Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (48)

Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (48)
İbn Kayyım “Allah-u Teâlâ İmam Hasan’ı mükâfatlandırdı ve imameti O’nun zürriyetine verdi. İmam Hüseyn’i (a.s.) ise dünyayı istemesi yüzünden cezalandırdı!” diyor. Yani Hz. Resulullah’ın (s.a.a.) reyhanesi, Ehl-i Beyt-i Mutahhara’dan biri hakkında bu ifadeleri kullanıyor İbn Kayyım el-Cevziyye! Bu çizgiyi niçin Ümeyyeci din anlayışına bağlı, Ali’ye ve Ehl-i Beyt’ine düşmanlık besleyen bir akım olarak tanımlıyorsun diye soranlara işte bundan dolayı diyorum!

 

- Rahman Rahim Allah'ın Adıyla ve O'nun yardımıyla. Hamd Allah'a özgüdür. Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.), tertemiz Âl'ine olsun.

 

Değerli izleyiciler es-selamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuhu! “Utruhatü'l-Mehdeviyet” programının yeni bir bölümüne hoş geldiniz. Aziz izleyicilerimiz bu programda “İmam Mehdi İmam Hasan'ın (a.s.) mı yoksa İmam Hüseyn'in (a.s.) mi soyundandır?” sorusunu cevaplandırmaya çalışacağız. Görüş ayrılığının gerçekleştiği ihtilaflı noktalardan biri de geçen hafta Seyyid Kemal Haydari Bey tarafından kısaca değinilen bu konudur. Bazen bir konu birkaç hafta sürebiliyor. Seyyid Haydari Bey programa hoş geldiniz diyor ve sorumuzu soruyoruz: İmam Mehdiyü'l-Muntazar kimin neslindendir?

 

- Kovulmuş şeytandan her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığınır, Rahman ve Rahim olan Adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun. Allahümme salli ala Muhammedin ve Âli Muhammed ve accil feracehum.

 

Sadece İslam inanç sistemine değil tüm semavi şeraitlere göre de insanlık tarihi, zulüm ve haksızlıktan sonra adalet ve hakkaniyeti yeryüzüne hükümran kılacak bir ıslah edicinin yönetimiyle son bulacaktır. Bu noktada hiçbir görüş ayrılığının olmadığını önceki programlarda söylemiştik. Gerçi görüşüne aldırış edilmeyecek ve önemsenmeyecek bazı kişiler Mehdi-i Muntazar'ın (a.f.) ahir zamanda zuhur edeceği konusunu inkâr etmeye çalışmıştır. Ancak bu tür bir inkârın hiçbir geçerliliğinin olmadığını önceki programlarda belirtmiştik.

 

Pek çok kişinin Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Beyt Okulunun sahih hadislerine göre İmam Mehdi'nin nesebinin kime dayandığı sorusunun cevabını öğrenmek istediğini düşünüyorum. Bilginler “İmam Mehdi Hz. Fatıma'nın (a.s.) ve Hz. Resulullah'ın neslindendir” demektedirler.

 

Bu konuda Müslümanlar arasında herhangi bir kuşku bulunmamaktadır. Kimse O'nun soyunun baba olarak Hz. Ali'ye, anne olarak da Hz. Fatıma'ya dayandığını inkâr etmeye güç yetiremez.

 

Bu konu İslam'ın kesin hakikatlerinden olduğundan üzerinde fazla durmayacağım. Ancak bu hakikate açık ve net bir şekilde işaret eden bazı kaynaklara değineceğim.

 

Allame Albani'nin Sahihü'l-Camii's-Sağir adlı eserinde bu hakikatin beyanında “Mehdi benim soyumdan, Hz. Fatıma'nın neslindendir” hadisini nakletmektedir.[1]

 

Hadiste Hz. Fatıma'nın isminin geçmesinin nedeni “Mehdi belki de Hz. Fatıma'dan başka birisinin soyundandır" şeklindeki olası bir itirazı önlemek içindir. Ya da genellemeden sonra özelleştirme, belirleme ve İtret'in kimliğini açıklama amaçlı olabilir. Şöyle ki zaten Hz. Fatıma'nın Ali İbn Ebu Talib'den başka eşi bulunmamaktadır. Öyleyse İmam Mehdi'nin nesebi Hz. Ali ile Hz. Fatıma'ya dayanmaktadır.

 

Diğer bir ifadeyle O'nun soyu, Kur'an-ı Kerim'in “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor” (33/el-Ahzab/33) buyruğuyla tertemiz kılınmış Kisa Ashabı'ndan iki şahsa dayanmaktadır. “Ehl-i Beyt” kavramının Hz. Ali ve Fatıma'ya (a.s.) uyarlanabileceği noktasında Müslümanlar ittifak etmiştir. Bu yoruma ve görüşe muhalif olan kişinin nazarı dikkate alınmaz.

