Neden medya Hillary’nin kabul ettiği şeyi – ABD’nin IŞİD’i yarattığını ve finanse ettiğini – aktarmayacak?

Neden medya Hillary’nin kabul ettiği şeyi – ABD’nin IŞİD’i yarattığını ve finanse ettiğini – aktarmayacak?
Neden Amerika’daki ana akım medya Hillary Clinton’un herkesin önünde, ABD hükümetinin El Kaide, IŞİD, El Nusra, vs.yi yarattığını kabul ettiğini aktarmıyor? Size neden olduğunu söyleyeyim: ana akım medya, hangi parti iktidarda olursa olsun ABD hükümetinin propaganda aygıtından başka bir şey değildir.

 

 

Chuck Baldwin

 

 

Russia-insider.com

 

 

"Neo-conlar ve neo-liberaller bilinçsiz insanlardır. Temelleri itibariyle, Amerika Birleşik Devletleri veya başka bir ülkeye bağlılıkları yoktur. Onlar küreselleşmecidir. Hizmet ettikleri tek ilah güç ve servettir ve buna erişmek için ne kadar insan – Amerikalılar dahil – öldürdükleri umurlarında değildir. Dünya çapındaki milyonlarca kurbanın kanları şimdiden onların cani ellerinden akıyor.”

 

Neden Amerika'daki ana akım medya Hillary Clinton'un herkesin önünde, ABD hükümetinin El Kaide, IŞİD, El Nusra, vs.yi yarattığını kabul ettiğini aktarmıyor?

 

Neden ana akım medya, Amerikan halkına Amerika Birleşik Devletleri'nin gerçekte hiçbir zaman IŞİD'le savaşmadığını, bilakis IŞİD'i ve Ortadoğu'daki öteki radikal dinci teröristleri el altından ve aktif bir şekilde desteklediği gerçeğini anlatmayı reddediyor? Neden medya, Rusya'nın IŞİD'e karşı gerçek bir saldırı başlatmasından bu yana terör örgütünün neredeyse yarı yarıya küçüldüğünü açığa çıkarmayı reddediyor?

 

Size neden olduğunu söyleyeyim: ana akım medya, hangi parti iktidarda olursa olsun ABD hükümetinin propaganda aygıtından başka bir şey değildir. Ana akım medya ABD vatandaşları için çalışmaz. Hatta şirket sponsorları için bile çalışmaz. Washington D.C.'ye kalıcı olarak yerleşmiş İktidar Elitleri için çalışır  (ve evet, bu İktidar Elitleri medyanın şirket sponsorlarının çoğunu kontrol eder).

 

Gerçek haber aktarımı isteyen birinin çoğu zaman ABD propaganda medyasını devre dışı bırakıp ABD dışındaki kaynaklara bakmak zorunda olması acı bir gerçektir. İşte, Hillary'nin itiraflarını aktaran bir Kanada yayını:

 

“Aşağıdaki video, Başkan adayı Hillary Clinton'un, Sovyet-Afganistan savaşının tepe noktasında Amerika'nın bir terör örgütü olarak El Kaide'yi kurduğunu ve finanse ettiğini kabul ettiğini gösteriyor:

 

‘Bunu hatırlayalım… Bugün savaştığımız insanları yirmi yıl önce finanse ediyorduk.

‘Bu mücahitleri istihdam edelim. ‘Bırakın Suudi Arabistan'dan ve başka ülkelerden gelip İslam'ın Vehhabi markasını getirsinler, bu şekilde Sovyetler Birliği'ni yenebiliriz.'

Burada bahsetmediği şey, 35 yıl boyunca ABD'nin yabancı ülkeleri istikrarsızlaştırmanın bir aracı olarak El Kaide'yi desteklemeye ve finanse etmeye hiçbir zaman son vermediği. Hillary, ‘bu oldukça iyi bir fikirdi' diyor ve hâlâ da öyle:

 

Bolca belgelendiği üzere IŞİD ve El Nusra mücahitleri, Suudi Arabistan, Katar ve İsrail'in desteğiyle, NATO ve Türk komutanlıkları tarafından istihdam ediliyor.

Daha temel soru ise şu:

 

Eğer bir ihtiyat veya pişmanlık kelimesi olmaksızın açıkça ‘El Kaide'yi biz yarattık' diye kabul eden bir aday ABD başkanı olursa ne olur? Hillary'nın Amerika Birleşik Devletleri başkanı olması halinde Rusya'ya karşı nükleer savaş yürütme sözünü hatırlatmaya bile gerek yok.”

