"Suriye Krizi ve Amerika’nın Cenazesi"

"Suriye Krizi ve Amerika’nın Cenazesi"
"Mübarek, İsrail’le gizli işbirliği nedeniyle yargılanmayı ve idam edilmeyi beklerken, Mursi Mısırlılara İsrail adına bir cihad için Suriye’ye yürüme çağrısı yapıyor. Böyle bir şeye Mübarek bile niyetlenmezdi."

Suriye krizi ve Amerika'nın cenazesi

 

Gordun Duff

 

Press TV

 

Amerika, en azından kamuoyu önünde, askeri gücünü Suriye'ye karşı ortaya koymaya yönelmiş gibi görünüyor - Amerika'nın on yıldır savaştığı teröristleri silahlandırması ve eğitmesi gerekecek olmasına rağmen ve Amerika'nın bir dünya savaşı riski yaratacak olmasına ve bütün yetkililerin bu politika aleyhinde tavsiyeler vermesine ve Amerikan halkının bunu istememesine rağmen.


Amerikan politikası “aynanın diğer tarafına” yöneliyor 
 

Amerikan CIA ve Özel Kuvvetler personeli bir hafta önce Suriyeli isyancıları silahlandırma ve eğitme talimatı aldığı zaman şaşkına döndü. Pek çoğu aylardır, hatta daha uzun süredir “sahada” idi ve “Özgür Suriye Ordusu”nun Cihadçılar tarafından tasfiye edildiğini ve savaştaki rolünün Irak El Kaidesi'nin ortağı El Nusra tarafından ele geçirildiğini görmüşlerdi.

Bütün cihadçıların Ürdün'e ve Türkiye'ye geldikten sonra Suriye'ye (ve Irak'a) terörist olarak girdiği söylenemez. Çoğu ailelerine 3,000 dolar nakit ödenmesi için, 200 dolar aylık için, gıda için ve dürüst olmak gerekirse bedava sigara için geliyor. 

Çoğu kararlı cihadçılar veya teröristler olarak gelmemekte; böyle olanlar azdır. Ancak kalanların hepsi değilse de çoğu, ABD'den eğitim ve destek almış fakat El Kaide öncülüğünde hareket etmiş, “kanlı”, radikalleşmiş, ve Irak'a karşı, Ürdün'e karşı harekete geçmeye veya Avrupa ve Kuzey Amerika çapında terör hücreleri kurmaya hazır bir şekilde ayrılacaktır.

Delilik mi yoksa deliliğin de ötesi mi? 

Paul Craig Roberts ve pek çok kişi, hatta Zbigniew Brzezinski'nin gözlemlediği üzere Amerika'nın düşündüğü şey şu: “Akıllarını mı kaybettiler?” 

Terörizme Karşı Küresel Savaş yapay bir inşadır, %90'ı yanıltma harekâtı terörü, %90'ı banka soygunculuğu,  %90'ı “Hollywoodizm”dir. Toplamın %100'den fazla ettiğini mi söylüyorsunuz? “Yeni matematiğe” hoş geldiniz.

Terör “oyununun” Soğuk Savaş'ın yerini alacağı varsayılıyordu, ama daha ziyade yeni yüksek teknolojili silahları savunmasız sivillere karşı kullanma şansı, kontrol altındaki medyayı İkinci Dünya Savaşı anlatısını ve dersini yönetmek için kullanma şansı, uzun süre kabul edilen, uzun süre “Yeni Pearl Harbor” olduğu kanıtlanmaya çalışılan 11 Eylül tarafından hareketlenen “gürültülü” bir kalkış oldu.

Amerika'nın 1947'de Truman Doktrini ile başlayan Rusya ve Çin'i kuşatma programı “domino teorisi” idi. 

Buna göre Küba veya Nikaragua veya Yunanistan gibi bir ülkenin – ki onlarca başka ülkeyi, belki Vietnam'ı bile sayabiliriz – komünizme düşmesi halinde, bütün dünya “domino taşları” gibi düşecekti.

