Ayrıntıların Gizlenmesi: ABD’nin Suriye’ye Karşı Duruşuna Panoramik Bir Bakış

Ayrıntıların Gizlenmesi: ABD’nin Suriye’ye Karşı Duruşuna Panoramik Bir Bakış
"Suriye’deki ABD liderliğindeki kampanyanın gerçek hedefi sadece Şam hükümeti değil, Suriye ülkesidir. Suriye’deki ABD ve İsrail hedefleri, kendi isyancı müttefikleri veya Suriye Ulusal Koalisyonu’ndaki işbirlikçileri kazanıp Şam’da bir hükümet kursa bile, bir ulus-devlet olarak Suriye’yi ezmektir."

Ayrıntıların gizlenmesi: ABD'nin Suriye'ye karşı duruşuna panoramik bir bakış

 

Mahdi Darius Nazemroaya

 

Global Research

 

ABD federal hükümeti ve çeşitli kurumlar, medya kuruluşları, bireyler, yabancı hükümetler, sivil toplum örgütlenmeleri, lobiler ve ona bağlı diğer oluşumlar, 21 Ağustos 2013 tarihinde Suriye'de gerçekleşen kimyasal saldırılarla ilgili ayrıntıları gizlemek için ellerinden gelen herşeyi yaptılar. Amaç, Suriye hükümetini ağır suçlardan sorumlu göstererek, 2011 yılında Suriye'ye karşı başlatılan ABD liderliğindeki kampanyayı haklı göstermekti. Guta'daki kimyasal saldırı şimdi meselenin özünü temsil eder görünüyor.

 

En başından beri Washington'dan ve destekçilerinden, Guta'da ne olduğu konusunda laf salataları geldi. Obama Yönetimi ve Amerika'nın müttefikleri, kimyasal silahların Suriye'de 21 Ağustos 2013'ten önce kullanıldığını kasten görmezden geldi. Guta'da kimyasal silah kullanıldığı zaman Suriye'ye gelmiş olan Birleşmiş Milletler denetçileri ekibinin tesadüfi olarak veya Suriye hükümetinin kimyasal silah depolarını “denetlemek” üzere orada bulunduğunu iddia ettiler.

 

BM denetçilerinin asıl görevinin görmezden gelinmesi

 

Gerçekte Ağustos ayında Suriye'ye gelen BM ekibi bir silah denetçileri ekibi değildir. Daha da önemlisi, Suriye hükümeti BM denetçileri ekibini Mart 2013 tarihinde Suriye'ye davet etmişti. Bunun nedeni isyancıların 19 Mart 2013 tarihinde kimyasal saldırılar gerçekleştirmiş olmalarıydı. ABD ve müttefikleri bunun için Suriye'yi suçlamaya çalıştı, ancak kendileri bakımından sıkıntı verici şekilde söyledikleri, Suriye'den sorumlu BM denetçilerinden biri olan Carla Del Ponte'nin söyledikleri çelişiyordu; Del Ponte, kanıtların Suriye hükümetine değil, isyancılara işaret ettiğini söylüyordu. Vardığı kanıyı olgularla desteklemesine rağmen ABD tarafından görevden alındı ve hatta NATO anormal bir şekilde, zaman ayırıp ona karşı bir beyanatta bulundu. Dahası isyancılardan, Mayıs 2013 tarihinde Türkiye'den Suriye'ye sarin gazı sokmaya çalışırken Türk güvenlik güçleri tarafından tutuklananlar oldu.

 

Mart 2013'teki kimyasal saldırıların arkasında isyancılar olduğu için Suriye hükümeti başlangıçta, BM'nin resmi olarak kimyasal silahların kimin tarafından kullanıldığına dair suçlamada bulunabilme yetkisinin olmasını istedi. ABD ise BM'nin, ABD destekli isyancıların kimyasal silah kullandığı yönünde bir rapor yayınlamasını engellemek için her tür engeli çıkardı. BM denetçilerinin kimyasal silah kullanımına dair sorumluluğun kime ait olduğu değerlendirmesi yapabilmesini engelleyen ABD, İngiltere ve Fransa'ydı. Bunun yerine, Suriye'yi şeytanlaştıracak ve Şam karşıtı raporlar yazacak politize bir denetçiler ekibi istediler. Bu, Suriye'de çalışmak üzere gönderilecek ekip türü bakımından Birleşmiş Milletler'de bir açmaza neden oldu. En sonunda bir çözüme varıldı; ABD ve müttefikleri, BM denetçilerinin görevini sadece kimyasal silahların kullanılıp kullanılmadığını ortaya çıkarmakla sınırladı.

