Rusya ve Çin, ABD'yi Avrasya’dan kapı dışarı edebilirler mi?
- Medyasafak.net
- ANALİZ
- 07.11.2014

Pepe Escobar yazdı...
Pekin-Moskova-Berlin İttifakı'nın Geleceği
Pepe Escobar
informationclearinghouse
Şimdilerde ortalarda dolaşan bir hayalet, “Yeni Amerikan Yüzyılı”nı hızla yaşlandırıyor: Pekin, Moskova ve Berlin'in stratejik bir ekonomik işbirliği içine girme ihtimalleri. Yazının devamında gelin buna PMB diyelim (Pekin-Moskova-Berlin).
Bu olasılık ciddi bir şekilde Moskova ve Pekin'de yüksek kademelerde tartışılırken, Berlin, Yeni Delhi ve Tahran'dan da ilgiyle izleniyor. Fakat, ne Washington'dakilerde, ne de Brüksel'deki NATO genel merkezinde adı dahi geçmiyor. Oralarda bugün ve yarınki gündemin yeni starı, yeni Usama bin Ladin olan Halife İbrahim, nam-ı diğer Ebu Bekr el-Bağdadi: İsmi bir kısaltmalar şenliği olan –ISIS/ISIL/IS– küçük devleti ve hareketiyle Washington'da ve ötesinde histerilere neden olan ele avuca gelmez, kerameti kendinden menkul baş keseci.
Washington, Teröre Karşı Küresel Savaş şarkısını ne kadar sık remiksleyip piyasaya sürerse sürsün, Avrasya'nın jeopolitik dengeleri değişmeye devam ediyor ve sırf Amerikalı elitler “tek kutuplu dünya” partilerinin bitmeye yaklaştığını kabul etmiyorlar diye, duracağa da benzemiyor. Onlar için, Pentagon'un kullanmayı sevdiği tabirle, “tüm alanlarda hakimiyet” çağının kapanışı akıl alır bir durum değil. Nihayetinde, yabana atılamaz ve yeri doldurulmaz bir milletin bütün alanları –askeri, ekonomik, kültürel, sanal ve uzay- kontrol etmesi için gereken, dini bir doktrin niteliğindedir. İstisnacılık yanlısı (exceptionalist) misyonerler eşitlik aramıyorlar. En iyi ihtimalle, “gönüllü işbirlikleri” kuruyorlar, tıpkı “kırkın üstünde ülkenin” ISIS/ISIL/IS'e karşı kurduğu gibi, kimileri kenarda durup alkışlayacak (ve plan yapacak), kimileri de bir ya da iki garip uçağını Irak ve Suriye'ye gönderecekler.
NATO, bazı üyeleri Cihadistan'da resmi olarak savaşmayacak olsalar bile, baştan aşağı Washington'un kontrolünde. Hiç bir zaman Avrupa Birliği'ni içine almakla ya da Rusya'yı Avrupalı hissettirerek rahatlatmakla kendisini rahatsız etmeyecek. Halife ise dikkatleri dağıtan küçük bir oyalanma. Hatta kimi postmodern şüpheciler ve karamsarlar, “evrenin süper gücünün” ilgisini topsuz alana çekmek için, Çin ve Rusya tarafından küresel oyun alanına gönderilen bir ajan olduğuna inanıyorlar.
Böl ve yalnızlaştır
Hal böyleyken, Çin ve Rusya varlıklarını iyiden iyiye hissettirmişlerken, tüm alanlarda tam hakimiyet politikası nasıl uygulanabilir? Washington'un verdiği cevap -gerek Ukrayna'da, gerekse Asya Suları meselesinde- bu uygulamanın böl ve yalnızlaştır olabileceği yönünde.
Pasifik Okyanusu'nu Amerikan Gölü olarak muhafaza etmek için, Obama yönetimi Asya'ya tekrar bir oyun kurucu olarak döndü. Bu dönüş kapsamında, bir yandan mütevazi askeri hamleler yapılırken, bir yandan da Japonya'ya karşı Çin milliyetçiliğini cüretkar bir şekilde kaşıdı. Dahası, bir yandan da bilhassa Güney Çin Denizi'ndeki enerji anlaşmazlıkları üzerine odaklanan, Güneydoğu Asya ile ilişkileri ve ittifakları güçlendirme siyaseti izlendi. Aynı zamanda Trans-Atlantik İşbirliği Anlaşması'nı hayata geçirerek, muhtemel diğer ticaret anlaşmalarının önünü kesti.