Tersine dönen domino teorisi 

Şimdi, “özgürlük seven” Müslümanların “kendiliğinden ayaklanması”, sosyal medya, muhbirlik ve demokratik reform konularındaki bir “taban” hareketi gibi görünen “Arap Baharı” devrimlerinin kötülüğün tarafında olduğu açıktır. 

Tunus'ta böyle olduğuna inanılabilirdi, en azından başlangıçta. Libya'da, Kaddafi'nin ihtişamı da pek çok kişiyi yabancılaştırmıştı, ama BM, hem Rusya hem de Çin'in desteğiyle rejim değişikliği için güç kullanma izni verdiği zaman,  çok daha fazla insan çok yanlış bir şeyler görmüş olmalıdır.

Kaddafi korkunç bir şekilde öldürüldüğünde, arkasından neler geleceği artık tartışmasız bir hal almıştı. Özgürlük, bu devrimlerin getireceği en son şeydi; bu açıkça, pek çok kişinin şimdi Osmanlı İmparatorluğu'nun yeniden kurulması olarak gördüğü şeye hazırlıkta “savunmayı kırma” adımıydı.

Batı'dan destek gören, uluslararası psikopatlar olan ve Türkiye ve İsrail'den de hava desteği alan terörist gruplar tarafından kuşatılan Suriye ve Irak, Amerika Birleşik Devletleri'ne diz çöktürecek domino taşları olacaktır.

Herkesin görebileceği bir ikaz 

Mısır devrimi, şu ana kadarki en büyük felaket oldu. Uzun süre Mübarek'in yozlaşmış diktatör elinin altında, onun İsrail'le ve Arap destekçileriyle olan ortaklığıyla yaşayan Mısırlıların genel ayaklanması, büyük vaatler taşıyordu. 

Yeni rejim derhal Gazze sınırını açacak, duvarları, çitleri kaldıracak, deniz ablukasını sonlandıracak ve Gazze semalarına dost bir hava kuvveti getirecekti ve bunları yapmalıydı da.

Bu türden şeylerin hiçbir yapılmadı, bu türden şeylerin hiçbiri konuşulmadı bile.

Mübarek, İsrail'le gizli işbirliği nedeniyle yargılanmayı ve idam edilmeyi beklerken, Mursi Mısırlılara İsrail adına bir cihad için Suriye'ye yürüme çağrısı yapıyor. Böyle bir şeye Mübarek bile niyetlenmezdi.

Müslüman Kardeşler'in, Mücahitler gibi, Sovyetler Birliği'nin periferisinde, Bosna ve Kosova'da, Çeçenya ve Afganistan'da savaşları besleyecek ideolojik dinamolar gibi, Soğuk Savaş yıllarından kalma bir diğer CIA “inşası” olduğunu görüyorsunuz.

İhtiyaç duyulan şey oraya ulaşmak ve “kuyudan su çıkarmak”tı. Özgürlük devrimi rayından çıktı ve gerici totalitarizm yine boy gösterdi. 

Bahreyn 

Bu, inkar edilemez bir kanıttı. Uzun süre baskı altında yaşayan, uzun süre siyasi ifade hakkından yoksun bırakılan Şii çoğunluk, polis devletine karşı ayaklandı.

Suudi Arabistan ve Fars Körfezi devletlerinden gelen sıra sıra tanklar, açık seçik bir resim ortaya koydu: devrime, yalnızca yeni rejimin zayıf, yoz, işbirlikçi ve gurursuz olması durumunda tamam denilir.

Bahreyn hükümeti, bunların hepsinde mümkün olan en uç noktaya zaten gitmişti. Bundan daha fazlası için bir umut yoktu.   

Bütün hareketi üçüncü bir gücün yönettiği ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı da son derece açık hale geldi.