 

Öyleyse İmam Mehdi (a.s.) Ali ve Fatıma gibi iki tahir ve mutahhar kişinin neslindendir. Bu noktayı bir tarafa not edelim. İlerde inşallah İmam Mehdi'nin masumiyetinden bahsedeceğiz. Bu konu garipsenmemelidir. Çünkü O'nun mübarek nesebi “kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan ve her daim yemişini veren güzel bir ağaç” (14/İbrahim/24-5) olan Şecere-i Tayyibe'ye dayanmaktadır. Ayete dikkatlice bakmanızı istirham ediyorum. “Şecere-i Tayyibe” ağacının yemişi süreklilik mi arz ediyor yoksa bazen mi ürün veriyor? Elbette ki bu ağacın meyvesi her daim hazırdır. İşte bu ağacın semeresinden biri de İmam Mehdi'dir (a.s.)

 

İkinci kaynak Allame Albani'nin Silsiletü'l-Ehadisi'd-Daife ve'l-Mevdua adlı eseridir. Önceki bölümlerde detaylı bir şekilde defalarca şu noktayı açıkladım: Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı eserde bazen zayıf bir hadis de geçebilmektedir. Bazen de aksine sahih bir hadis Silsiletü'l-Ehadisi'z-Daife adlı eserde naklediliyor. İşte bunun örneklerden biri de bu hadistir. Allame bu eserinde isnad bakımından zayıf bir hadisin içinde sahih bir hadisten bahsetmektedir. Konunun başlığı sahih hadis değil ki niçin zayıf hadislerin içinde geçiyor denilebilir. Konunun başlığı bir uydurma hadisi ele almaktadır. Ancak bu başlığın altında sahih bir hadise işaret etmektedir.

 

Yazar eserde şöyle diyor:

 

Hadis başlığı: el-Mehdi amcam Abbas'ın soyundandır.[2]

 

- Sunucu: Bu hadis zayıftır.

 

- Zayıf değil, uydurmadır.

 

- Kitabın telif ediliş nedenine göre söyledim.

 

- Hayır, doğrudan uydurmadır diyor. Mesele bitti. Ancak bu başlığın altında şu sahih hadise işaret ediyor:

 

Ben derim ki; bu hadisin uydurma ve yalan olduğuna delalet eden hususlardan biri şudur: Bu hadis Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) “Mehdi benim ailemden, Fatıma'nın neslindendir” hadisine aykırıdır.

 

Bu hadisi Ebu Davud, İbn Mace, Hakim tahriç etmişlerdir. Ebu Amr ed-Dani bu rivayeti es-Sünenü'l-Varide adlı eserinin el-Fiten bölümünde tahriç etmiştir. El-Ukayli de bu hadisi nakletmiştir. Hadisin isnad zinciri ceyyiddir.[3] Hadisin isnad zincirini oluşturan bütün raviler sikadır. Hadisin birçok şevahidi bulunmaktadır ki bu şahidler “el-Mehdi amcam Abbas'ın soyundandır” şeklindeki rivayeti açıkça reddederler.[4]

 

Allame bu isnad zincirinin sahih olduğunu açıkça belirtiyor. Yazar İmam Mehdi'nin nesebinin Hz. Ali ve Fatıma'ya dayandığını söyleyen bir grup bilginin de isimlerini vermektedir. 

 

- Hadiste ayrıca Ali ve Fatıma'nın İtret kapsamına girdiğine, Abbas'ın ise bunun dışında olduğuna dair bir işaret de bulunmaktadır.

 

- Biz bu noktaya Ehl-i Beyt konusu incelerken işaret etmiştik.

 

Üçüncü kaynak Doktor Abdülalim Abdülazim el-Bistevî'nin el-Mehdiyyü'l-Muntazar fi Dav'i'l-Ehadisi ve'l-Asari's-Sahiha adlı eseridir. Bu eser ilmî bir yapıttır. Her ne kadar birçok görüşüne katılmasak da eser ilmîdir:

 

Ümmü Seleme'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Hz. Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurdu: Mehdi benim ailemdendir, Fatıma'nın neslindendir.

 

Bu hadisi Ebu Davud, İbn Mace, Hakim tahriç etmişlerdir. Hakim bu hadisi başka bir isnad zinciriyle de tahriç etmiştir. Buhari ise bu hadisi Tarihü'l-Kebir adlı eserinde tahriç etmiştir…

 

Hadisin isnad zincirini oluşturan ravileri birer birer ele alır ve sonra şöyle der: Bu hadisin isnadı hasendir.[5]

 

Öyleyse bu hadisin isnadı muteber ve makuldür. Üzerinde herhangi bir tartışma söz konusu değildir.

