Ayetullah Kemal Haydari’den Sekaleyn Hadisi Dersleri (15)

Ayetullah Kemal Haydari’den Sekaleyn Hadisi Dersleri (15)
75 dersin çevirisine devam ediyoruz...

Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (15)

24/09/2010 

- Sunucu: Rahman Rahim Allah'ın Adıyla, Hamd Allah'a özgüdür. Salat ve Selam Allah'ın güvenilir elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a), tertemiz Âli'ne, seçkin değerli sahabelerine olsun.

Sizleri selamların en güzeliyle selamlıyorum. Allah'ın selam, rahmet ve bereketi değerli izleyicilerimizin üzerine olsun. ‘Utruhatü'l-Mehdeviyye' programıyla sizleri selamlıyoruz. Programda Seyyid Kemal Haydari ile birlikte olacağız. Seyyid Haydari Bey, ‘Sened ve Delalet Açısından Sekaleyn hadisi' konusunun on beşinci bölümünde Ehl-i Beyt Medresesinin rivayetleri bağlamında bu hadisi ele alacaklar. Sevgili dostlar, Mevlamız İmam Sadık'tan (a.s) aktarılan gaybet dönemine ilişkin en önemli dualardan birisiyle programımızı açıyoruz. İmam (a.s) şöyle buyurmaktadır: Sizler şüpheyle karşılaşacaksınız; görebileceğiniz bir alamet ve hidayet imamı olmadan öylece kalacaksınız. Bu durumdan sadece boğulmakta olan kimsenin duasını okuyan kimse kurtulacaktır.

Ravi der ki; Ben ‘Boğulan kimsenin duası nedir' diye sordum. İmam Ca'fer-i Sadık (a.s) şöyle buyurdular: Şöyle dersin ‘Ya Allahu, Ya Rahmanu, Ya Rahim, Ya mukallibe'l-kulub, sebbit kalbi alâ dinik. (Yani ‘Ey Allah! ey Rahman! Ey Rahim! Ey kalpleri döndüren! Benim kalbimi kendi dinin üzerine sabit kıl.' Allah-u Teala kalplerimizi ve kalplerinizi hak din üzere sabit kılsın.

Hoş geldiniz Seyyid Kemal Haydari Bey!

- Hoş bulduk.

- Acaba, geçen konuları bu programla bağlantı kurabilecek bir şekilde özetlemeniz mümkün mü?

- Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman ve Rahim olanın adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âli'ne olsun.

Bizler Sekaleyn hadisinin birkaç yönüyle incelenmesi gerektiğini belirtmiştik. Allah-u Teala'ya hamdü senalar olsun ki konunun bazı etaplarını tamamladık. Sekaleyn hadisini sened açısından inceledik. Sekaleyn hadisinin ‘ve İtret'im' şeklindeki varyantı, geliş kanalları açısından incelendiğinde karşımıza şu manzara çıkmaktadır: Önceki programlarda işaret ettiğimiz kaynaklar bu hadisin Ehl-i Sünnet ekolüne göre mütevatirin ötesinde bir konuma sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bu konuyu tekrarlamaya gereksinim bulunmamaktadır. Önceki programlarda Sekaleyn hadisinin asıl metninin ‘Allah'ın Kitabı ve Sünnet'im' şeklinde olmadığını, bazılarının hadisin bu varyantının Hz. Resulullah'tan (s.a.a) varid olduğu izlenimini uyandırmaya çalıştıklarını, bu naklin sahih hiçbir kanalının olmadığını anlamıştık. ‘Ve Sünnet'im' şeklindeki varyantın senedlerinin ise sadece zayıf olmakla kalmadığını, bu rivayetin uydurulmuş olma olasılığının bile bulunduğunu arzetmiştik. İnsan bu konuma sahip bir zayıf hadisin sahihmişçesine aktarılmasına üzülmektedir.

Şu anda şöyle bir manzara ortadadır: Televizyon kanallarında, minberlerde, mescidlerde ve eserlerde ‘ve Sünnet'im' şeklindeki metin o derece dile getirilmektedir ki sanki Sekaleyn hadisi sadece bu metne sahiptir izlenimi doğmaktadır. Sekaleyn veya halifeteyn hadisinin sahih metninin “Size iki ağır emanet bırakıyorum. Allah'ın Kitabı ve İtret'im olan Ehl-i Beyt'im. Bunlar Havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” olduğunu da önceki programlardan anlamıştık. Allah-u Teala'ya hamdü senalar olsun ki önceki programlarda bu konunun ispatını ayrıntılı bir şekilde sunduk.

- Efendim, Sekaleyn hadisinin ‘ve İtret'im' şeklindeki varyantının sahihliğini ispat etme kanallarından biri de icmadır. Bu noktada, Ehl-i Beyt Medresesi'ne göre varid olan rivayetlere geçmemiz sizce de uygun mudur?

- Değerli izleyicilerin programa ilişkin yaptıkları değerlendirmelerden biri de şudur: Okuduğunuz bütün pasajlar Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Ekolüne ait. Kendi kaynaklarınızdan bize hiçbir alıntıda bulunmadınız. Kaynaklarınız nelerdir, kaynaklarınız ve asli eserleriniz bu konuda ne demekte, ne tür açıklamalarda bulunmaktadır?

