İslam İnkılabı Rehberinin Halkın Oylarına Güvenmesinin Sonuçları

İslam İnkılabı Rehberinin Halkın Oylarına Güvenmesinin Sonuçları
Devrim Önderinin resmi sitesi (khamenei.ir), akademisyen ve medya uzmanı Hasan Abidini ile seçim sonuçlarına tepkiler hakkında bir söyleşi yaptı:

Hasan Abidini ile Söyleşi
 

— Bazı yerli ve yabancı analizlerde 2009 seçimlerinde yaşanan olaylardan ötürü nitelik ve nicelik olarak seçimlere katılımın az olacağı ve İslami düzenin bir daha seçimlerde yüksek katılımı göremeyeceği söyleniyordu. Ancak son İslami Şura Meclisi seçimleri bu analizlerin yanlışlığını gösterdi. Bu konuda yerli ve yabancı medya organlarının analizlerini nasıl tahlil ediyorsunuz?
 

2003 seçimlerinde yaşanan olaylar yüzünden İslami düzenin bazı yapıları zarar gördü. Ülke içindeki fitneciler ile İran halkının düşmanlarının birlikte organize ettikleri fitneden ötürü ülke en az altı ay bu sorunla uğraşmak zorunda kaldı. Bu sorun normalde her hükümeti düşürebilecek büyüklükteydi. Nitekim bu gibi vesilelerle daha önce Ukrayna ve Gürcistan hükümetleri düşürülmüştü. Lakin o günlerde bütün uzmanların ve analistlerin beklentilerinin aksine Devrim Önderi 19 Haziran'da Tahran'da Cuma hutbesinde güçlü bir duruş sergileyerek “Kanunsuz hiçbir girişimi kabul etmem ve her durumda halkın oyları korunmalıdır” şeklinde konuştu.
 

Üst düzey psikolojik saldırılarla beraber Batılıların lojistik desteklerinin olduğu o dönemlerde birçok kişi için düzenin devrilmesi meselesi bilinmemekteydi. Aynı şekilde Devrim Önderi'nin farklı zamanlarda İslami düzenin yerleştiğine ve bu düzenin halkın oylarına dayandığına dair açıklamaları rehberliğin tutumunun bir ilanıydı. Bu tutumun “halkın oylarının korunması”, “baskılar karşısında dayanma” ve “İslami düzenin halka dayanması” olmak üzere üç temeli vardı. Bu üç temel, düşmanın psikolojik operasyonlarını artırarak bunun aksine çalıştığı bir dönemde daha iyi göze çarpmaktaydı. Düşmanlar İslami düzenin merkezine yapacakları baskılarla kararları değiştirmek için çalışıyorlardı.
 

Sonraki aşamada da Rehber 11 Eylül günü Cuma hutbesinde ve daha sonra seçimler yaklaştığında; “Halk gelecek seçimlere yoğun bir şekilde katılacaktır” dedi. Yani yakinlik derecesine yakın bir öngörüde bulundu ki dedikleri de doğru çıktı. Hâlbuki hem dostlar hem de düşmanlar bu öngörüye pek güvenmiyorlardı. Yani halkın yoğun bir şekilde meclis seçimlerine katılacağını beklemiyorlardı. 

— Anket sonuçları neyi gösteriyordu?
 
Ülke içinde ve dışında anketler yapılmıştı. Yabancılar seçimlere % 20 ile % 25 arasında katılımın olacağını tahmin ediyorlardı. Yerli kaynakların anketlerine göre halkın % 45'i seçimlere katılacaktı. Beş farklı kurumun yaptıkları geniş kapsamlı ve ilmi anketlerinin sonuçları ortalama % 45 katılımı gösteriyordu. Ülke dışında hatta seçimlerden iki gün önce Amerika'nın Sesi Radyosu halkın % 30'unun seçimlere katılacağını ilan etmişti.
 
— Neden anketler toplumun gerçekliğini yansıtmamıştı? 

Yabancı medya kendi analizlerinde buna değinmişti. Dini Önder'in hesapları bu anketlerden çok daha farklıdır. Aslında rehberliğin bu alanda ümmeti tanıma şekli ve mahiyeti değişiktir. Bu yüzden televizyonlarda ve haber ajanslarında oy verme mekânlarında bulunması haber olarak veriliyordu. Bunu gören kimseler arasında dış görünüşleri ve düşünce tarzları itibariyle oy vermeyeceklerini düşündüğünüz kimseler bile bu sahneler karşısında oy vermeyi şer'i bir görev telaki ederek gelip oy verdiler. Bana göre anketler olayın bu boyutunu göremedi. Bu da Dini Önderin ümmet algısının maddi ve zahiri olgulardan çok farklı olduğunu bizlere göstermektedir. 

— Acaba bu nispeti halk ile rehberlik makamı arasındaki ilişkide de görmemiz mümkün müdür? 

2009 fitnesinin en yoğun olduğu dönemde Devrim Önderi; “Halkın oylarının korunması gerekir” dedi ve ardından “Son ana kadar halkın oylarını savunacağım” diye vurguladı. Her halükarda halkın oyları hususundaki bu düşünceler insanların üzerinde çok etkiliydi.

Benim, sizlerin ve başkalarının bir tasavvuru olabilir. Ancak Rehberlik Makamı sadece dindar kimselerin benimsediği bir makam değildir. Bilakis Rehberlik Makamı bütün İran halkının ve toplumunun benimsediği bir mercidir. Hatta dini azınlıklar bile Rehber'in hesaplamalarında yer alırlar. Bu ilişkiye ters orantılı bir şekilde bile baksanız toplumun farklı sınıfları ile Rehberlik Makamı arasındaki ilişkiyi görürsünüz.

