"Türkiye’deki Ayaklanma, Erdoğan’ın İktidarını Sarsıyor"

"Türkiye’deki Ayaklanma, Erdoğan’ın İktidarını Sarsıyor"
"Hükümetteki Adalet ve Kalınma Partisi’nden (AKP) olan belediye başkanının, bu alışveriş merkezinde önemli bir yeri olacak bir perakende zincirinin sahibi olduğunu belirtmekte fayda var. Bu şehir geliştirme anlaşmasının sahibi olan kişi ise, Erdoğan’ın damadı."

Yusuf Fernandez

 

Press TV

 

Recep Tayyip Erdoğan hükümetine karşı protestolar, son günlerde Türkiye çapına yayıldı.


3 Haziran günü binlerce kişi bir kez daha, Erdoğan'ın istifasını istemek için İstanbul'un en simgesel meydanı olan Taksim Meydanı'nı doldurdu.

Kriz, Türk polisinin, hükümetin bir alışveriş merkezi inşa etmek için şehrin az sayıda parkından birini yıkma planına karşı Gezi Parkı'nda protesto amaçlı olarak oturma eylemi yapan yüzlerce aktivisti dağıtmak için göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su kullanmasıyla başladı. Hükümetteki Adalet ve Kalınma Partisi'nden (AKP) olan belediye başkanının, bu alışveriş merkezinde önemli bir yeri olacak bir perakende zincirinin sahibi olduğunu belirtmekte fayda var. Bu şehir geliştirme anlaşmasının sahibi olan kişi ise, Erdoğan'ın damadı. 

Polis ve göstericiler arasındaki çatışmalar çok şiddetli oldu. İki muhalefet milletvekili, gazdan etkilendikten sonra hastaneye kaldırıldı. İki protestocunun kolu kırıldı ve çok sayıda başka göstericide küçük kemik kırılmaları meydana geldi. 

Kısa süre sonra, 10 binden fazla kişi şiddetli müdahaleyi protesto etmek için Taksim Meydanı'nda toplandı. Başkent Ankara'da da binlerce kişi, İstanbul'daki göstericilere yönelik saldırıyı ve hükümetin genel politikaların kınamak için sokaklara çıktı.

2 Haziran günü binlerce protestocu Erdoğan'ın Ankara'daki ofisine “Diktatör istifa” ve “direne direne kazanacağız” sloganlarıyla yürüdü ve çevik kuvvet polisiyle çatışmaya girdi. Kıyı şehri İzmir'de de büyük bir gösteri ve polis ile AKP merkezlerini ateşe veren göstericiler arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Resmi kaynaklara göre bu protestolar sırasında 1,730 gösterici gözaltına alındı.

Ertesi gün, dördüncü günde, başkent Ankara ve İstanbul da dâhil olmak üzere büyük şehirlerde daha fazla Türk protestocu sokaklara döküldü ve Erdoğan'ın istifasını istedi. İçişleri Bakanı Muammer Güler, o gün Türkiye'nin 67 farklı şehrinde 235 protesto eyleminin gerçekleştiğini söyledi.

CS Monitor, Derya isimli orta yaşlı bir ev hanımının “Başbakanımız bir faşist gibi. İstediği her şeyi yapmaya çalışıyor, ama biz ayağa kalkıyoruz, haklarımızı istiyoruz ve ben bundan çok mutluyum çünkü AKP hükümeti sarsıldı” dediğini aktardı.

Erdoğan ise küstahça bir tutum aldı ve göstericileri “aşırı uçlar” olmakla itham etti. Ayrıca güvenlik güçlerinin protestocuların olası “dış bağlantılarını” araştırdığını ekledi. Twitter ve sosyal medyayı da “yalan kaynakları” ve “toplumun baş belası” olarak tanımladı ve AKP destekçilerini eylemcilerin üzerine gönderme tehdidinde bulundu.

Daha sonra ise, protestoları hafifsemeye çalıştı. Fas'ta düzenlediği bir basın toplantısında “Durum şimdi daha sakin ve akıl galip geliyor. Ben işlerin normale döneceğini düşünüyorum” dedi.


Türkiye'de alandaki durum ise farklı görünüyor. Şu anda kadar Türkiye'de üç gösterici hayatını kaybetti ve polis ve göstericiler arasındaki çatışmalar ülke çapındaki büyük şehirlerde devam ediyor. AFP, Türk televizyonu NTV'ye dayanarak, ülkenin güneyindeki Hatay şehrinde hükümet karşıtı gösteriye katılan 22 yaşındaki Abdullah Cömert'in polis tarafından vurulduktan sonra 4 Haziran tarihinde hastanede yaşamını yitirdiğini duyurdu.

1 Haziran günü Uluslararası Af Örgütü, Türk polisinin eylemcilere karşı aşırı güç kullanımını eleştirdi ve “utanç verici” olarak adlandırdı. Ayrıca bazı protestocuların polis tarafından aşırı miktarda göz yaşartıcı gaz kullanılması nedeniyle kör olduğunu söyledi.

Af Örgütü, bir raporunda önceki günlerde çevik kuvvet polisinin müdahalelerinde İstanbul'da 1,500 kişinin yaralandığını, Ankara'da da en az 414 yaralı olduğunu açıkladı. Grup, İzmir'de de 420 protestocunun yaralandığını ekledi. 

Ayaklanmanın nedenleri 

Türk ayaklanması, AKP'yi destekleyen ve finanse eden küçük bir ahbap işadamları tabakasının çıkarları doğrultusunda ülkeyi yöneten ve giderek otoriterleşen hükümetin, halk tarafından reddedilmesinin sonucudur.

