Ayetullah Kemal Haydari’den Sekaleyn Hadisi Dersleri (13)

Ayetullah Kemal Haydari’den Sekaleyn Hadisi Dersleri (13)
75 dersin çevirisini sürdürüyoruz...

Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (13)

01/08/2010

- Rahman Rahim Allah'ın Adıyla, Hamd Allah'a özgüdür. Salat ve Selam Allah'ın güvenilir elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a), tertemiz Âline, seçkin değerli sahabelerine olsun.

Sizleri selamların en güzeliyle selamlıyorum. Allah'ın selam, rahmet ve bereketi değerli izleyicilerimizin üzerine olsun. ‘Mehdilik Meselesi' programının yeni bir bölümünde ‘Sened ve Delalet Açısından Sekaleyn Hadisi' konusunun on üçüncü kısmında sizlerle birlikteyiz. Sizin adınıza değerli konuğumuz Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey'i selamlıyoruz. Hoş geldiniz Seyyid Kemal Haydari Bey!

- Hoş bulduk.

- Saygıdeğer efendim, önceki programda Allame Albani'nin Sekaleyn hadisinin ‘Allah'ın Kitabı ve Sünnetim' şeklindeki varyantının sıhhat kazanabilmesi için İsmail İbn Ebu Üveys'i adil bir ravi gösterme çabasının değerini ortaya koymuştunuz. Bu varyantın diğer kanalları değil de neden bu kanalın sıhhat kazanabilmesi için o kadar ısrar edilmiş olabilir?

- Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âline olsun.

Öncelikle şu hakikate parmak basmak istiyorum: Bu incelemelerin karşı taraftaki bireyler tarafından kabul edilebilir bir yapıda olduğuna inanıyorum. Bu inceleme konusu, maalesef diğer ekolün Hz. Resulullah'tan (s.a.a) aktarılışı noktasında kesinlik kazanmamış rivayetlere inandıkları sonucuna ulaştırdı bizi. Sabit olan ve kesinlik kazanan Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Müslümanlara Kitab ve İtret'e uymalarını emretmiş olmasıdır. İtret kimdir, şeklindeki sorunun cevabıysa ilerde gelecektir.

Müslüman bilginlerin Ali (a.s), Fatıma (a.s), Hasan (a.s) ve Hüseyin'in (a.s) İtret'ten oldukları noktasında ittifakları bulunmaktadır. Bunların dışında kalan kimseler hakkında ise aralarında görüş ayrılığı gerçekleşmiştir. Abbas'ın ve Akil'in ailesi hakkında, aynı şekilde müminlerin anneleri olan Hz. Peygamber'in (s.a.a) hanımları hakkında aynı tartışma geçerlidir. Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (a.s), Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin'in (a.s) İtret'ten ve Ehl-i Beyt'ten (a.s) olmadıkları görüşünü hiçbir âlim savunmadığından bu konuda görüş ayrılığı yoktur. Ehl-i Beyt Şiası bu Pak Zatlara sımsıkı sarılmış ve Ehl-i Beyt (a.s) marifetinin dışına çıkmamıştır. Şimdi ne oluyor da bazıları onları İslam dairesinin dışına çıkarmaya çalışıyor? Esasında bu incelemelerle şu hakikati Müslümanların bütününe sunmak istiyorum: Ehl-i Beyt Şiası ve Ehl-i Beyt Medresesi'nin bağlıları bu güzide insanların inandığı şeye inanmakta ve Hz. Resulullah'ın (s.a.a) emirlerine sımsıkı tutunmaktadır.

Azizim şimdi sorduğunuz soruya dönelim. Albani ve Albani'nin dışındaki diğer bazı bilginler, niçin diğer kanalları değil de sadece bu kanalı sahih göstermeye çalışıyorlar? Değerli izleyiciler ‘Allah'ın Kitabı ve Sünnetim' şeklindeki varyantın en az beş kanalının olduğu şeklindeki ifadelerimizi hatırlayacaklardır. Albani ve diğer bazı bilginler özellikle de İsmail İbn Ebu Üveys'in bulunduğu kanala sımsıkı tutunmuş, bu kanalı sahih göstermeye ve İsmail'i de adil bir ravi olarak sunmaya gayret ediyorlar. Gerçi ‘Allah'ın Kitabı ve Sünnetim' şeklindeki varyantın başka kanalları olsa da bu tarik üzerinde ısrar etmişlerdir. Niçin acaba? İsmail İbn Ebu Üveys'in bulunduğu kanalın sahihliğini sağlamak için gösterdikleri çaba dikkate değer.

