"Hizbullah: Suriye’deki Oyun Değiştirici"

"Hizbullah: Suriye’deki Oyun Değiştirici"
“Kuseyr’deki olaylar bölge stratejileri ölçeğinde bir dönüşüm anlamına gelmektedir ve Suriye, ‘İsrail’ ve ABD’nin lehine olmayan yeni bir safhaya girmiştir.”- Hizbullah Yürütme Kurulu Başkan Yardımcısı Şeyh Nebil Kavuk.

Hizbullah: Suriye'deki oyun değiştirici

 

Yuram Abdullah Weiler

 

Press TV


 

“Kuseyr'deki olaylar bölge stratejileri ölçeğinde bir dönüşüm anlamına gelmektedir ve Suriye, ‘İsrail' ve ABD'nin lehine olmayan yeni bir safhaya girmiştir.”- Hizbullah Yürütme Kurulu Başkan Yardımcısı Şeyh Nebil Kavuk.


Suriye ordusundan da yardım alan Hizbullah direniş savaşçıları, ABD ve Siyonist destekli isyancı güçlere karşı belirleyici bir zaferle, önceden isyancıların kontrolünde olan Kuseyr şehrini ülkeye geri kazandırdı.

Suriye'nin batısında bulunan Kuseyr, Mart 2011'den itibaren ağırlıklı Sünni olan Suriyeli isyancıların işgal ettiği ilk şehirlerden biriydi. Lübnan sınırına sadece 10 kilometre mesafede olan kasabanın stratejik değeri, Lübnan ve Suriye arasında isyancılara silah ve tedarik akışı için bir lojistik geçiş kapısı işlevi görmesinde yatıyor. Kuseyr'in Suriye ordusu liderliğindeki güçler tarafından muzaffer bir şekilde yeniden ele geçirilmesi, Esad yönetiminin yabancı destekli militanlara karşı savaşında yeni bir momentum yarattı ve Hizbullah'ın Batı medyası tarafından “Suriye iç savaşı” olarak adlandırılan kanlı çatışmada oynadığı “potansiyel olarak oyun değiştirici rolü” gösterdi.

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, El Nusra Cephesi üyeleri Mayıs ayında Peygamber'in sahabesinden Hucr bin Adi el Kindi'nin türbesinin yıkılmasını üstlendikten sonra Suriye'deki El Kaide bağlantılı isyancılara, ülkedeki kutsal mekanlara saygı gösterme yükümlülüklerini hatırlatmıştı. İsyancıları, Seyyide Zeyneb türbesine veya çatışmanın vurduğu ülkedeki çok sayıdaki kutsal mekandan herhangi birine bir zarar gelmesi durumunda bunun “ciddi sonuçları” olacağı ikazında bulunmuştu.

Hizbullah'ın Kuseyr'den isyancıların çıkarılmasındaki merkezi rolünün bir sonucu olarak, üyeleri arasında Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Batı müttefiki monarşik diktatörlüklerin bulunduğu [F]KİK, Lübnan direniş örgütünün “terör listesi”ne yerleştirecek bir adım üzerine kafa yoruyor. Bahreyn rejimi şimdiden Bahreynli muhalif grupların Hizbullah'la her türlü temasını yasadışı ilan etti ve Suudi destekli diktatör Hamid bin İsa el Halife, hareketi “terörist” olarak yaftaladı.  Batı'nın tepkilerini papağan gibi tekrarlayan İçişleri Bakanı Korg. Reşid bin Abdullah el Halife, Bahreyn içindeki “olası Hizbullah faaliyetlerinin” soruşturulması emrini verdi.


Arap dünyasının her yerinde, Hizbullah'ın Suriye'de yabancı destekli isyana karşı belirleyici müdahalesi, eleştirilerin hedefi oldu. Katar'daki Selefi din adamı Yusuf el Karadavi, Hizbullah'a karşı Sünni cihadı çağrısında bulundu. El Karadavi, 31 Mayıs Cuma günü Doha'da, “Savaş eğitimi almış ve savaşabilecek durumda olan her Müslüman, buna katılmalıdır” dedi. İsyancı Yüksek Askeri Konsey'in sözde genelkurmay başkanı General Selim İdris, isyancılarını kontrol edemeyeceği uyarısında bulundu. Lafı ağzında gevelemeden, “Hizbullah'ı cehenneme göndereceğiz” dedi. Lübnan Müslüman Alimleri Birliği'nden ılımlı din adamları bile şimdi destekçilerine, Suriye isyanına yardım etme çağrısı yapıyor.