 

Mehdi-i Muntazar'ın Ali ve Fatıma'nın neslinden oluşu kesin hakikatlerdendir. Bu konuda Müslümanlar arasında görüş ayrılığı yoktur. Diğer bir ifadeyle Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) sonra Ali'nin rolünü ve işlevini gerçekleştirmesine izin vermeyenler, yine O'nun neslinden ve sulbünden birisinin dünya zulüm ve haksızlıkla kavrulurken onu adalet ve hakkaniyetle doldurmasının ve bütün peygamberlerin hilmini gerçekleştirmesinin kesin oluşundan kuşku duymuyorlar. Bu amelden daha büyük bir amel var mıdır? Bu mübarek ağacın bu semeresinden daha büyük bir semere bulunmakta mıdır?

 

- Sunucu: İsa Mesih (a.s.) O'nun arkasında namaz kılacaktır.

 

- Tam isabet. İnşallah Mehdi'nin (a.f.) kim olduğu sorusuna cevap verdikten sonra bu konuyu da ele alacağız.

 

- Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın neslinden olan yüce zatın makamı budur.

 

- Babaları kendilerinden daha hayırlıdır. Ali (a.s.) Hasan ve Hüseyin'den daha faziletliyse var sen düşün? Ulu'l-azm peygamberlerinden biri Mehdiyyü'l-Muntazar'ın arkasında namaz kılacaktır.

 

- Ali'nin (a.s.) konumu da böylece daha iyi anlaşılıyor.

 

- Bu konuyu ilerde ele alacağız. Bazı dostlar elektronik postama sitem dolu mesajlar gönderiyor, “Seyyid televizyonda söz verdiği şeylerin bir bölümünü yerine getirmiyor” diyorlar. Azizlerim ben inşallah tutamayacağım sözleri vermem. Ancak bu tür programlarda önceliklerim var. Sizler de takdir edersiniz ki programın vakti sınırlı. 25 dakikada konuyu anlatmam gerekiyor. 

 

- Yani sahih olan şeyleri.

 

- Tam isabet. Dostlar diyorlar ki “İki üç hafta önce İmam'ın ilmi konusunu ele alacağınızı belirttiniz. Belirtilen süre geçti ortada hiçbir şey yok; şu şu konuları ele almayı vaat etmiştiniz ama o konulardan hiçbir eser yok”… Allah-u Teâlâ'dan verdiğimiz bütün sözleri yerine getirmemiz için bize yardım etmesini istiyoruz.

 

İmam Mehdi Hz. Fatıma'nın çocuklarındandır ve nesep olarak Alevidir.

 

- Ancak O'nun İmam Hasan'ın mı yoksa İmam Hüseyn'in soyundan mı olduğu üzerinde ihtilaf vardır. Ehl-i Beyt Okulu ve Ehl-i Sünnet Müslümanlarının bir kısmı O'nun Hüseynî bir nesebe sahip olduğunu söylemektedirler. İbn Teymiyye ve diğerleri ise Hasanî soylu olduğunu söylüyorlar. Bu görüş ayrılığının nedenlerini öğrenebilir miyiz?

 

- Öncelikle şunu belirteyim ki; bazıları Şia'nın ve Ehl-i Beyt'in tanıttığı İmam Mehdi'nin İmam Hasan-ı Askeri'nin oğlu olduğunu, dolayısıyla İmam Hüseyin'in (a.s.) soyundan geldiğini görünce şöyle demişlerdir: Ehl-i Sünnet'in Mehdi'si Ehl-i Şia'nın Mehdi'sinden farklıdır. Çünkü Şia'nın inandığı Mehdi Hz. Resulullah'ın torunu İmam Hüseyn'in neslindendir. Ehl-i Sünnet'in Mehdi'sinin soyu ise İmam Hasan'a dayanmaktadır. Gerçi her ikisi de cennet ehlinin gençleridir. Ancak biz Şia ile aynı görüşteyiz dememek için farklı görüşü savunuyorlar.

 

Bizim bir rivayetimizde şöyle geçmektedir: Ey Allah Resulü'nün oğlu! Rivayetlerinizde çelişki gördüğümüzde hangisiyle amel edelim? İmam (a.s.) Ehl-i Sünnet'e muhalif olanını al. Zira doğru görüş onların rivayetlerinin karşıt tarafındadır, buyurdu.

 

Kimi Ehl-i Sünnet bilginleri, özellikle de İbn Teymiyye ve Vehhabiler bu hadisi ileri sürüp şöyle demekteler: Bakınız, Müslümanlara nasıl da muhalefet ediyorlar!

 

Ancak bunlar kendi kendilerini unutuyorlar. Kendileri de aynı tavır içindedirler. “Şia neyi söylüyorsa zıddını alın” diyorlar. Öyle ki Şia Mehdi-i Muntazar'ın İmam Hüseyn'in neslinden olduğunu mu söylüyor, siz onlara muhalefet edin. Doğru olan bu görüşün tam karşıtıdır.

 

Bu nedenle de Mehdi-i Muntazar'ın İmam Hasan'ın neslinden geldiğini iddia ediyorlar.

 

- Sizler önceki programlarda Ehl-i Sünnet kaynaklarında geçen bazı rivayetlerde O'nun İmam Askeri'nin oğlu olduğunun belirtildiğine işaret ettiniz.

