Kaostan düzen çıkarma: Küresel elitlerin “Ortadoğu Birliği” planı

Kaostan düzen çıkarma: Küresel elitlerin “Ortadoğu Birliği” planı
“AB’nin kanlı bir savaştan sonra, tarihin en başarılı barış ve kalkınma projesi olarak ortaya çıktığını hepimiz biliyoruz. Bugün, Ortadoğu için aynı beklentilere sahibiz.” Bir “Ortadoğu Birliği”nin kurulup kurulamayacağını tarihin şu anında belirlemek zordur, ancak Ortadoğu haritasını yeniden çizme sürecinin seyir halinde olduğu kesindir.

 

 

 

Steven MacMillan

 

 

Global Research

 

 

Ortaduğu on yıllardır bir kaos girdabının içine sürüklendi ve bölge, Batı destekli vekalet savaşları nedeniyle son yıllarda giderek daha istikrarsız hale geldi. Mevcut Ortadoğu haritası 1916 yılında, Osmanlı yönetimindeki Suriye, Irak, Lübnan ve Filistin topraklarını İngiltere veya Fransa tarafından kontrol edilecek bölgeler şeklinde ayıran gizli Sykes-Picot anlaşması ile çizilmişti. Bugün Ortadoğu'da gördüğümüz kaos, şu andaki stratejik ve emperyal hedeflerini yerine getirmek üzere haritayı yeniden çizmeye çalışan İngiliz-Amerikan-İsrail güçlerinin ürünüdür.

 

“İslam Devleti”: ABD istihbaratının bir ürünü

 

“İslam Devleti” (İD) örgütü, Irak'ta yürüttüğü son terör kampanyası sebebiyle son aylarda manşetlerde yer aldı ve bu kampanya, ABD'nin ülkenin kuzeyinde hava saldırıları düzenlemesine yol açtı. Ancak ana akım çevrelerin ihmal ettiği şey, ABD istihbarat örgütleriyle İD arasında yakın bir ilişkinin bulunduğu ve bu istihbarat örgütlerinin grubu yıllardır eğittiği, silahlandırdığı ve finanse ettiğidir. 2012 yılında World Net Daily'nin Ürdünlü yetkililerden sızdırdığı belgelere göre ABD ordusu, Beşar Esad yönetimine karşı savaşmak üzere Suriye'ye konuşlandırmadan önce Ürdün'de (o zamanki adıyla)  IŞİD'i eğitiyordu.  Illinois Üniversitesi'nden hukuk profesörü Francis Boyle, İD'yi, amacı “bir devlet olarak Irak'ı yok etmek” olan “örtülü bir ABD istihbarat operasyonu” olarak tanımlamıştır.

 

Ortadoğu'daki strateteji, devamlı bir istikrarsızlık durumu üretmek ve Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesini sağlayacak şekilde ulus devletlerin yok edileceği bir “yapıcı kaos” politikası izlemektir. İD, bir kez daha Irak'a müdahale etmek için gerekli bahaneyi sunmuştur; müdahalenin amacı ise, Erbil'deki petrol sahalarının kaotik ve işlev bozuklukları olan paralı askerlerin değil, çok uluslu şirketlerin eline geçmesini sağlamaktır. Buna, “bir devlet olarak Irak'ın” yok edilmesi gündemini ilerletecek şekilde, ABD, Britanya ve Fransa'nın ülkenin kuzeyindeki Kürtleri “desteklemesinin” meşrulaştırılması da eklenmelidir. Dış İlişkiler Konseyi (CFR) Başkanı ve Dışişleri Bakanlığı'nın eski politika planlama müdürü Richard Hass geçen ay  Project Syndicate için yazdığı bir makalede bunu söylüyordu:

 

“Artık, Irak'ın bölünmesinin kaçınılmazlığını (ki ülke artık, İran nüfuzuna karşı bir siperden ziyade, bu nüfuzun bir aracı haline gelmiştir) kabul etmenin ve Irak'ın eski sınırları içinde bağımsız bir Kürdistan'ın kurulmasını desteklemenin zamanı gelmiştir.”

 

Haziran ayında yazdığım gibi, Irak'taki politika ülkeyi 3 ayrı dini ve etnik mini devlete bölmektir: batıda Sünni Irak, doğuda bir Arap Şii devleti ve kuzeyde Özgür Kürdistan. Irak'ın üçe bölünmesi hedefi, 1982 gibi erken bir tarihten bu yana yeni-emperyal politika çevrelerinde tartışılmaktadır. O tarihte, İsrail Dışişleri Bakanlığı'yla da yakın bağlantıları bulunan İsrailli gazeteci Oded Yinon, Dünya Siyonist Teşkilatı'nın gazetesinde yayınlanan, “Bin dokuz yüz seksenlerde İsrail için bir strateji” başlıklı bir makale yazmıştı. Yinon bu makalede Büyük İsrail planını tartışıyor ve Ortadoğu'da İsrail'in yayılmasını tehdit eden en büyük engel olarak özellikle Irak'a işaret ediyordu:

 

“Bir taraftan petrol zengini olan, diğer taraftan ise içeriden parçalanmış bir Irak'ın İsrail'in hedeflerine aday olacağı kesindir. Irak'ın dağılması bizim için, Suriye'nin parçalanmasından daha da önemlidir. Kısa vadede, İsrail'e en büyük tehdidi oluşturan Irak'ın gücüdür. (s.12)………. Tıpkı Lübnan'da olduğu gibi daha ileride Suriye ve Irak'ın da etnik veya dini açıdan ötekilerden ayrı bölgelere bölünmesi, İsrail'in Doğu cephesinde uzun vadedeki temel hedefidir; bu devletlerin askeri gücünün dağılması ise kısa vadedeki temel hedeftir.” (s.11.)