Bu sorunun cevabına ilişkin -Allah en iyisini bilir- herhangi bir noktaya işaret etmemiş ve bir açıklamada bulunmamışlardır. Ancak benim cevap sadedinde şöyle bir görüşüm bulunmaktadır. O da, Buhari'nin Sahih'inde İsmail İbn Ebu Üveys'e çokça dayanıp güvenmiş, kendisinden çokça rivayette bulunmuş olmasıdır. Bu nokta çok önemlidir. Diğer bir ifadeyle söyleyecek olursak Buhari, İsmail İbn Ebu Üveys'ten pek çok rivayet aktarmıştır. Eğer İsmail değerden düşecek, güvenilirliğini kaybedecek, adaletini yitirecek olur, hadis uydurucusu, yalancılığı ve hadis hırsızı olduğu kesinlik kazanırsa Buhari'nin kendisine dayandığı bütün bu rivayetler de itibarden düşer. Bundan dolayı hakkında önceki programlarda geçtiği üzere yalancılık, zayıflık, metrukü'l-hadis olma, Medine ehli için hadis uydurma gibi ağır cerh ifadeleri kullanılmış olan İsmail İbn Ebu Üveys'i, bazı bilginlerin var güçleriyle sahih saymaya, adil kabul etmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Albani ve diğer bilginler bütün bu ifadeleri devre dışı bırakıp onu adil ve sika saymaya, doğru sözlü ve güvenilir bir şahsiyet olarak göstermeye çalışmışlardır. Eğer adil ve sika sayılmazsa sadece Buhari'nin değil, Müslim'in de onlarca rivayeti kanıtlılık özelliklerini yitirir.

Bir kişi şöyle diyebilir: Seyyidim bu tür açıklamalarınızın dayanağı nedir?

El-cevap, bunları söyleyen ben değilim. Bunu, kendisine defalarca atıfta bulunduğumuz büyük âlimlerden birisi söylemektedir. Hafız Mizzi'nin (h.742) Tehzibü'l-Kemal adlı eserinde şu ifadeler geçmektedir: “Ebu Ahmed İbn Adiy der: İbn Ebu Üveys dayısı Malik'ten hiç kimsenin kabul etmediği ilginç hadisler rivayet etmiştir. Ayrıca İbn Ebu Üveys, Süleyman İbn Bilal'den ve bunların dışındaki şeyhlerinden de rivayette bulunmuştur. İnsanlar kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. İbn Main ve Ahmed onun hakkında övgü dolu ifadeler kullanmışlardır. Buhari ise kendisinden birçok hadis aktarmıştır.[1]

Olay budur. İsmail İbn Ebu Üveys değerden düşecek olursa Buhari'nin kendisinden tahdis ettiği bu rivayetlerin tümü değerden düşer. Bundan dolayıdır ki Doktor Beşşar bu ifadelere şu notu düşmüştür: “Zühretü'l-Müteallimin adlı eserin müellifi şöyle der: Buhari kendisinden 200'e yakın hadis tahriç etmiş, Müslim de 20 hadis rivayet etmiştir.[2]

Buhari, hadis uydurmakla, yalancılıkla, hadis hırsızlığıyla tanınan birisinden 200 kadar hadis rivayet ediyor. Bunların niçin Sekaleyn hadisinin bu kanalının –yani İsmail İbn Ebu Üveys'in bulunduğu kanalın- ta'dil ve tashihine çaba gösterdiklerini bu açıklamalar anlaşılır kılmaktadır. İnsan, farklı kanalların varlığına rağmen illa da bu tarikte bu kadar ısrar edişe dair açık bir delil bulamıyor.

İbn Hacer el-Askalani'nin Hedyü's-Sari adlı eserinde İsmail İbn Ebu Üveys hakkında başka bir yorum ve metot ortaya konur. Şöyle ki onun, İsmail İbn Ebu Üveys'in adil bir ravi olduğunu söylemeye gücü yetmez, ancak bu defa da başka bir yola başvurur.

Şöyle der: “İbn Ebu Üveys, Buhari'nin rivayet etmediği hadisler bağlamında hadis uydurucusu, ancak Buhari'nin kendisinden rivayet ettiği hadislerde ise dosdoğru güvenilir bir ravidir.”

Değerli izleyiciler, el-Askalani'nin neler dediğini görüyor musunuz? İnsan bu ibareler karşısında gülsün mü ağlasın mı? Bu çapta büyük bilginler iş bu tür meselelere varınca niçin böyle çelişkili ifadeler kullanmaktadırlar?

Askalani'nin bu ifadelerinin hükmünü, Ehl-i Sünnet nazarındaki rical ilmine ait ölçütler içerisinde değerli izleyicilere göstermek istiyorum. O, Hedyü's-Sari adlı eserinde şöyle der: “İsmail İbn Ebu Üveys… Menakibü'l-Buhari adlı eserde sahih bir isnadla İsmail İbn Ebu Üveys'in İmam Buhari için bazı asıllar ortaya koyduğunu ve ona bu asıllardan dilediğini alıp rivayet etmesine ve aralarından temiz olan haberleri nakletmesine izin verdiğini aktarmıştık. İmam Buhari bu asıllardan sahih olduğuna kanaat getirdiğini alıyor, sahih olmayanlardan ise yüz çeviriyordu. Buhari'nin İsmail'den tahriç ettiği hadis onun sahih hadislerindendir. Zira Buhari, bu hadisleri onun asıllarından yazmıştır. Bu esasa göre es-Sahih'te geçmeyen İsmail'in rivayetiyle kanıtlandırma yapılamaz.[3]

