Suriye'ye karşı baskı yapmaya başladığı yeni bir çatışma yaratmaya çalışıyorlar. Bir başka deyişle, azalan iç basıncın yerini alacak şekilde dış basınç uygulanıyor.

İsrail askerlerinin ve Mossad güvenlik servisinin Suriye'ye girmesi ve beraberinde İsrail'in, Lübnan'ın hava sahasının yasadışı şekilde kullanılması yoluyla Cemraya kasabasındaki askeri araştırma tesisine arka arkaya düzenlediği hava saldırıları, İsrail'in Suriye'yi istikrarsızlaştırmadaki rolünü belirginleştiriyor. İsrail ayrıca Suriye'de İsrail güçleri tarafından “yoğun istihbarat faaIiyeti” sürdürüldüğünü ve hatta yeni bir “tampon bölge” olarak daha fazla Suriye toprağını işgal etmeyi düşündüğünü kabul etti. Açıkça İsrail etkisi altında yayın yapan Fox News, İsrail askerlerinin Suriye sınırını yasadışı bir şekilde geçmesini gösteren bir video yayınladı. Ayrıca Suriye toprakları içindeki Kuseyr kasabasında hükümet karşıtı güçlerle çatışma sırasında ordu tarafından bir İsrail askeri aracına el konulduğu yönünde haberler de geldi.

 

Bölgesel bir savaşın merkez üssü mü?

 

İsrail'i içine alan olaylar, Suriye çatışmasını şiddetli taşmalar yaratarak genişletme ve uluslararasılaştırma eğiliminin bir parçası. Bir İngiliz gazetesinin ifadesiyle: “Suriye'deki korkunç çatışmanın şimdiden daha geniş bir Ortadoğu çatışmasına dönüştüğünden şüphe eden varsa, son günler[deki İsrail saldırıları] bu şüpheleri ortadan kaldırmış olmalıdır.” Türkiye ve İsrail, Ürdün Haşimi Krallığı gibi, inkar edilemez bir şekilde Suriye'ye karşı saldırganlar olarak bu çatışmanın içindeler. Türkiye Suriye'de NATO için keşif çalışması yaptı; NATO'nun Suriye'yi yönelik (ve İran ile Rusya'ya karşı da kullanılması muhtemel) Patriot füzelerine ev sahipliği yapıyor ve hükümet karşıtı güçlere açıkça yardım ediyor. İsrail ona nazaran daha ihtiyatlı hareket etti, ancak Mossad'ı Suriye'ye gönderdi ve isyancılara yardım etmek üzere Golan Tepeleri'nde tesisler inşa etti. Her iki ülke de devamlı olarak Suriye'yi tehdit etti ve NATO müdahalesi ve uçuşa yasak bölgeler için çabaladı. Tüm bunlar esnasında ABD, Ankara ve Tel Aviv'i bu çabalarına devam etmeye teşvik etti ve hatta Türklerin Suriye'nin müttefikleri olan Rusya ve İran'la ekonomik bağlantısını koparmak ve bu ülkelerin Türkiye üzerindeki basıncını ortadan kaldırmak amacıyla ABD'den Türkiye'ye doğalgaz satmayı bile değerlendirildi.

 

Gerçekte Suriye, NATO'nun karargâh kurduğu Afganistan'dan Irak'a, Lübnan'a ve Gazze Şeridi'ne kadar uzanan daha geniş bir hegemonik mücadelenin sadece bir cephesidir. Lübnan Cumhuriyeti, Suriye'nin bir cephe olduğu bu daha geniş mücadelede istikrarsızlaştırmanın bir sonraki hedefi gibi görünüyor. Suriye'den gelecek bir sıçramanın sonucunda Beyrut'ta parlamento ve hükümet boşluğu olabileceği yönünde korkular bulunuyor ve bunlar Lübnan'da yeni bir iç çatışmanın ateşlenmesi işlevini görebilir. Suriye'deki çatışmaların sonucu olarak, Suriye yanlısı, Hizbullah liderliğindeki 8 Mart İttifakı ile Suriye karşıtı, Hariri liderliğindeki 14 Mart İttifakı arasında gerilimler meydana geldi. Lübnan'da her iki taraf da Suriye çatışmasına müdahil.

