Övgüye layık tüm şeyler vücûdî umûrdandır. Vücûd da hakikatte Hakk Tebârek ve Teâlâ’dır. Çünkü kötülükler O’na ulaşamaz. Şeylerin noksanlıkları ve kusurları ademîdir [yokluksaldır]. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Sana isabet eden her iyilik Allah’tan, her kötülük ise nefsindendir.”
Bu ifadeyle o, “Kuluna vahyedeceğini vahyetti” âyetine işaret ediyor. Ancak âyet, Peygamber’e (s.a.a) neyin vahyedildiğini bildirmiyor. Bu vahyedilenler, bize söylenmek istenmeyen şeyler… Bunlar, âşık ile maşûk arasındaki mahrem sırlar... Burada sizin ve benim bilmediğimiz şeyler var.
Bu proje aynı zamanda Amerika'nın Çin'e meydan okuma ve dünya çapındaki planlarını engelleme çabalarının da zirvesini oluşturuyor. Washington bu koridorun inşasıyla, özellikle de Çin'e karşı nüfuz alanlarını korumayı amaçlayan hedeflerine ulaşmayı amaçlıyor. Ayrıca Washington bu plan aracılığıyla İsrail rejimini Arap bölgesine entegre etmeyi ve Hindistan'ın Çin karşısındaki konumunu güçlendirmeyi hedefliyor.
Dünyadaki tüm bilimleri bir ağaca benzetecek olsak, bunların kökünün metafizik ve ilâhiyatta olduğunu söylememiz gerekecekti. Bu görüş, “ilâhiyâtın köklerinin nerede yer aldığı” gibi bir soru sorularak eleştirilmeye çalışılıyor. Bizim buna cevabımız şudur: İlâhiyâtın kökeni, Varlık’tadır. Vücûd ile mevcut [Varlık ile var olanlar] arasında bir fark vardır.
Düşüncenin kendisi dahi Rabbânî bir aydınlanmadır, Hakk’ın katından gelir. Ne yazık ki onu bozup, doğasından saptıran bizleriz… Maddeden fikir türemez ki! Fikir maddenin (hacim, hareket, ısı,…) bir mahsulü değildir; en büyük yanlışlardan birisi de budur ne yazık ki… Düşüncenin tek bir kaynağı vardır, o da melekûttur.
Batılı bir düşünürün çok güzel bir sözüne denk gelmiştim: “Şeytan daima tikellerdedir (cüz’iyât).” Şu sözün derinliğine bir bakın! Şeytan’ın var olmadığı bir yer düşünülebilir mi? O her yerde mevcut. Ancak o nerede bulunuyorsa, bulunduğu yer mutlaka bir tikelin yeridir. Bu ne anlama geliyor? Şeytan’ın tümellere ulaşamaması anlamına… Bu da onun akıl âlemine ulaşamadığını gösterir.
"Bugüne geldiğimizde, Mwalimu Horace Campbell'in askeri darbelere karşı tepkisiz kalmamamız gerektiğini, çünkü ordunun rolünün önde gelen emperyalist merkezlerde olduğu gibi her zaman gerici olmadığını söyleyen dersine kulak vermek önemlidir."