 

BM misyonu başkanı Ake Sellstrom, BM misyonunun bileşeni olan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) başkanı Scott Cairns ve yine BM misyonunun parçası olan Dünya Sağlık Örgütü (WHO) başkanı Maurizio Barbeschi tarafından imzalanan Eylül 2013 tarihli gönderme yazısında dahi Birleşmiş Milletler ekibi, Suriye'ye aslında Mart 2013'teki kimyasal saldırıları denetlemek üzere girdiklerini ayrıntılı şekilde ortaya koydu. BM ekibinin raporunun üçüncü sayfasında şunlar ifade edildi: «18 Ağustos 2013 tarihinde Suriye Arap Cumhuriyeti'ne vardıktan sonra, 21 Ağustos 2013 günü, Han el Asel, Şeyh Maksud ve Sakeb'deki kimyasal silah kullanımıyla ilgili iddiaları araştırmanın bir parçası olarak saha denetimine hazırlanmak üzere Şam'daydık. 21 Ağustos 2013 günü Şam'ın Guta bölgesinde kimyasal silah kullanıldığını iddia eden çok sayıda haber üzerine bize, soruşturma çabalarımızı Guta iddialarına yoğunlaştırma talimatı verdiniz. Bu nedenle biz de Batı Guta'daki Muazamiye ve Doğu Guta'daki Ayn Tarma ve Zamalka bölgelerinde saha denetimleri yapmaya yöneldik.”.

 

Yönlendirilmiş ABD istihbaratı ve mantıksız Beyaz Saray hikâyeleri

 

ABD hükümeti ve müttefiklerinin sunduğu Guta anlatısı, mantığa son derece aykırıdır. ABD'nin saldırmak için bahane yaratma konusundaki uzun siciline ilave olarak, Washington'un iddialarının titizlikle incelenmesi gerekmektedir. Devamlı olarak Amerikan savaşlarını desteklemiş ve ABD dış politikasını ve savaşları meşrulaştırmak için el çabukluğuyla raporlar hazırlamış sivil toplum örgütleri de bunu yapmalıdır.

 

Başkan Obama ve John Kerry, Suriye ordusunun Guta'da askeri açıdan ilerlerken kimyasal silah kullandığını iddia etti. Bu, herhangi bir örgütlü askeri gücün izleyeceği prosedüre aykırıdır. İlerleyen bir ordu, kuvvetleriyle girmekte olduğu bir bölgeye gaz atmaz. Obama ve Kerry, Suriye ordusunun kendi askerlerinin sayısını, onları öldürmek suretiyle azaltmaya karar verdiğini iddia etmiş de olabilir.

 

Dahası, Guta'da kimyasal silah kullanmak için herhangi bir taktik ihtiyaç da yoktu. Guta'da çok sayıda hükümet karşıtı savaşçı bulunmuyordu. Guta isyancıların tam kontrolü altında da değildi. Suriye hükümeti çatışmanın önceki dönemlerinde, işlerin Suriye hükümeti bakımından zor olduğu dönemlerde de hiçbir zaman için kimyasal silah kullanmaya yönelmedi.

 

Tersine, Suriye hükümetinin kimyasal silah kullanması kendi kendini yenilgiye uğratmak ve intihar olurdu. Neden Suriye hükümeti, OPCW ve WHO denetçilerinden oluşan birleşik BM ekibi kimyasal silah kullanımlarını soruşturmak üzere Suriye'deyken kimyasal silah kullansın? Dahası, neden Suriye hükümeti gereksiz yere kimyasal silah kullanmaya karar versin?