Değerli izleyicilerden gelen bu talebe karşılık vermek gerekir. Bu isteğe sadece ‘Utruhatü'l-Mehdeviyyet' programında değil ‘Mutarahatün fi'l-Akide' adlı programda da olanaklar elverdiği ölçüde karşılık vermeye çalışacağız. Konuların Ehl-i Sünnet Okulu'ndaki ele alınış tarzı ve Ehl-i Sünnet'in bunlar hakkındaki görüşü ile Ehl-i Beyt Medresesi'nde ele alınış tarzlarını karşılaştırmalı olarak sunacağız. Aynı durum İbn Teymiyye, bağlıları ve mukallidleri tarafından tesis edilen Ümeyyeci din anlayışı için de geçerlidir. Diğer ifadeyle meselelerin Muhammed b. Abdülvehhab ve bağlıları tarafından nasıl ele alındığını da arzetmeye çalışacağız. Dolayısıyla, bu mevzu hakkında iki değil üç yaklaşımın olduğuna inanıyorum. Yani değerli izleyicilerin bu konu özelinde üç yaklaşım olduğunu bilmelerini istiyorum. İzleyiciler bu sahadaki görüş ayrılığının sadece Ehl-i Sünnet ile Ehl-i Şia arasında olduğunu sanmasınlar.

Bu programda olanaklar elverdiğince Sekaleyn veya Halifeteyn hadisini konu edinen açık ifadeleri, sahih geliş kanallarını ve asli kaynakları sunmaya çalışacak, bunlar üzerinde duracağız. Kaynaklara da öz bir şekilde işaret etmeye çalışacağız.

İlk kaynak Ebu Cafer es-Saffar'ın (h.290) Besairü'd-Derecât adlı eseridir. Yazar İmam Hasan-ı Askeri'nin (a.s) ashabındandır. Yani yazar İmamlarla çağdaştır. İki cilt olarak basılan bu eser Ehl-i Beyt İmamlarıyla bağlantılı olan bütün ilmi konuları içermektedir.  Diğer bir ifadeyle eser, rivayetleri not düşmeksizin, hadisler arasındaki çelişkileri giderme yollarına baş vurmaksızın aktarmakta olduğundan hadis sahasında kaynak bir yapıt olma özelliğine sahiptir. Eserde geçen hadislerin değerlendirilmesini yazar muhakkiklere bırakmıştır. Nitekim biz de ‘İlmü'l-İmam' veya ‘er-Rasihun fi'l-İlm' adlı eserlerimizde İmamların ilimleri, maarifi elde ediş kanalları ve bilgilerinin çok geniş boyutlu oluşu konularında bu eserden bolca yararlandık. Bu eser çok önemli noktaları barındırmaktadır. Ancak ben eserden sadece şu mevzuyu alıntılayacağım.

Yazar şöyle diyor: ‘Hz. Resulullah (s.a.a) aranızda iki ağır emanet bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve İtret'im olan Ehl-i Beyt'im' Babı.

1. rivayet; Şuayb el-Haddad kanalıyla İmam Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: Allah-u Teala'nın huzuruna ilk varacak olan benim. Benim huzuruma da sırasıyla Allah'ın Kitabı, Ehl-i Beyt'im (a.s) ve ümmetim varacaktır. Ümmetim varıp bekleyecek. Allah-u Teala kendilerini Kitab ve Peygamberinizin Ehl-i Beyt'i hakkında nasıl davrandınız diye sorguya çekecektir.[1]

Eserde bu bağlamda aktaramayacağım kadar çok rivayet bulunmaktadır. Örneğin İmam Bakır (a.s)'ın ‘Allah'ın Kitabına gelince ise O'nu tahrif ettiler. Kabe'ye gelince O'nu yerle yeksan ettiler. İtret-i Nebi'ye gelince ise onları şehid ettiler. Allah-u Teala'nın emanet olarak bıraktığı her şeyden el etek çektiler.' buyruğu.[2] Bu hadiste geçen Kitab'ın tahrifi ifadesinden murad, Kitab'ın sözcüklerinin, lafzının değil içeriğinin tahrif edilmesidir.

2. rivayette Züreyh İbn Yezid, Ebu Abdullah es-Sadık'tan (a.s) şöyle nakletmektedir: Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Aranızda iki ağır emanet bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve Ehl-i Beyt'im. İmam Sadık (a.s) ‘İşte bizler O'nun Ehl-i Beyti'yiz' buyurdular.[3]

Değerli izleyiciler Ehl-i Beyt kaynaklı rivayetlerde Ehl-i Sünnet kaynaklarında geçmeyen bazı fazlalıkları göreceklerdir. Bu fazlalıklar, Ehl-i Beyt İmamlarından aktarılan rivayetleri içeren kaynaklarda bulunmaktadır.

- Sunucu: Hadisin anlaşılması noktasında acaba bu fazlalıkların önemine işaret etmeniz mümkün mü?