Yani İsmail İbn Ebu Üveys, Buhari'ye şöyle demiş oluyor: “Bu benim kitabımdır, ondan dilediğini alıp rivayet et.” Buhari de bunlardan istediğini rivayet ediyordu. Bilemiyorum, niçin Buhari bir hadisi tahriç ettiğinde bu hadis İsmail'in sahih hadislerinden olmuş oluyor da tahriç etmediğinde İsmail'in uydurma hadislerinden sayılıyor? El-Askalani'nin açıklamalarına göre İsmail İbn Ebu Üveys'i Buhari'de gördüğümüzde İsmail adildir, güvenilirdir, mütedeyyindir, doğru sözlüdür ve sikadır. Eğer Sahihü'l-Buhari'nin dışında bir isnad zincirinde görecek olursak İsmail yalancıdır, hırsızdır, hadis uydurukçusudur! İbn Hacer el-Askalani'nin mantığı aynen böyle çalışıyor. Tüm bu zorlamaların nedeni nedir acaba? Cevap basit; Buhari'nin es-Sahih'i eleştiriye uğramasın diye! Zira İsmail'in bir hadis uydurucusu olduğunu söyleyecek olurlarsa Buhari'nin kendisinden rivayet ettiği haberlerin hepsi kriter ve muteber olma değerini yitirecektir. Bundan dolayı bilginler Sahihü'l-Buhari'deki rivayetler itibarını yitirmesin diye, es-Sahih'in dışında geçen İsmail'in rivayetleri, Nesai ve diğer cerh ve tadil bilginlerinin hakkında olumsuz yönde açıklamalarda bulunmaları yüzünden kanıt olarak kullanılamaz[4]' şeklinde açıklama yapmışlardır. Bu açıklamalar her halükarda bize yarar sağlamaktadır. Zira ‘ve Sünnetim' şeklindeki varyant Sahihü'l-Buhari'de geçmemektedir. Öyleyse İbn Hacer'in dayanaklarına göre de bu varyant Sahihü'l-Buhari'de geçmediğinden ötürü kanıt olma özelliğine sahip değildir.

İşte bunların İsmail İbn Ebu Üveys'i sika ve adil olarak göstermek için ısrar etmelerinin altında yatan neden Sahihü'l-Buhari rivayetlerinin bir bölümünün kanıtlılık özelliğini yitirmemesidir.

- Sunucu: Sekaleyn hadisinin ‘Allah'ın Kitabı ve Sünnetim' şeklindeki varyantının sahih bir isnad zincirine sahip olmaması yüzünden kanıt olarak kullanılabilme olanağı bulunmadığı iyice anlaşıldı. Acaba çağdaş bilginlerin bu gerçek karşısındaki tavırları nasıldır? Acaba bu hakikate dikkat çekmişler mi yoksa susmayı mı yeğlemişler?

- Bu programda, kendilerinin doğruya sımsıkı sarıldıklarını, sadakat ehli olduklarını, diğerlerinin ise yalan beyanda bulunduklarını ve güvenilir olmadıklarını dile getirerek dünyanın her tarafını bu açıklamalarıyla dolduran şu kimselere ilişkin hakikate açıklık getirmek istiyorum. Bunlar, kendilerinin Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hadisleri konusunda güvenilir olduklarını, başkalarının ilmi emanet sorumluluğuna ihanet ettiklerini dillendirmeye çalışmaktadırlar. Bir insan onların eserlerine, internet sitelerine ve televizyon kanallarındaki açıklamalarına muttali olduğunda bu hakikati ayan beyan görür. Dile getirdikleri özellikler Ehl-i Beyt Medresesi'nin bağlılarına ait olduğu halde, kendilerinin sadık olduklarını ve Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinin sımsıkı bağlıları olduklarını, Ehl-i Beyt Şiası ve Ehl-i Beyt Medresesi'nin bilginlerinin yalan söylediklerini, onların Sünnet'e aykırı hareket ettiklerini, bidat ehli olduklarını, emanete ve Sünnet-i Nebeviyye'ye ihanette bulunduklarını haykırarak dünyayı gürültüye boğanların hakikatine parmak basmak istiyorum.

Bu akşam değerli izleyiciler konuyu anlasınlar ve kendileri hüküm versinler diye söz konusu bu bilginlerin birtakım açıklamalarına işaret etmek istiyorum. Bu araştırmaların hedefinin değerli izleyicilerin hakikati anlayabilmeleri olduğunu defalarca söyledik. Derdim, Ehl-i Beyt Medresesi bağlılarının ve İsna Aşeriyye Şiası'nın bunların itham ettikleri gibi yalan söylemelerinin ve ihanet etmelerinin mümkün olmadığının anlaşılmasıdır. İnşallah bu hakikati izleyiciler ayan beyan göreceklerdir. Bu programda beş tane örneğe işaret edeceğim.

İlk örnek; Müsnedü'l-Humeydi'de (h.219) geçen ifadeler. Eserin mukaddime bölümünde Muhakkik Hüseyn Selim Esed, Sekaleyn hadisini kendisi alıntılar ve dipnot düşerek şöyle der: “Hz. Resulullah (s.a.a) Veda haccında şöyle buyurdular: Ey insanlar! Sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla ve kata sapıtmayacağınız şey/ler/i size bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve Sünnetim.