Rusya'nın Batı sınırlarında ise, Obama yönetimi Kiev'deki rejim değişikliği yönündeki kıvılcımları körükleyerek, yangına çevirdi ki, bu durum Vladimir Putin ve Rus Yönetimi için Moskova'ya yönelik bir varoluşsal tehdit olarak algılandı. Askeri üsleri ve etki alanları küresel olan Amerika'nınkinin aksine, Rusya'nın sınırları dışındaki ülkelerde öyle pek de hatırı sayılır bir etkisi yoktu. Ancak Kiev başka. Pek çok Rus için, Kiev, Rusya'nın sınırları ötesinde alelade bir yer olarak görülemedi.
Moskova'ya göre, Washington ve onun NATO müttefikleri giderek artan bir şekilde kendi ülkelerinden Baltık Denizi'nden Karadeniz'e uzanan yeni bir Demir Perde oluşturmakla ilgilenmekteler ve Ukrayna da bu planın görünen yüzü. Pekin-Moskova-Berlin hattının terimleriyle okuyacak olursak, bunu Rusya'yı yalnızlaştırma ve onun Almanya ile girdiği ilişkileri engelleme girişimi olarak görebiliriz. Ana ve nihai amaç ise, Washington'un kontrolünde olmayacak ekonomik ve ticari bir Avrasya hareketini engellemek amacıyla, Avrasya'yı bölmektir.
Pekin'in görüşüne göre, Ukrayna krizi, Washington'un Rusya'yı taciz etmek ve yalnızlaştırmak için düşünülebilecek her kırmızı çizgiyi geçtiğini gösteren bir örnek olaydır. Çin yönetimi için, Ukrayna olayı, Yeni Muhafazakarlar ve Soğuk Savaş “liberalleri”nden, Susan Rice ve Samantha Power gibi İnsan Hakları meraklısı müdahalecilere kadar Washington'un tüm elitlerince tamamen desteklenmiş, bölgeyi Amerikan çıkarları doğrultusunda istikrarsızlaştırma girişidir. Tabii ki, eğer Ukrayna Krizi'ni Washington'dan izliyorsanız, böylesi görüşler size bir Marslı kadar yabancı görünebilir, doğaldır. Fakat, dünya Avrasya'nın göbeğinden, Washington'dan göründüğünden farklı görünüyor, özellikle de yükselen Çin'den ve onun yeni yeni biçim verdiği Çin Rüyası'ndan (Zhongguo meng).
Başkan Xi Jinping tarafından açıklıkla ifade edildiği gibi, bu rüya, gelecek Avrasya ticareti için Trans-Asya Ekspresi'nin muadili olacak, Çin önderliğinde organize edilmiş yeni bir İpek Yolu'nu içeriyor. Yani, mesela, eğer Pekin, Washington ya da Tokyo tarafından denizlerde bir baskıya maruz kalırsa, vereceği cevaplardan biri de, Sibirya ve Orta Asya olmak üzere, iki farklı rotalı kullanılabilen ticaret odaklı bir Avrasya karayolları projesidir.
Bu bağlamda, eğer sadece Amerikan medyasını ve Washington'daki “tartışmaları” takip ediyorsanız, farkında olmayabilirsiniz ama, yeni bir dünyanın kıyısındayız. Bir zamanlar, çok da geçmiş sayılmayan günlerde, Pekin Yönetimi, Washington'un yanında, jeopolitik ve ekonomik oyunu tekrar yazma fikriyle haşır neşirdi, Putin'in Moskova'sı ise bir gün NATO'ya girebilme ihtimalini gözlüyordu. Çok geçmedi. Bugün Batı'nın bir kısmı, Amerikan gücü ve Washington'un isteklerince domine edilmekten azade, geleceğin Almanya'ları olma yollarında.
Moskova, gerçekten de, Almanya ile yarım yüzyıldan az olmayan, endüstri işbirliği ve artan karşılıklı enerji bağımlılıkları üzerinden bir stratejik diyalog içerisinde. Küresel Güney'in bir çok köşesi Almanya'nın bu tutumunun farkında ve Almanya'yı Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'nın ardından, “altıncı BRICS gücü” olarak görmeye başladılar.
