Faysal Hüseyni ve el-Fetih'ten diğerleri diyor ki: "İsrailliler"i dert etmeyin! Haçlılara yaptığımız gibi onları da kültürel olarak içimizde eriteceğiz. Bu nedenle, onlara mümkün olduğunca açılalım [bunu “onlara teslim olalım” diye okuyun!] ve onları bu şekilde yenelim! Üzgünüm ama bu hiç gerçekçi değil, artık uyanalım. Bu konuda bir şeyler yapmazsak, tıpkı Amerikan yerlileri gibi kültürel yok oluş ve kimlik yitimi tehdidiyle karşı karşıya kalacağız.
Eğer yeni felsefeye bakacak olursak, yeni felsefenin en önemli alanlarından biri, dil tahlili felsefesidir (analitik dil felsefesi). Buna analitik felsefe diyorlar. Bunlar mana ile lafız arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışırlar ve bu ilişkiyi kurmak çok zordur. Yani acaba lafızdan mı manaya gitsinler, yoksa manadan mı lafza gelsinler?
İran toprakları boyunca yeraltına yerleştirilen füzeler, iyi bir şekilde kamufle edilmiştir ve üslerde değil, aksine münferit platformlardadır. Bu İran’ın füze depolarının vurulacağına dair teorilerin de manasını yitirdiği anlamına geliyor. Çünkü düşman karşısında tamamıyla bilinmeyen mekânlara yerleştirilen on binlerce füzeyi hiçbir nitelikli operasyon yok edemez.
Ancak bugün Suriye’de Baver-373 sisteminin yerleştirilmesiyle birlikte -Rus S-300 sistemine kıyasla daha gelişmiş olması ve Siyonistler ile Batılılar tarafından bilinmeyen yetenekleri dolayısıyla- Tel Aviv’in Suriye’de İran’ın varlığını engelleme çabalarının sonlandığı yorumu yapılabilir.
Diğer İslam mezhepleri Şia’nın Gadir Hadisi hakkındaki görüşleri aleyhinde bazı deliller sunarak bu rivayetin Emirülmümin İmam Ali’nin (a.s.) Hz. Peygamber’den sonraki kesintisiz hilafetine kanıt olamayacağına inanmıştır. Biz burada onların bu görüşlerini 11 başlık altında inceleyeceğiz.
Lübnan’ın el-Menar televizyonunun Ensarullah Hareketini konu alan araştırmasının birinci bölümünün çevirisini daha önce sunmuştuk. O bölümde Yemen direnişinin oluşumu, Husilere yönelik ilk savaş ve Seyyid Hüseyin el-Husi’nin şehit edilmesi ele alınmıştı. Şimdi Yemen direnişini konu alan dosyanın ikinci bölümünün çevirisini sunuyoruz.
Elbette “hakiki hayat nurdur” konusu hakkında İmam Cafer Sadık (a.s.) da şöyle buyuruyor: “Talebtu nurel hayat fi’t-tefekkürü ve’l-buka.” (Hayat nurunu tefekkür ve ağlayışla istedim.) İmamlarımız akla çok büyük değer veriyorlar. “Ben hayatın nurunu tefekkür ve gözyaşı ile elde ettim” diyor. “Buka” (ağlamak), akıl ile birlikte olduğunda ne kadar da güzel oluyor.