 

Suriye hükümetinin Guta'daki kimyasal saldırıdan sorumlu olduğunu gösteren hiçbir kanıt sunulmadı. Aksine, ABD sadece iddialar ve bir dizi çelişkili ifade ortaya attı. İmal edilmiş İsrail kanıtlarını kullanan Washington, kimyasal silah kullanma emirlerinin deşifre edildiğini iddia etti, ancak konuşma çözümlemelerini veremediği gibi, herhangi bir Suriyeli yetkilinin adını da veremedi. ABD hükümeti istihbarat raporunda ayrıca, kimyasal saldırıların gerçekleşeceğini önceden bildiğini söyledi. Eğer ABD hükümetine inanılacak olursa, bunun anlamı Obama Yönetimi'nin bundan bahsetmediği ve kimyasal silah kullanımının gerçekleşmesini engelleyecek hiçbir şey yapmadığı olacaktır. 

 

Sonunda ABD hükümetine İran hükümeti tarafından Suriye'de bir kimyasal saldırı gerçekleşebileceği yönünde bir tür uyarı yapıldığı anlaşıldı. Ancak bu uyarı, isyancıların kimyasal silah kullanmayı planladığı yönündeydi. Bu, bizzat isyancıların, Suudi Arabistan'ın onlara kimyasal silah verdiği yönündeki beyanatlarıyla da örtüşüyor. Rus yetkililer ayrıca Guta'daki kimyasal saldırıların Suudi Arabistan tarafından yürütülen bir istihbarat operasyonunun parçası olduğu değerlendirmesinde bulundu.

 

Kimyasal silah ikiyüzlülüğü

 

Suriye hükümetinin kimyasal silahlarının bulunmadığı yönünde yalan söylediği de doğru değildir. Yaygın şekilde bilinse de, Şam kimyasal silahlara sahip olduğunu ne inkar etti ne de kabul etti. Suriye hükümeti her zaman stratejik olarak, askeri cephanesinde kimyasal silah bulunduğunu doğrulamayan ancak inkar da etmeyen, kasıtlı bir belirsizlik politikası izledi. Buna rağmen, Suriyeli yetkililer isyancıların Suriye içindeki kimyasal silah stoklarını ele geçirmeye çalışmasından veya hükümeti suçlamak üzere kimyasal silah kullanmasından endişe ettiklerini söyledikleri zaman, Suriye'nin kimyasal silaha sahip olduğunu kabul etmiş oluyordu. 

 

2006 yılında Başbakan Ehud Olmert'in İsrail'in nükleer silahlara sahip olduğunu kabul etmesi dışında, Suriye'nin kasıtlı belirsizlik politikası, İsrail'in biyolojik, kimyasal ve nükleer kitle imha silahlarıyla ilgili olarak izlemeye çalıştığı politikanın aynısıdır. Şam ve Tel Aviv'in aynı politikayı izlemesine rağmen ABD hükümeti ve medyası, İsrail hakkında hiçbir şey söylemeyip hatalı bir şekilde Suriye'yi, kimyasal silahlara sahip olmasına dair yalan söylemekle suçlayarak çifte standart uyguluyor. ABD hükümeti de, medyası da, Suriye'nin belirsizlik politikası izlediğini kabul etmiyor.

 

Başkan Obama, Suriye'de Ağustos 2013'te gerçekleşen kimyasal saldırıyı 21. yüzyılın en kötü kimyasal silah saldırısı olarak adlandırma arsızlığında bile bulundu. Felluce'de Iraklı savaşçılara ve sivillere karşı kimyasal silah kullanılmasını ve İsrail'in Lübnan ve Gazze'deki kimyasal silah saldırılarını görmezden geldi. En az Guta'daki kimyasal saldırılar kadar iğrenç bir suç, Amerika Birleşik Devletleri tarafından Felluce'deki kimyasal silah saldırılarında daha fazla Iraklının öldürülmesidir.

 

Geçen yüzyıla baktığımızda da, Saddam Hüseyin'e kimyasal silah temin eden, Iraklı Kürtlere ve İran'a gaz atmak için ihtiyaç duyduğu materyalleri ve teknolojileri ona bilinçli olarak veren Amerika Birleşik Devletleri ve onun İngiliz müttefikleridir. 1980'lerde Bağdat Washington'la yanyana dururken ABD, Irak hükümetinin kimyasal silah kullanmasını bir kez bile kınamış değildir. Hatta İngiliz Savunma Bakanlığı Saddam Hüseyin hükümetinin Irak'ta kimyasal ve biyolojik silahlar geliştirmesine doğrudan doğruya yardım etmiş, Pentagon da Iraklılara İran'a karşı saldırılarını organize etmeleri için yardım etmiş ve Irak'ın İranlılara karşı yürüttüğü kimyasal savaşın başarısını incelemek üzere ABD'li subayları göndermiştir. ABD kasıtlı olarak İranlı kurbanları, kimyasal silah saldırılarından sorumlu olmakla suçlayacak kadar ileri gitmiştir.