Suriye'den Ukrayna'ya uzanan küresel krizin ortasında, görünen o ki, Berlin'in jeostratejik ilgileri, yavaş yavaş Washington'unkilerden ayrılmaya başlıyor. Alman sanayicileri, özellikle, Rusya ve Çin ile yapılacak sınırsız ticari anlaşmalara istekli görünüyorlar. Bu süreç, onların ülkelerini Avrupa Birliği sınırlarıyla sınırlanamayacak bir küresel güç olma yoluna sokabilir ve uzun vadede, Amerikan uydusu olan Almanya dönemine son verebilir.
Uzun ve dolambaçlı bir yol olacak. Alman Meclisi, Bundestag hala güçlü bir şekilde Atlantikçi ajandanın bağımlısı ve Washington'a itaati her şeyden öncelikli. Hala on binlerce Amerikan askeri Alman topraklarında. Yine de, ilk defa, Alman Şansölyesi Angela Merkel Ukrayna meselesinde Rusya'ya daha ağır yaptırımlar ve ambargonun dayatılması meselesinde tereddüt etti, çünkü üç yüz binden az olmayan Almanın işi Rusya'yla olan ilişkilere bağlı. Sanayici liderler ve finansal kurumlar böylesi bir ambargo girişiminin tamamen aleyhlerinde olmasından korkarak, şimdiden alarm çanlarını çalıyorlar.
Çin'in İpek Yolu şöleni
Çin'in Avrasya'da kurmak istediği yeni jeopolitik oyunun modern tarihte çeşitli izdüşümleri var.
Deng Xiaoping, nam-ı diğer “Little Helmsman”ın küresel sahnede ülkeyi olabildiğince düşük profille temsil etmek siyasetinin üzerinden çok zaman geçti. Tabii ki, bu siyaset birçok tartışmalara ve anlaşmazlıklara neden oldu, özellikle de ülkenin duyarlı meseleleri üzerinden konuşurken: Tayvan, Hong Kong, Tibet, Sincan, Güney Çin Denizi, rakipler Hindistan ve Japonya, ve sorunlu müttefik Kuzey Kore ile Pakistan. Ve Pekin'in domine ettiği çevre bölgelerde başlayan popüler ayaklanmalar kışkırtıcı ve tehlikeli seviyelere ulaştı.
Ülkenin bir numaralı önceliği hala iç politikaya yönelik, Başkan Xi'nin ekonomik reformlarına odaklanmış durumda, bir yandan da “şeffaflık”ı artırırken, öte taraftan yönetimdeki Komünist Parti içerisindeki yolsuzluklarla mücadele ediyor. Uzak ara ikinciliği ise, Washington'ın tekrar bölgede oyun kurucu olma planlarına, Washington'ın “Çin Tehlikesi” demeye dünden hazır aktörlerini kışkırtmamaya özen göstererek, açık deniz donanması inşası, nüklear denizaltılar ve ileri teknoloji hava kuvvetleri ile nasıl bir karşılık verilebileceği sorusu alıyor.
Bu arada, Amerikan donanması yakın gelecekte de hala küresel deniz yollarını kontrol ediyor olacağı için, bahsi geçen Avrasya'yı kateden yeni bir İpek Yolu inşası planları hız kazanıyor. Planın bitmiş hali Avrasya için bir altyapı bütünleşmesi zaferi olacak, Çin'i Batı Avrupa'ya ve Akdeniz'e bağlayan yollar, hızlı trenler, boru hatları, limanlar, eski Roma'nın Mare Nostrum'u gibi, düşünülebilecek her düzeyde.
Marco Polo'nun yaptığının tersine bir seyahatle, İpek Yolu'nun bir kolu, eski imparatorluk başkenti Xian'dan, Sincan'daki Urumçi'ye, oradan Orta Asya, İran, Irak, Anadolu Türkiye'si ile devam edip Venedik'le bitecek. Diğer kol, deniz yolu ile Fujian bölgesinden başlıyor ve Malacca boğazı yoluyla Hint Okyanusu'na, Kenya'da Nairobi'ye ve son olarak Süveyş Kanalı yolu ile Akdeniz'e gidiyor. Toparlamak gerekirse, Pekin'in, İpek Yolu Ekonomik Kemeri derken bahsettiği bu ticaret yolu.
