İslam Devrimi Dosyası -III-: İslam Cumhuriyeti’nin İslamî Hareketleri Himayesi
- Medyasafak.net
- DOSYA
- 14.02.2013
İran İslam İnkılâbı, uluslararası sahadaki en önemli amaçlarından birini, “Müslümanların haklarını savunmak” olarak ortaya koymuştur. Bu, İslam İnkılâbı’nın ilk günlerinden itibaren inkılâpçıların açıkça gündeme taşıdıkları bir konudur.
Fars Haber Ajansı
İslam dünyasının merkezi olarak İran'da kurulan İslam hükümeti, dünya çapında İslamcılar tarafından kurulan ve amaçları Müslümanları zalim yöneticilerden kurtarıp İslam öğretisine bağlı bir devlet tesis etmek olan hareketleri destelemektedir.
İran İslam İnkılâbı, uluslararası sahadaki en önemli amaçlarından birini, “Müslümanların haklarını savunmak” olarak ortaya koymuştur. Bu, İslam İnkılâbı'nın ilk günlerinden itibaren inkılâpçıların açıkça gündeme taşıdıkları bir konudur.
İslam İnkılâbı düşüncesine göre dünya iki kutba ayrılır: Daru'l-İslam ve daru'l-küfür. Modern dünyada İslam devleti kurabilen ve İslam şeriatını uygulayan tek ülke olmasından dolayı İran, İslam dünyasında şehirlerin anası (ümmü'l-kura) veya darü'l-İslam'ın merkezi konumundadır.
Buna göre İslam dünyasının merkezi olarak İran'da kurulan İslam hükümeti, dünya çapında İslamcılar tarafından kurulan ve amaçları Müslümanları zalim yöneticilerden kurtarıp İslam öğretisine bağlı bir devlet tesis etmek olan hareketleri destelemektedir.
Bu inkılâpçı bakışın kaynağı “İslam dünyasının vahdeti” düşüncesidir. İranlı inkılâpçılara göre Müslümanlar “ümmet-i vahide”dir ve bu düşüncede Müslümanlar arasındaki ihtilaflara (örneğin Şii-Sünni, Arap-Acem ihtilafı vb.) yer yoktur.
Buna göre İslamcı hareketleri desteklemek İranlı inkılâpçılar için bir vazifedir. Hatta İran İslam İnkılâbı Ortadoğu'nun farklı bölgelerinde İslamcı hareketlerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur.
Bununla birlikte Ortadoğu'daki İslamcı hareketler birbirlerinden farklıdır; hepsi aynı değildir. Hatta İslamcı olduklarını iddia eden kimi hareketler İran İslam İnkılâbı'nı kabul etmemektedir; bazı Selefî hareketleri buna örnek verebiliriz.
Bu yazıda biz, bölgedeki İslamî hareketleri üç kısma ayıracak ve bu hareketlerin İran İslam İnkılâbı ile ilişkilerini kısaca incelemeye çalışacağız. Birinci kısımda Müslüman Kardeşler'i, ikinci kısımda Filistin ve Lübnan mukavemetlerini ve üçüncü kısımda Selefî akımları ele alacağız.
Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin)
Müslüman Kardeşler, Arap dünyasındaki en köklü İslamî harekettir. 1928 yılında Hasan el-Benna tarafından Mısır'da kurulmuştur.
Ortadoğu ülkelerinde İslamî uyanış hareketi başlamadan önce birçok Arap ülkesine yayılan Müslüman Kardeşler hareketi, bu ülkelerde hâkim olan Pan-Arap düzene muhalefet etmiştir.
Müslüman Kardeşler, kurulduğu ilk yıllarda silahlı mücadele üzerinde durmuşsa da zamanla siyasî bir akıma dönüşmüş, siyasî mücadele yolunu benimseyerek barışçıl yöntemlerle amacına ulaşmaya çabalamıştır.