Batı'nın tepkisi öngörülebilir türdendi. İsrailli Askeri İşler Bakanı Moşe Yalon, kendi kelimeleriyle “gelişmiş silah, füze, kimyasal silah transferi gibi davranışlarla çıkarlarımızı tehdit etmediği veya sahnede tırmanış neden olmadığı müddetçe” “İsrail”in Hizbullah'ın Suriye'ye müdahil olmasına yanıt vermeyeceğini söyledi. Hizbullah'ın 2006'da Siyonistlere yaşattığı sersemletici yenilgi düşünüldüğünde bu, şaşırtıcı değildir. BM Suriye temsilcisi Lahdar Brahimi, Cenevre'de Haziran ortası için planlanan barış görüşmelerinin şimdi Temmuz'a ertelendiğini belirtti. İngiliz Başbakanı David Cameron, milletvekillerinin Irak senaryosunun tekrarlanması korkusu yaşamasına rağmen, Suriyeli isyancıların doğrudan silahlandırılmasına izin verilmesi için çabalıyor. Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jay Carney, “Hâlâ çok kaygılıyız ve Esad rejiminin Kuseyr saldırısını en sert şekilde kınıyoruz. .. Rejimin, muhaliflerin Kuseyr gibi bir yeri kendi kontrolüne almasına itiraz edemeyeceği açıktır….” dedi.

Bay Carney ve Batılıların çoğunun kavramayı başaramadığı veya belki de reddettiği şey, Hizbullah'ın Suriye'deki savunma misyonunun stratejik anlamı ve çoğunluğun – NATO verilerine göre %70'in -  Esad hükümetini desteklediğidir. Nüfuz sahibi bir kuruluş olan Dış İlişkiler Konseyi'yle bağlantılı bir ABD'li araştırmacı, “Beşar Esad rejimi çökmenin eşiğindeyken” Hizbullah'ın, “yakın bir müttefikini kaybetme” korkusuyla Suriye'ye girdiğini yazdı. 

Diğer yandan Lebanese Daily Star gazetesi editörü Michael Young, Suriye'de sahadaki durum hakkında Batı'daki araştırmalardan daha net bir görüşe sahip. İsyancıların Suriye'de alan kaybettiğinin farkında olan Young, “Amerika Birleşik Devletleri mahcup oldu ve Rusya ve İran'ın [Suriye krizine] yaklaşımı galip geldi” diye yazdı. Devamında,  “Obama yönetimi net bir strateji olmadan vaktini boşa harcayarak ve boş açıklamalar yaparak iki yıl geçirirken… Suriye muhalefeti vahim bir dönem yaşıyor” tespitinde bulundu.  Young, Hizbullah'ın Suriye çatışmasına girme kararının arkasındaki neden olarak, direniş hareketinin kendisini “Tekfirciler (aşırıcılar), Selefiler, cihadçılar (Sünni aşırıcılar), Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail'den oluşan bir ittifaka” karşı savunmak zorunda olduğunu söyledi.  

Suriye hükümetinin Kuseyr'de Hizbullah'ın önayak olduğu başarısından önce ABD Başkanı, Lübnan Cumhurbaşkanı Süleyman'la yaptığı bir telefon görüşmesinde direniş hareketinin “Suriye'de Esad rejimi adına savaşmadaki aktif ve büyüyen rolü” nedeniyle derin kaygılarını ifade etmişti. Suriye'deki durumu daha incelikli bir perspektiften gören Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise, üzerine basa basa, “Uluslararası toplum Suriye'de kimin yanında duracağına karar vermelidir. Ya ‘zor yoluyla rejim değişikliği' isteyenlerin, ya da krizi diyalogla çözmek isteyenlerin” dedi.   


Devlet başkanlarıyla ve “Suriye muhalefeti” ile görüşmeler gerçekleştirmek için Ortadoğu'ya kısa bir ziyaret gerçekleştiren ABD'li senatör John McCain, ziyaret sonrasında ABD'nin belirsiz Suriye politikasını vurgulayarak, “bu bölgede kendini tam anlamıyla adamamış tek güç biziz” dedi. Amerikan politikasının görünen bocalamasını yorumlayan Press TV Beyrut bürosu şefi Ali Rızk, ABD'nin Suriye'deki tutumunun, müzakereye dayalı bir siyasi çözüm çağrısı yapmada Rusya'nın tutumuna doğru kayıyor olabileceği iddiasında bulundu.   

Gazetecilerin sorduğu soruların basıncı karşısında Beyaz Saray Basın Sözcüsü Carney, Suriye'de meydana gelen son gelişmeler ve Hizbullah'ın artık açıkça resmin içinde olması karşısında Obama yönetiminin yanıtının ne olacağı konusunda net ifadeler kullanmaktan kaçınarak, Hizbullah'ın açık müdahalesinden ziyade Esad hükümetinin kimyasal silah kullanmasının ABD başkanı tarafından “oyun değiştirici” olarak görüleceğini düşündüğünü söyledi.  Diğer yandan, Obama'nın ABD ordusundan Suriye üzerinde uçuşa yasak bölge için planlar geliştirmesini istediği yönündeki son haberlere rağmen, Pentagon yetkilileri ABD başkanının böyle bir talepte bulunduğunu yalanladı. 

Her durumda, eğer Washington hâlâ Suriye politikasının ne olması gerektiği konusunda fikir bulanıklığı içindeyse ve Kuseyr'deki son zafer Obama'nın kanaatinde oyun değiştirici olarak görülmek için yeterli olmadıysa, onun rejiminden birileri telefonu eline alıp daha fazla netlik ve tavsiye için Tahran'la istişare etmelidir.
 

Çeviren: Selim Sezer
 

medyasafak.com