Çin stratejisi bilhassa beş kilit bölge ile karşılıklı bağlardan mürekkep bir ağ kurmak istiyor: Rusya (Asya ve Avrupa'nın ortasındaki kilit köprü), Orta Asya yolu, Güneybatı Asya (özellikle önemli rolleriyle İran, Irak, Suriye, Suudi Arabistan ve Türkiye), Kafkasya ve Doğu Avrupa (Belarus, Moldova ve istikrarına bağlı olarak Ukrayna da dahil). Dahil oldukları takdirde, İpek Yolu'nun niteliğini de artıracak olan, -bir nevi “İpek Yolu Plus”- Afganistan, Pakistan ve Hindistan da unutulmamalı.
Yine İpek Yolu Plus, Bangladeş-Çin-Hindistan-Myanmar'ın birleştiği bir ekonomik koridoru da içerebilir, ve Çin-Pakistan ekonomik koridoru ile birleşebilir ve Pekin'e Hint Okyanusu'na ulaşmakta bir ayrıcalık sunabilir. Tekrar söylemek gerekirse, tüm bu plan hayata geçerse, her şeyiyle, yollar, hızlı trenler, boru hatları ve fiber-optik şebekelerle, bölgeyi Çin'e bağlayabilir.
Xi, kendisi bizzat, son Yeni Delhi ziyaretinden hemen önce, Hindistan-Çin ilişkisini, the Hindu'ya yazdığı yazıda tasvir etti ve “Dünyanın fabrikası” ile “Dünya'nın arka ofisi”nin birleşmesinden, en rekabetçi üretim üsleri ve en cazip tüketici pazarları çıkacaktır.” diye yazdı.
Çin'in bu Avrasya'nın geleceği için özenle hazırlanmış planının düğüm noktası Sincan Eyaleti'nin başkenti ve en büyük ticari fuar, Çin-Avrasya Fuar'ının ev sahibi olan Urumçi. 2000'den beri, Çin'in başlıca önceliği, ne pahasına olursa olsun geniş çöllerle kaplı fakat petrol zengini olan bu bölgeyi şehirleştirmek ve sanayileştirmek. Ve görünen o ki, Pekin'e göre pahası da bölgeyi Çinlileştirmek, ve doğal bir sonucu olarak Uygur muhalefetine her türlü baskılamayı reva görmek. Halkın Kurtuluş Ordusu (People's Liberation Army) Generali Li Yazhou, bu yüzden Orta Asya için, “Göklerden modern Çin'e bahşedilen usta eli değmiş bir tatlı” demiştir.
Çin'in Avrasya'yla ilişkili vizyonunun, her türlü ulaşım ve iletişim imkanlarının Pekin'e bağlanması yönünde olduğunu çok yerinde ve detaylı bir şekilde, Pekin Üniversitesi'ndeki Uluslararası ve Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden akademisyen Wang Jisi'nin 2012'de bastığı “Batıya Yürümek: Çin'in Jeostratejisini Dengelemek” (“Marching Westwards: The Rebalancing of China's Geostrategy,”) başlıklı referans makalesinde anlatılıyor. Böylesi bir Avrasya kurulumuna cevap olarak, Obama yönetiminin yapacağı en iyi şey, Hint Okyanusu'ndan Güney Çin Denizi'ne yeni bir donanma çevrelemesi yapmak, bir yandan da Çin'in etrafındaki Japonya'ya ve Hindistan'a yönelik stratejik müttefiklik politikaları uygulayıp, bölgedeki çatışmaları körüklemek olacaktır. (NATO, tabii ki, Doğu Avrupa'da Rusya'yı içermekle görevli.)
Demir Perde, İpek Yollarına karşı
400 milyar dolar değerindeki “yüzyılın gaz anlaşması” geçtiğimiz Mayıs ayında Putin ve Çin Başkanı tarafından imzalanarak; inşası Yakutsk'da hâlihazırda devam etmekte olan Sibirya'nın Gücü boru hattının yapımına zemin hazırladı. Boru hattı ile Rus doğal gazının Çin piyasasına akışı sağlanacak. Bu durum açıkça iki ülke arasındaki turboşarjlı, enerjiye dayalı stratejik partnerliğin başlangıcı olduğunu gösteriyor. Bu arada, Alman işadamları ve sanayicileri gelişen diğer bir gerçeğe dikkat çekiyor: Gelecekteki yeni İpek Yolları üzerinden taşınacak olan Çin yapımı ürünlerinin ulaşacağı son piyasa Avrupa olsa da; tam tersi de uygulanabilir. Olası ticari bir gelecekte, Çin 2018 itibariyle ABD ve Fransa'nın önünde Almanya'nın lider ticaret partneri olabilir.
