Bu rejimlerin korktukları tek şey ve dolayısıyla yenilebilecekleri tek yol gerçek devrimci faaliyettir. Bu tür devrimci pratikler bölgedeki ve dünyadaki kitleleri uyandıracaktır. Bu koşullar gerçekleştiğinde, gerici tiranların ve Siyonist rejimin kaderi mühürlenecek ve zafer kaçınılmaz hale gelecektir.
Bu ifadeyle o, “Kuluna vahyedeceğini vahyetti” âyetine işaret ediyor. Ancak âyet, Peygamber’e (s.a.a) neyin vahyedildiğini bildirmiyor. Bu vahyedilenler, bize söylenmek istenmeyen şeyler… Bunlar, âşık ile maşûk arasındaki mahrem sırlar... Burada sizin ve benim bilmediğimiz şeyler var.
Örneğin göz, kulak münfail olurlar (etkilenirler). Ancak buradaki büyük dilemma şudur: İdrak, infial (etkilenme) değil, fiildir. Fiil olmadıkça, idrak de oluşmaz. İnfial esasında idrak değildir. İdrakin kendi zâtı, fiildir. Bu fiil de nefs-i natıkaya aittir. Nefs ile beden arasındaki fark, burada ortaya çıkmaktadır.
“Hacı Kasım Süleymani’nin şehadetinden sonra Hamas'tan arkadaşlar bize bir video gösterdiler. Bunu izledim. Hamaslıların kendi anlatımına göre Hacı Kasım Gazze'ye gidiyor ve onlara ‘Neden duruyorsunuz?’ diye soruyor. Ardından da tünel kazmalarını istiyor. Böylece Gazze sınırlarını aşan yüzlerce tünel kazıyorlar."
Yani gerçekte o, her şeyi ve her yeri o kadar kaplamıştır ki, bu onu görmenize bir engel teşkil eder. Peki, vücûdu görememem onun sadece gizlenmiş olmasından dolayı mıdır? Hayır. Burada da bazıları, onu gizli olduğu için göremediğimizi varsayar. Oysa durum bunun tam tersidir. O, bunca aşikâr olduğu için onu göremeyiz.
Esasında “Allahu Ekber” derken de O’nun neyden daha büyük olduğunu söylemiş oluyoruz? Dağlardan mı, yoksa galaksilerden mi daha büyük? Hayır, bunların hiçbiri kastedilmiyor. O, sizin tasavvurunuza gelen şeylerden daha büyük ve yücedir... Aksi takdirde, O’nun dağdan daha büyük olduğunu söylemek gülünç olurdu doğrusu. Bu ifadelerde hep tenzih vardır.
Ben de Gazzâlî'nin Şiî olduğuna inananlardanım, elbette ki ömrünün sonlarına doğru. Kendisi hakkında otuz yıl önce kaleme almış olduğum Gazzâlî’nin Bakışında Mantık ve Marifet adlı kitabımda birtakım delillere dayanarak onun Şiî olduğunu ispatlamıştım. Bunun en büyük delillerinden biri, kendisinin kaleme almış olduğu Sırru’l-Âlemeyn adlı kitabıdır. Zira Feyz-i Kâşânî de aynı kitaba dayanarak onun Şiî olduğunu söylüyor.