Siyonist rejime karşı kazanılacak bir zafer sadece Filistin'in özgürleşmesi ve işgal altındaki Arap topraklarının geri alınması olmayacak, aynı zamanda ABD ve genel olarak Batı'nın egemen olduğu tüm küresel sistemin değişmesi anlamına gelecek.
İşte bu nedenle İsrail’in odak noktası, Suriye’de Beşar Esad’ın seküler hükümetiyle, Lübnan’da Hizbullah’la müttefik olan İran’ın oluşturduğu düşünülen tehdit olmuştur. İsrail tahakkümü karşısındaki bu direniş kemerinden sıklıkla, “Şii Hilali” diye bahsedilir.
Çok az ciddi analist Hizbullah’ın 2006 yılında İsrail’i yenilgiye uğrattığından şüphe ediyor. New York Times bile İsrail’in başlattığı bu savaş hakkındaki analizinde bunu doğrulamak zorunda kalmıştı. Hizbullah’ın elinden aldığı bu yenilgi Tel Aviv için o denli yıkıcıydı ki geçtiğimiz 11 yıl boyunca onunla tekrar yüz yüze gelmekten geri durdu.
Filistinli kaynaklara göre, on binlerce Müslüman protestocuya, üzerinde 1979 İran Devrimi’nin lideri Ayetullah Ruhullah Humeyni’ye atfedilen ünlü bir alıntının olduğu, önceden paketlenmiş yemekler verildi: "Allah’ın yardımıyla Filistin kurtarılacak! Kudüs bizimdir.” Paketlerin üzerindeki notta Kubbetüssahra resmi ve Filistin bayrağı da görülüyordu.
İsrail, 2011 yılından beri Suriye sınırları içinde ve üzerinde gelişen yıkıcı çatışmada artan ölçüde provokatif bir rol oynadı. Pek çok gözlemcinin gözünde İsrail politikası oportünizm ve tek taraflı saldırganlık sınırları içinde gidip geliyor. Gerçekte ise İsrail’in çatışmadaki rolü, yalnızca Suriye için değil, bütün bölge için geçerli İngiliz-Amerikan planlarının çok daha geniş ve uzun vadeli şablonuna uyuyor.
"Burada, ABD’de ve Batı Avrupa devletlerinde gelişmiş olan çelişkilerden dersler çıkarmalıyız. Sıkı bir anti-emperyalist ve ırkçılık karşıtı karaktere sahip olmayan her türlü sol hareket, nesnel olarak emperyalist sisteme yardım eden ulusal istisnacılığından kaynaklı olarak başarısızlığa mahkumdur."
Büyüyen emperyalist militarizmin arasında, Kahire’nin monarşiye bağımlılığı artıyor.