- Bu tür fazlalıkların hadiste bulunmasının gerekliliği ilerde anlaşılacaktır. Örneğin Hz. Resulullah (s.a.a) ‘Aranızda benden sonra tutundukça asla sapmayacağınız iki ağır emanet bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve Ehl-i Beyt'im' buyurduğunda Müslümanların, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ashabı ve dostlarının ‘İtret kimdir?' diye sormamış olmaları aklın kabul edebileceği bir şey midir? Böyle bir sorunun sorulmamış olması mantıklı mıdır? Zira Hz. Resulullah (s.a.a.) bütün sapıklıklardan ve inhiraftan kurtuluşun yolunu gösteriyor, onlar da İtret'in kim olduğunu sormuyorlar? Yahut da Hz. Resulullah (s.a.a) ‘Benden sonra halifeler 12 tanedir' diyecek -ki bu hadis Müslümanlar arasında mütevatirdir-  ancak O'nun (s.a.a) küçük olsun büyük olsun ashabından hiç kimse bunlar kimlerdir, diye sormamış olacak. Bu mümkün mü? Böyle bir düşüncenin Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ashabını kınama kapısını açacağını düşünüyorum. Hz. Resulullah'ın (s.a.a) “halifeteyn” ve “sekaleyn” kelimelerini kullanmasından sonra sahabenin soru sormamış olması onların Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hadislerine önem vermedikleri anlamına gelir. Kur'an-ı Kerim ‘Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın' buyurmaktadır. Yani gerekli olmayan şeyleri sormayınız. İnsanın dünyasını ve uhrevi yaşamını ilgilendiren bu tip konular nasıl olur da sorulmaz? Sekaleyn hadisinde ve ‘Halifeler benden sonra 12 tanedir' hadisinde de mevut olan bu tür fazlalıklar bize gerçeği açıklamaktadır. Eğer bu tür fazlalıklar ve açıklamalar olmazsa hadis büsbütün müphem hale dönüşecek, belirsizlik hadisi alıp götürecek ve arzulanan mana anlaşılmayacaktır.

Bir üçüncü hadis Ebu Cafer el-Bakır (a.s) kanalıyla Cabir b. Abdullah el-Ensari'den gelmektedir. Cabir şöyle der: Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: “Ey İnsanlar! Ben size iki ağır yük bırakıyorum. Büyük emanet ve küçük emanet. Bu ikisine sımsıkı sarılıp tutunduğunuz müddetçe asla sapmayacak ve değişmeyeceksiniz. Latif ve habir olan Allah-u Teala'dan Havuz başında bana varıncaya kadar bu ikisinin birbirinden ayrılmamalarını talep ettim. İsteğim bana verildi.”

Sahabeler ‘Sikl-i Ekber/büyük emanet ve sikl-i asğar/küçük emanet nedir?' diye sordular. Hz. Resulullah (s.a.a) “‘Sikl-i ekber; bir ucu Allah'ın elinde diğer ucu da sizin elinizde olan Allah'ın Kitabı'dır. Sikl-i Asğar ise İtret'im olan Ehl-i Beyt'imdir' buyurdular.[4]” Bu hakikate işaret eden ilk kaynak budur.

Bu hadise değinen kaynaklardan bir diğeri de Küleyni'nin (h.329) Usulü'l-Kafi'sidir. Gerçi eser halk nezdinde bu isimle revaç bulsa da eserin doğru ismi bu değildir. Doğru ismi el-Usul mine'l-Kafi'dir. Eserin diğer bölümlerinin adı da şöyledir: el-Furuu mine'l-Kafi, er-Ravzat mine'l-Kafi. Küleyni, Gaybet-i Suğra (h. 260-329) döneminde yaşamıştır.

Rivayet şöyledir: “Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır: Ben kimin mevlası isem Ali (a.s) de onun mevlasıdır.

Bir defasında da şöyle buyurdular: Size Allah'ın Kitabı'nı ve Ehl-i Beyt'imi tavsiye ediyorum. Çünkü ben Allah-u Teala'dan Havuz başında bana  dönünceye kadar bu ikisini birbirinden ayırmamasını istedim. O da bu isteğimi kabul etti.

Bir keresinde de şöyle buyurdular: Ehl-i Beyt'ime bir şey öğretmeye kalkışmayın, onlar sizden daha bilgilidirler.  Başka bir defasında da şöyle buyurmuşlardır: Onlar sizi hidayet kapısından çıkarmazlar ve sizi sapıklık kapısından içeri sokmazlar.[5]

Bu rivayetle Sahih-i Müslim'deki rivayeti karşılaştırdığımızda orada Hazret'in (s.a.a) Ehl-i Beyt'i vasiyetinden başka hiçbir şeyi görememekteyiz. Diğer taraftan Kafi'deki rivayetten birbirlerinden ayrılmama isteğinin Allah'ın Resulü tarafından gerçekleştiğini öğreniyoruz. Allame Meclisi bu hadisin zeylinde şöyle der: “İlk hadis her iki senediyle de sahihtir. Zira hadisin ilk isnad zinciri şöyledir: Ali b. İbrahim, Muhammed b. İsa'dan, o da Yunus'tan ve Ali İbn Muhammed'den rivayet etmiştir. Hadisin her iki isnad zinciri de sahihtir.[6]

Dikkat çekmek istediğim bir nokta bulunmaktadır: Bizler el-Bihar'dan el-Kafi, Mir'atü'l-Ukul vb. kaynaklardan bir hadis naklettiğimizde okuyucunun zihnine hemen bu hadis sahihtir düşüncesi gelmemelidir. Kaynaklarımızda geçen hadis ve rivayetlerin bütünü tahkike ihtiyaç duymaktadır. Rivayetlerimiz, Kur'an ve diğer rivayetler ışığında değerlendirilmelidir.

Diğer bir rivayet de şöyledir. Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: “Ali müminlerin efendisidir, Ali dinin direğidir. O, benden sonra hak uğruna kılıçla insanların boynunu vuracaktır. Ali ne tarafa meyl ederse hak onunla beraberdir.”

Hz. Resulullah (s.a.a) bir başka yerde ise şöyle buyurmaktadır: “Ben sizin aranızda sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla sapmayacağınız iki şey bırakıyorum… [7] Ali hak ile birliktedir, hak da Ali ile birliktedir, nereye dönerse, nebevi buyruğu Ehl-i Sünnet nazarında da makbuldür. Bu hadis hakkında hiç kimse ihtilafa düşmemiştir.

