"Önce rahmet gelir; gazap arızîdir. Önce tevhid gelir; şirk arızîdir. Aslolan şirk midir, tevhid midir? Tevhiddir. Bizler Hakk’ın rahmetinden mi geldik, gazabından mı? Rahmetten geldiğimize göre, yine rahmetine mi döneceğiz, yoksa gazabına mı? Geldiğimiz yere, yani rahmete döneceğiz."
Fakir, ‘fakr’ sıfatıyla nitelenmiş olan zattır. Ancak biz müstakil bir zata sahip değiliz. Bizim kendimizden kaynaklanan bir istiklalimiz yoktur. Zatımız fakrdır, mutlak fakrız (yoksulluğuz). O ise tam anlamı ile ganidir (zengin), gani sıfatıdır; ama zatının sıfatıdır. Gani, Hak Teala’nın dışında bir sıfat değildir. Zatının kendisidir, O mutlak ganidir (O zenginliktir).
Bu bağlamda, Vehhabilerin günümüz müstekbiri ABD’nin planlarına teslimiyetinin de rububî tevhidi çıkarıp yerine uluhî tevhidi yerleştirmelerinden kaynaklandığını düşünüyorum. Rububî tevhidin yerine öne çıkardıkları uluhî tevhidi de kabir ziyareti meselelerine indirgeyen Vehhabilerin bu yorumunun Muhammedî tefsir ile alakası olmadığını belirtmek isterim.
Müfessir Kadı Beydavî ile mektuplaşmış, mektuplarında kelam, hadis, usul ve fıkıh başta olmak üzere çeşitli disiplinlerde görüş alışverişinde bulunmuştur. Beydavî Allâme Hıllî’ye yazdığı ikinci mektubuna şu cümlelerle başlar: “Efendimiz Cemaleddin! -Allah ömrünü daim etsin- Sen usulde, fıkıhta, hadiste müçtehitlerin imamısın!”
İslam Devrimi Rehberi’nin İslami Uyanış ve Ulema Konferansı’nda bugün yaptığı ve önemli noktalar içeren konuşması...