Bu hadis sahihtir, Müslim bu hadisi Kitab-ü Fezaili's-Sahabe, Bab-u Fezaili Ali bölümünde tahriç etmiştir. Hadis No: 2408. Bkz Müsned-ü Mavsili, Hadis No:1021 ve 1140.[5]

İlmi emanet sorumluluğuyla hareket ettiğini iddia eden bu insanın ilmi kaynaklarca tasdik edilip edilmediğini görebilmek adına Sahih-ü Müslim'e ve Müsned-ü Ebi Ya'la el-Mavsıli'ye müracaat edelim. Bu rivayetin var olup olmadığını teyid etme adına geliniz birlikte Sahih-ü Müslim'de verilen adrese bakalım:

2408- Huseyn ona: Gerçekten ey Zeyd, sen çok hayırla karşılaş­tın. Ey Zeyd! Hz. Resulullah'tan (s.a.a) işittiklerini bize rivayet et! dedi. Zeyd: Ey kardeşim oğlu! Vallahi yaşım geçti; vaktim ilerledi. Hz. Resulullah'tan (s.a.a) bellediklerimin bir bölümünü unuttum…. Sonra şunu söyledi: Bir gün Hz. Resulullah (s.a.a) Mekke ile Medine arasında Hum denilen bir su­yun başında aramızda hutbe okumak üzere ayağa kalktı ve Allah'a hamdü sena etti. Va'z eyledi. Ve öğütlerde bulundu. Sonra şöyle buyurdu:

‘İmdi, dikkat edin ey cemaat! Ben ancak bir insanım. Rabbimin resulü gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki ağır yük bıra­kıyorum. Bunların birincisi içinde doğru yol ve nur bulunan Allah'ın Kitabıdır…

‘Bir de Ehl-i Beytimi (bırakıyorum)... Ehl-i Beytim hakkında size Al­lah'ı hatırlatırım!.. Ehl-i Beytim hakkında size Allah'ı hatırlatırım!.. Ehl-i Beytim hakkında size Allah'ı hatırlatırım!' buyurdu.

Hz. Resulullah'ın (s.a.a) üç defa tekrarlayarak hatırlattığı Ehl-i Beyt ifadesi bir kişinin eliyle nasıl oldu da ‘Allah'ın Kitabı ve Sünnetim' ifadelerine dönüştü? İşte ilmi emanet duygusu budur. Şimdi de ikinci kaynağa bakalım ne diyor? Yani alıntıladığımız eserin muhakkiki, Müsned-ü Ebi Yala el-Mavsıli'ye da bakınız, diyor: Müsned-ü Ebu Ya'la el-Mavsıli (h.307), (c.2, s.297, 1021 nolu hadis, tahkik Hüseyin Selim Esed). Bu eserin muhakkiki da kendisi. Eğer adres olarak gösterdiği eserin tahkikini yapan başkası olmuş olsaydı karıştırmış olduğunu söylerdik.

Rivayet şöyledir: Ebu Said el-Hudri'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Yakında Allah'ın elçisi gelecek ve ben de ona icabet edeceğim. Ancak aranızda iki ağır yük bırakıyorum: Birincisi Allah'ın kitabıdır. Gökten yeryüzüne uzatılmış iptir. Diğeri de İtretim olan Ehl-i Beyt'imdir. Latif ve Habir olan Allah-u Teala bu ikisinin Havuz başında bana kavuşuncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklarını haber verdi. Bakın bakalım onlar hakkında bana nasıl halefler olacaksınız?

Onlar hakkında nasıl halef olunduğu ortaya çıkmıştır. Hadislerini ve buyruklarını tahrif ettiler. Hz. Resulullah'a işte aynen böyle halef oldular. Ümmetine bırakmış olduğu emaneti böyle muhafaza ettiler! Ümmetin boynunda Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Allah'ın Kitabı ve Ehl-i Beyti olmak üzere iki emaneti bulunmaktadır. Muhakkik Hüseyin Selim'in bu eserde gösterdiği iki adresin birincisi budur. İkincisi ise 1140 nolu hadistir. Rivayet şöyledir: Ebu Said el-Hudri'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Ey insanlar! Aranızda benden sonra tutunduğunuz müddetçe asla sapıtmayacağınız iki ağır yük bırakıyorum. Biri diğerinden daha büyüktür. İlki Allah'ın Kitabı. Gökten yeryüzüne uzatılmış iptir. Diğeri de İtretim olan Ehl-i Beyt'imdir. Bu ikisi havuz başında bana kavuşuncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır.

İlmi emanet duygusunun korunmasına ilişkin ilk örnek budur. Hükmü değerli izleyicilere bırakıyorum.

İkinci örnek bundan da gariptir. Değerli izleyicilerin bu örneğe dikkat etmelerini istiyorum. Bu, örneklerin en gariplerinden ve en tuhaflarındandır. Hatta bir kimse bu misalden sonra ‘Bu âlim değildir' bile diyebilir.

İşte Muhaderatün fi'l-Akideti ve'd-Davet adlı eser. Kitabın müellifi Doktor Salih İbn Fevzan İbn Abdullah el-Fevzan. Müellif, Suudi Arabistan'ın büyük ulema heyetinin daimi üyesidir.