Lübnan çatışmaya sürüklendi, çünkü Suriye, Lübnan'ı Washington ve müttefikleri tarafından kontrol edilen, yozlaşmış Hariri liderliğindeki 14 Mart İttifakı tarafından yönetilen bir sömürgeye çevirme amacı doğrultusunda Hizbullah'a ve 8 Mart İttifakı'na saldırmanın ve onları zayıflatmanın bir alanı olarak kullanıldı. Hizbullah Lübnan-Suriye sınırında Suriye tarafında savaşırken, 14 Mart İttifakı 2011'deki ayaklanmanın en başından itibaren isyancılara silah ve para gönderdi. Yalanla geçen aylardan sonra Lübnan'daki Hariri kampı Kasım 2012'de ifşa oldu; bu tarihte Türkiye ve Katar istihbarat görevlileriyle koordinasyon içinde Suriyeli isyancılara gönderilmek üzere, Hariri'nin Gelecek Partisi üyesi Ukab Sakr'ın silah sevkiyatlarının arkasında olduğuna dair kanıtlar ortaya çıktı.

 

Hizbullah'a gelince, onların üyeleri sınırın Suriye tarafında kendi inisiyatifleriyle savaşmaya başladılar. Arkasından Suriye'deki isyancılar Lübnan-Suriye sınırının her iki tarafında Şii Müslüman köylerine saldırılar düzenlemeye başladılar. Suriye'deki hükümet karşıtı güçler, Hizbullah'ı misillemeye provoke etmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar, bunun içinde Lübnanlı yolcuların kaçırılması ve 2012'de Suriye'deki Şii Müslüman mabetlerine kasten saldırılması da var. Suriye'de Hicr ibn Adiy el-Kindi'nin ve oğlunun gömülü olduğu caminin tecavüze uğramasından sonra, Hizbullah ve Iraklı Şii Müslümanlar Seyyide Zeyneb Camii'ni korumak için Suriye çatışmasının içine daha fazla çekildiler.

 

Suriye'de Şii Müslümanların saygı gösterdiği kutsal yapılar hedef alındığı gibi, aynı zamanda Sünni Müslüman liderler de öldürüldü ve Hristiyan kiliseleri de saldırıya uğradıHristiyan ruhani liderler de hedef alındı. İranlı yetkililer, Suriye'deki kutsal alanların saldırıya uğraması ve azınlıkların hedef alınması konusunda ABD, İsrail ve Suudilere işaret etti.

 

Suriye'nin Arap nüfusunun ve Sünni Müslüman nüfusun çoğunluğu isyancılara ve onların yabancı destekçilerine karşı Suriye hükümetini desteklerken, Suriye çatışmasını Araplara karşı Arap olmayanlar ve Sünni Müslümanlara karşı Aleviler ve Şii Müslüman topluluğu arasında mezhepçi çizgilerle çizme yönünde gerçek bir basınç mevcut. Çeşitli azınlık grupları sistematik olarak hedef alındı. Dürziler, Marunî Katolik Hristiyanlar, Melkit Rum Katolik Hristiyanlar, Rum Ortodoks Hristiyanlar, Ermeni Ortodoks Hristiyanlar, Süryani Ortodoks Hristiyanlar, Aleviler ve Caferi Şii Müslümanların hepsi, dini azınlıklar olarak hedef alındı. Ermeniler, Asuriler, Kürtler ve Türkmenler, etnik azınlıklar olarak hedef alındı.

Irak, Suriye'nin karşı karşıya olduğu kâbusu çok iyi biliyor. Suriye'deki isyancıların önemli bir bölümü Irak'tan geliyor ve El Anbar Uyanış Hareketi'nin (veya Irak'ın Oğulları Hareketi'nin) birimleriyle bağlantılı. Bu hareket El Kaide ile ilişkiliydi ve İngiliz-Amerikan işgali sırasında Amerika Birleşik Devletleri'yle işbirliği yapmaya ve onlardan finansman almaya başladı. Eğer bu militanlar Suriye'de başarılı olursa, arkasından Irak'a dönecek ve Bağdat'taki federal hükümete karşı da bir isyanın kıvılcımını çakacaktır.

 

Diğer yandan Suriye'deki çatışma, Rusya'nın Ortadoğu'daki konumunun güçlendirilmesinin ve Hizbullah ile Moskova arasında yeni bağlar kurulmasının da katalizörü oldu. Ekim 2011'de, Hizbullah Suriye'deki çatışma hakkında tartışmak üzere Rusya'ya bir heyet gönderdi. Şimdi Moskova'nın, Suriye, Hizbullah, Mişel Aun ve Filistinlileri içeren İran liderliğindeki “Direniş Ekseni”ni veya “Direniş Bloğu”nu koordine ettiği açıktır. Tahran'da Suriye konulu görüşmeler yaptıktan sonra Rus Dışişleri Bakanı Mihail Bogdanov'un 26 Nisan'da, formel bir Lübnan hükümetinin bulunmadığı bir sırada Beyrut'u ziyaret etmesi, bu stratejik işbirliğini cisimleştiriyor. Bogdanov'un Lübnan ziyareti önemlidir, zira Rusya'nın Hizbullah'la olan doğrudan stratejik bağlantılarını güçlendirdiğinin ve Direniş Bloğunu kendi güvenlik alanının genişlemiş hali olarak tanıdığının açık bir göstergesidir.