Bu hadisin el-Kafi'de geçtiği diğer bir yer de kitabın Furuu mine'l-Kafi bölümüdür. Rivayet şöyledir: Muhammed b. Müslim, Ebu Cafer el-Bakır'dan (a.s) Cuma namazının ikinci hutbesi hakkında şöyle rivayet etmektedir: “Ey Allah'ın Kulları! Sizlere Allah'tan sakınmayı tavsiye ediyorum. Allah-u Teala helak olanın açık bir delille helak olması yaşayanın da açık bir delille yaşaması için hüccet edinmiştir. Hz. Resulullah (s.a.a) de bu mesajı iletmiştir. O'nun tavsiyesine ve kendisinden sonrakilere bıraktığı Allah'ın Kitabı ve Ehl-i Beyti'nden oluşan Sekaleyn'e sımsıkı sarılınız. Bu ikisine sımsıkı sarılan asla sapmaz, onları terk eden de hidayete erişemez. Allah'ım, kulun ve elçin Muhammed'e (s.a.a) salat et.[8]

Allame Meclisi bu hadise şöyle not düşer: “Bu hadis sahihtir.[9]” Kimse bize Sekaleyn hadisi bağlamında “Sizler rivayetin sahih olup olmadığını araştırmadan hadislere ve rivayetlere uyuyorsunuz” diyemez. Bizler Sekaleyn hadisinin mütevatir olduğuna, dolayısıyla sahih olup olmadığının araştırılmasına gereksinim bulunmadığına inanmaktayız. Ancak buna rağmen değerli izleyicilerin de gördüğü gibi hadisin sahih olup olmadığına bakıyoruz.

Sekaleyn hadisinin geçtiği diğer bir Şii kaynak ise Şeyh Saduk'un el-Hisal adlı eseridir. Şeyh Saduk, hicri 381 yılında vefat etmiştir. Maalesef Şia'nın bütün kaynakları hicretin beşinci asrından sonra telif edilmiştir, onların eserlerinde isnad namına bir şey yoktur türünden bazı sözler işitmekteyiz. İnsan cehaletin bunları ne hallere düşürdüğünü görünce hayret etmektedir! Şeyh Saffar, h.290; Küleyni, 329; Şeyh Saduk ise 381 yılında vefat etmiştir!

- Sunucu: Öte yandan bu kaynakların İmamlar (a.s) zamanında yazılmış asıllardan alındığına işaret etmek gerekmektedir. Az önce konumuzla ilgili olarak bir kardeş tarafından bize “Aktarmış olduğunuz hadislerin ilmi değeri nedir?” şeklinde bir soru yöneltildi. Sözlerinizin satır aralarından bu soruya cevap olacak bir şekilde sunulan hadislerin ilmi kıymetlerinin yüksek olduğu anlaşılmaktadır.

- Evet, bu hadisler hadis usulüne ait kriterler çerçevesinde değerlendirilecek olursa sahihtir. Nasıl ki Ehl-i Sünnet Medresesi'nde hadisin isnadının değerlendirilmesi ve sahih, zayıf ve kuvvetli olanlarının ayırt edilebilmesi için ölçütler söz konusuysa Ehl-i Beyt Medresesi'nde de aynı durum söz konusudur. Hadis ve rical ilmine ilişkin dayandığımız kaynaklardaki veriler, herhangi bir hadisin sahihliğini veya zayıflığını ortaya koymaktadır.

Şeyh Saduk'un (h.381) el-Hisal adlı eserinde şöyle geçmektedir: Huzeyfe İbn Esed el-Ğıfari'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: “Bizler, Hz. Resulullah (s.a.a) ile birlikte Veda Haccı'ndan döndüğümüzde Cuhfe'ye vardık. Hazret, ashabına konaklamalarını emretti. Bu emir üzerine ashab yerlerine konakladı. Namaz kılınması için nida edildi. Ashab toplanınca Hz. Resulullah (s.a.a) iki rekat namaz kıldırdı. Sonra onlara dönerek şöyle buyurdu: Latif ve Habir olan Alllah-u Teala benim de sizin sizin de vefat edeceğimizi bana bildirdi. Sanki davet edilmişim de icabet ediyormuşum gibiyim. Geriye size bırakmış olduğum Kitab'dan ve O'nun hüccetinden sorguya çekileceksiniz. Sorguya çekildiğinizde Rabbinize ne cevap vereceksiniz?

Onlar;  ‘Biz senin tebliğ ettiğine, nasihatta bulunduğuna, çaba sarf ettiğine tanıklık ediyoruz. Allah sana mükafatların en güzelini versin' dediler.

Hz. Resulullah (s.a.a) Allah'tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna, cennet ve cehenneminin hak olduğuna, kıyamet gününün geleceğine ve kabirde olanların dirileceğine şehadet ediyor musunuz, diye sorunca sahabe ‘Evet buna şehadet ediyoruz' dediler.

Hz. Resulullah (s.a.a) Allah'ım şahit ol, buyurdular.

Yine Hz. Resulullah (s.a.a) ‘Ben Allah-u Teala'nın benim mevlam olduğuna ve benim de her Müslümanın mevlası olduğuma, bütün müminlere kendi nefislerinden daha öncelikli olduğuma şehadet ediyorum. Sizler de bunu ikrar edip tanıklıkta bulunuyor musunuz, diye sorunca sahabe ‘Evet, bizler senin için buna tanıklıkta bulunuyoruz' dediler.

