Murray Bookchin anarşist komünite için aziz gibi bir şeydir. Sosyal ekoloji, özgürlükçü belediyecilik ve komünalizm olarak kavramsallaştırdığı fikirleri, kendisini solcu olarak tanımlayan çok sayıda insan üzerinde kalıcı etki yaratmıştır. Bununla beraber çok da dillendirilmeyen bir şey var ki, o da, Bookchin’in birçok anarşist ve liberteryen sosyalist gibi emperyalizm karşısında hoşgörülü bir mahcubiyet içinde olmasıdır.
Yakın tarihin en sofistike “tekfir teşvik kitabı” olduğunu düşündüğümüz metni ele alarak çağdaş İslam dünyasındaki tekfir konusuna odaklanalım: Hain İttifak - İsrail, İran ve ABD'nin Gizli Anlaşmaları, Trita Parsi ( Yale Üniversitesi Yayınları, 2007). Treacherous Alliance — The Secret Dealings of Israel, Iran and the US by Trita Parsi (Yale University Press, 2007).
Trump'ın geçen hafta Savunma Bakanı Mark Esper'i ve diğer yetkilileri görevden alıp kendine sadık adamlarla değiştirerek Pentagon'da küçük bir tasfiye başlatmasından bu yana bu olasılıkla ilgili alarmlar arttı. Başkan seçilen Joe Biden'a istihbarat brifinglerine erişim izni vermeyi reddetmesi şüpheleri daha da artırdı.
Onları sadece Suriye ile sınırları açık tutmakla değil, eğer bugün harekete geçmeye karar verirsek bu sınırları tümüyle ortadan kaldırmakla tehdit ediyoruz. Yeryüzünde ne Lübnanlı ne Arap veya yabancı bir güç vardır ki buna karar verirsek bizi sınırları ortadan kaldırmaktan alıkoyabilsin. Amerikalılar bu gerçeği biliyor.
Şiiliğe yönelik mantık dışı Amerikan nefretinin temelinde, Şiiliğin özünde yer alan adaletsizliğe karşı direniş ruhu bulunuyor. Şiiliğin, Kerbela olayı ve İmam Hüseyin’in duruşunun izinde, ezileni korumayı ve savunmayı; ezenin karşısında durmayı esas alan tavrı, ABD ve Batılı egemen güçlerin tolere edebileceği bir şey değil.
Lübnanlı el-Akhbar gazetesi de sahadaki kaynaklarından aktardığı haberinde ABD askerlerinin kaybolduğunu doğruladı. Gazete kaynaklardan şu sözleri aktardı: “Orta ölçekli makineli tüfekler ve havan mermileri ile uğradığı saldırı, Amerikan aracının neredeyse tamamen yanmasına yol açtı… "
Evet, kralın ve çevresindeki %1’lik kesimin haksız kazanılmış mülkiyetine el koymak şüphesiz ki İran’ın demokratik seçimiydi. İran, bunu yapan çok az ülkeden biri, ama ilk ülke değil. Ekonomik düşünce olarak sağcı Reuters, elbette bu uygulamanın gerçekleştiği her duruma karşı.