 

Yazı şu ifadelerle devam ediyor:

 

“Terörizme karşı küresel savaşa ABD öncülük ediyor. Fakat bu El Kaide'ye karşı yürütülen bir savaş değil. Tam tersine: ‘Terörizme karşı küresel savaş', El Kaide'nin terörist amillerini piyade erleri olarak kullanıyor. ‘Siyasal İslam' ve (Katar ve Suudi Arabistan modelinde) bir ‘İslam Devleti'nin empoze edilmesi, ABD dış politikasının ayrılmaz bir parçasıdır.”

 

Yazıda ayrıca şunlar belirtiliyor:

 

“Bu, egemen ülkeleri istikrarsızlaştırmanın ve ‘rejim değişikliği'nin bir aracıdır. Clinton'un Dışişleri Bakanlığı'ndaki halefi olan John Kerry, teröristlerle bütünleşmiş olan ve ABD ve müttefikleri tarafından finanse edilen, El Kaide'nin Suriye kolu El Nusra ile doğrudan bağlantı içindedir.  Acı bir ironi olarak John Kerry, El Nusra'nın işlediği cinayetlerin suç ortağı olduğu gibi, ABD'nin terör karşıtı yasalarını da açıkça ihlal etmektedir. Eğer bu yasalar hükümetteki politikacılara uygulansaydı, John Kerry bir ‘terör şüphelisi' olarak görülürdü.”

 

Yazının tüm metni için bkz: Hillary Clinton: “El Kaide'yi biz yaratık.” “Terörizme karşı küresel savaş”ın öncüleri teröristlerdir

 

Bunu bir düşünün: ABD hükümeti, milyonlarca mültecinin Avrupa'ya akmasıyla (ve şüphesiz onlarla birlikte teröristlerin de yerleşmesiyle) sonuçlanacak olan, Amerika'nın “Terörizme karşı küresel savaşını” meşrulaştıran radikal İslamcı terör ağlarını yaratıyor. Aynı zamanda kasıtlı olarak sınırlarımızı korumayı reddediyor ve hatta eyaletler ile belediyeleri yüzbinlerce Müslüman mülteciyi kabul etmeye zorluyor (fakat mültecilerin büyükçe bir yüzdesi Hristiyan olsa da hükümet Amerika'ya Hristiyan mülteci göndermiyor) ve NATO'yu Rusya'nın kapısının önüne itiyor ki bu bütün objektif gözlemciler tarafından açık bir savaş teşviki olarak görülecektir.

 

Dahası, neden ana akım medya Hillary'nin “İsrail'e yardım etmenin en iyi yolu”nun Suriye'yi yok etmek olduğu şeklindeki sözlerini aktarmıyor? Neden medya ABD'nin resmi dış politikasının daimi olarak savaş kışkırtmak üzere kurulu olduğunu, bunun da Amerika Birleşik Devletleri'nin emniyet ve güvenliği adına değil, İsrail'e “yardım etmek” adına olduğunu kabul etmiyor?

 

İşte yine bir Kanadalı yayın kuruluşu hikayenin bu kısmını anlatıyor:

 

“Hillary Clinton'un yakın zamanda açığa çıkan bir e-postası, Obama yönetiminin ‘İsrail'e yardım etmenin en iyi yolu' olarak Suriye'deki iç savaşı kasten kışkırttığını doğruladı. Cani ve psikopat doğasını yansıtacak şekilde Clinton, Beşar Esad'ın ailesini şahsen ölümle tehdit etmenin ‘doğru iş' olduğunu da yazmıştı. Wikileaks tarafından açığa çıkarılan e-postada dönemin dışişleri bakanı Clinton, ‘İsrail'e yardım etmenin en iyi yolu'nun Suriye'de hükümeti devirmek üzere ‘güç kullanmak' olduğunu söylüyor.”

 

Yazının devamına göre:

 

“Her ne kadar ABD istihbaratının bütün raporları uzun süreden beri İran'ın ‘atom bombası' programı olduğu iddialarını uydurma olarak adlandırsa da (ve bu sonuç  Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu tarafından da desteklense de) Clinton bu yalanları İsrail adına Suriye'yi yok etmeyi ‘meşrulaştırmak' için kullanmaya devam ediyor.”

 

Ve yine:

 

“Bu e-posta, ABD hükümetinin Ortadoğu'da terörizmin büyümesinin baş destekçisi olduğunu ve bütün bunların İsrail'i ‘korumak' için olduğunu kanıtlıyor – tabi hâlâ kanıt gerekliyse. Şu anda Avrupa'yı yıkma tehdidi yaratan ‘mülteci' krizinin de, Suriye'deki savaştan kaçan gerçek mülteciler olduğu ölçüde, doğrudan doğruya ABD hükümetinin bu eylemlerinin ürünü olduğu da üzücü bir düşüncedir. İlave olarak, Irak'a da sıçramış olan Suriye çatışmasında 250 bini aşkın insan hayatını kaybetmiştir ve bütün bunlar Clinton'un ve Obama yönetiminin ‘isyancıları' desteklemesi ve Suriye'de savaş ateşlerine odun taşıması sayesinde olmuştur.”