Bunun üzerine Hz. Resulullah (s.a.a) ‘Agah olun! Ben kimin mevlası isem Ali (a.s) de onun mevlasıdır' buyurdu. Sonra Ali'nin (a.s) elinden tutarak kaldırdı… Ben sizden önce (Kevser) Havuzun başına gideceğim, siz orada benim yanıma geleceksiniz. Bu benim yarınki kıyamet günündeki havuzumdur. O havuzun genişliği San'a ve Busra arası kadardır. O havuzda, yıldızlar sayısınca kadehler vardır. Agah olun, yarın kıyamet gününde sizleri tanıklıkta bulunduğunuz şeyler hakkında sorguya çekeceğim. Benden sonra Sekaleyn hakkında nasıl davranacağınıza bakın. Benden sonra Sekaleyn hakkında nasıl davranacağınıza bakın. Benden almış olduğunuz vahiy hakkında nasıl halef olacağınıza ve nasıl davranacağınıza bakın.

Sahabe ‘Ey Allah'ın Resulü (s.a.a), Sekaleyn nedir' diye sordu. Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: Değerli büyük emanet: Allah'ın Kitabı'dır; bir tarafı Allah'ın elindedir, diğer tarafı ise sizin elinizdedir. O'na sımsıkı sarılın, sapmayın. Değerli küçük emanet ise: Kur'an'ın anlaşmalısı olan Ali b. Ebu Talib ve O'nun İtreti'dir. Bu ikisi Havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar. Allah-u Teala bana bildirdi ki, onlar Havuzun başında bana ulaşıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Bunların birbirinden ayrılmamasını ben de Rabbimden istedim. Onlardan ne öne geçin ve ne de geride kalın; çünkü helak olursunuz [10]

Bu rivayete göre Allah'ın Resulü (s.a.a) İmam Ali'yi (a.s)  Gadir-i Hum'da Müslümanların işlerini yönetecek imam olarak atamıştır.

Bu içeriğin aynısı Uyun-u Ahbari'r-Rıza adlı eserde de geçmektedir.[11]

Bu rivayet, Ehl-i Sünnet nazarında kabul gören hadislerdendir. Bu hadisi bizim kadr-i yüce çağdaş bilginlerimizden Ayetullah İmam Hoi'de (k.s) Mucemu Ricali'l-Hadis ve Tafsilu Tabakati'r-Ruvat adlı eserinde kabul etmektedir.

Seyyid Ebü'l-Kasım el-Hoi (k.s) şöyle der: “Ben derim ki; Şeyh Saduk'un el-Hisal adlı eserinin ‘el-İsneyn' babında ‘Kıyamet gününde Sekaleyn'den sorguya çekiliş' bölümünde rivayet ettiği yukarıda geçen hadis, çeşitli kanallardan Abdullah b. Sinan'dan, o Maruf'tan, o Ebu't-Tufeyl Amir b. Vasile'den, o da Huzeyfetü'l-Ğefari'den rivayet edilmiştir. Rivayet Hz. Resulullah'ın Sekaleyn'i tavsiye edişini ifade etmektedir. Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır: Değerli küçük emanet ise: Kur'an'ın anlaşmalısı olan Ali b. Ebu Talib ve O'nun İtreti'dir. Bu ikisi Havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar.[12]

Bu hadise sadece şu notu düşmek istiyorum: Değerli izleyiciler! Gördüğünüz gibi Şia alimleri ve muhaddisleri bu hadisi ele alırken İtret-i Tahire'yi Kur'an-ı Kerim'in yanındaki “Sikl-i Asğar” (küçük ağırlık) olarak nitelendirmektedirler. Bu ifadeleri kullananların Kur'an-ı Kerim'i bir tarafa atıp aslolanın İmamlar (a.s) olduğunu söylemeleri mantıklı mıdır? Kitaplarımız ortadadır. Şia alimlerinin İmamların (a.s) asıl olduğuna dair açıklamalarda bulunduklarını söyleyenler ne bu konuları incelemekteler, ne tahkik ehlidirler, ne de ağızlarından çıkan şeyleri kulakları işitmektedir. Ben İbn Teymiyye ve emsalleri gibi Ümeyyeci din anlayışının bilginlerinden birisine ait bir sözü aktarmak istediğimde dahi olanca çabamla dikkatlice nakilde bulunuyorum ki hata yapmayayım. Kabul etmedikleri bir şeyi onlardan aktarmak istemiyorum. Ulemamızın tamamı İtret-i Tahire'nin “Sikl-i Asğar” olduğunu, “Sikl-i Ekber” olan aslın ise Kur'an-ı Kerim olduğunu dillendirmektedirler.

Rivayette buna kanıt olan bölüm şu ifadelerdir: “Değerli küçük emanet ise: Kur'an'ın anlaşmalısı olan Ali b. Ebu Talib ve O'nun İtreti'dir. Bu ikisi Havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar.” Rivayetin geliş kanallarının bir bölümü sahihtir.[13]

- Saygıdeğer Seyyidim, Sizler “Usul-u Erbaa Mie”ye (dört yüz asıl kitap; açıklaması ilerde yapılıyor) zamansal tertibe riayet ederek işaret ettiniz ve ondan aktarımda bulundunuz. İşaret etmiş olduğunuz Usul-u Erbaa Mie'nin anlamına açıklık getirmenizi istiyorum.