 

BM raporundan kendi çıkarlarına uygun yorumlar yapmak

 

ABD ve Rusya'nın 30 Eylül 2012'de Cenevre'de hazırlanan Suriye için Eylem Grubu Nihai Sonuç Bildirgesi hakkında yaptığı, radikal derecede farklı yorumlardan hareketle, Washington'un kasıtlı olarak, sözleşmelerden uluslararası hukuka ve çoktaraflı anlaşmalara kadar herşeyde kendi çıkarlarına uygun yorumlar yaptığı açıktır. 2012'de Cenevre'de yayınlanan nihai sonuç bildirgesinde varılan konsensüs Suriye'deki çatışmaya barışçıl ve demokratik bir çözüm getirme çağrısı yaparken, ABD ve müttefikleri kendi gündemlerinin Rusya, Çin ve dünyanın geri kalanı tarafından benimsendiğini iddia etmeyi tercih etti.  Buradan hareketle o zamanki Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Şam'da rejim değişikliğini destekleyen dışişleri bakanları topluluğu gerçek dışı bir şekilde, Suriye için Eylem Grubu'nun Devlet Başkanı Beşar Esad'ın herhangi bir rol üstlenmeyeceği bir geçiş hükümeti çağrısı yaptığını iddia etti.

 

BM ekibinin Eylül 2013'te Guta'daki kimyasal silah saldırılarının içeriğiyle ilgili hazırladığı rapor bakımından da durum aynıydı. Başlangıçtaki BM raporu ABD ve destekçileri tarafından, kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde yorumlandı. 21 Ağustos'ta eski bir Sovyet yapımı roket rampasının kullanılması, Suriye ordusunun Sovyet yapımı ve Rus yapımı silahları kullanması nedeniyle, Suriye hükümetinin suçlu olduğunun göstergesi olarak vurgulandı.

 

Tek başına, bir Sovyet silahının kullanılmış olması, Suriye ordusunun saldırının arkasında olduğu anlamına gelmez. Eski Sovyet silahları, Suriye'deki isyancılar da dâhil olmak üzere yaygın şekilde kullanılmaktadır. Daha da önemlisi, Sovyet yapımı BM-14 serisi roket rampaları Suriye ordusunun cephanesinde kullanımda değildir. Dahası Sovyetler Birliği bu modeli hiçbir zaman Suriye'ye ihraç etmediği gibi, Sovyet yetkilileri de hiçbri zaman, hiçbir ülkeye sarin gazı içeren savaş başlıkları vermemiştir. Ayrıca bu roket rampalarını alan üç Arap ülkesinin Mısır, Güney Yemen ve Libya olduğu aktarılmaktadır.

 

Suriye'ye karşı bir savaş için aktif lobi faaliyeti yürüten İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Suriye hükümetini saldırının sorumlusu olarak itham etmek için bir harita bile hazırladı. HRW'nin Eylül 2013'te yayınladığı bir raporda gösterilen harita, kimyasal saldırılar için Suriye Cumhuriyet Muhafızları'nın 104. Tugayı'na işaret ediyor. Bu iddia reddedildi, zira Suriye'de yalnızca özel askeri birimler kimyasal silah kullanabilir ve 104. Tugay bunlardan biri değildir. Dahası, izlenmesi gereken bir emir-komuta zinciri vardır; kimyasal silahlar yalnızca üst kademelerden gelecek izin ve onayla kullanılabilir.

