"Tel Aviv Üniversitesi İran Araştırmaları Merkezi tarafından yıllar önce yapılan ve sonuçları Haaretz tarafından yayınlanan bir ankete göre İsraillilerin yaklaşık dörtte biri, İran nükleer silah elde ettiğini açıklar açıklamaz Filistin’den kalıcı olarak göç etmeyi düşünüyor."
Nasîrüddîn Tûsî olmasaydı, Mollâ Sadrâ'lar var olamazdı. Bunu kesin olarak biliniz. Aynı şekilde o eğer Şerhu’l-İşârât’ı yazmasaydı ve Râzî’nin asılsız ve mesnetsiz iddialarını çürütmeseydi, bizler de şimdi Eş‘arîliğin girdabına ve karanlığına hapsolmuş olurduk. Ne yazık ki, şimdi bile az veya çok buna hapsolmuş bir vaziyetteyiz.
Avrupa'nın kuşkusuz yaşayan en büyük siyaset felsefecisi olan Jürgen Habermas, savaş gibi çok önemli bir sosyopolitik olguyu anlamakta sürekli sorun yaşamıştır. Buna rağmen Habermas'ın düşüncesinde, bazı belirsizliklere rağmen olumlu olarak nitelendirebileceğimiz bir evrim gözlemlemek mümkündür. Bu entelektüel yörüngede üç dönüm noktası göze çarpar: Birinci Körfez Savaşı, Irak Savaşı ve son olarak Ukrayna Savaşı.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler'in Üçüncü Reich'ının baş propagandacısı olan Joseph Goebbels'e atfedilen bir propaganda kanunu şöyle der: "Bir yalanı yeterince sık tekrarlarsan gerçeğe dönüşür." Psikologlar bu fenomeni "sahte hakikat etkisi" olarak adlandırıyorlar ve tekrarın hakikat hakkındaki inançları etkileyebileceğini doğruluyorlar. İran bugün dörtnala giden “Gish gallop” süreci ile karşı karşıya; bu, yanlış beyanlar ve düpedüz yalanlarla rakibi alt etmeyi hedefleyen bir retorik tekniğidir.
İslam Cumhuriyeti, siyasi konfigürasyonları nedeniyle mükemmel bir hedef haline geldi. Siyasal İslami bir yapı olarak İslam Cumhuriyeti, liberalizmin 'öteki'si olarak inşa edilmiştir ve [liberallere göre] ya mutlak bir siyasi yıkımı ya da içerden dönüşümü hak etmektedir.
NATO rejimlerinin Mısır'daki askeri diktatörlüğü veya barbar Suudi rejimini desteklemekte hiçbir sorunu yok, ancak İranlıların oy hakları konusunda çok “endişeli” görünüyorlar.
Bununla birlikte, tüm saldırıların en kötüsü, Mayıs 2020'de, polis kılığına giren teröristlerin Dasht-e Barchi bölgesindeki bir doğum hastanesinde 15 hamile kadın ve yeni doğan bebeği öldürmesiyle gerçekleşti. Medicine Sans Frontier tarafından yönetilen hastane, finansman kuruluşunun baskı altında kalıp çekilmesinin ardından kısa süre sonra kapatıldı.