İzleyicilere bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum. Bir kişi kaynaklarımıza müracaat etmek istiyorsa mezhep bağlamında örnek olabilecek birisine başvurmalıdır. Falanca âlim, filancı müçtehid, falanca merci şeklindeki müracaatların hiçbir kıymet-i harbiyesi bulunmamaktadır. Eğer açıklamalarımıza müracaat etmek istiyorsanız, bunları en seçkin bilginlerimize ait olanlar arasından seçip çıkarmanız gerekmektedir. 

Yazar şöyle diyor: “Allah-u Teala Hz. Resul'ü (s.a.a) hidayet ve hak din ile gönderdi… Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Size öyle şeyler bırakıyorum ki, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Allah'ın Kitabı ve Sünnet'im.

Bu hadisi Tirmizi 3788 numaralı hadiste rivayet etmiştir.[6]

Geliniz ilmi emanet sorumluluğunu görebilmek adına adres gösterilen Tirmizi'nin 3788 numaralı hadisine bakalım. Hadisin kaç numaralı olduğu hususunda nüshalar farklılık göstermektedir. Ben Albani tarafından kaleme alınan nüshayı baz alarak değerlendirmede bulunacağım. Yoksa bu hadis Allame Şuayb el-Arnavut tarafından kaleme alınan nüshada 4120. hadis olarak geçmektedir.

Rivayet şöyledir: Zeyd İbn Erkam'dan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ben size sarıldığınız müddetçe benden sonra asla sapmayacağınız iki şeyi bırakıyorum. Bunlardan birisi diğerinden daha büyüktür. Gökten yere uzanan bir ip gibi olan ilahi nizam olan Allah'ın Kitabı ve yakınlarım olan Ehli Beyt'im.[7]

Ben bunu nasıl değerlendireceğimi bilemiyorum. Değerlendirmeyi değerli izleyicilere bırakıyorum. Bu bilgin onların en büyük ulemasındandır, kendisi bir fetva kurumunun üyesidir. Bu şahsın ilmi emanet anlayışı budur! Başka da bir şey demiyorum. İnsan bu türden birisine güven duyabilir mi? İnsanlar kendi elleriyle dinlerini bunlara teslim ediyorlar. İnsan dünya ve ahiretini bunlara teslim edebilir mi?

Bir kez daha Salih Fevzan'ın  Muhaderatün fi'l-Akideti ve'd-Davet adlı eserine dönelim. Şöyle diyor: Allah'ın Kitabı ve Sünnet'im. Tirmizi, 3788 numaralı hadis.

En azından haşiyede şöyle dese anlarız: Hadiste Ehl-i Beyt'im olarak geçmektedir. Bizler ‘ve Sünnet'im' ifadesiyle ‘ve Ehl-i Beyt'im' arasında farkın olmadığını kabul ediyoruz. Böyle bir söz söylemek onun hakkıdır. Ama insanları bu yolla aldatmaya ne denir, bilemiyorum.

Üçüncü örnek bir öncekinden daha acı ve daha çok dehşete düşürücüdür. Zira bu örnek bağlısı olmaktan iftihar ettikleri, kendisini müceddid ve muslih olarak nitelendirdikleri imamlarıyla irtibatlıdır. Ben bunları Vehhabi olarak isimlendirmek istemiyorum. Zira kendileri hakkında böyle bir kullanımdan hoşnut değiller, haklarıdır. Diledikleri şekilde kendilerini isimlendirsinler. 

Üçüncü örnek; Muhammed İbn Abdülvehhab'ın (h.1206) Silsiletü Şerhi'r-Resail adlı eseri.

İzleyicilerin dikkatle dinlemelerini istiyorum. Başlığa bakınız; Kitab ve Sünnet'e sarılmaya teşvik. Öyleyse okunacak olan rivayet Allah'ın Kitabı ve Sünnet'im olmalıdır. Ancak bakınız yazar ne diyor:

Zeyd İbn Erkam'dan şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Resulullah (s.a.a) hutbe irad etti. Allah'a hamdu sena etti. Sonra; ‘İmdi! Ey insanlar! Ben ancak bir beşerim. Rabbimin elçisinin gelmesi ve benim ona icabet etmem yaklaşıyor. Ben size iki ağır emanet bırakıyorum. Bunların birincisi, Allah'ın Kitabıdır, onda mutlak hidayet ve nur vardır, Allah'ın Kitabına tutununuz ve ona sanlınız,' buyurdu ve Allah'ın Kitabına teşvik ederek gönülleri ona yöneltti. Sonra; (diğeri de) Ehl-i Beyt'imdir, buyurdu.[8]

İnsanın Sünnet'i Ehl-i Beyt'ten ayırt edemeyecek bir seviyede olacak kadar basit bir akli yapıda olmasını anlayamıyorum. Bu rivayete göre konu başlığının ‘Kitab ve Ehl-i Beyt'e ya da İtret'e sarılmaya teşvik' olması gerekirdi. Anlayamıyorum, Ehl-i Beyt'le bir sıkıntıları mı var? Ehl-i Beyt isminin kullanıldığı her yerde bunlar açısından sıkıntı var demektir. Ehl-i Beyt sözcüğünün kullanıldığı her yerde vicdan ve fıtrat Ehl-i Beyt'in Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (a.s.) olduğunu belirtiyor. Yoksa Ali'nin, Abbas ve Akil'in ailelerinin, Peygamber'in (s.a.a) hanımları ve bunun dışında diğer bazı kimselerin de Ehl-i Beyt'ten olduğu söylenir. Ehl-i Beyt'le ne sıkıntıları var acaba! Bu hakikati neden gizliyorlar! Kitab ve Sünnet'e teşvik başlığı attıktan sonra Allah'ın Kitabı ve Ehl-i Beytine teşvik ediyorlar, neden acaba?