İran İslam İnkılâbı ve İnkılâp'tan kaynaklanan siyasî düzen olarak İslam Cumhuriyeti ile Müslüman Kardeşler arasında hem benzerlikler vardır, hem de ayrılıklar.
İran İslam Cumhuriyeti ile Müslüman Kardeşler arasındaki müşterek nokta ortak düşmanlardır. Siyonist rejim, pan-Arapçılık ve Arap irticası, İran inkılâpçıları ile ihvancıların üç ortak düşmanıdır.
İki tarafın müşterek noktalarından bir başkası, İslam dünyasının aslî köküne dönmesi gerektiği düşüncesidir. Buna göre İslamî öğreti esas alınarak cehalet ortadan kaldırılmalı ve maddi ve manevi ilerleme sağlanmalıdır.
Müslüman Kardeşler, İran İslam İnkılâbı'nın İsrail karşıtlığından ve İslam İnkılâbı'ndan sonra İran'ın İsrail ile ilişkilerini kesmesinden dolayı başlangıçta İslam İnkılâbı'nı desteklemiştir; ancak zaman içerisinde karşılaşılan kimi meselelerden ötürü Müslüman Kardeşler'in İran'a bakışı inişli çıkışlı olmuştur.
Bu meselelerin başında İran-Suriye ilişkileri gelir. Suriye ile Müslüman Kardeşler arasında geçmişi uzun yıllara dayanan bir çatışma vardır.
Müslüman Kardeşler kimi zaman İslam dünyasını düşünmekten çok bazı ihtilaflı konular üzerinde durmayı tercih etmiştir. Söz gelimi, İran'da Ehlisünnet'in durumundan endişelendiğini ileri sürmüştür. Oysa İslam Cumhuriyeti, Müslümanların tek bir kimliği olduğuna inanmakta, mezhebî yaklaşımları olumsuzlamaktadır.
Buna karşın, İslamî uyanış hareketinden sonra, İran İslam Cumhuriyeti Mısır Müslüman Kardeşlerini desteklemiş, İhvancı cumhurbaşkanını manevî himayesine almıştır. Ancak Suriye'deki krizden kaynaklanan görüş ayrılıkları henüz devam etmektedir.
Filistin ve Lübnan Mukavemeti
Dünyadaki İslamî hareketlerin en önemlilerinden biri de Lübnan ve Filistin'de halkın işgalci Siyonist rejime karşı yürüttüğü İslamî direniş hareketidir. Bu mukavemetin İran halkının İslam İnkılâbı'ndan ilham aldığını ve İran İslam Cumhuriyeti'nin bu iki mukavemete verdiği desteği hiçbir zaman gizlemediğini söyleyebiliriz.
Lübnan'daki Hizbullah, Filistin'deki Hamas ve İslamî Cihad, İsrail'e karşı mücadelenin en önemli sembolleri sayılırlar.
Mukavemeti ortaya çıkaran İran İslam İnkılâbı'nın Ortadoğu'da vücuda getirdiği yeni kimliktir. İslam İnkılâbı bu kimliğini öz Muhammedî tefekkürden ve özellikle de İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamından almıştır.
İran'ın Filistin mukavemetini desteklemesi bağlamında göze çarpan ilk husus Filistinlilerin mezhebidir. Filistinliler Şii değil, Sünni'dir. İran, Filistin mukavemetini destekleyerek İslamî hareketleri desteklerken Şiiler ile Sünniler arasında bir fark gözetmediğini ortaya koymuştur.
Selefî Akımlar
İslam orijinli olduğunu ileri süren bir diğer hareket Selefîlik'tir. Selefîlik, son yıllarda kendi içerisinde farklı fraksiyonlara ayrılmıştır.
Ortadoğu'daki ve dünyadaki Selefî akımlar birbirlerinden farklılık gösterseler de genellikle El Kaide ismiyle bilinmektedirler. Selefî akım, 11 Eylül'de Dünya Ticaret Merkezi kulelerine düzenlenen şüpheli saldırıda rolü olduğunu iddia etmektedir.