Bu tür gelişmelere, Washington tarafından memnuniyetle karşılanan, olası bir engel de NATO'yu değil ama AB'yi çoktan ikiye ayırmış olan Soğuk Savaş 2.0'dır. Mevcut Avrupa Birliği içerisinde, Rus karşıtı kamplar Büyük Britanya, İsveç, Polonya, Romanya ve Baltık uluslarından oluşuyor. Diğer yandan, İtalya ve Macaristan Rus taraftarı sayılırken; Almanya'nın halen yeni Demir Perde'nin mi “Go East” (Doğu'ya) zihniyetinin mi yanında yer alacağı tahmin edilemiyor. Bunun için, Ukrayna kilit ülke olarak kalıyor. Eğer Moskova'nın teklif ettiği gibi olur da başarılı bir şekilde tarafsız politika benimsenebilirse (kendi bölgesi için belirgin bir özerklik ile) Washington'a aforoz manasına gelecek ve “Go East” yolu açık kalacak. Eğer başarılı olmazsa bu da Pekin Moskova Berlin'in geleceği daha riskli bir teklif olarak kalacak.
Avrasya ekonomi geleceğinin bir diğer vizyonunun da ufukta olduğu bilinmelidir. Washington Avrupa'ya Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı'nı (Transatlantic Trade and Investment Partnership) ve benzer şekilde Asya'ya Transpasifik Ortaklığı'nı (Trans-Pacific Partnership) empoze etme girişimindedir. Her iki ortaklık da; küreselleşen Amerikan şirketlerinin tarafında olmakla birlikte, Amerika'nın dünya çapındaki ekonomik hegemonyasını güçlendirirken; BRICS ekonomilerinin ve yeni gelişen piyasaların yükselmesini engellemektedir.
Moskova tarafından gözlemlenen iki kesin gerçek, Çin ve Berlin'in bu iki ‘ticari' anlaşmanın arkasındaki kararlı jeopolitikler olduğunu gösteriyor. Çin'in Transpasifik Ortaklığı'na (TPP), Rusya'nın Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı'na (TTIP) dâhil olmayışı gelecekte ortaya çıkabilecek ticari/parasal savaşın gizlenmiş kaynakları olabileceğini gösteriyor. İspanya, İtalya ve Fransa'ya gerçekleştirdiğim seyahatlerde görüştüğüm kaliteli tarım üreticileri TTIP'nin NATO'nun ekonomik bir versiyonundan başka bir şey olmadığını defalarca tekrarladırlar. Askeri müttefik olan Çin'in Xi Jinoing'i de belki de istekli bir biçimde ‘demode bir yapı' olarak adlandırıyor.
Avrupa Birliği Ulusları arasında (özellikle Akdeniz Kulübünde, Güney Avrupa ülkelerinde) TTIP'ye yönelik önemli bir direniş var, tıpkı Asya Ulusları arasında (bilhassa Japonya ve Malezya'da) TPP'ye yönelik olduğu gibi. İşte tam da bu durum Rusya ve Çin'e yeni İpek Yolları için ve Rusya destekli bir Avrasya Birliği'nin sağlayacağı yeni tip ticarete dair ümit veriyor. Bu duruma, Alman iş ve ticaret dünyasının ileri gelenleri, Rusya ile ilişkileri hayati addedenler, yakın ilgi gösteriyorlar.
Nihayetinde, Berlin Avrupa Birliği'nin geri kalanında süregiden krize (beş yılda üç resesyon) öyle aşırı endişeli de izlemedi. Avrupa Merkez Bankası, Uluslararası Para Fonu ve Avrupa Komisyonu aracılığıyla, Berlin, pratik nedenlerle, dümenin başına geçti, ve Doğu'ya eskisinden de fazla bakıyor.
Üç ay önce, Alman Şansölyesi Angela Merkel Pekin'i ziyaret etti. Haberlerde zorlukla yer bulabilen bir gelişme, çığır açıcı bir projeydi: Pekin ile Berlin arasında kesintisiz bir hızlı tren hattı. Sonunda inşa edildiğine, Asya'dan Avrupa'ya rotasındaki onlarca ulus için bir ulaşım ve ticaret mıknatısı haline gelecek. Moskova'dan geçerek, İpek Yolu'nun Avrupa ile nihai bütünleştirici olabilir ve tabi Washington'un kötü kabusu.