 

ABD hükümeti yanıltıcı bir şekilde, BM'nin sarin gazı kullanıldığını doğrulamasını, Suriye hükümetinin sorumlu olduğuna dair bir tür kanıt gibi gösterdi. Sarin numuneleri Birleşmiş Milletler tarafından doğrulanırken, ABD'nin sunduğu, Suriye hükümetinin sorumlu olduğu yönündeki kanıtların gerçekliği incelenmelidir. ABD destekli isyancıların videoları ABD istihbaratı tarafından gerçek gibi değerlendirildi ve Obama Yönetimi tarafından dünyaya sunuldu, oysa kanıtlar doğrulanmamıştı. Aksine, bu iddialarda aynı cesetlerin farklı yerlerde göründüğü şüpheli sahneler var.

 

Stratejik caydırıcılıktan yükümlülüğe

 

Obama Yönetimi kasıtlı olarak, “norm” kelimesinin ve onun çoğulunun (“normlar”) arkasına saklanarak, Suriye'nin uluslararası normları ihlal ettiğini söylediğinde bu kavramı yasallık havası ve görüntüsü vermek için kullanmaya çalıştı. Normlar beklenen davranış biçimleridir, uluslararası toplum tarafından kabul ettirilmesi gereken  zorunlu kurallar değil. Dahası, eğer ABD uluslararası hukuka uymak istiyorsa, Kimyasal Silahlar Sözleşmesi'nin açıkça belirttiği şeye uyması gerekir. Bu sözleşmeye göre bir ihlal olduğunda bütün imzacı taraflar bir araya gelmeli ve ne yapılması gerektiğine karar vermelidir. Amerika Birleşik Devletleri'nin ne yapılacağına tek tarafı olarak karar vermesine veya kendisini uluslararası anlaşmaların zorlayıcısı olarak sunmasına izin veren bir uluslararası kanun yoktur.

 

Suriye, kimyasal silahlarla ilgili duruşunda da uluslararası hukuku hiçbir zaman ihlal etmemiştir. Çünkü Mısır gibi Suriye de, Kimyasal Silahlar Sözleşmesi'ni hiçbir zaman imzalamamıştır. Bu kararın arkasındaki neden, hem Mısır hem de Suriye ordusunun İsrail ordusunun biyolojik, kimyasal ve nükleer kitle imha silahlarına karşı stratejik caydırıcılık unsuru olarak kimyasal silahlarını korumaya karar vermiş olmasıdır. Her ne kadar İsrail 1993 yılında Kimyasal Silahlar Sözleşmesi'ni imzaladıysa da, Myanmar gibi İsrailliler de bu sözleşmeyi onaylamamıştır. İşte bu yüzden Suriye, Guta'daki kimyasal silah saldırısının ertesine kadar, Kimyasal Silahlar Sözleşmesi'ni imzalamamayı tercih etmiştir.

 

2013 yılında Suriye hükümeti bakımından, Suriye'nin kimyasal silah cephanesinin getirdiği yükümlülüğün stratejik caydırıcılık unsuru olarak kullanımına ağır bastığı açık hale geldi. Suriye'deki çatışmanın sonucu olarak, Suriye'nin kimyasal silahlarının yabancı saldırısını veya Suriye'nin işgal edilmesini engellemesi daha az muhtemel hale geldi. Yükümlülük çok büyük hale geldi ve Suriye hükümeti onları teslim etmeye karar verdi. Bu hem ABD hem de İsrail'i memnun etti, zira onlara Suriye ve bölgesel müttefikleri üzerinde stratejik bir avantaj sağladı.

 

Şimdi Şam Kimyasal Silahlar Sözleşmesi'ne katılırken, Suriye hükümetinin OPCW ile vardığı anlaşma altında da kimyasal silahlarını yok etme sorumluluğu olmadığını belirtmek gerekir. Sorumlu taraflar OPCW ve Birleşmiş Milletler'dir. Suriye'nin sorumluluğu kimyasal silah stoklarının tümünü tanımlamak ve beyan etmek ve OPCW'ye bunların yok edilmesi için erişim sağlamaktır. ABD'nin bu gerçekleri de gizlemesi ve durumu manipüle etmesi muhtemeldir.

