Arafat bunun üzerine radikal bir soru sordu: “Ya Filistin güçleri füze sahibi olsaydı?” Arafat’ın hesaplaması basit ve stratejikti: Gazze yakınlarındaki büyük bir İsrail kentine —örneğin Aşkelon— İran yapımı Katyuşa füzeleri atılabilseydi, Tel Aviv’den gelecekteki sınırlar ve tavizler konusunda yeni, sert bir pazarlık gücü elde edilebilirdi.
24.09.2025
21.09.2025
17.09.2025
9.09.2025
7.09.2025
4.09.2025
Ehl-i Sünnet’e mensup bulunan Hârizmî’nin naklettiği bir rivayet, Şeyhayn’ın Âşûrâ hadisesindeki rolünü açıkça ortaya koymaktadır. Hârizmî’nin rivayetine göre, İmam Hüseyin (a.s.) mübarek sakalını kendi kanıyla boyamış ve şöyle buyurmuştur: Dedem Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna çıkıncaya değin bu halde kalacağım; kanıma boyanmış vaziyette, “Ya Resûlullah! Beni falan ve falan öldürdü!” diyeceğim.
Eski İranlı diplomat Amir Musavi, 12 Ağustos 2025'te Dijlah TV'de (Irak) verdiği bir röportajda, İran'ın en üst seviyede İsrail ile "büyük bir çatışmaya" hazırlandığını ve İmam Hamaney'in fetvasını değiştirip nükleer silah arayışına girmesi için iç ve dış kaynaklı baskı altında olduğunu söyledi.
Bu esnada, tam şu anda, milyonlarca ruh – Iraklılar, İranlılar, Afganlar, Pakistanlılar, Kuzey Afrikalılar, Orta Asyalılar, Fars Körfezi ülkeleri vatandaşları – Necef’ten Kerbela’ya yapılan dev ve ruhların içini temizleyen bir yürüyüşle sükûnet buluyor. Manevi kurtuluşla siyasi beyanı kaynaştıracak şekilde en doğru sözü söyleyen bir ziyaretçinin bana hafif bir tebessümle söylediği gibi, bu yürüyüş aynı zamanda “terörizme karşı bir protesto”.
Bugüne kadar, Şiîliğin Mu‘tezile’den etkilendiğini ya da Şiîlerin teşbih inancına sahip olduklarını ileri süren ve Mu‘tezile dışı bir kaynaktan gelen bağımsız bir rivayet tespit edilememiştir. Asıl şaşırtıcı olan ise Mu‘tezile’yi müşrikler, kâfirler ve büyük günah işleyenlerle bir tutan Hadis Ehli ve Eş‘arîlerin, onların Şiîlere yönelik suçlamalarını kabul edip aynen tekrar etmiş olmalarıdır.
Hüseyin Şeriatmedari,, Mir Hüseyin Musevi’nin son bildirisini ele aldı: "Toplantıda konuşan Sovyetler uzmanı Gil Lapidus, dikkat çeken bir benzetmeyle şunu söylemişti: Şaşırmış olabilirsiniz; çünkü uzmanlık alanım Sovyetler Birliği’nin dağılma süreci. Ancak İran için de artık şunu gördük: Bize bir Gorbaçov değil, bir Yeltsin lazım.” Bu cümleyle anlatılmak istenen açıktı: Hatemi, Gorbaçov’du. Görevi ise, Musevi’nin önünü açmaktı.
"Gerçek şu ki, bu coğrafyada din ile siyasetin kesişimi ve tarihsel dönüşümleri, dışarıdan ithal kuramların yüzeysel şemalarıyla açıklanamayacak kadar karmaşık, yerli tarihsel özgüllüğe içkin bir çözümlemeyi zorunlu kılar."