 

- Ben şu an konuyu rivayetler bağlamında ele alıyorum. Sizin belirttiğiniz husus bilginlerin görüşüyle ilgilidir.

 

- Bu noktada bir işaret vardır.

 

- İncelememizin seyrine göre hareket ediyorum. Allah biliyor ki ben senin aklından geçen düşüncelerin ve nereye varmak istediğinin farkındayım. Ancak ben incelemenin seyrini değiştirmek istemiyorum.

 

- Ben diyorum ki İmam Hasan (a.s.) denilmesinde ulaşılmak istenen bir amaç vardır ki bu da İmam Hasan'ın (a.s.) Muaviye ile sulh etmesidir.

 

- Bu konuda rivayetler bulunmaktadır. Bu konuyu ilerde ele alacağımızı söyledim. Evet, İbn Kayyım “Allah-u Teâlâ İmam Hasan'ı mükâfatlandırdı ve imameti O'nun zürriyetine verdi. İmam Hüseyn'i (a.s.) ise dünyayı istemesi yüzünden cezalandırdı!” diyor. Düşüncelerini okuyabiliyorum. İbn Kayyım el-Cevziyye el-Menarü'l-Münîf adlı eserinde bu görüşünü açıkça dile getirmiştir. O şöyle diyor; bunda büyük bir sır vardır, zira O kıyamıyla dünyayı talep etmiştir!

 

Yani Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) reyhanesi, Ehl-i Beyt-i Mutahhara'dan biri hakkında bu ifadeleri kullanıyor İbn Kayyım el-Cevziyye! Bu çizgiyi niçin Ümeyyeci din anlayışına bağlı, Ali'ye ve Ehl-i Beyt'ine düşmanlık besleyen bir akım olarak tanımlıyorsun diye soranlara işte bundan dolayı diyorum! Allah aşkına sizden biriniz hiç böyle bir laf eder mi? Bu eseri beraberimde getirmediğime çok üzgünüm. İnşallah önümüzdeki hafta bu kaynağı getireceğim.

 

Bunlar diyorlar ki Şia İmam Mehdi'nin İmam Hüseyn'in soyundan geldiğini söylediği müddetçe doğru olan onlara muhalefet etmektir. İmam Mehdi'nin İmam Hasan'ın neslinden olduğunu söyleyiniz. Onların böyle tavır sergilediği onlarca örnek var. “Sağ parmağa yüzük takmak Rafızilerin alametlerindendir. Siz yüzüğünüzü sol parmağa takınız” sözü de bunun gibidir.

   

Azizlerim açıkladığımız bu nükteye işaret eden ve niçin karşıt görüşü seçtiklerini açıklayan bir kaynak var önümde, Allame Azimabadi'nin Avnü'l-Mabud adlı eseri.

 

Yazar şöyle diyor: Hadis İmam Mehdi'nin İmam Hasan'ın neslinden olduğuna açıkça delalet etmektedir. Bu hadis Şia'nın Mehdi-i Muntazar'ın ittifakla Hüseynî olduğu şeklindeki görüşünün batıl olduğunu ortaya koymaktadır.[6]

 

Şia nezdinde İmam Mehdi (a.s.) Hüseynî ise bizim nezdimizde de Hasanî'dir! Öyleyse Şia'nın Mehdi'si Ehl-i Sünnet'in Mehdi'sinden farklıdır! Kendi kanallarında açık ve net bir şekilde şöyle dediklerini görüyoruz: Mehdi'nin ahir zamanda geleceği şeklindeki görüşlerini kabul ediyoruz. Ancak bu Mehdi Şia'nın bahsini ettiği kişi değildir. İbn Teymiyye bu hususa odaklanmış ve O'nun İmam Hüseyn'in değil de İmam Hasan'ın neslinden olduğunu söylemiştir.

 

İbn Teymiyye şöyle diyor: Hz. Peygamber'in haber verdiği Mehdi'nin ismi Muhammed b. Abdullah'tır. Ali'den rivayet edildiğine göre O (Mehdi) Hüseyn b. Ali'nin değil Hasan b. Ali'nin soyundandır.[7]

 

Yani İmam Mehdi, Muhammed b. Hasan el-Askerî değildir. İnşallah ilerde bu konuyu ele alacağız. İmam Mehdi'nin isminin Muhammed b. Abdullah mı yoksa Muhammed b. Hasan mı olduğu konusuna açıklık getirmeye çalışacağız.

 

Eserin bir başka yerinde ise şöyle diyor:  Ebu Davud şöyle rivayet etmektedir: Hz. Ali oğlu Hasan'a bakıp şöyle demiştir:

 

Benim şu oğlum Resûlullah'ın isimlendirdiği gibi seyyiddir. Onun sulbünden, adı Nebimizin adından olan, O'na yaratılışta değil, huyda ben­zeyen bir kişi gelecek, dünyayı adaletle dolduracaktır.[8] Öyleyse İmam Mehdi (a.s.) İmam Hasan'ın sulbündendir.