Selefî fraksiyonların ana kaynağı İbn Teymiye'dir. İbn Teymiye'nin görüşleri Selefîler açısından kendilerini diğer Müslümanlardan ayıran noktadır. İbn Teymiye'nin düşüncelerine dayanarak Selefîler birçok İslam mezhebini, hatta Sünnî fırkaları tekfir etmektedirler. Bu yüzden tekfirciler olarak da tanınırlar.
Selefîleri üç ana akıma ayırmak mümkündür: Âl-i Suud devleti içerisinde bulunan, daha çok İyiliği Emretme Kötülükten Sakındırma Bakanlığı'na bağlı Kibarü'l-Ulema Meclisi'nde ve devlete bağlı dinî kurumlarda faaliyet gösteren “Geleneksel Selefîler”. Geleneksel Selefîler aslında Vahhabilik'i kuran Muhammed b. Abdulvahhab'ın torunlarıdırlar.
“İlimci Selefîler”, daha çok dinî metinleri inceler, metinlerden kendilerine has yorumlar çıkarırlar. İlimciler, genellikle Fars Körfezi ülkelerindeki Sünnî ilim merkezlerinde faaliyet gösterirler.
En çok tanınan üçüncü akım “Mücahid Selefîler”dir. Bunlar, İbn Teymiye'nin öğretisine dayanarak kâfir veya müşrik addettikleri insanları öldürürler. Mücahid Selefîler'i oluşturanlar genellikle Arap ülkelerinde, Afganistan ve Pakistan'da zorluk içerisinde yaşam mücadelesi veren, doğru bilgiye ulaşma gücü olmayan ve Selefî sohbetlerinin cazibesine kapılan mahrum insanlardır.
Amerikan askerleri tarafında Pakistan'da öldürülen Usame bin Ladin, Eymen El Zavahiri ile birlikte, bu akımın sembolü olmuştur.
Açıktır ki Selefîlik ile İran İslam İnkılâbı'nın uzlaşması mümkün değildir. Selefîler yalnızca İslam İnkılâbı'nın kabul etmediği ayrılıkçı görüşlere vurgu yapmakla kalmaz, masum insanları da öldürürler. Bunu hiçbir aklıselim insanın kabul etmesi beklenemez.
Selefîlerin cennet hurileri vaadiyle kandırdıkları insanlara Pakistan, Irak, Suriye ve Afganistan'da intihar saldırıları düzenletmeleri kabul edilebilir bir şey değildir.
Selefî akımlar kimi zaman üyelerini motive etmek veya kışkırtmak amacıyla meşru olmayan araçlara (örneğin alkol kullanımına) başvurmakta, buna karşın kendilerini Müslüman olarak adlandırabilmektedirler.
Bütün bunlardan ötürü İran İslam İnkılâbı, kendilerini sözde İslamcı olarak tanımlayan Selefîler'le uzlaşmamakla kalmaz, onlara karşı koyar.
Değerlendirme
İran İslam İnkılâbı Müslümanların menfaatlerini savunma bağlamında daima İslamî hareketleri desteklemiştir ve desteklemektedir. İslam İnkılâbı'nın verdiği desteklerin en güzel örneği, Siyonist rejime karşı mücadele eden Filistin ve Lübnan mukavemetine verdiği destektir.
Bununla birlikte bu, İslamcı olduğunu iddia eden bütün akımların İslam İnkılâbı tarafından desteklendiği anlamına gelmez. Nitekim İslam adına insan öldüren, Müslümanlar arasından tefrika çıkaran Selefî akımlar İran İslam İnkılâbı tarafından himaye edilmemektedir.
İran İslam Cumhuriyeti'ne göre asıl olan Müslümanların vahdetidir. Dolayısıyla Şii-Sünni, Arap-Acem ihtilafı gibi konular, İslamî hareketlerin himayesi bağlamında bir anlam ifade etmemektedir.
medyasafak.com