İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden hemen sonra İsrail'in inşası tesadüfen gerçekleşmedi: Siyonist rejim, Batı'nın petrol üzerindeki, Fransa'nın Batı ve Kuzey Afrika'daki hâkimiyetini ve Hint Okyanusu ile geçiş yolları üzerindeki Anglo-Amerikan kontrolünü sağlamaya çalışmak için sahil şeridi işlevi görüyordu.
Üst düzey bir Direniş Ekseni güvenlik yetkilisi The Cradle'a, Direniş’in İran Kudüs Gücü Generali Kasım Süleymani ve Irak'ın Haşdi Şabi Komutan Yardımcısı Ebu Mühendis'in suikastlarına misilleme olarak bir Amerikalı ve bir de İsrailli komutanı öldürdüğünü söyledi.
Neoconlar ABD'nin çıkarlarını İsrail'in çıkarlarıyla birleştirerek George Washington’un “yabancı karışıklıklardan” kaçınma tavsiyesini görmezden geliyorlar. Filistin'deki Siyonist sömürgeciliğe karşı direnişin yok edilmesinin ancak Tahran'ı yenerek başarılabileceğini anladıkları için ABD'nin İran ile savaşa girmesini istiyorlar.
Örneğin, süper yat Serene’yi Rus bir votka kodamanından 429 milyon avroya (500 milyon dolar - gerçek fiyatın iki katı) ve Fransa'da Versailles yakınlarındaki 14. Louis Şatosu’nu 300 milyon dolara satın aldı. Leonardo da Vinci’nin tablosu Salvator Mundi'ye 450 milyon dolar verdi.
Mesela eski İsrail ABD Büyükelçisi Michael Oren 2014’te Colorado Aspen Ideas Festival’inde IŞİD’le ilgili olarak mealen “Sünniler Şiilere göre ehvenişerdir” diyerek izleyicileri şaşırtmıştı. Onların derdi Hennry Kissenger’ın ifadesiyle; “Tahran’dan Beyrut’a uzanan İran yanlısı bir Şii hilali” ve “bir radikal İran İmparatorluğunun” kurulması ihtimaliydi.
Örgütün sözcüsü Mutasım el-Golani Ocak 2017’de The Wall Street Journal’a “İsrail kahramanca bizim yanımızda durdu. İsrail’in yardımı olmaksızın varlığımızı sürdüremezdik” diye konuşmuştu.
Güvenlik yetkilileri ve analistlerin korkusu, şayet Trump yönetimi isterse, örgütün Arnavutluk veya Avrupa'da büyük bir sahte bayrak terör eylemi gerçekleştirmesi ve bu saldırının Trump-Pompeo yönetimine İran ve Avrupa Birliği ile büyük bir çatışma için bahane olmasıdır.