İslam Devrimi, "Batılılık" (Westernesse) olarak bilinen tüm söylemsel kompleksin hegemonyasının yıkılmasında çok önemli bir rol oynamıştır. İslam Cumhuriyeti'nin kuruluşunu tanımlamak için kullanılan "skandal" kategorisini anlamak için bu yıkımın farkında olmak önemlidir. Zira İslami devrimci siyasetin müdahalesiyle, "Platon'dan NATO'ya" olarak bilinen güya zorunlu tarihsel sekans kesintiye uğratılmış olmaktaydı.
İbnü’l-Cevzî şöyle diyor: Ulema Resûlullah’ın ümmet için yazmak istediği şeyler hakkında ikiye ayrılmıştır. İlk görüşe göre bunlar kendisinden sonra kimin halife olacağına dairdir. İkinci görüşe göreyse ümmetin arasında ihtilâfları ortadan kaldıracak hükümleri yazdırmak istemiştir. Ancak ilki daha kuvvetlidir.
1990'larda Fransız ve Cezayir gizli servisleri tarafından Cezayir'de Silahlı İslami Grup'un (Groupe Islamique Armé / GIA) yaratılışına şahitlik ettik. GIA, IŞİD Suriye'de ne yaptıysa Cezayir'de kesinlikle onu yaptı. Geniş çaplı katliamlar, tecavüzler ve benzeri şeyler İslam adına işlendi. IŞİD'in Ebu Bekir el-Bağdadisi gibi Şerif Gousmi, namı diğer Ebu Abdullah Ahmed adında sahte bir halifeleri vardı.
Amerikalı tarihçi ve muhalif akademisyen Howard Zinn’e göre, Hiroşima’da 140.000 Japon sivil “toza ve küle dönüştü”. Nagazaki’de 70.000’in üzerinde sivil yandı ve her iki şehrin 130.000 sakini de takip eden beş yıl içinde radyasyona bağlı hastalıklardan dolayı hayatını kaybetti.
Bu nedenle Hizbullah büyük bir cesaret ve itminanla savaşmasına rağmen gelecekte ne olacak diye sormaya başlamıştı. İşte bu noktada durumu İslam Devrimi Önderliğine sordular ve Rehber’den “Endişelenmeyin, savaş sizin lehinize sonlanacak ve bu savaştan sonra büyük bir bölgesel oyuncuya dönüşeceksiniz” cevabını aldılar.
Şoke olan Siyonist rejim 4 (?) yerleşimcisi öldürülmesine ve askeri hedefleri vurulmasına rağmen Gazze ile ateşkes imzalamaya koşarak gitti. Bunun nedeni açıktır, zira Tel Aviv açık bir savaşa hazır değil ve daha fazla kayıp vermek istemiyor.
İşgal edilmiş Filistin toprakları halkı da bu çatışmanın kapsamlılığını ve nihai sonucu doğuracağını anladıklarında silahları ellerine alıp Afganistan sınırlarında başlayarak Bab el-Mendeb’e ve ötesine uzanan Direniş Ekseni’ndeki kardeşlerinin yanında dövüşecekler.