Elijah J. Magnier yazdı: Hizbullah askeri kapasitelerinin birçoğunu kasıtlı olarak göstermekten çekinmedi ve bunda amacı, İsrail’e anlayacağı mesajlar göndermekti (kısa süre önce bir Volkan roketi, Arsel’de El Kaide’yle girilen çatışmalarda kullanılan 1 ton patlayıcıyı taşıyabilecek şekilde geliştirildi).
Böylesi tek bir açıklamayla, Brookings Enstitüsü aslında Esad’ın kendi halkına karşı değil, IŞİD’e karşı mücadele verdiğini kabul etmiş oluyor. Çok net görülüyor ki, Brookings, siyasetçiler ve Batılı diğer stratejistler IŞİD’i ve onunla birlikte doğrudan askeri müdahaleyi, nihayetinde Suriye’yi yenmek ve tamamen ele geçirmek için kullanacakları son hamle için bir kaldıraç olarak görüyorlar.
Direniş, hiçbir aracı devre dışı bırakmaksızın şimdi, çekirdek kimliği ve misyonu, varlık nedeni olan İsrail’e karşı direnişe bağlı kalsa da, aynı zamanda Nasrallah’ın deyimiyle Direniş’in “belkemiğini” korumaya da adanmış olan ulus-üstü bir Direniş Ordusu’na dönüşmüştür.
Russia Today yazdı: 11 Ağustos 2013 tarihinde Türk gazetesi Today’s Zaman’da yayınlanan ifşa edici bir röportajda Sezar’ın müzedeki tercümanı, Wiesel’in Başkan Obama’ya, neo-conların ve Suriye’de daha fazla Amerikan müdahalesi arayan “liberal müdahalecilerin” emirlerini yerine getirmeye direnmesi nedeniyle yönelttiği eleştiriyi yansıttı.
Neden bölgesel-konfederal bir proje önermeye çalışmıyoruz? Dolayısıyla alternatif proje var aslında. Bunu küçük kapılarda önermek yerine yüksek sesle dillendirmek gerek. Silahlı çatışmalardan endişe duymuyorum. Bu anlamda bütün bölgede elimizi değil, parmağımızı koyduğumuz her yerde zafer kazandık.
Enis Nakkaş'tan önemli bir röportaj daha...
"Suriye krizinde Çeçen cihadçıların oynadığı rol, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin örtülü desteğine sahiptir. Her ne kadar görece yeni olsa da, Katarlıların Çeçen cihadçılarla olan bağları, en etkili olanıdır. Suudiler dini destek sunmuştur, Türkiye’nin rolü ise ağırlıklı olarak lojistiktir."