Aynı eserin 309. sayfasında bu defa muhakkik tarafından başka bir gariplik gerçekleştiriliyor. Eserin muhakkiki Salih Fevzan'ın Arabistan ulema heyetinin bir üyesi olduğunu belirtmiştik. Muhakkik Salih Fevzan şöyle diyor: “Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ‘Size iki ağır yük bırakıyorum' buyruklarında geçen Sekaleyn'den murad Allah'ın Kitabı ve Sünnet-i Nebeviyye'dir.[9]” Rivayette Ehl-i Beyt geçtiği halde muradın Sünnet olduğunu söylüyor. İlmi emanet bilinci nerede?

Dördüncü örnek; Mecmuu Fetava ve Resail Fazileti'ş-Şeyh Muhammed Salih el-Useymin adlı eser.

İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre Hz. Resulullah (s.a.a.) Veda Haccı'nda insanlara şöyle hitap etti: Şeytan artık kendisine ibadet edilmesinden ümitsizliğe düşmüştür. Fakat sizin bunun dışındaki bazı basit gördüğünüz şeylerde ona uymanızdan memnun olur. Öyleyse bunlardan da sakınınız …Aranızda sımsıkı sarılıp tutundukça asla sapıtmayacağınız şey/ler/i bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin Sünneti.

Bunu Hakim en-Nişaburi rivayet etmiş ve isnadının sahih olduğunu söylemiştir.[10]

Değerli izleyiciler bu rivayeti okuduğumuzu ve rivayette hiçbir sahihliğin söz konusu olmadığını, zira isnad zincirinde hadis uydurucusu İsmail İbn Ebu Üveys'in bulunduğunu hatırlayacaklardır.

Beşinci ve son örnek; Mecmuu Fetava ve Makalat Mütenevvi'a adlı eserdir. Eserin müellifi İbn Baz'dır.

Yazar diyor ki: Bu dinin, Allah-u Teala'nın Hz. Resulullah'a (s.a.a.) vahyettiği Allah'ın Kitabı ve Resulünün Sünnetinden oluştuğu bilinmektedir. Bu ikisi hakkında Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır: Aranızda sımsıkı sarılıp tutundukça asla sapıtmayacağınız şey/ler/i bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin Sünneti.[11]

Sanki hiç ‘İtretim' sözcüğü yokmuş gibi. Eserde konumuzu oluşturan ilk yer burasıdır.

Aynı tavır eserin iki yerinde daha görülmektedir: Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır: Aranızda sımsıkı sarılıp tutundukça asla sapıtmayacağınız iki şeyi bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve Sünnet'im.[12]

Yazar başka bir yerde de rivayeti şöyle aktarmaktadır: Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır: Aranızda sapmayacağınız iki şeyi bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve Sünnet'im.[13] İşte ilmi sorumluluk duygusu bu olsa gerek! En azından rivayetin ‘Allah'ın Kitabı ve Sünnet'im' ‘Allah'ın Kitabı ve İtretim olan Ehl-i Beyt'im' şeklinde iki farklı varyantının olduğunu söyleyiniz. ‘İtretim olan Ehl-i Beyt'im' naklinden bu korku nedendir acaba?

- Sunucu: Cezayir'den Ümmü Alaaddin hatta.

- Ümmü Alaaddin: Selamün Aleyküm! Allah'a kasem olsun ki bizler şok geçirmekteyiz. Cehaletimizden dolayı üzülüyoruz. Dinde kavrayışlı bir zihin yapısına sahip değilmişiz. Allah-u Teala'nın kullar arasında makamlarını yücelterek seçtiği İmamlarımızı artık tanıdık. Maalesef ki tarih bize onları olduğu gibi tanıtmadı. Ne diyeyim, İmamlarımıza (a.s) mı ağlayalım, yoksa kendi halimize mi! Mazlum bir şekilde yaşayıp mazlum bir şekilde şehid olan Ehl-i Beyt İmamlarına (a.s) ağlayalım. Allah-u Teala'dan, bizi Hz.Muhammed (s.a.a), Al-i Muhammed (a.s) ve Ehl-i Beyt'e İmam olmaları hasebiyle uyan O'nun ashabıyla birlikte haşretmesini taleb ediyoruz. Allah-u Teala sizin hayatınıza da bereketler katsın, bir çok kişinin hidayetine vesile oldunuz. Birçoklarını dalaletten çıkarttınız. Onların ilki benim.

