Gündemde süreklilik: 1983 yılından beri Suriye’nin tahrip edilmesi

Gündemde süreklilik: 1983 yılından beri Suriye’nin tahrip edilmesi
Fakat kısa süre önce ABD Ulusal Arşivleri’nden çıkarılan CIA belgeleri, Suriye hükümetini zayıflatıp devirme yönündeki son çabaların ve Suriye çatışmasının komşu Lübnan’la ve müttefik İran’la olan ilişkisinin, ABD’nin çıkarlarının önüne set çeken bölge hükümetlerini istikrarsızlaştırma ve devirme yönündeki, on yıllardır devam eden çabaların yalnızca son ayağı olduğunu ortaya koyuyor.

 

 

Tony Cartalucci

 

 

New Eastern Outlook

 

 

Suriye'de 2011 yılında başlayan ve halen devam eden çatışma, Amerika Birleşik Devletleri'nin Şam'daki hükümeti zayıflatmak ve devirmek için on yıllardır devam eden çabaların tepe noktasıydı. ABD, Suriye çapında “eş zamanlı” gösterilerin patlak vermesinden yıllar önce muhalefet cephelerinin liderlerini eğitmekten, daha sonra şiddeti hem tetiklemek hem de güçlendirmek için örtülü bir şekilde çok-uluslu bir paralı asker gücü inşa etmeye kadar bir dizi araçla Suriye'deki yıkıcı çatışmanın kelimenin tam anlamıyla bütün boyutlarını imal etti, ifa etti ve sürdürdü.

 

ABD'nin Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye, Ürdün ve İsrail de dâhil olmak üzere bölgesel müttefiklerinden yardım alması veya onları yardıma zorlamasıyla Suriye kendisini sınırlarında kuşatılmış ve onlar tarafından kaosa gömülmüş halde buldu.

 

“Suriye'yi sıkıştırmak için gerçek güç getirmek” 

 

Fakat kısa süre önce ABD Ulusal Arşivleri'nden çıkarılan CIA belgeleri, Suriye hükümetini zayıflatıp devirme yönündeki son çabaların ve Suriye çatışmasının komşu Lübnan'la ve müttefik İran'la olan ilişkisinin, ABD'nin çıkarlarının önüne set çeken bölge hükümetlerini istikrarsızlaştırma ve devirme yönündeki, on yıllardır devam eden çabaların yalnızca son ayağı olduğunu ortaya koyuyor.

 

Eski CIA görevlisi Graham Fuller'ın imzasını taşıyan, “Suriye'yi Sıkıştırmak için Gerçek Güç Getirmek” (PDF) başlıklı, 1983 tarihli belge, şunları söylüyor:

 

“Suriye şu anda, Irak'ın boru hattını kapatarak ve bu şekilde savaşın [İran-Irak savaşının] uluslararasılaşması tehdidi meydana getirerek, ABD'nin hem Lübnan'daki hem de Körfez'deki çıkarlarına ket vuruyor. ABD, Suriye'ye hasım olan üç sınırdaş ülkeden – Irak, İsrail ve Türkiye'den – Suriye'ye karşı yönelecek eş zamanlı askeri tehditleri örtülü şekilde organize ederek [Hafız] Esad'a karşı basıncı keskin bir şekilde arttırmalıdır.”

 

Raporda aynı zamanda şu ifadeler yer alıyor:

 

“Eğer İsrail bir Irak girişimiyle eş zamanlı olarak Suriye'ye karşı gerilimi arttıracak olursa, Esad üzerindeki baskılar hızla artacaktır. Türkiye tarafından gelecek bir adım da ona psikolojik olarak daha fazla basınç uygulayacaktır.” 

 

Belge, hem o gün hem de bugün ABD'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika çapında sahip olduğu etkinin boyutunu ortaya koyuyor. Aynı zamanda İsrail ve NATO üyesi Türkiye de dâhil olmak üzere algılanan aracılığına işaret ediyor ve onların ABD çıkarlarına tabi olmasının, yahut bu devletler tarafından girişilen eylemlerin çoğu zaman, kendi ulusal çıkarları adına değil, Wall Street ve Washington adına olduğunu ortaya koyuyor.

 

Belgede, Suriye'nin kuzeyine Türkiye tarafından tek taraflı olarak gerçekleştirilecek bir askeri saldırıyı meşrulaştırmak için listelenen bir dizi imal edilmiş gerekçeye de yer veriliyor. Belgeye göre:

 

“Türkiye, Suriye'nin kuzeyindeki terörist kamplarına yönelik tek taraflı bir askeri saldırıya girişmeyi düşündü ve bu meseleler hakkında Suriye'ye karşı tehditkâr bir diplomatik dil kullanmaktan çekinmeyecek.”

 

1983 yılında hazırlanıp imzalanan bu CIA belgesini ABD'nin daha yakın tarihli politika metinleriyle karşılaştırmak, çok açık bir gündem sürekliliğini gözler önüne sermektedir.

