Kadı Nurullah, daha sonra, Nûrbahşiyye silsilesinden bazı dervişlerin şu sözünü aktarır: “Hızır ile görüştüğünü açık eden veya hırkasını ona nispet eden her şeyh, hakikatte Şia mezhebine bağlılığını ve imamet hakkındaki inancını ortaya koymuştur.”
25.06.2025
24.03.2025
2.05.2023
4.07.2022
3.04.2021
29.03.2021
Mizzî’nin (h. 742) Tehzîbü’l-Kemâl adlı eserine bakalım. Mizzî burada Ömer b. Sa’d’ın tercüme-i hâlinde şöyle der: "Ahmed b. Abdullah el-İcli şöyle derdi: Ömer b. Sa’d babasından hadisler rivayet ederdi. İnsanlar da ondan rivayette bulunurdu. Ömer b. Sa’d, Hüseyin’i öldürdü. Tabiî ve sikadır."
Buradan hareketle akla şu soru geliyor: Zahir ve bâtın ilmi Hz. Peygamber’den (s.a.a.) kime geçmiştir? Şia açısından mesele ve problem çözülmüştür. Çünkü Şia Sekaleyn Hadisi gereği Kur’ân ile Ehl-i Beyt İmamlarının birbirinden ayrılmadığına inanıyor. Kur’ân’ın nasıl ki zahiri varsa bâtını da vardır. Nasıl ki tenzili varsa tevili de bulunmaktadır. Öyleyse Ehl-i Beyt İmamları (a.s.) tenzil ve tevil ilmini atalarından miras almışlardır.
Yani akıl nereye giderse hayâ ve din de onunla gider ve onunla hareket eder. Bundan dolayıdır ki bizim rivayetlerde akıl “kendisiyle Rahman’a ibadet edilen ve cennetlerin kazanıldığı şey” olarak geçmektedir.
Ümeyyeci din anlayışını tesis edenler açıkça lanet ediyorlardı, hakaretlerde bulunuyorlardı ve İmamla ve Ehl-i Beyt ile açıkça savaşıyorlardı. Biz Kerbelâ örneğinde bunu görmekteyiz. Ancak İbn Teymiyye ve bağlıları İmam Ali’ye duydukları kini gizlemektedirler.
Âriflerin dediği gibi bahsedilen makam kemâle yolculuktaki hâtemiyet makamıdır. Hz. Ali (a.s.) da bu makamda Resûlullah’ın (s.a.a.) ortağıdır. Hâtemü’l-Enbiyâ denince kastımız seyr-i ilallah’ın bütün mertebelerini sonlandırmaktır. Yoksa zamansal olarak peygamberlerin sonuncusu olmak değildir.
Abdestin yaygın şekli Emevi kaynaklı ve yaygınlaştırılması tamamen politik / Bidatlerin yaygınlaşmasında Yahudi etkisi / Ümmü Külsûm’un evliliği konusu / Ehl-i Beyt İmamlarının çocuklarına halifelerin isimlerini vermeleri meselesi