 

Suriye'deki çatışmada Hizbullah gibi İran da hedeftir. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın ender olarak yaptığı bir şeyi yaparak, İranlılarla ortak bir cepheyi tartışmak üzere 29 Nisan'da (Mihail Bogdanov'un ziyareti sonrasında) Tahran'ı ziyaret etmesinin nedenlerinden biri budur. Suriye ve Hizbullah'ı hedef alan ülkeler grubu, İran'ı da hedef alıyor. “İsrail'in İran'ın balistik füzelerine karşı bir erken uyarı sistemi oluşturmak amacıyla Türkiye ve üç Arap devletiyle bir savunma işbirliği anlaşması yapmaya hazırlandığı” aktarılıyor. Uzi Mahnaimi'nin izah ettiğine göre “‘4+1' olarak bilinen diplomatlardan gelen bu öneri, Türkiye'den, Suudi Arabistan'dan, Birleşik Arap Emirlikleri'nden ve Ürdün'den gelen teknisyenlerin ortak kumanda ve kontrol merkezlerinde İsraillilerle yan yana çalışmasını getirebilir.”

 

Hizbullah'ın Suriye'deki çatışmaya dâhil olduğunu doğrulaması ve Suriye'nin “gerçek dostlarının” – yani İran, Rusya, Çin ve Lübnan'daki 8 Mart İttifakı'nın – Suriye'nin ABD ve müttefiklerinin eline düşmeyeceği sözünü vermesi gibi, Tahran da Washington ve müttefiklerine defalarca, Suriye'nin İran'ın “kırmızı çizgisi” olduğunu söyledi. İranlı askeri komutanlar, Suriye'nin İran'ın kendi güvenlik parametrelerinin parçası olduğunu söyledi. Dahası, İranlılar Suriyeli müttefiklerine yardım ettiklerini ve Şam'a daha fazla eğitim ve destek sağlamak istediklerini, ABD ve müttefiklerinin saldırması halinde de askeri müdahalede bulunmaya niyetli olduğunu açıkça söyledi.

 

Suriye ve “Yeni Ortadoğu” projesi

Suriye'de olanların büyük bölgesel ve küresel yansımaları olacaktır. Bir mezhepçi savaş yaratma girişimleri, “böl ve ele geçir” mantığının parçasıdır. Bu, ABD ve İsrail'in bütün Ortadoğu'yu Yinon Planı çerçevesinde ve onun tekrarlanan versiyonları çerçevesinde parçalamayı ve yeniden şekillendirmeyi hedefleyen “yapıcı kaos” stratejisinin parçasıdır. İran'ın Dışişleri Bakanı Salihi, Suriye'deki çatışmanın sona ermemesi halinde bunun Suriye'nin bölünmesi ve çatışmanın bütün Ortadoğu'ya yayılması sonucunu verebileceği uyarısında bulunmuştu. Aynı uyarılar Rusya'dan, Suriye'den ve diğer yerlerden de geldi. Çinliler genelde sessiz kalırken, Suriye'nin kuşatılmasının Pentagon'un Çin'e karşı yol haritasının parçası olduğunu anlıyorlar. Benyamin Netanyahu'nun planlanan Pekin ziyaretinden günler önce CNN, İsrail'in Cemraya'ya yönelik saldırıları nedeniyle “Çin dışişleri bakanlığı sözcüsü Netanyahu'nun Çinli ev sahiplerinden zorlu, hoş karşılamayan bir mesaj alabilir” diye dahi yazdı.

 

Suriye'deki durum, İngiliz-Amerikan işgali sırasında Irak'ta yaratılan duruma benziyor. Bu, Ortadoğu'nun kadim toplumlarının çoğulcu dokusunu bozmak isteyen aynı istikrarsızlaştırma sürecinin devamı. Hristiyanları Irak'tan çıkaran ve Şii-Sünni ve Arap-Kürt karma mahallelerini yıkan budur.

Bugünkü Irak, hem Yinon Planı hem de Irak'ın üç bölgeye ayrılması gerektiğini söyleyen Biden Planının gerçekleştirilmesinin acısını çekiyor. Açıkça Irak'ın egemenliğine karşı çalışan ve Türkiye ve İsrail'le yan yana duran Kürdistan Bölgesel Hükümeti, Bağdat'taki federal hükümetle kavgalı ve de facto bağımsızlığa sahip. Kürdistan Bölgesel Hükümeti'nin yozlaşmış liderleri, kuzeyde Suriyeli isyancılar tarafından kullanılan bazı Irak-Suriye sınır noktalarına Irak askerlerinin gönderilmesini engelledi ve İsraillilerin Irak Kürdistanı'nı Suriye ve İran'a karşı bir operasyon üssü olarak kullanmasına izin verdi.