 

Söz konusu yazı için bkz: Hillary Clinton: Suriye için İsrail'i yok edin [Yazının Medya Şafak'ya yayınlanan Türkçe çevirisi için bu linke tıklayın]

 

Eğer Suriye'yi yok etmek İsrail'e “yardım etmemizin” en iyi yoluysa, ABD'nin İsrail'e “yardım etmek” için kaç ülkeyi daha yok etmesi gerekiyor? John Hagee'nin ölü beyinli müritleri “Hepsini yok edin!” diye bağırmaya başlaman önce size Suriye'nin ve Ortadoğu'nun başka kısımlarının Aziz Pavlus döneminden beri milyonlarca Hristiyan'ın tarihi yuvası olduğunu da hatırlatmak isterim.

 

Gerçek şu ki Hillary (ve neo-con'lar güruhunun geri kalanı) İsrail'i de pek umursamıyor. Hillary Clinton gibi neo-con'lar İsrail'i (ve gözü kör bir şekilde İsrail'i destekleyen muhafazakarların ve Hristiyanların saptırılmış tutkularını) yalnızca, gerçek gündemlerini yerine getirmek için bir örtü olarak kullanıyor: o amaç ise dünya hükümetlerini manipüle ederek kendilerini zenginleştirmek ve güçlendirmek.

 

Donald Trump henüz denenmemiş halde. Fakat eğer Hillary seçilirse, ilk dönemini bizi yeni bir G.W. Bush tipi savaşa (veya daha kötüsüne) sokmadan geçirmeyeceğinden eminim – istisna olarak buna çirkin gündemleri için Amerikan halkının silahsızlandırılmasının denenmesi de eklenecektir.

 

Neo-con'ların yaptığı budur: onlar savaş kışkırtırlar. Ruhları itibariyle savaş çığırtkanıdırlar. Hillary Clinton'un sadık bir neo-con olduğu da unutulmamalıdır. Yahut Hillary'yi betimleme için “neo-liberal” kelimesinin kullanılması kulağınıza daha hoş geliyorsa, öyle olsun. Bunların ikisi de aynı anlama gelir: SAVAŞ.

 

İşte, hem neo-con'ların hem de neo-liberallarin aynı senaryo için çalıştığını gösteren güzel bir örnek:

 

Neo-con'lar ve neo-liberaller: Ölmüş fikirler nasıl öldürür?

 

Bir bütün olarak neo-conlar ve neo-liberaller bilinçsiz insanlardır. Temelleri itibariyle, Amerika Birleşik Devletleri veya başka bir ülkeye bağlılıkları yoktur. Onlar küreselleşmecidir. Hizmet ettikleri tek ilah güç ve servettir ve buna erişmek için ne kadar insan – Amerikalılar dahil – öldürdükleri umurlarında değildir. Dünya çapındaki milyonlarca kurbanın kanları şimdiden onların cani ellerinden akıyor.

 

Ve eğer neo-con'lara yönelik suçlamalarımın abartılı olduğunu düşünüyorsanız, (Ronald Reagan dönemindeki Hazine Bakanı Yardımcısı) onları kınarken daha da iğneleyici idi: 

 

“Halen varlığını sürdüren tehlike, gözü dönmüş Amerikalı yeni-muhafazakârlardır. Ben onların çoğunu tanıyorum. Onlar tamamen deli ideologlardır. Bu insanlık dışı pislikler Clinton'un ikinci döneminden beri bütün ABD hükümetlerinin dış politikasını kontrol etti. Onlar yeryüzündeki bütün hayat için tehlikedir. Eski Yugoslavya'da, Ukrayna'da, Gürcistan'da ve Güney Osetya'da, Afrika'da, Afganistan'da ve Ortadoğu'da meydana getirdikleri yıkıma bakın. Amerikan halkının beyni onların yalanlarıyla yıkanmış ve halk buna dair hiçbir şey yapamayacak şekilde güçsüzleştirilmiştir; Washington'un Avrupa, Birleşik Krallık, Avustralya ve Japonya'daki vassalları da bu uluslararası cinayet politikasının ‘özgürlük ve demokrasi getirme' olduğunu iddia etmek zorunda kalmıştır.   

 

ABD'nin dış politikasını kontrol eden aklını yitirmiş pislikler ABD hegemonyasını nükleer silahlarla savunabilir haldedir. Yeni-muhafazakârlar hegemonyalarını Kıyamet'le savunmadan önce iktidardan indirilmeli, tutuklanmalı ve işledikleri korkunç suçlar nedeniyle uluslararası mahkemede yargılanmalıdır.”

 

 

www.medyasafak.net