- Usul-u Erbaa Mie'den murad Ehl-i Beyt İmamları'nın ashabı tarafından telif edilen asli kaynaklardır. Yani eser yazımına muhtemelen İmam Seccad (a.s) ve İmam el-Bakır (a.s) dönemlerinde başlandı. Bu faaliyet İmam Sadık'ın (a.s) eliyle de geniş bir alana yayıldı. İşte bundan sonra İmamların (a.s) eser telif eden öğrencilerinden her birisi bir ‘asıl' (kelime anlamı; temel, kök; çoğulu: usul; medya şafak) sahibi oldular. İmamların öğrencilerinden birine nispet edilen eser doğrudan İmamlardan alınmış olduğundan dolayı asıllardan biri olarak isimlendirildi. El-Bihar'ın müellifi Allame Meclisi gibi bilginlerin kaynak olarak kullandığı bu eserlerden galiba yetmiş veya seksen tanesi bize ulaşmıştır. Et-Tehzib, el-İstibsar, el-Kafi ve el-Besair gibi ilk dönem kaynaklarımız da bu asıllara dayalıdır. Zira “asıl” olarak isimlendirilen kaynaklar Ehl-i Beyt İmamlarının ashabı arasında tedavülde idi. İşte bu asli kaynaklar terminolojide ‘Usul-u Erbaa Mie' (dört yüz asıl) olarak bilinmektedir. Maalesef bazılarının özellikle göstermiş olduğu olumsuz gayretle, Şia rivayetleri isnadsız olarak aktarmaktadır, türünde bir anlayış oluşmuştur. Halbuki Şia'nın naklettiği hadislerin bütününün isnadı bulunmaktadır. Gerçi isnadların bir bölümü İmam'da (a.s) bir bölümü İmam kanalıyla Hz. Resulullah'da (s.a.a) sonlanmaktadır. Bizler Ehl-i Beyt İmamlarına (a.s) varan herhangi bir hadisin Hz. Resulullah'ın (s.a.a) buyruğu ve hadisi olduğuna inanmaktayız. İmamlar da bu gerçeği “Benim hadisim, babamın hadisidir, babamın hadisi dedemin hadisidir…” şeklinde açıkça dile getirmişlerdir. Elimizde böyle bir kanalın bulunması nedeniyle bizler başkalarına ihtiyaç duymamaktayız. Zira Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sahabesinden hadis nakletmeyişimizin nedeni, onlara başvurma ihtiyacımızı ortadan kaldıran bir vasıtamızın bulunmasıdır. Bu vasıta da Ehl-i Beyt İmamlarıdır.

Sekaleyn hadisinin geçtiği diğer bir Şii kaynak  Ebü'l-Kasım el-Hazzaz el-Kummi'nin Kifayetü'l-Eser adlı kitabıdır. Müellif el-Hazzaz, Şeyh Saduk'un öğrencilerinden olup hicri dördüncü asrın bilginlerindendir. Rivayeti aktarabilecek bir zaman genişliğine sahip değiliz. Ancak bu eser, konumuzla ilgili rivayetlerden, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ashabında sonlanan hadisleri aktarmaya çalışmaktadır.

Ebu Hüreyre'den aktarıldığına göre o şöyle demektedir: “Hz. Resulullah'a (s.a.a) “Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki” (43/ez-Zuhruf/28) buyruğunun anlamını sordum….”

Aynı kanalla Hz. Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu aktarılmıştır: “Aranızda iki ağır emaneti bırakıyorum: Allah'ın Kitabı. Allah'ın Kitabı'na uyan kimse hidayet üzere olur. O'nu terk eden kimse sapkınlığa uğrar. Bir de Ehl-i Beyt'imi bırakıyorum. Ehl-i Beyt'im hakkında sizlere Allah'ı hatırlatırım…

Ravi der ki; Ebu Hüreyre'ye sordum: Peygamber'in (s.a.a) hanımları Ehl-i Beyt'inden midir? Ebu Hüreyre ‘Hayır, Ehl-i Beyt'i, O'nun sulbüdür, asabesidir. Ehl-i Beyt'i, Allah-u Teala'nın …12 kişidir.[14]

Kimse bize bu nasslar Buhari ve Müslim'de bulunmamaktadır diye itiraz edemez. Zira Buhari ve Müslim'de geçen rivayetlerin çoğunluğu da bizim kaynaklarımızda bulunmamaktadır. Kitaplarınızda bulunmayan rivayetin sahih olmadığı şeklinde bir delillendirme doğru değildir. Müslüman bilginlerin ittifak ettiği bir husus bütün Müslümanlar için kanıt olma özelliğine sahiptir. Ancak bir konu hakkında bir grup ayrı bir görüşe sahipse, Müslüman bilginlerin ittifak ettiği bu husus sadece o gruba karşı bir kanıt olmuş olur, diğerleri için değil.

Eğer yeterli zamanımız varsa ben, mezhepler ve İslami yönelişler arasında ortak paydaların açıklanması için, bütün Müslüman ulemanın katılacağı ilmi bir konferansın düzenlenmesi için bir çağrıda bulunmak istiyorum. Belki de bu çağrı sayesinde gruplar birbirlerini tekfir etme gibi bir tutumdan vazgeçerler. Tekfir ameliyesinin tohumlarını atan İbn Teymiyye'nin şahsında cisimleşen Ümeyyeci din anlayışıdır.

