Geçen hafta Beyrut'taki barışçıl protestocuların sekter bir saldırıya uğraması; sağcı, militan Hıristiyan Lübnan Kuvvetleri (LK) siyasi partisinin lideri Semir Caca'nın adını bir kez daha gündeme getirdi. Caca'nın adı, Lübnan iç savaşının tarihiyle ve bu 15 yıllık mücadele sırasında işlenen korkunç savaş suçlarıyla eş anlamlıdır.
İran ve Hizbullah Suriye'deki iç savaşa katılmalarının en önemli hedeflerinden birine, yani İsrail sınırına kendilerine sadık bir militan gücü yerleştirme arzusuna ulaşmayı başarmış oldular. Bu Filistinliler, Devrim Muhafızları ve Hizbullah tarafından Lübnan ve Gazze Şeridi'nde inşa edilmekte olan yeni bir örgüte, El Sabirin'e mensuplar.
En ''değerli tutsak'' Semir Kuntar'ı şehit eden İsraillilerin sevinci uzun sürmeyecek. Faturayı kesip bitirdiklerini düşünüyorlar ama Seyyid Hasan Nasrallah'ın Kuntar'ın şehit edilişi üzerine yapacağı konuşmasının son cümlesi tamamlanınca, kesilecek yeni bir faturanın beklemede olacağını görecekler.
Bu itiraf, Hizbullah’ın askeri kapasitelerini ve bu kapasitelerin Filistin’deki İsrail işgal rejimi açısından oluşturduğu tehlikeyi kabul ettiği gibi, aynı zamanda Siyonistler tarafından ileri sürülen, direnişin Suriye’ye müdahil olmasının onu güçten düşürdüğü şeklindeki iddiaları da çürütüyor. Açıktır ki Hizbullah Suriye çatışmasından, Tel Aviv’i tasalandıracak pek çok deneyim elde etmiştir.
Cumhuriyetçi Senatör Rand Paul, 2014’de CNN’e verdiği röportajda kendi partisiyle zıt düşerek, “Biz [Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti], Suriye’de IŞİD ile müttefikiz,” dedi.
The Guardian'da yayımlanan önemli bir makalenin çevirisi...
Muhammed Abduh, Kabü’l-Ahbar'ı İslam kültürüne batıl İsrailiyat ürünlerini yerleştiren şahıs olarak tanıtmaktadır. Kabü’l-Ahbar İslam kültürüne İsrailiyatı nasıl sokmuş? O, Ebu Hureyre’yi seçmiş, Ebu Hureyre de bunları Kab’a değil de Hz. Resûlullah’a (s.a.a.) nispet etmiştir.