 

Kimi çağdaş bilginler de bu görüştedir. İbn Baz bunlardandır.

 

O Mecmuu Fetava adlı eserinde şöyle diyor: Bu rivayet vaad edilen şahsın emrinin sabit, zuhurunun hak olduğuna delalet etmektedir. Bu şahıs Muhammed İbn Abdullah el-Alevî el-Hasanî'dir. Hasan İbn Ali'nin sulbündendir. Bu İmam, Allah'ın ümmete rahmeti cümlesindendir. O, ahir zamanda çıkacak, adaleti ve hakkı ikamet edecek, zulmü ve haksızlığı ortadan kaldıracaktır. Allah-u Teâlâ O'nun eliyle ümmete adalet, hidayet ve tevfik dağıtacaktır.[9]

 

Cümleler İmam Mehdi'nin İmam Hasan'ın neslinden oluşunu kesinmiş gibi gösterir tarzdadır.

 

Öyleyse şu noktaya varıyoruz. Bunlar İmam Mehdi'nin Ali İbn Ebu Talib ve Zehra-i Betül'ün neslinden geldiğini kabul etseler de soyunun İmam Hüseyn'e değil İmam Hasan'a vardığı noktasında ısrar etmektedirler.

 

- Asıl konuya gelmiş bulunuyoruz. İbn Teymiyye ve İbn Baz Mehdi'nin Hasanî oluşunu kesin sayıyor. O'nun Hüseynî değil de Hasanî olduğunu göstermek için takdim ettikleri delilleri nelerdir?

 

- Tam isabet. Bu temel bir konudur. Ehl-i Sünnet'in bu konudaki delilini ortaya koymaya çalışacağım. Değerli izleyicilerin bunların dayandıkları delilleri sunarken ve bu görüşün kesin doğru olduğunu söylerken anlattıkları konuya vakıf olup olmadıklarını anlayabilmeleri için beni dikkatlice dinlemelerini istirham ediyorum. Bu incelemeyle, ele aldıkları bu türden meselelerde ilim ehline yaraşır şekilde davranıp davranmadıklarını anlayacaklar. Çünkü Minhacü's-Sünne'yi, İbn Baz vb. eserleri okuyanlar diyorlar ki İmam Mehdi'nin Hasanî olduğu Ehl-i Sünnet'in kesin hakikatlerindendir. Geliniz Şeyhü'l-İslam ve İmam İbn Baz olarak isimlendirdikleri bu şahısların delillerini inceleyelim. Sizler, hayattayken bunlara uymayan kişinin Cahiliye ölümü üzere öldüğünü söylüyorsunuz. İbn Baz'ı bu seviyede görüyorsunuz. Ona inanmayan kimsenin cehenneme gideceğini, Cahiliyye ölümü üzere öleceğini söylüyorsunuz! Geliniz âlim olduğu kabul edilen bu iki şahsın ilmî seviyesine bakalım. Böylece onların nasıl bir metoda sahip oldukları anlaşılacaktır. Azizlerim, bunlar Sünenü Ebi Davud'da geçen bir rivayete dayanıyorlar.

 

Rivayet şöyledir: Ebu İshak'tan rivayet edildiğine göre;

 

Hz. Ali oğlu Hasan'a bakıp şöyle demiştir: Benim şu oğlum Resûlullah'ın isimlendiği gibi seyyiddir. O'nun sulbünden, adı Nebimizin adından olan, O'na yaratılışta değil huyda ben­zeyen bir kişi gelecektir.[10]

 

İşte İbn Teymiyye'nin naklettiği ve İbn Baz'ın kesin doğru sayıp üzerine akidesini bina ettiği rivayet budur. Hadisin metnini iyi belleyiniz.

 

Bu rivayet size göre doğru ise “Kuşkusuz sen yüce bir ahlak/huy üzeresin” buyuran ayet gereğince insanlar içinde Hz. Resulullah'a ahlakça en yakın kişi İmam Mehdi (a.s.) olmuş oluyor.

 

Soru: Bu hadis kanıt olarak kullanılabilecek sağlamlıkta mıdır? Vaktimizin elverdiği ölçüde bu soruya cevap vermeye çalışacağım. Bunların ileri sürdüğü delilin sağlamlığını öğrenmeye çalışalım. Ehl-i Sünnet'in değil İbn Teymiyye ile İbn Baz'ın ve takipçilerinin delillerine vakıf olmaya çalışacağız.

 

Azizlerim ilk olarak, “Arş sabit olsun sonra tartışalım” diye bir söz vardır. Yani Sünenü Ebi Davud'un asli sahih nüshasında O'nun oğlu Hüseyn'e değil de Hasan'a baktığı net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Kimse bana “Rivayette bu seyyiddir ifadesi geçiyor” demesin. Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) sahih hadisinin nassıyla seyyid sözünün İmam Hüseyin için de kullanıldığını biliyoruz. Zira nebevî hadis “Bu ikisi cennet ehlinin seyyididir” buyuruyor. Hasan (a.s.) da Hüseyin (a.s.) de seyyiddir.