Bu rivayet, söz konusu eserin çeşitli yerlerinde geçmektedir. Rivayetin bir bölümü Huzeyfetü'l-Yemani'den aktarılmaktadır.[15]

Özetle bizler bu rivayetin tevatüren aktarılan en muazzam hadislerden olduğuna inanmaktayız. Eğer bu hadis mütevatir değilse elimizde mütevatir hadis namına bir şey kalmaz. Sekaleyn hadisinin ‘ve İtret'im' şeklindeki varyantının hem Ehl-i Beyt, hem de Ehl-i Sünnet tarafından rivayet edilen bütün kanallarını görmek isteyen kimse Seyyid Haşim Bahrani'nin Ğayetü'l-Meram adlı eserine müracaat etmelidir.

Yazar şöyle demektedir: “28. Bab: ‘Fi Nassi Rasul alâ Vucubi't-Temessüki bi's-Sekaleyni min Tariyki'l-Amme. Bu babda 39 hadis bulunmaktadır.[16]” Bu bab altında aktarılan hadisler Ehl-i Sünnet kanalından rivayet edilmiştir. Değerli izleyiciler İbn Hacer ve benzeri bilginlerin Sekaleyn hadisinin bu varyantını rivayet eden sahabi sayısının 20'nin üstünde olduğu şeklindeki ikrarlarını hatırlayacaklardır.

Seyyid Bahrani devamla şöyle der: “29. Bab: ‘Fi Nassi Rasul alâ Vucubi't-Temessüki bi's-Sekaleyni min Tariyki'l-Hasse. Bu konuda 82 hadis ve tarik bulunmaktadır.[17]” Yazar daha sonra hadisleri birer birer zikreder.[18]

Çağdaş bilginlerimiz Sekaleyn hadisinin ‘ve İtret'im' şeklindeki varyantının kesinlikle mütevatir hadislerden olduğu hususunu bütün çıplaklığıyla ve açıkça dile getirmiştir. Ezcümle Allame Emini de bu bilginlerdendir.

Allame şöyle der: “‘Ali Kur'an iledir; Kur'an'da O'nunladır. Havuzun başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır' şeklinde Ümmü Seleme'den aktarılan Hz. Peygamber'in (s.a.a) sahih buyruğu ile ‘Size Sekaleyni bırakıyorum; Allah'ın Kitabı ve İtret'im olan Ehl-i Beyt'im. Bunlar havuzun başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır' şeklindeki iki hadis de aynı amaca yöneliktir. Mesele açıktır. Hadis mütevatirdir. Bu konuda herhangi bir kuşku bulunmamaktadır.[19]

Sekaleyn hadisinin mütevatir olduğunu açıkça dile getirenlerden birisi de Tafsil-ü Vesaili'ş-Şia adlı eserin müellifi fakih ve muhaddis el-Hurr el-Amuli'dir (h.1104). Yazar rivayetleri aktardıktan sonra şöyle der: “Ben derim ki; Hz. Peygamber'in (s.a.a) ‘Size iki ağır emanet bırakıyorum' şeklindeki buyruğu Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Beyt kanallarından mütevatir olarak aktarılmıştır.[20]

Sekaleyn hadisinin mütevatir olduğunu söyleyen başka bir âlim de el-Mizan fi Tefsiri'l-Kur'an adlı eserin müellifi Allame Tabatabai'dir. Allame Tabatabai Allah-u Teala'nın ‘Sonra Kitab'ı, kullarımız arasından seçtiklerimize verdik.' (35/el-Fatır/32) buyruğunun tefsirinde şöyle der: “Ayette geçen ‘seçtiklerimiz' kelimesinden murad Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hz. Fatıma'dan olan zürriyetidir. Bunlar aynı zamanda Hz. İbrahim'in ailesinin kapsamına girmektedir. Allah-u Teala ‘Allah Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı' buyurmaktadır. Hz. Resulullah (s.a.a) onların Kur'an'ı bildiklerini, Kur'an hakkında görüşlerinin isabetli olduğunu, onlara tutunmanın zorunluluğunu hakkında ittifak bulunan Sekaleyn hadisinde ifade etmiştir.” [21]

Bu ayet-i kerime Sekaleyn hadisinin muktezasınca seçilen kulların Kitab'tan ayrılmayan, Kitab'ın da kendilerinden ayrılmadığı Ehl-i Beyt olduğunu dile getiriyor.

Önceki programlarda ‘Ümmetim dalalette birleşmez' hadisinden ilham alarak tesis ettiğimiz kaide gereğince, Ümmetin, Sekaleyn hadisinin ‘Allah'ın Kitabı ve İtret'im. Bunlar Havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır' şeklindeki varyantı üzerinde ittifak ettiğini söyleyebiliriz.

Kettani, Nazmü'l-Mütenasir adlı eserinde ‘Ümmetin masumiyeti ve dalalet ve hatada birleşmeyeceği hadisleri' başlığını atar ve bu hadisin mütevatir oluşunu ispatlamak için beş tane hadis nakleder.[22] Bu hadis içerik olarak İmam Hasan-ı Askeri'den (a.s) ve bizim kanallarımızdan da aktarılmıştır. Tabersi, el-İhticac adlı eserinde bu hadisi bizim tariklerimizden rivayet eder.

