"Mısır’da Askeri Cunta Ateşle Oynuyor"

"Mısır’da Askeri Cunta Ateşle Oynuyor"
Mısır'daki son katliamdan birkaç gün önce yazılmış bir yazı...

Mısır'da askeri cunta ateşle oynuyor

 

Finian Cunningham

 

Press TV

 

Mısır'ın askeri diktatörü General Sisi, bu Kuzey Afrika ülkesini daha da fazla kan girdabına sürükleyebilecek şekilde ateşle oynuyor. El Sisi bu hafta devlet televizyonunda, Mısır'ın ulusal güvenliğini istikrarsızlaştırdığını söylediği “teröristleri” sindirmek için kitlesel sokak protestoları çağrısı yaptı.  


Aynı zamanda böyle popüler güç gösterilerinin Mısır ordusuna düzeni restore etmek için şiddet kullanma “yetkisi” vereceğini iddia etti. 

Ulusal güvenliğin başında olduğu varsayılan kişilerin bu şekilde kışkırtıcı konuşmalar yapması, Mısır'ı – Arap bölgesinin en kalabalık ülkesini – bir iç savaşa itmekle eşdeğerdir.

Burada kınanması gereken nokta, General Abdülfettah el Sisi'nin, ülkesinde kanunu ve anayasayı ihlal edenin kendisi olduğu gerçeğinin üzerini örtmek için şiddeti teşvik eden pervasız bir demagoji yapmaktan keyif almasıdır.

Mısır ordusunun başındaki kişi olarak El Sisi'nin ülkeyi zarar görmekten korumaktan sorumlu olduğu varsayılabilir. Fakat göründüğü kadarıyla onun yaptığı şey, kendi bencil tutkularını saklayarak ülkeyi kaos ve çatışmaya batırmaktır. 

3 Temmuz günü o zamanki Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi görevden alan, Savunma Bakanı El Sisi'ydi. Yaklaşık üç hafta geçtikten sonra görevden alınan Müslüman Kardeşler üyesi cumhurbaşkanını gören veya sesini duyan yok. Ailesi bile Mursi'nin nerede olduğunu bilmiyor ve orduyu onu “kaçırmakla” suçladı.

Bu sırada, aynı zamanda Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi'nin (SCAF) de başında bulunan El Sisi, kıdemli bir yargıcı geçici cumhurbaşkanı olarak atadı ve seçilmemiş bir hükümetin oluşumunu izledi. Bu sivil yönetim, ABD destekli Hüsnü Mübarek diktatörlüğünden (1981-2011) gelen Mısır derin devletinin sadece ön kısmıdır.

35 üyeli geçiş hükümeti, Mübarek döneminden kalma kişilerle dolu. Bunların çoğu Mısır ordusu ve polisi ile yakından bağlantılı. Sözde sivil yönetimdeki merkez figür, savunma bakanı ve SCAF lideri portföyüne ilave olarak kendisini başbakan yardımcısı olarak atayan General El Sisi'dir.

Geçen sene ABD'li önde gelen diplomat William Burns ve Avrupa Birliği'nin Dış Politika Şefi Catherine Ashton'un Mısır'a yaptığı alkışçılık ziyaretleri, Washington ve Batılı müttefiklerinin Mısır'ın doğuş halindeki demokrasisine karşı askeri darbeyi desteklediğini gösteriyor.

Burns, şifreli denebilecek bir dille bunun Mısırlıların “ikinci şansı” olduğunu söyledi. Gerçekte kastettiği şeyin, Mısırlıların son 30 yıldır Washington'un her yıl 1,5 milyar dolar yardım yaptığı ABD destekli askeri derin devlete boyun eğmek için mi ikinci şansı olduğu merak edilebilir.

Son günlerde ABD, Mısır'a F-16 savaş uçakları göndermeyi ertelediğini söyledi. Buna General el Sisi'nin sokak protestoları için yaptığı kışkırtıcı çağrı neden oldu. Fakat Washington yalnızca, askeri cuntayı onayladığı yönündeki eleştirileri defetmek için, halkla ilişkiler amaçları doğrultusunda hareket ediyor. 

Dikkate değer bir şekilde, ismi verilmeyen önde gelen bir Pentagon yetkilisi Washington Post'a şunları söyledi: “Bu, onları (Mısır ordusunu) cezalandırmanın bir yolu değil. Bu bize, Kongre'yle istişarede bulunmamız, onlarla birlikte stratejimizi incelememiz ve görüşlerimizi onlara izah etmemiz için zaman kazandırıyor.” Yanı sıra ABD Dışişleri Bakanı Chuck Hagel'ın, F-16'ların eleştirileceğinin açıklanmasından saatler önce El Sisi'ye danıştığı da aktarılıyor. 

Anlaşılır bir şekilde, Haziran 2012'deki cumhurbaşkanlığı seçiminde Mursi'ye oy veren milyonlarca Mısırlı, uzun süredir uğruna mücadele verdikleri demokratik hakların, Ocak 2011'de Arap Baharı'nın parçası olarak karşısına çıktıkları askeri makinenin ayakları altında çiğnendiğini hissediyor. 