Kaos süresince Irak'ta yaptıkları gibi, ABD ve müttefikleri para ve mezhepçiliği kullanıyor. Suriye'deki isyan, ABD ile Suudi Arabistan ve Katar gibi, Suriye karşıtı koalisyonun üyeleri tarafından finanse ediliyor. İlave olarak, Suriye hükümeti karşıtı gruplara giden para, hükümeti devirmek için dışarıdan para alan Müslüman Kardeşler Suriye kolu tarafından dağıtılıyor. Şam'dan bir muhalefet figürü, şu itirafta bulundu: “Müslüman Kardeşler bize ne kadara ihtiyacımız olduğunu sordu, biz de söyledik ve onlar derhal o meblağı gönderdi.” Dahası, dış fonların sadece onun ihtiyaç duyduğu şeyler için kullanılmasını ve Müslüman Kardeşler'in aktivistlere ve hükümet karşıtlarına “finansmanın yüzde birini kişisel ücretleri için almasını” söylemiş.

 

Suriye'deki isyancılarla İsrail'in aynı tarafta olduğu konusunda hiçbir şüphe olmamalıdır. Suriye'deki hükümet karşıtı güçler, İsrail'in Cemraya'ya saldırıları nedeniyle çok mutlu oldular ve çeşitli vesilelerle İsrail'e teşekkür dahi ettiler. İsrail'le yan yana durmalarından kaynaklı kendilerine yönelen utandırıcı dikkat üzerine isyancılar dil değiştirdi ve İsrail'in Beşar Esad, İran ve Hizbullah'la gizli bir ittifakı olduğu şeklinde gülünç iddialarda bulunarak kendilerini aklamaya çalıştı.

İsrail yetkililerinin El Kaide'nin Suriye'yi ele geçirmesini tehdit olarak görmemeleri anlamlıdır. İsrail askeri yetkilisi Amos Gilad, çok dürüst bir şekilde, El Kaide'nin İsrail için kaygı olmadığını söyledi ve “her ne kadar ülkenin iç savaşının yarattığı kaos içinde [onun] unsurları Suriye'de tutunma noktası kazansa da, onu önceleyen Suriye-İran-Hizbullah ekseni çok daha tehdit edicidir” dedi.

 

Gerçekte, İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Krallık, Fransa, ve Amerika Birleşik Devletleri hükümetleri, içlerinden bazılarının karşısında olduğunu veya savaştığını iddia ettikleri teröristlerle birlikte hareket ediyorlar. Suriye ve Libya'da sahada piyade askerleri olarak atanan El Kaide kollarını kullanıyorlar. Bunlar eğer başarılı olurlarsa, aynı militanları isyan çıkartmak üzere Rusya'nın Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi gibi yerlere gönderecekler.

Suriye'nin istikrarsızlaştırılması Lübnan, İran, Irak ve Filistinlileri hedef alırken, Suriye'yi hedef alan ülkeler, Amerika'nın “Yeni Ortadoğu Politikası”nın ateş ve kan bedeliyle amacına ulaşması halinde kendilerini de yakacak ateşler hazırlıyorlar. Suriye'nin istikrarsızlığı ve olası bölünmesi, Türkiye'de bir iç savaşı ateşleyebilir ve hatta Türkiye'nin kendisinin de bölünmesi sonucunu getirebilir. Ürdün de Suriye'yi yakan ateşlerden nasibini alacaktır. İranlılar, Ürdün Kralı 2. Abdullah'a Suriye'nin çökmesi halinde kendi geleceğinin ne olacağı konusunda net bir mesaj gönderdi. Sadece kendisi hakkında olumsuz konuştuğu için yabancıları tutuklamış bir despot olan, fakat Suriye'de demokrasi hakkında konuşmak üzere Beyaz Saray'a davet edilmiş olan 2. Abdullah'a Tahran'ın gönderdiği mesaj basitti: “Anlaman gerekiyor ki, eğer ABD Suriye'yle savaşa girerse, senin krallığın süreç içinde gidecektir.” Suudi Arabistan ve Katar da, Suriye kumarında Suud Hanedanı ile rakibi El Sani hanedanının Obama Yönetimi ve İsrail için yaktığı ateşlerin dışında kalmayacak ve bu ateşler Ortadoğu'da ve ötesinde topyekûn bir savaşa neden olabilecektir.

 

Çeviren: Selim Sezer

 

medyasafak.com