Bu nedenle, Üçüncü Dünya Savaşı'nın ikinci bölümüyle karşı karşıyayız. Suriye bunun ilk bölümü idiyse, Ukrayna da ikinci bölümdür. İlk bölüm sona erdi - eğer uluslararası bağlamda konuşuyorsak – ve Rusya için açık bir zaferle bitti. Şimdi ikinci bölümdeyiz.
Öte yandan neo-liberal/insan hakları kliği Obama ve Clinton’a çok yakın ve dolaylı yoldan Müslüman Kardeşler’i ve Katar’ı destekliyor. Neo-con’lar ise tarihsel olarak Suudi Arabistan ve İsrail’e daha yakın. Bu ülkelerin her ikisi de, bölgesel kontrolü Riyad ve Tel Aviv’e bırakmak suretiyle ABD’yi dikkatini Asya’ya yöneltecek şekilde serbest bırakacak olan bir Arap NATO’su sayesinde ABD’nin Ortadoğu’daki rolünü daha az merkezi hale getirmek için Trump’ı destekliyor gibi görünüyor.
Dünya çapındaki uzmanlar, Katar-Suudi Soğuk Savaşı’nı gerçekte körükleyen şeyin ne olduğunu ortaya çıkarmaya çalışıyor, ancak yanıt basit: ABD. Washington, her zaman yapmaya meyilli olduğu gibi, Ortadoğu’da ustalıkla bir böl ve yönet oyunu oynuyor ve oldukça geniş bir alana yayılan “Arap Baharı” renkli devrimleri esnasında Kuzey Afrika ülkelerinde ne yaptıysa Körfez müttefiklerinde de aynısını yapıyor.
Her ne kadar 2003 Irak işgali hakkındaki yaygın görüş bunun tamamen petrol meselesi olduğu şeklinde olsa da, İsrail’in baskısı da burada pek bilinmeyen, ancak temel önemde bir rol oynadı. Seçkin Amerikalı profesörler John Maersheimer ve Stephen Walt, “İsrail lobisi ve ABD dış politikası” başlıklı derinlemesine makalelerinde, Amerikan dış politikasının temel odak noktasının kendi çıkarları değil, İsrail’le olan ilişkileri olduğunu gösterdi.
Amerika Birleşik Devletleri’nin ve dolayısıyla Avustralya’nın karşı karşıya olduğu ikilem, jeopolitik stratejinin iki eski önde gelen taraftarı olan Henry Kissinger ve Zbigniew Brzezinski’nin farklı perspektiflerinde somutlanmaktadır.
Bugün Fars Körfezi ve Hazar Denizi’nden Rusya, Kazakistan, Türkmenistan ve Çin’e kadar Avrasya çapında nereye gitsek, iki bin yıldan daha eski orijinal İpek Yolu çağından beri ilk defa yepyeni bir ekonomik alanın, Avrasya Merkezi alanının gelişim sürecine tanık oluyoruz. Eğer Türk hükümeti de candan bir şekilde OBOR projesine katılırsa, bir Avrasya dönüşümünün taşıdığı potansiyeller muazzam hale gelir.
Brzezinski yazısının devamında şunları yazdı: “Türkiye son beş yılda Suriye’de yaşanan başarısızlıklık sonrasında dış politikasını gözden geçirmenin eşiğindeydi ve ABD’nin darbeyi destekleyip liderine [Fethullah Gülen] evsahipliği yapma yönündeki hesap hatası o kadar ciddiydi ki, bir zamanların ABD müttefiki Türkiye ABD’ye sırt çevirip politikaları üzerine yeniden düşünürse Türkiye’yi suçlamak artık mümkün olmayacaktır.”