Rusya'yı kaybetmek
Medya'nın tüm dikkati, Galler'de yapılan NATO zirvesinin mütevazi bir sonucu olarak, gelecekte Ukrayna benzeri durumlar hasıl olduğunda “hızlı tekpi gücü”nün yerleştirilmesi kararı üzerine toplandı. Bu sırada, genişleyen Şangay İşbirliği Örgütü -NATO'nun muhtemel Asyalı dengi- Tacikistan, Duşanbe'de toplanmıştı. Washington'da ya da Batı Avrupa'da olayın üzerine eğilen kimseler olmadı. Halbuki ciddiye almalıydılar. Orada, Çin, Rusya ve dört Orta Asya ülkesi bir grup yeni ve etkileyici ülkenin üyeliği için anlaşmaya vardılar: Hindistan, Pakistan, ve İran. Etkileri oldukça kapsamlı olacak bir gelişme. Nihayetinde, Başbakan Narendra Modi'nin liderliği altında Hindistan da kendince bir İpek Yolu hayali içindeydi. Gerisinde, Avrasya'nın jeopolitik haritasını değiştirebilecek “Çinhindi” ekonomik yaklaşımının ihtimalleri yatmakta. Aynı zamanda, İran da bu “Çinhindi” kavuşmasına doğru ilerlemekte.
Dolayısıyla, Şangay İşbirliği Örgütü, yavaş fakat emin adımlarla Asya'nın en önemli uluslararası organizasyonu olmaya doğru gidiyor. Şimdiden herkesin malumu ki, uzun dönemli hedeflerinden biri Amerikan Doları ile ticareti durdururken, enerji ticaretini Petro-Yuan ile Petro-Ruble'lerle yürütmek. Tabii ki, Amerika bu örgüte hiç bir zaman davet edilmeyecektir.
Maalesef, şimdilik tüm bunlar geleceğe dönük planlardan ibaret. Şimdi ise, Kremlin tekrar Washington'la konuşmak istediğine dair işaretler verirken, Pekin'se zaten bundan hiç vazgeçmemişti. Obama yönetimi hala, teknolojik ve askeri üstünlüğüne güvenerek, miyop bir bakış açısıyla kendi sıfır-sonuçlu oyununa gömülüyor Avrasya'da. Halbuki Pekin'in birçok pazara ve nakit akışına, Moskova'nınsa enerjiye ulaşma ayrıcalıkları var. Washington, Pekin ve Moskova arasındaki üçlü bir işbirliği hiç şüphesiz –Çinlilerin söyleyeceği şekilde- bir kazan-kazan-kazan oyunu olabilirdi, fakat çok umutlanmayın.
Onun yerine, Çin ve Rusya'nın diğer Avrasya güçlerini de içlerine aldıkları bir yakınlaşmanın beklentisinde olun. Pekin varını yoğunu, Vladimir Putin'in Ukrayna üzerinden tecrübe ettiği Amerika ve NATO karşıtlığının akabinde, yönünü Doğu'ya çevireceği ihtimaline yatırdı. Aynı zamanda, Moskova da dikkatli bir şekilde, böylesi bir ekonomik lokomotifle yakınlaşmanın sonuçlarını tahlil etmekte. Bir gün, aklı selim bir sesin Washington koridorlarında yüksek sesle, Amerika'nın nasıl olup da Çin ve Rusya'yı “kaybettiğini” sorgulaması muhtemel.
Şimdilik, Çin'i geleceğin Avrasya düzeninde bir çekim alanı olarak düşünebiliriz. Rusya'nınkine benzer bir birleşme politikası çok kolaylıkla Hindistan'la ve diğer Avrasya devletleriyle de ve nihayetinde tarafsız Almanya ile de uygulanabilir görünüyor. Böylesi bir oyunun son hamlesi olarak, Amerika kendisi Avrasya'dan kapı dışarı edilmiş bulabilir ve Pekin-Moskova-Berlin oyunu tersine çeviren aktörler olarak belirebilirler. Bahislerinizi şimdiden yatırın. 2025'de toplayın.
Asia Times/Hong Kong'da düzenli olmayan yazıları çıkıyor, Russian Times'da analist ve TomDispatch yazarı. Yeni kitabı, Kaos İmparatorluğu (Empire of Chaos), Kasım'da Nimble Yayınları'nca basılacak.
Çev: Mehmet Ali Beygider
www.medyasafak.net