Hükümet partisinin neo-liberal ekonomik politikaları hız kesti. Bir kaç yıl önce Türkiye, hızlı büyümesi (yaklaşık %9) nedeniyle “Ortadoğu'nun kaplanı” olarak adlandırılıyordu. Ancak bu rakam 2012 yılında %3'e, bu yıl ise fiilen sıfıra indi. İşsizlik, özellikle sanayi ve kamu hizmetlerinde artıyor. Bazı ekonomistler ayrıca, Türkiye'nin bir kredi balonuyla karşı karşıya olduğunu ve bunun yıkıcı bir borç yükü yarattığı ikazında bulundu. Bu borç yükü, Türk tüketicilerin harcamalarını büyük ölçüde azaltmasına neden oldu.


Şu andaki hükümet karşıtı protestolar durumu daha da kötü hale getirebilir. Şimdiden ülkenin borsasının, bonolarının ve kurunun düşmesine yol açtı. İstanbul borsası “Borsa İstanbul”, 2 Haziran günü yaklaşık yüzde 10,5 oranında puan kaybetti. Bu, Mart 2003'ten bu yana en büyük indeks düşüşüydü. Türk Lirası da dolar karşısında zayıfladı ve dolar son 16 ayın en yüksek değeri olan 1.889 seviyesine geldi. 

Diğer yandan Erdoğan hükümeti, basın özürlüğünü ve ifade özgürlüğünü cezalandıran kısıtlayıcı politikalar benimsedi. Türkiye, tutuklu gazeteci sayısında dünyada birinci sırada geliyor. Bu gazeteciler, “terör”ü ve diğer belirsiz “cürüm”leri desteklemekle suçlanıyor. Çok sayıda başka gazeteci de devlet baskısı altında veya kara listede.

Türkler Erdoğan´ın Suriye politikasını mahkum ediyor 

Türklerin önemli bir bölümü aynı zamanda Erdoğan'ın komşu Suriye'ye karşı politikalarını da mahkum ediyor. Türkiye şu anda Suriye'de savaşan terörist grupların baş destekçisi konumundadır. Bu militanlar Türk yetkililerden silah, para, lojistik yardım ve Türk toprağı üzerinden Suriye'ye geçiş izni alıyor.  Türkler ayrıca hükümetin ABD ile yan yana durmasına da karşılar. Son anketlere göre, Türk halkının sadece dörtte biri Erdoğan'ın Suriye hükümetine karşı savaşan grupları silahlandırma politikasını destekliyor.

Türklerin beşte birinin, İslam'ın bir kolu olan Alevi mezhebinden olduğunu da hatırlamakta fayda var. Erdoğan'ın Suriye'deki militan grupların lideri olarak ortaya çıkması, uzun bir baskı görme geçmişleri olan Alevileri endişelendirdi. Türkiye Alevileri, Erdoğan hükümetinin yok etmeye kararlı görünmesi nedeniyle Esad'a sempati duyuyor. Erdoğan'ın Suriyeli ve yabancı militanlara desteği, Türkiye'nin Kürtlerini de altüst ediyor.

Manidar bir şekilde pek çok şehirdeki protestocular “Kimyasal Tayyip” sloganlarını attı; bu, polisin kullandığı göz yaşartıcı gaza göndermeydi, ancak aynı zamanda Türk başbakanının, ABD yönetimine Suriye'ye saldırma bahanesi vermek için dillendirdiği, Şam'ın kimyasal silah kullandığı yönündeki gerçek dışı iddialara da zımni bir tepki vardı.

Reyhanlı'daki son bomba yüklü araç saldırılarından sonra, eylemcilerin Erdoğan'ın istifasını istediği hükümet karşıtı gösteriler gerçekleşmişti. Türkiye'deki muhalefet ve bazı raporlar bu saldırıları Suriyeli silahlı gruplarla, özellikle de El Kaide bağlantılı bir örgüt olan El Nusra Cephesi ile ilişkilendiriyor. 

Türk rejimi ise Suriye hükümetini bu saldırıların arkasında olmakla suçlamış ve Suriye'yi askeri eylemle tehdit etmişti. Bu varsayımlar daha sonra, bir Türk hacker grubu olan RedHack'in, Reyhanlı saldırılarında kullanılan araçların El Nusra Cephesi tarafından operasyonlar için hazırlandığına işaret eden Türk istihbarat belgelerini açığa çıkarmasıyla ifşa oldu. Türkiye'nin İçişleri Bakanı, belgeyi RedHack'e verdiği varsayılan bir jandarma erinin tutuklandığını doğruladı.  


Erdoğan'a ve politikalarına karşı başlayan bu ayaklanmanın nasıl sonuçlanacağını söylemek zor. Ancak protestocular, kendilerini hükümet üzerinde basınç yaratmaya adadılar. Ankara'da yaşayan Hamdi, AFP'ye, “Bu, hükümete karşı bir protesto hareketi haline geldi. Devam edeceğiz” dedi.

1 Haziran halk ayaklanması şüphesiz Erdoğan ve AKP iktidarını sarstı ve gelecekte partinin davranışlarını etkileyebilir. Ancak eğer Erdoğan ve partisi halkın taleplerini dinlemeyi ve tutumlarını değiştirmeyi reddederse, ülke gerçek bir devrime doğru sürüklenecektir. Her durumda, iki yıl önce Batı liderleri tarafından Arap dünyanın siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarına karşı gerçek çözüm olarak övülen sözde “Türk modeli”, kati surette ölmüş gibi görünüyor. 
 

Çeviren: Selim Sezer
 

medyasafak.com