Bağlantı kontrolü, “tuhaf ahbaplar” 

Basit bir şekilde söylemek gerekirse, eğer Amerika “yenerse” ve Suriye düşerse, Amerika kaybeder. Hatta tahayyül edilenden ve Amerika'nın en büyük eleştirmenlerinin farkında olduğundan çok daha fazlasını kaybeder.

İsrail'le ilgili olarak, Hagel'in atanması, Dempsey ve Rice'ın görevlendirilmesi, Amerika Birleşik Devletleri'nin, en azından Beyaz Saray'ın yıllardır süren apaçık Siyonist kontrolü ve bunu izleyen felaketlerden, arka arkaya gelen yanıltma harekatı terörizmi, casusluk olayları ve Tel Aviv tarafından Amerika'ya karşı görülmemiş ölçekte yürütülen ekonomik bir savaştan ve ABD seçimlerine yönelik büyük müdahalelerden, kamu yetkililerine karşı devasa boyutlarda şantajdan ve basın ile eğlence endüstrisi varlıklarının kullanılmasıyla, beceriksiz ve çocukça denebilecek bir psikolojik savaşın sürdürülmesinden sonra nihayet, gerçekten Amerika taraftarı bir yol izlemeye niyetli olduğunun güçlü göstergeleriydi.

Arkasından, anlaşılmaz ve muammalı bir şekilde, özellikle Obama'nın 23 Mayıs 2013'te yaptığı ve yeni ABD askeri müdahalelerine son verme çağrısı yaptığı konuşmasından sonra, başkan bu kez Esad hükümetinin kitle imha silahları kullandığını aktaran bir raporu destekledi ve Amerikalıları öldürmeye yeminli teröristler olduğunu bildiği gruplara askeri yardım yapılmasına izin verdi. 

El Nusra gerçekte, şöhretini Irak'ta 5 bin Amerikan askerinin öldürülmesinden alan Saddam'ın eski Baasçı güvenlik personelinden kuruldu. 

Bu El Kaide bağlaşığı grup Irak'ta her geçen gün daha fazla insanı öldürdüğü gibi, Suriye'nin isyancı işgali altındaki bölgelerinde şimdiden Hristiyanlara karşı etnik temizliğe de başladılar ve askeri bakımdan, İsrail ve Türkiye'den aldıkları hava ve ağır silah desteğiyle faaliyet yürütüyorlar.

Yakında Ürdün de eklenecek şekilde şu anda Mısır, Türkiye, Suudi Arabistan ve İsrail'in partneri olan El Kaide'ye giden milyarlarca dolarlık petrol gelirleri temelinde, lanet olası DEBKA ve Times of Israel tarafından papağan gibi tekrarlanan nükleer tehditler gerçek haline gelebilecek. 

Suriye halkının, mezhepçi şiddet, yaygın yolsuzluk ve Batı tahakkümü ile geçen on yılın arkasından kendi kusursuz olmayan hükümetini seçtiği yönünde açık kanıtlar olmasına rağmen ABD'nin desteklemeyi kabul ettiği Suriye çatışması, Amerika'nn haydut politikalarını açık hale getiriyor.

Aslında bunları “Amerikan politikaları” olarak tanımlamanın kendisi bile saçma. Hangi ulus on yılını, ortada bir düşman yokken bir düşman yaratarak, aynı çatışmayı askeri vahşet ve milyarları bulan rüşvetle bastırarak ve arkasından, belki de sonsuza kadar böyle gidecek şekilde, daha da kötü olduğu kesin olan bir başka düşmanı ortaya çıkarmak için harcar ki?  

Sahneye konulan şey bir plandır; feodal bir yönetimin yeniden kurulmasına bağlı, muhtemelen mezhep savaşlarının, etnik temizliğin ve insani beklentilerin vahşice ortadan kaldırılmasının külleri üzerinde kurulacak bir plan.

Benzeri bir plan Ortadoğu için de sahneye konuluyor.
 

Çev: Selim Sezer
 

medyasafak.com