 

Amerika'nın amacı, dolaylı yıpratma savaşı olarak Suriye ülkesini ezmektir

 

ABD hükümeti, dünyanın daha güvenli bir yer hale gelmesini umursamıyor. Suriye'nin kimyasal silahları, bütün süreç boyunca sis perdesi oldu. Rusya'nın en büyük haber ağı olan Perviy Kanal'a (Birinci Kanal) konuşan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya'nın ABD'ye siyasi tazminat sağlamayı reddetmesi halinde ABD'nin OPCW ile çalışmayı sonlandırma ve Suriye'nin kimyasal silah stoğunu yok etme anlaşmasını manipüle etme tehdidinde bulunduğunu kamuoyuyla paylaştı. Suriye'nin kimyasal silahlarının yok edilmesi anlaşmasının karşılığında Washington'un istediği şey, Rusya ve Çin'in güç kullanılması yetkisi veren bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına izin vermesidir.

 

Guta'daki kimyasal saldırılardan önce Suriye'deki hükümet karşıtı güçler, Suriye ordusu karşısında birbiri ardınca büyük yenilgiler alıyordu. Suriye'ye karşı içerideki basınç azalınca, dışarıdaki basınç yükselişe geçti. İsrail'in Suriye'ye düzenlediği hava saldırıları ve Türkiye sınırında gerçekleşen olaylar ve tehditler, Suriye ordusunun kazanma ivmesini sonlandırmayı amaçlıyordu. İsrail'in ve Türkiye'nin girişimlerinin amacı, Suriye'deki güç dengesini ve savaş momentumunun yönünü değiştirmekti. Bunu, Suriye ordusunda ve hükümetinde korkuya yol açarak onları psikolojik olarak zayıflatmak ve ve farklı tarafa yönlendirmek, diğer taraftan da hükümet karşıtı milisleri saldırılarını yoğunkaştırmaları için motive ve teşvik etmek yoluyla yapmayı amaçlıyorlardı.

 

Hükümet karşıtı milisleri Suriye ordusuna ve destekçilerine kaşı güçlendirme amaçlı psikolojik girişimler başarısız oldu. Suriye ordusunun zaferleri 2013 yılı boyunca devam etti. Hükümet karşıtı milislerin Lazkiye'ye düzenlediği baskınlar bloke edildi ve Ürdün sınırından gelen saldırı dalgaları Suriye ordusu tarafından yenilgiye uğratıldı. Hizbullah da hükümet karşıtı güçlerin Lübnan-Suriye sınırından tasfiye edilmesine yardım etmek üzere müdahil oldu.

 

Bu, ABD ve müttefiklerini gitgide, vekiller yoluyla Suriye'ye dolaylı yoldan saldırmak yerine şu veya bu biçimde doğrudan çatışmaya girmeye yaklaştırdı. Ancak ABD hükümeti hedeflerine kendi kaynaklarını kullanmadan veya kendi kendisini maliyetli girişimlere sürüklemeden ulaşmayı tercih ediyor. İşte bu nedenle Washington'un ilk seçeneği tehdit etmek ve gerçekten askeri güç kullanmadan önce askeri güç kullanmaya hazır olduğu izlenimini vermek oldu.

 

ABD'nin Suriye stratejisi, dolaylı bir yıpratma savaşı stratejisidir. Eğer Suriye'deki çatışan taraflardan biri kazanırsa, Amerika çatışmayı kaybeder. ABD hükümeti ve İsrail, Suriye'deki çatışmanın bütün savaşan taraflar arasında olabildiği kadar uzamasını istiyor. Washington ve Tel Aviv kimsenin tam anlamıyla muzaffer bir şekilde çıkmasını istemiyor. Bu, Pentagon ve ABD hükümeti ile üst düzey bağlantıları olan ABD'li analistler bile bunu kabul ediyor. Bu hedef, bir askeri uzman ve Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi'nin kıdemli görevlisi Edward N. Luttwak tarafından 24 Ağustos 2013 tarihinde  New York Times gazetesinde yayınlanan bir makalede açıkyüreklilikle kabul edildi.

 

Suriye'deki ABD liderliğindeki kampanyanın gerçek hedefi sadece Şam hükümeti değil, Suriye ülkesidir. Hükümet daha az önemli olabilir. Suriye'deki ABD ve İsrail hedefleri, kendi isyancı müttefikleri veya Suriye Ulusal Koalisyonu'ndaki işbirlikçileri kazanıp Şam'da bir hükümet kursa bile, bir ulus-devlet olarak Suriye'yi ezmektir.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com