 

Soru: Sünenü Ebi Davud'da, oğlu Hasan'a mı baktı diye geçiyor yoksa Hüseyn'e mi? Elimizde Sünenü Ebi Davud'un kadim nüshaları bulunmamaktadır. Ancak sizlere ışık tutacak bir rivayet aktaracağım. Değerli izleyicilerin ve tahkik erbabının iyice kulak vermelerini istirham ediyorum. Hakikati araştıranlar en azından bizi soru ve istifham dairesinde değerlendirsinler. Ben size hicri yedinci asrın büyük bilginlerinden bir rivayet aktaracağım.

 

- Yani İbn Teymiyye ile çağdaş.

 

- Ondan az önce yaşamış. Ben sadece bu nüshaya ulaşabildim. İkdü'd-Dürer adlı bu eserin yazarı el-Makdisî'dir (h. 685). Eserin eski baskısına ulaşabildim. Muhakkik mukaddime bölümünde bu eserin Mehdi-i Muntazar ile ilgili rivayetler sahasının önemli ve temel kaynaklarından olduğunu belirtiyor.

 

Örneğin şöyle diyor: el-Makdisî'nin bu eseri konu hakkındaki en hacimli eser olma özelliğini taşımaktadır. En çok maddeyi içeren ve bapların sınıflandırılışı en dakik olanıdır. Ondan sonra yazılmış eserler bu kitabın muhtasarıdır. Celalüddin es-Suyuti'nin el-Arfu'l-Verdi fi Ahbari'l-Mehdi ve el-Keşfü fi Mucavezeti Hazihi'l-Ümmeti'l-Elf, Şihabüddin Ahmed İbn Muhammed İbn Hacer el-Heytemi'nin el-Kavlü'l-Muhtasar fi Alamati'l-Mehdiyyi'l-Muntazar ve Müttaki el-Hindi'nin el-Burhan ve Tahlisü'l-Beyan adlı eserlerinde bu kitabın izlerini görebilirsin.[11]

 

Yani sonraki bilginler Allame Şafii es-Sülemî el-Makdisî'ye dayanmışlar. Muhakkik bu eserin özeti sayılabilecek olan ve eserden etkilenmiş bir dizi kaynağın ismini verir.

 

Yazar şöyle demektedir: Sahihü'l-Buhari, Sahihü Müslim, el-MüstedrekMüsned-ü Ahmed, Sünenü Ebi Davud, İbn Mace, Nesaî, Tirmizi ve diğerlerinde bu konuyla ilgili hadisler görülür.

 

Geliniz muhakkik yukarıdaki rivayet hakkında ne diyor öğrenmeye çalışalım. Muhakkik rivayeti aktarıyor ve ona dipnot düşüyor.

 

Rivayet şöyledir: A'meş kanalıyla Ebu Vail'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Ali, Hasan'a (aleyhimesselam) baktı. Benim şu oğlum Resûlullah (s.a.v.)'in isimlendiği gibi seyyiddir, dedi. [12]

 

Yazar görüldüğü gibi İmam Hasan ve İmam Ali'den sonra “aleyhisselam” tabirini kullanmaktadır. Demek ki bu ifadenin kullanımı Şiilere özgü değildir. Sünnilerce de kullanılmaktadır. Ancak Ümeyyeci din anlayışının sahipleri, İbn Teymiyye ve Vehhabiler bu ifadeyi asla kullanmazlar. Kimse bu şahıs Şii'dir demesin, o Sünni ve Şafii'dir. Hz. Resulullah'tan sonra da “sallallahu aleyhi ve selem” ifadesini kullanıyor ki bu onun Sünni olduğunun açık kanıtıdır. Zira Şii olsaydı salâvat getirirken “Âlihi” kelimesini kullanırdı.

 

Muhakkik yukarıdaki pasaja şöyle bir dipnot düşüyor: “Asıl nüshada Hasan ismi yerine yanlışlıkla Hüseyin ismi geçmektedir.”[13] Yani eserin orijinalinde İmam Ali (a.s.) İmam Hüseyn'e baktı şeklinde geçmektedir.

 

Ey muhakkik, yazarın Hüseyn ismini yanlışlıkla yazdığını nereden anladın?

 

- Soru işareti koyuyor.

 

- Sadece işaret koymuyor, eserin aslî nüshasında Hüseyn olarak geçtiğini söylüyor. El-İkdü'd-Dürer'in asli nüshasındaki rivayette Hüseyn diye geçiyor. Şimdi dikkatlice dinleyiniz. Yazar -muhakkik değil- bu rivayeti aktardıktan sonra şöyle diyor: İmam Ebu Davud bu rivayeti Sünen'inde tahriç etmiştir.[14] Sülemi'nin elindeki Sünenü Ebi Davud nüshasına göre rivayette Hüseyn'in ismi geçiyor.