Tabersi şöyle der: “İmam Ali b. Muhammed (a.s) Ahvaz halkının kendisine cebir ve tefviz konularına ilişkin sorularına cevap olarak yazdığı mektupta şöyle buyurmaktadır: ‘Bütün İslam Ümmeti, Kur'an'ın hak olduğu ve onda hiçbir şüphe olmadığı hususunda ittifak etmiştir, aralarında hiçbir ihtilaf yoktur. Bütün İslâm fırkalarında bu böyledir. Onlar bu ortak görüşlerinde isabetlidirler ve Allah'ın indirdiklerini tasdik etmekle Peygamberimizin (s.a.a) 'Benim ümmetim sapıklıkta birleşme.' hadisinin işaret ettiği doğru yoldadırlar. Peygamberimiz bu hadisinde ümmetin hep birlikte kabul ettiği, birbirlerine muhalefet etmedikleri görüşün hak olduğunu bildirmiştir.[23]

İmam, Kur'an'ın tahrif edilmediğini söylerken maalesef Ehl-i Beyt ve Ehl-i Beyt bağlıları Kur'an'ın tahrif edildiği şeklinde bir inanca sahip olmakla itham edilmişlerdir. Önümüzde Sekaleyn hadisi bulunmaktadır. Sekaleyn hadisinin ‘ve İtret'im' şeklindeki varyantında Ümmet ittifak etmiştir. Bu açıklamalar ilk olarak Sekaleyn hadisinin ‘Allah'ın Kitabı ve Sünnet'im' şeklindeki varyantının zayıf olduğunu, ikinci olarak da bu rivayetin ‘Allah'ın Kitabı ve İtret'im' şeklindeki varyantıyla çatışabilecek bir kuvvetliliğe sahip olmadığını ortaya koymaktadır. Zira ‘ve İtret'im' şeklindeki nakil mütevatir, diğeriyse sahih olduğu kabul edilse dahi haber-i vahiddir. Kati mütevatir haber ile haber-i vahid çatışacak olursa kat-i haber zanni habere öncelenir.

- Seyyid Kemal Haydari Bey'e teşekkürlerimi sunuyorum. Değerli izleyiciler ‘Utruhatü'l-Mehdeviyyet' programına yaptığınız güzel katkılardan dolayı sizlere de şükranlarımızı sunuyoruz. Allah-u Teala bizleri ve sizleri kelamı dinleyip en güzeline tabi olan kullarından eylesin. Allah'a emanet olunuz.  
 


[1] Ebu Cafer Muhammed İbn el-Hassan es-Saffar, Besairü'd-Deracati'l-Kübra fi Fezaili Âli Muhammed (s.a.a), c.2, s.293, Tahkik Muhammed es-Seyyid Hüseyin el-Muallim

[2] Age, agy.

[3] Age, c.2, s.297

[4] Age, c.2, s.297

[5] Sikatü'l-İslam Muhammed İbn Yakub İbn İshak Kuleyni, el-Usul mine'l-Kafi, c.1, s.287

[6] Allame Meclisi, Miratü'l-Ukul fi Şerhi Ahbari Ali'r-Resul, c.3, s.213, Darü'l-Kütübi'l-İlmiyye

[7] Age, c.1, s.294

[8] El-Furuu Mine'l-Kafi, Kitabü's-Salat, Bab-ü Tehyieti'l-İmam li'l-Cumuati ve Hutbetihi, c.3, s.422, Hadis No:6

[9] Miratü'l-Ukul fi Şerhi Ahbari Ali'r-Resul, c.15, s.356,

[10] Şeyh Saduk,el-Hisal, c.1, s.65-6, Tashih ve talik Ali Ekber el-Ğıfari, Müessesetü'n-Neşri'l-İslamiyy.

[11] Şeyh Saduk, Uyun-u Ahbari'r-Rıza, c.1, s.60,

[12] Seyyid Ebü'l-Kasımel-Hui, Mucemi Ricali'l-Hadis ve Tafsilu Tabakati'r-Ruvat, c.9, s.205, 6108 Nolu Amir İbn Vasile'nin tercüme-i hali.

[13] Age, agy.

[14] Ebü'l-Kasım Ali İbn Muhammed İbn Ali el-Hazzar el-Kummi er-Razi, Kifayetü'l-Eser fi'n-Nassi Ela'l-Eimmeti İsna Aşer, Tahkik Seyyid Abdüllatiyf el-Huseyni el-Kuhkemeri el-Hui, İntişaratü Biydar

[15] Age, s.87, 127, 136, 162, 163 ve 260

[16] Seyyid Haşim Bahrani, Gayetü'l-Meram ve Hüccetü'l-Hisam Fi Tayini'l-İmam Min Tariyki'l-Hass ve'l-Amm, c.2, s.28, Tahkik Allame Seyyid Ali Aşur

[17] Age, s.321

[18] Age, s.321-366

[19] Allame Emini, el-Gadir fi'l-Kitabi ve's-Sünneti, c.3, s.255, Tahkik Merkezü'l-Gadir li'd-Dirasati'l-İslamiyye.

[20] Şeyh Muhammed İbn el-Hasan el-Hürr el-Amuli, Tafsil-ü Vesaili'ş-Şia ila Tahsili Mesaili'ş-Şeria, c.27, s.33, Tahkik Müessesetü Ali'l-Beyt (a.s) li-İhyai't-Türas,

[21] Allame Muhammed Hüseyin Tabatabai, Tefsirü'l-Mizan, c.5, s.274; c.17, s.45, Müessesetü'l-Alemi

[22] Muhammed İbn Cafer İbn İdris İbn Muhammed el-Fasi el-Kettani, Nazmü'l-Mütenasir mine'l-hadisi'l-mütevatir, s.105

[23] Ahmed İbn Ali et-Tabersi,el-İhticac alâ Ehli'l-Lücac, c.2, s.251
 

Çev: Cevher Caduk

medyasafak.com