 

Yinon şöyle devam ediyordu:

 

“Irak'ta, Osmanlı zamanında Suriye'de olduğu gibi etnik/dini çizgiler üzerinde eyaletlere bölünme mümkündür. Bu şekilde, üç büyük şehrin – Basra, Bağdat ve Musul – etrafında üç (veya daha fazla) devlet var olacak, güneydeki Şii bölgeler kuzeydeki Sünni ve Kürt bölgelerinden ayrılacaktır.”(s.12)

 

İsrail, 1948 yılındaki kuruluşundan beri, İngiliz-Amerikan gücünün bir uzantısından başka bir şey değildir, dolayısıyla İsrail topraklarında her türden genişleme, bölgede İngiliz-Amerikan hegemonyasıyla eş anlamlıdır. CFR tarihçisi Carroll Quigley'in  “Anglo-American Establishment” [“İngiliz-Amerikan yapısı”] kitabında söylendiğine göre, 1916 - 1919 yılları arasında İngiliz Dışişleri Bakanı olan  ve İngiltere'nin Filistin'de bir Yahudi devletinin (İsrail'in) kurulmasını desteklediğini ilan eden 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu'nu kaleme almış olan  Arthur James Balfour,  aynı zamanda Milner Grubu'nun üyesiydi. Milner Grubu, CFR'nin İngiliz kolu olan Uluslararası İşler Kraliyet Enstitüsü'nün (RIIA), yahut Chatham House'un öncüsüdür ve her iki kuruluş da, küresel bir İngiliz-Amerikan imparatorluğunun kurulması hedefini desteklemektedir.

 

 

Bir “Ortadoğu Birliği” planı

 

 

Batılı düşünce kuruluşu stratejistleri, Ortadoğu'da açığa çıkarılan kaos ve istikrarsızlığı finanse ettikten ve bunun önemli bir bölümünden sorumlu olduktan sonra şimdi, kaostan düzen çıkarma doktrininin klasik bir açılımı olarak, kendilerinin yarattığı soruna çözüm olarak merkezileşmiş, egemenliğe el koyan bir birlik öneriyorlar. The New American dergisinin geçen ay yazdığına göre, CFR'deki Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'nde misafir öğretim üyesi Ed Husain, bugünkü Ortadoğu'yu AB kurumadan önceki Avrupa'ya benzetti ve süregiden şiddetin tek çözümünün bir “Ortadoğu Birliği”nin kurulması olduğunu savundu. Günümüzün Ortadoğu'sunu 17. Yüzyıl Avrupa'sına benzeten Hass da, “Yeni Otuz Yıl Savaşları” makalesinde bu düşünceye yer verdi. Hass, “yeni bir yerel düzenin” ortaya çıkmaması halinde geleceğin muhtemelen çalkantılı olacağını ileri sürüyor:

 

“Şimdi ve öngörülebilecek bir gelecek boyunca – yeni bir yerel düzen ortaya çıkıncaya veya tükenmişlik meydana gelinceye kadar – Ortadoğu, çözülecek bir sorundan ziyade, yönetilecek bir durum olacaktır.”

 

Ortadoğu üzerinde AB tarzı bir yönetici yapının kurulması fikri, yeni değildir. 2008 yılında Irak hükümeti, ABD'li düşünce kuruluşu Barış Enstitüsü'ne hitaben, Ortadoğu'da Suudi Arabistan, İran, Kuveyt, Ürdün, Suriye, Irak, Türkiye ve belki daha ileride Körfez devletlerini içine alacak,  AB tarzı bir ticaret bloğu çağrısı yapmıştı. Chatham House da, Türkiye'nin bölgedeki rolüyle ilgili meseleleri tartışmak üzere Türkiye'de, “Chatham House İstanbul Yuvarlak Masası” isimli bir inisiyatif kurmuştu. Dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 2011 yılında bu inisiyatifin ikinci toplantısına katılmış, aynı toplantıda dönemin “AB Bakanı ve baş müzakerecisi” Egemen Bağış da AB'yi Ortadoğu için bir model olarak tanımlayan bir konuşma yapmıştı:

 

“AB'nin kanlı bir savaştan sonra, tarihin en başarılı barış ve kalkınma projesi olarak ortaya çıktığını hepimiz biliyoruz. Bugün, Ortadoğu için aynı beklentilere sahibiz.”

 

Bir “Ortadoğu Birliği”nin kurulup kurulamayacağını tarihin şu anında belirlemek zordur, ancak Ortadoğu haritasını yeniden çizme sürecinin seyir halinde olduğu kesindir.

 

 

www.medyasafak.net