 

- Demek ki değiştirmişler.

 

- Muhakkik şu an elde bulunan ve tedavülde olan Sünenü Ebi Davud nüshalarına bakıyor ve eserde Hasan isminin geçtiğini görünce yazarın hataya düştüğünü ve yanıldığını zannediyor. Aslında eserin orijinalinde bir değişiklik meydana gelmemiştir. Böyle bir ihtimali uzak görmesinler. Geçen hafta İthafü'l-Heyereti'l-Mehere adlı eserin farklı iki basımını karşılaştırdık. 200'e yakın rivayet ya düşürülmüş ya da kendileriyle oynanmış. Ramazan ayında Buharî ve başka kaynaklardan onlarca oynanmış yer gösterdik. Aziz dostlar isimlerin atılıp ve yerlerine falan ve filan kelimelerinin konulduğunu hatırlayacaklar. İlginç bir şekilde rivayetin Sünenü Ebi Davud'un “Kitabü'l-Mehdi” bölümünde geçtiğini söylüyor. Bu rivayet yukarıda okuduğumuz rivayetle aynıdır. Ancak “Hasan”, “Hüseyn” ile değiştirilmiştir.

 

İlk olarak Hüseyn ismini Hasan ismiyle değiştirmişler.

 

“Bu rivayeti İmam Ebu İsa et-Tirmizî Camii'de nakletmiştir. İmam Ebu Abdurrahman en-Nesaî'nin Sünen'inde geçmektedir."[15]  Demek ki Allame Makdisî bu rivayetin söz konusu kaynaklarda da Hüseyn lafzıyla geçtiğini söylüyor.

 

Muhakkik bu ifadeye şöyle bir dipnot düşüyor: Ben bu rivayeti ne Tirmizî'de görebildim ne de Nesaî de.[16]

 

- Yani bunların tümünün dayandığı bu hadis aslında tahrif edilmiş ve değiştirilmiş bir hadistir.

 

- Yani Sünenü Ebi Davud ile ilgili olarak bu rivayeti tahrif etmişler ve Hüseyn değil Hasan'dır demişler, Tirmizî ve Nesaî'den ise hadisin tamamını atmışlar. Bunun gibi nice örnek var. Üstad Ala, not alın da önümüzdeki hafta bazı kitapların eski baskılarıyla yeni baskılarını programa getirip nasıl tahrif ettiklerini görmeye çalışalım. Bu eski baskılarla yenileri arasında da öyle uzunca bir zaman da geçmiş değildir,  20-30 yıl sadece. Peki 200, 300, 500 yılı düşünüp tahrifin boyutlarını varın siz hesaplayın. Galiba bu tahrif etme gayesiyle olacak ki özellikle son dönemlerde Vehhabilerin ve Ümeyyeci din anlayışının bağlılarının bütün eserlerin Riyad, Mekke ve Medine'de basılması yönünde ısrar ettiklerini görüyoruz. Böylece eserlerde istedikleri şekilde oynayabilecekler.

 

Kahire, Lübnan, Kuzey Afrika, Tunus, Pakistan, Irak ve Hindistan gibi diğer Sünni merkezleri ilga etmek istiyorlar. Bu merkezlerde basılan eserlere değil sadece kendi bastıkları kitaplara itibar ediyorlar. Bu nedenle bütün eserleri tekrar basıyorlar. Asıl nüshayı dipnota alıp yanıltmaya çalışıyorlar. Bu örnekte olduğu gibi eserin muhakkiki kitabın orijinalindeki ibarenin yanlışlıkla “Hüseyn” şeklinde yazıldığını söylüyor. Yazarın hata ettiğini sen nereden biliyorsun?

 

Öyleyse Sünenü Ebi Davud'da geçen rivayetteki “Hasan'a baktı” ifadesi katî değildir.

 

Üstelik rivayetin “İmam Ali (a.s.) oğlu Hasan'a (a.s) baktı” şeklinde olduğunu kabul etsek bile şu soruyu sorma hakkımız var: Zayıf bir isnad zincirine sahip rivayet üzerine akide bina etmek mümkün müdür?

 

Bizler de onlar da ahad rivayetleri kabul ediyor ve kanıtlılık özelliğine sahip olduklarını düşünüyoruz. Minhacü's-Sünnet'in ve İbn Baz'ın, bazı yazarların ve televizyon kanallarına çıkıp dini konularda sohbet ederek Mehdi-i Muntazar'ın Hasanî olduğunu söyleyenlerin tek delili bu rivayettir. Bu büyük aldatma yenilir yutulur türden midir?

 

El-cevap: Elimizde gördüğünüz gibi Sünenü Ebi Davud var. Gelin ondan önce de Allame Albani'nin Zaifü Süneni Ebi Davud adlı eserine bakalım. Bu eser Sünenü Ebi Davud'da geçen zayıf rivayetleri ele alıyor. Acaba bu rivayet bu eserde de geçiyor ve dolayısıyla zayıf mıdır? Yoksa geçmediğinden sahih midir? Bunu görmeye çalışalım.

