Bu esnada, tam şu anda, milyonlarca ruh – Iraklılar, İranlılar, Afganlar, Pakistanlılar, Kuzey Afrikalılar, Orta Asyalılar, Fars Körfezi ülkeleri vatandaşları – Necef’ten Kerbela’ya yapılan dev ve ruhların içini temizleyen bir yürüyüşle sükûnet buluyor. Manevi kurtuluşla siyasi beyanı kaynaştıracak şekilde en doğru sözü söyleyen bir ziyaretçinin bana hafif bir tebessümle söylediği gibi, bu yürüyüş aynı zamanda “terörizme karşı bir protesto”.
25.06.2025
19.08.2022
5.01.2022
7.01.2019
26.10.2018
7.06.2018
"Ey kardeşlerim! Biz en iyi yiğitlerimizle Bosna-Hersek'e gittik. Orada askeri bir garnizonumuz vardı... Muhtemelen bu konu hakkında bu açıklıkla ilk kez konuşuyorum. Savaştık ve şehitler takdim ettik. Kimi savunmak için? Bosna'daki Ehlisünnet Müslümanları savunmak için."
Dünya çapındaki uzmanlar, Katar-Suudi Soğuk Savaşı’nı gerçekte körükleyen şeyin ne olduğunu ortaya çıkarmaya çalışıyor, ancak yanıt basit: ABD. Washington, her zaman yapmaya meyilli olduğu gibi, Ortadoğu’da ustalıkla bir böl ve yönet oyunu oynuyor ve oldukça geniş bir alana yayılan “Arap Baharı” renkli devrimleri esnasında Kuzey Afrika ülkelerinde ne yaptıysa Körfez müttefiklerinde de aynısını yapıyor.
ABD, yaklaşan bir “Yeşil Devrim 2.0” provoke etmek için İran gençlerini etkilemeye ve yanlış yönlendirmeye çabalıyor; ki bu “devrim” bu kez ülkenin iç periferisinde asimetrik terörist savaşla güçlendirilecek ve ABD’nin Körfez müttefiklerinden dolaylı “perde arkası” destek alacaktır.
Bununla birlikte İran, yaptırımlara ve yoluna döşenen diğer engellere rağmen 1979 devriminden bu yana bir dizi sosyal göstergede önemli gelişmeler kaydetti. Beklenen ortalama yaşam süresi 55 yıldan 71 yıla çıktı; çocuk ölüm oranları %70 oranında azaldı; ücretli doğum izni ILO standartlarını bile gerisinde bırakıyor ve çalışma konuları üzerinde herhangi bir cinsiyet yasağı olmaksızın, üniversite öğrencilerinin %60’ı kadın.
Suriye Ordusu’nun yaptığı katliamlar hakkındaki hikayelerin dünya çapında manşet olduğu düşünülünce, pek çok uluslararası medya kuruluşunun birimleri Halep’te olduğuna göre, neden tek bir uluslararası medya kuruluşu Kayıt Merkezi’ne gelip mültecilerin kendisiyle konuşmuyor? Orada sadece biz vardık. Bu süreçleri yaşamış insanlar konuşmaya hevesli, ancak medya, hayli şüpheli kaynaklardan gelen teyitsiz iddiaları doğru kabul ediveriyor.
Jeremy Taylor, Independent gazetesi için yazdığı yazıdaki ifadeleriyle, Suudi Arabistan’ın İslam’ın en kutsal mekanları karşısındaki tutumunu en iyi özetleyen oldu: “Tarihi ve kültürel açıdan önem taşıyan simgeler, lüks otellere ve alışveriş merkezlerine yol açmak için yok ediliyor.”