Örneğin seçim sabahı İranlı bir Yahudi, CNN televizyonu ile yaptığı röportajında “Ben İranlıyım ve İranlı olmakla övünüyorum. Bu seçime de bu yüzden katılıyorum ve aynı zamanda dinime de çok bağlıyım” dedi.

Bundan ötürü mesele sınıf ve tabakalardan daha kapsayıcıdır. Burada “İranlı olmak” Müslüman ve gayrimüslim ile dindar ve dindar olmayan bütün İranlıları içine alır. Bu da önderlik makamının isteklerine cevap vermelerine neden oldu.

“Los Angeles Times” gazetesi seçimlerden sonraki gün muhabirinin yaptığı röportajlara dayanarak halkın, “Biz bu seçimlerde Amerika karşıtı olan adaylara oy veririz” dediğini aktardı. Bu da hegemonik sistem karşısında İslami düzenin başarısıdır. Bu yüzden halkın İslam düzenine arka çıkmak için oy vermeye geldiklerini söyleyebiliriz. 

—Acaba Batılılar da bu sonuca ulaştı mı? 

Aslında bu konu, Batılı senaryoların merkezinde yer almaktadır. Çünkü hegemonik sistemin tasallutuna karşı mücadelenin merkezi Rehberlik Makamı'dır. Batılılar dini önderliğin kararlarını etkileyebilmek ve nihayetinde de düzenin genel siyasetini değiştirebilmek için çok çabaladılar. Aslında ambargoların, ihtilaf yaratma çabaları ve yetkililer ile halk arasında sorun yaratma istemlerinin kaynağı sadece budur.

— Medya ve enformasyon alanında seçimler öncesinde girişilen çabaların ana gayesi neydi sizce? 

— Bu alanda farklı gayeleri bir arada görmek mümkündür. Örneğin Rehber'in kararlarını etkileyebilmek için uyumlu bir şekilde CNN, BBC el-Arabiye, el-Cezire gibi medya organları aracılığıyla seçimlerin İslami düzenin önünde bir sorun olduğu vehmini yaratmak istediler. Hâlbuki Rehberlik Makamı bunun İslami düzen için bir fırsat olduğunu söylüyordu. “Silahlı kolluk güçleri gözetiminde seçimler”, “seçimlerin ertelenmesi” ve “asgari katılım ile seçimlerin yapılması”…vb. söylemler Batı medyasının yaymaya çalıştığı ifadelerdi.

Bir taraftan da bilinçli bir şekilde seçimlerden üç ay önce hayata geçirilen tehdit ve ambargo senaryoları,  üç gün önce açıklanan Sayın Amano'nun raporu keza seçimlerden iki gün önce ilan edilen insan hakları raporu bu gaye için ortaya konulmuş planlardı. Bütün medya kurumları da bunların hayata geçmesi için çabalıyor ve İslam Cumhuriyeti'nin seçimleri lağvetmesi veya ertelemesi ya da minimal katılımlı bir seçim olması için uyumlu bir şekilde çalışıyordu. Bu kurumlar; eğer seçimlere asgari katılım olursa askeri ve ekonomik her türlü seçeneğin icra edilebileceğini söylüyorlardı.

—Yabancı medyanın analiz ve enformasyon alanındaki odak noktaları hani konulardı? 

9. İslami Şura Meclisi seçimlerinde yabancı medyanın analiz ve enformasyon odaklarının temel hedefi halkın seçime katılmaması veya seçimleri boykot etmesiydi. Bu alanda Batılı medya organları 9. Meclis seçimlerini 10. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hazırlık sahnesi olarak ele alıyorlardı. Bununla birlikte seçimlerin güvenlik eksenli geçeceğini ve 9. Meclis seçimlerinin hiçbir çekiciliğinin olmadığını söylüyorlardı. Bunun nedeni olarak da muhafazakârların geleneksel rakipleri reformculara karşı tek vücut olduklarını ve reformcuların seçimlere katılmayacaklarını dillendiriyorlardı. 

Aynı şekilde seçimlerin son günlerinde ve seçimler yaklaştıkça sandıkların boykot edilmesi için etkinlikler artıyordu. Bir taraftan gelecek cumhurbaşkanlığı seçimlerini zan altında bırakmak istiyor bir taraftan da İslam Cumhuriyeti'nin yapısının seçimlere uygun olmadığını ve halkın oylarının bunda hiçbir etkisinin olmadığını söylüyorlardı. Bu bazen de yalvarma seviyesine kadar çıkıyordu. 2009 fitnesinde etkili olan devrim karşıtlarından biri 25 Şubat'ta Ferda Radyo'suna yaptığı söyleşide “Bütün vatandaşlardan 1 ve 2 Mart günleri arasında seçimlere ve bunun kanunsuz yapılacağına itirazlarını göstermek amacıyla bir araya gelmeleri ve bu hususta hiçbir şeyden sakınmamaları istenmelidir” diyordu.  

Bütün bu faaliyetlerin sonucu bir hiçti ve halk seçimlere katılarak bunlara gerekli cevabı verdi. Bundan ötürü seçimlerden sonra muhalifler halkın bu cevabıyla karşılaşınca bu ambargoların halkı tahrik ettiğini ve insanların bundan ötürü gelip oy verdiklerini bu yüzden politikalarını değiştireceklerini söylediler. İlginçtir geçen gün bu medya organlarından biri de yaptığı analizde “Eğer İran halkı tok olursa yöneticilerine karşı ayaklanır. Yani aç olursa değil tok olursa ayaklanır. Bu yüzden ambargo politikalarının değişmesi gerekir” diyordu. Kısacası İran halkının bunlara verdiği cevap bunların saçmalamalarına neden olmuştu.  

Khamemei.ir'de yayınlanan bu söyleşi Sedat Baran tarafından medyasafak için çevrildi.