Mübarek'in 11 Şubat 2011'de devrilmesinin Mısır için yeni bir demokratik başlangıç getireceği varsayılıyordu. Ancak besbelli ki Mübarek döneminin askeri derin devleti - bir sivil yönetim tuzağıyla da olsa – yönetim koltuğuna geri döndü.

El Sisi ve ABD tarafından eğitilmiş diğer Mısırlı generaller Mursi'yi görevden aldıkları zaman bunu, “halkın iradesine itaat etme” ve Mursi karşıtı ve yanlısı kalabalıklar arasındaki olası şiddetten “ülkeyi kurtarma” kisvesiyle yapmışlardı. Mübarek döneminin işadamlarının ve medya patronlarının Mursi karşıtı gösteriler hakkında dikkat çeken yayınlar yaptığı ve bu şekilde ulusal gerilim ve güvensizlik atmosferini büyüttüğü yönünde kanıtlar bulunuyor.

Her ne kadar Mursi'nin bir yıllık başkanlığı boyunca nüfusun geniş kesimlerini yabancılaştırdığı kesinse de, ofisinde görevden alınmasının, suçlama olmadan gizlice tutuklanmasının, anayasanın askıya alınmasını ve Parlamento'nun feshedilmesinin gerekli olup olmadığı, hukuki anlamda sorgulanabilir. Eğer bu kulağa bir askeri müdahale gibi geliyorsa, Batılı politikacıların ve medyanın kamusal söylemden bu kelimeyi çıkarmasına rağmen gerçekten de böyle olduğu içindir.

Kanunsuz müdahalenin meşru görünmesini sağlamanın yolu, ulusal güvenliği sağlamak için halk adına hareket edildiği örtüsüne bürünmekti. Ancak ortaya çıkan şey, Mısır ordusunun ve Mübarek dönemi yargısının kalıntılarının siyasi iktidarın kontrolünü seçmenlerin elinden aldığı oldu. Bu ayın başlarında halktan gelen herhangi bir yetki olmadan ara hükümetin kurulması bunu gösteriyor.

Yüzlerce Müslüman Kardeşler üyesinin ve diğer Mursi destekçilerinin Mübarek dönemi suçlarıyla ilgili oldukları gerekçesiyle gözaltına alınması, tutuklanması ve dava açılması da, asker liderliğindeki Mısır derin devletinin sivil siyasete geçiş için bir denetçi gibi hareket etmediğini, siyasi muhalifleri temizlemek amacıyla kan davası güttüğünü açık hale getiriyor. 

Baskı, devlet güçlerinin ve görünüşte sivil giyimli ajanların uyguladığı ölümcül şiddeti de içeriyor. Mursi'nin devrilmesinden beri sokak çatışmalarında 200'den fazla insan öldürüldü ve binlercesi yaralandı. Kurbanların çoğu Mursi destekçileri ve akan kanın çoğundan ordu sorumlu. Bir seferde en fazla ölümün meydana geldiği olay, 8 Temmuz'da Kahire'deki Cumhuriyet Muhafızları karargahının dışındaki Müslüman Kardeşler taraftarı protestoculara ordu tarafından ateş açılması, 80 kişinin ölmesi ve 400'den fazla kişinin yaralanması oldu. 

Geçen hafta geçici Cumhurbaşkanı Adli Mansur ulusal devlet televizyonunda provokatif bir dille “güvenlik savaşını sonuna kadar sürdüreceğiz” dedi. Aynı zamanda belirsiz bir şekilde, “sahte sloganların arkasına saklananları ve ülkeyi uçuruma sürükleyenleri”  uyardı. 

Ordunun atadığı geçici cumhurbaşkanı hangi “sahte sloganlara” gönderme yapıyor olabilir? Belki bu sloganların arasında “askeri darbe istemiyoruz” ve “Mursi'yi göreve iade edin” de vardır.

Toplumu kutuplaştırmayı ve siyasi muhalifleri şeytanlaştırmaya çalışan bu uğursuz formül, bu hafta yeni düzeylere ulaştı. Güneş gözlükleri takmış halde bir kez daha ulusal devlet televizyonuna konuşan ve General Sisi şunları söyledi: “Mısırlılar Cuma günü sokağa çıkarak bana şiddet ve terörizmi alt etmem için yetki vermelidir… Cuma günü bizim, ordu, halk ve polisin birleşeceği gündür.”

Halktan şiddet ve terörizmi alt etmek için yetki istemek, Mısır ordusunun daha da fazla katliam yapması için yeşil ışık hazırlamak gibi görünüyor. Ve bundan sonra, katliamın ertesinde de askeri diktatör, yalnızca “halk adına” ve “ülkeyi savunmak için” hareket ettiğini iddia edebilecektir. 

Bu, Batının sözde demokratik hükümetlerinin tasdikiyle uygulanan faşizm politikasıdır.
 

Çev: Selim Sezer


medyasafak.com