- Ayetullah Haydari: Bacımıza programa katılmasından dolayı teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bazılarının açıklamalarından bu konuda kasıtlı davranmakta oldukları anlaşılmaktadır. Bunların hakikati bilmediklerini söylemek güç. Hakikat apaçık önlerinde. Ancak bu hakikati ümmetten niçin gizlemektedirler? Galiba Hz. Yakub (a.s) örneğinde olduğu gibi bunların da bir ihtiyaç ve istekleri söz konusu, ancak menfi açıdan. Müslümanların bunları “Niçin bu hakikati gizliyorsunuz, Ehl-i Beyt (a.s) ile alıp veremediğiniz bir şey mi var?” şeklinde sorguya çekmeleri gerekiyor. Şu anda Sahih-ü Müslim'de geçen rivayeti okuyorum. Peygamber'in (s.a.a) hanımlarının da Ehl-i Beyt'ten olduğuna inanmaktadırlar. Buna ek olarak Âl-i Ali, Âl-i Akil, Âl-i Ca'fer ve Âl-i Abbas da Ehl-i Beyt'tir diyorlar. ‘Allah'ın Kitabı ve İtretim olan Ehli Beyt' demekten neden korkuyorsunuz? Sizler bunların bütününün Ehl-i Beyt'in kapsamına girdiğine inanıyorsunuz. Ben de inancım gereği her Müslümanın fıtratını temel alıyorum. Müslümanlar bu sözcüğü duyduklarında ilk akıllarına gelen Ehl-i Beyt İmamlarıdır. Ümeyyeci din anlayışının bunca çırpınışının altında yatan neden budur. Bu çırpınış bugün başlamış değildir. Bu çırpınışın, nifakın lideri Muaviye dönemine kadar varan tarihsel bir arka planı bulunmaktadır. Onlar olanca güçleriyle Ehl-i Beyt'i insanların düşünce ve inançlarından uzaklaştırmaya çalıştılar.

- Sunucu: Suudi Arabistan'dan Abdullah kardeş hatta...

- Abdullah: Selamün Aleyküm! Konuyla ilgili olarak benim de bir değerlendirmem bulunmaktadır. Bu sahada başka bir rivayet daha bulunmaktadır: Sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla ve kata sapıtmayacağınız iki şeyi size bıraktım! Allah'ın Kitabı, Peygamberinin ve raşid halifelerinin sünneti. Soru şu; Acaba Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinin dışında başka bir sünnet mi var ki raşid halifelerinin sünneti olsun. Diğer bir soru Ömer b. Hattab döneminde ortaya konan teravih namazı sünnetinin izahını ve bu konudaki nassları açıklamanızı istiyorum.

- A. Haydari: Bu konunun ortaya konulması için birkaç noktanın incelenmesi gerekmektedir. Bunlardan birisi ‘Kendisinden sonraki hidayete erdirilmiş halifelerinin sünneti' şeklindeki ifadeyi barındıran rivayetler. Esasında Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinin ötesinde sünnet mi var? Bunun kanıtlarından birisi hadisin içeriğinin garip olmasıdır. ‘Sünnetim ve halifelerin sünneti' ifadesinin anlamı nedir? Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinin ötesinde sünnet mi var ki halifelerin sünneti deniliyor. Bu konuya girmek istemiyorum.

Diğer konuya yani Ömer'in ihdas ettiği teravih namazına gelince, bu da başlı başına ele alınması gereken bir meseledir ve mevzumuzla bir bağlantısı bulunmamaktadır.

Kendilerine işaret etmek istediğim bazı başka bilginler söz konusu. ‘Mecmeutü'r-Resaili't-Tevcihati'l-İslamiyye li-İslahi'l-Ferd ve'l-Mucteme' adlı eserin yazarı. Yazar Mekketü'l-Mükerreme'deki Darü'l-Hadisi'l-Hayriyye bölümünün öğretim üyesidir. Eserde şu ifadeler geçmektedir: “Hz. Resulullah'ın (s.a.a) vasiyetlerinden birisi de şudur: Sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla ve kat'a sapmayacağınız şeyi bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin Sünneti.  Hakim rivayet etmiş ve Albani de sahih olduğunu belirtmiştir. [14]

Albani'nin bu rivayeti sahih kılışını önceki programda çürütmüştük.

Eserin bir başka yerinde yazar ‘Fırka-i Naciye'nin Metodu' adlı bir başlık atar ve bu başlığın altında şu hadise yer verir: Asla sapmayacağınız Allah'ın Kitabını ve Sünnetimi size bıraktım.[15] Yazarın eserinde bu tür yerler çoktur. Hiçbirisinde ne İtret, ne de İtret'e dair bir değini bulunmaktadır.

- Sunucu: Kuveyt'ten Üsame hatta...

- Üsame: Selamün Aleyküm! Seyyid Kemal Haydari Bey'e bir soru sormak istiyorum. Seyyid bazı hadisleri ele alıp inceledi. Ancak ‘Sünnetime ve benden sonraki hidayete erdirilmiş raşid halifelerimin sünnetine azı dişlerinizle sımsıkı sarılınız' hadisinin isnadına ilişkin hiçbir değini de bulunmadılar. Acaba bu hadisin isnadı sahih mi değil mi?