 

On yıllardır süren gündem sürekliliği 

 

Şirket finansmanlı düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü, 2012 yılında, “Suriye'yi Kurtarmak: Rejim Değişikliği için Seçeneklerin Değerlendirilmesi” (PDF) başlıklı bir belge yayınladı. Belgede şunlar söylendi:

 

“Washington ve Kudüs'teki bazı sesler, İsrail'in, Suriye elitlerinin Esad'ı yerinden etmeye zorlanmasına katkı sağlayıp sağlayamayacağını inceliyor.”  

 

Raporun devamında şu izahatlara yer verildi:

 

“İsrail Golan Tepeleri üzerinde veya yakınında güç konuşlandırabilir ve bu şekilde rejim güçlerini muhalefeti baskı altına almaktan uzaklaştırabilir. Bu konuşlanma, özellikle Türkiye'nin de kendi sınırında aynısını yapması ve Suriye muhalefetinin istikrarlı bir şekilde silah ve eğitimle beslenmesi halinde Esad rejiminde çok cepheli bir savaş korkusu yaratabilir. Böyle bir mobilizasyon belki Suriye ordusu liderliğini, kendisini korumak için Esad'ı devirmeye ikna edebilir.”

 

CIA tıpkı 1983 yılında Suriye'ye Irak, İsrail ve Türkiye aracılığıyla örtülü bir şekilde basınç uygulama arayışında olduğu gibi, bugün de aynısını yapmaya çalışıyor. Fark şu ki bugün amaç yalnızca, 1980'lerde İran karşısındaki savaşta Irak için hayati önemde görülen bir boru hattının yeniden açılması değil, bir bütün olarak rejim değişikliği.

 

1983 tarihli CIA belgesine ilave olarak, 1980-1988 yılları arasındaki İran-Irak Savaşı esnasında ABD'nin Suriye'de şiddete dayalı yıkıma verdiği desteğin, 1982 yılındaki Müslüman Kardeşler ayaklanmasına desteği de içerdiğini, daha sonra Suriye kuvvetleri tarafından yenilgiye uğratılan ve şimdiki çatışmaya yol açan 2011 ayaklanmasının neredeyse aynısı olan bu isyanın ABD destekli Müslüman Kardeşler unsurları tarafından örgütlenip hayata geçirildiğini de belirtmek gerekir.

 

Yine, her ne kadar Suriye'deki 2011 çatışması Barack Obama yönetimi altında başlamış olsa da, – Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh'ün “Yeni Yönelim: Yönetimin yeni politikası terörizmle savaşta düşmanlarımızdan mı yararlanıyor?” başlıklı makalesine göre – bu isyanın planlamasının, eğitiminin ve sahne hazırlıklarının 2007 gibi erken gibi bir dönemde, George Bush yönetimi altında başladığını da belirtmek gerekir. (Makalenin Türkçesi için bkz. http://medyasafak.net/haber/552/yeni-yonelim-redirection )

 

Ortadoğu ve Kuzey Afrika çapında olayları manipüle etme ve Amerikan hegemonyasını bölge geneline taşıma yönündeki ortak, devamlı komploların yedi ABD başkanı yönetimi boyunca devam etmiş olması, ABD'nin ülke içindeki ve dışındaki politikalarını hazırlayan ve uygulamaya koyanın Amerika'nın seçilmiş temsilcileri değil, derinlere kök salmış özel çıkar grupları – bir derin devlet – olduğunun belki de en açık kanıtıdır. 

 

İktidar, seçilmiş temsilcilerin değil, seçilmemiş özel çıkar çevrelerinin elinde 

 

Kısa süre önce seçilen ABD Başkanı Donald Trump'ın otuz yıldır süren toplu komplolara yön veren dev şirket-finans çıkar gruplarına birden bire karşı çıkmak istediği ya da bunu yapabileceği düşüncesi gerçekte temelden yoksundur. Nitekim Başkan Trump'ın hem başkanlık kampanyası esnasında hem de kabinesini kurduktan sonra etrafına topladığı kişiler tam da bu on yıllardır var olan gündemin arkasındaki komploculardır.  

 

Kendilerini ABD'nin açık ve örtülü yıkıcılığının ve saldırganlığının hedefi olarak bulanların, bu gündemlerin arkasındaki derin devleti ve şirket-finans çıkar çevrelerini anlaması temel önemdedir. Onların Washington'daki siyasi vekil güçleriyle uğraşmak yerine, sahip oldukları, yasal dayanaktan yoksun gücü ifşa ve tecrit etmenin ve en sonunda akamete uğratmanın bir aracını geliştirmek, mevcut orantısız küresel güç denklemini dengelemenin tek yoludur.

 

Amerikan halkı ve ve Amerikan çıkarlarına bağlı yaşayan ülkelerin vatandaşları için, değişimin tümüyle derin devlete bağlı vekil güçlerin girdiği seçimler yoluyla değil, derin devleti meydana getiren şirket-finans çıkar çevrelerine meydan okumak ve onları merkezden uzaklaştırmak yoluyla gelebileceğini anlamak, bu özel çıkar çevrelerinin el koyduğu ulusal kurumları ve kaynakları geri alma yönündeki ilk adım olacaktır.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

 

www.medyasafak.net