- A. Haydari: Konumuz bu hadis değil. Konumuz Sekaleyn hadisidir. Doktor Muhammed Ali el-Bar ‘el-İmam Ali er-Rıza ve Risaletühü fi't-Tıbbi'n-Nebevi' adlı eserinde şöyle demektedir: “Son derece gariptir ki; Sekaleyn hadisi Sahih-i Müslim'de, Sünenü't-Tirmizi'de –ki Tirmizi hadisin sahih ve hasen olduğunu belirtir- el-Müstedrek'te -Hakim de bu hadisin hasen olduğunu belirtir-, Müsned-ü İmam Ahmed'de, Taberani'nin el-Mucemü'l-Kebir'inde geçtiği ve isnadı sahih olduğu halde çağdaş bilginlerin ve hatiplerin büyük bir çoğunluğu ya hadisi bilmiyor veya bilmemezlikten geliyor. Sekaleyn hadisinin “İtret'im” sözcüğünü içeren hadis metninin yerine şu hadisi zikretmektedirler: Aranızda benden sonra tutundukça asla sapmayacağınız şey/ler/i bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve Sünnet'im. Hadisin bu varyantı İmam Malik'in el-Muvatta adlı eserinde geçmektedir. Bu hadis her ne kadar metin ve içerik itibariyle doğru ise de hadisin senedinde kopukluk ve zayıflık bulunmaktadır. En azından, önemine binaen her iki hadisi birlikte sunmaları gerekirdi. Bu sahih hadisin gizlenilmesi, Allah-u Teala'nın ve Resulünün tehdit ettiği ilmi gizlemek amelinin ta kendisidir. İndirdiğimiz açık delilleri ve Kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder. Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim.'(2/el-Bakara/159) Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: ‘Bir bilgiyi gizleyen kimse kıyamet gününde ateşten bir gemle gemlenir.'

O'nun Ehl-i Beytinin faziletlerini gizleyenler ve bunları inkar edenler, Yahudi bilginlerin kıskançlık ve kinlerinden dolayı Hz. Resulullah'ın (s.a.a) risaletini gizleyip de apaçık hüsrana uğramaları gibi bir pozisyona düşmekten sakınsınlar.[16]

- Saygıdeğer Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey'e teşekkürlerimizi sunuyoruz. Allah-u Teala'dan bize ve siz değerli izleyicilere tevfik ihsan etmesini talep ediyoruz. Bütün değerli izleyicilere de teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bir sonraki programda görüşmek üzere. Es-Selamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü.



[1] Hafız Cemalüddin Ebü'l-Haccac Yusuf el-Mizzi, Tehzibü'l-Kemal fi Esmai'r-Rical, c.3, s.129, Tahkik, zabt ve talik Doktor Beşşar Avvad Maruf, Müessesetü'r-Risale, 1405 

[2] Age, agy.

[3] Hafız İbn Hacer el-Askalani, Hedyü's-Sari Mukaddimetü Fethi'l-Bari Şerh-i Sahihi'l-Buhari, s.557, 1. Basım, 1421

[4] Age, agy.

[5] Müsnedü'l-İmam Ebibekir Abdillah İbn Zübeyr el-Kureyşi el-Humeydi, s.11, Tahkik ve tahriç Hüseyin Selim Esed ed-Darani, Darü'l-Memun li't-Türas, 2. Basım, 1423. 

[6] Doktor Salih İbn Fevzan İbn Abdullah el-Fevzan, Muhaderatün fi'l-Akideti ve'd-Davet, Darü'l-Asime, 1. Basım, 1428, Suudi Arabistan. 

[7] Sahih-ü Sünenü't-Tirmizi, Telif Muhammed Nasırüddin Albani, Mektebetü'l-Maarif, Riyad.

[8] İmam Müceddid Muhammed İbn Abdulvehhab, Silsiletü Şerhi'r-Resail, 12. Cild, Şerh-ü Usuli'l-İman, s.306, Şerh Doktor Şeyh Allame Salih İbn Fevzan. Tahriç ve basıma sunan Abdüsselam İbn Abdullah es-Süleyman, 1. Basım, 1430.

[9] Age, s.309

[10] Şeyh Muhammed Salih el-Useymin, Mecmuu Fetava ve Resail Fazileti'ş-Şeyh Muhammed Salih el-Useymin, Fetava'l-Fıkıh es-Sıyam c.20, s.270, Derleyen ve düzenleyen Fehd İbn İbrahim es-Süleyman, Darü's-Süreyya,

[11] Abdulaziz İbn Abdullah İbn Baz, Mecmu'u Fetava ve Makalat Mütenevvi'a, c.1, s.378

[12] Age, c.2, s.371

[13] Age c.3, s.348

[14] Muhammed İbn Cemil Zeynu, Mecmeutü'r-Resaili't-Tevcihati'l-İslamiyye li-İslahi'l-Ferd ve'l-Mucteme, c.1, s.40, Menşurat-ü Darü'l-Haremeyn,

[15] Age, s.190

[16] Doktor Muhammed Ali el-Bar, el-İmam Ali er-Rıza ve Risaletühü fi't-Tıbbi'n-Nebevi, ed-Darü's-Suudiyye

 

Çeviren: Cevher Caduk

medyasafak.com