 

Yazar şöyle diyor: “Ebu İshak'tan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Hz. Ali oğlu Hasan'a bakıp şöyle demiştir: Benim şu oğlum Resûlullah'ın isimlendirdiği gibi seyyiddir. O'nun sulbünden, adı Nebimizin adından olan… rivayeti.

 

Bu rivayet zayıftır.”[17]

 

Çağdaş bilginlerden Allame Şuayb el-Arnavut'un hadisle ilgili değerlendirmesine de bir bakalım. O hadisin naklinden sonra şöyle diyor: “Bu hadisin isnadı zayıftır. Zira Ebu İshak'ın Hz. Ali'den rivayeti sabit değildir.”[18]

 

Bunun sebebi ise Ebu İshak'ın Hz. Emirü'l-Müminin Ali (a.s.) şehid düştüğünde yedi yaşında oluşudur. Bundan dolayı ulema bu şahıs hakkında “Ali'yi görmüşlüğü varsa da O'ndan rivayeti sabit değildir” demiştir.

 

Minhacü's-Sünnet adlı eserde de bu hususu görebiliyoruz. Eserin muhakkiki açık ve net bir şekilde bu hususa işaret etmektedir. Muhakkik İbn Teymiyye'nin kitabına alıntıladığı rivayet hakkında şöyle dipnot düşer: Bu hadis munkatidir. Çünkü Subey ile Ali (a.s.) arasında bir ravinin bulunması gerekmektedir. Ebu İshak er-Rebii, Ali'yi (a.s.) görmüşse de O'ndan rivayeti sabit değildir.

 

Öyleyse rivayetteki ibarenin İmam Hüseyn değil de İmam Hasan şeklinde geçtiğini kabul etsek dahi rivayetin isnad zinciri zayıftır.

 

Üçüncü husus da üçüncü cevabımızdır. Değerli izleyiciler verdiğimiz bu üç cevapla insanları aldatan bu kişilerin ilmî seviyelerini siz değerlendiriniz. Bunlar insanların bu bilginlere güvenmelerinden suistifade etmeye çalışıyorlar. Yani akıl İbn Teymiyye'nin bize yalan söylemesini kabul etmez diyorlar. Televizyon kanallarına çıkıp önlerine altı tane imamlarının ismini koyuyor ve bunların bize yalan söylemeleri mümkün değildir diyorlar. Bu cevaplara binaen söz konusu insanların yalancı, cahil ve aldatıcı oldukları söylenebilir. Sadece İbn Teymiyye'nin eserlerinden okuduklarını ilim zannetmektedirler.

 

Azizlerim İkdü'd-Dürer'in müellifi İmam Mehdi'nin hem İmam Hasan'ın neslinden hem de İmam Hüseyn'in neslinden geldiğini belirten rivayetleri eserine almıştır. Peki niçin İmam Hasan'ın geçtiği rivayeti sunuyorsunuz da İmam Hüseyn'in isminin geçtiği rivayeti devre dışı bırakıyorsunuz? Rical ilmi ve kriterleri gereği ikisini de mukayese etmeniz gerekmez miydi?

 

İmam Hüseyn'in isminin geçtiği rivayete bir bakalım. Huzeyfe'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Hz. Resulullah (s.a.a.)  hutbe okuyup gelecekte vuku bulacak olayları haber vererek şöyle buyurdu: Eğer dünyanın ömründen bir günden fazla kalmazsa dahi Allah o günü benim soyumdan olup ismi benim ismim olan birisi gelinceye dek uzatır.

 

Selman-ı Farisi dedi ki: Ey Allah'ın Resulu, o sizin hangi evladınızdandır? Hz. Resulullah (s.a.a.) eliyle Hz. Hüseyn'e (a.s.)  dokunarak buyurdu: Bu oğlumdandır.[19]

 

İnşallah “Halifeler benden sonra 12 tanedir”, “Emirler benden sonra 12 kişidir” hadislerini ele almaya başladığımızda sahabenin bu halifelerin niteliğini ve kimliğini sormama ihtimalinin ve Resulullah'ın bir hadisi çeşitli ortamlarda söylemesi durumunda sahabenin de buna önem vermeyerek aldırış etmemiş oluşunun imkânsızlığını ele alacağız. Eğer sahabe Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) buyruklarına ve hadislerine önem vermezdi diyerek onlara tan ediyorsanız o başka!

 

Selman'ın hemen ayağa kalkarak "Ey Allah'ın Resulü, o sizin hangi evladınızdandır?" diye sorduğunu, Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) de elini İmam Hüseyn'in omzuna vurarak "Bu oğlumdandır" buyurduğunu görüyoruz. Bu hadisi Ebu Nuaym Sıfatü'l-Mehdi adlı eserinde sahih veya zayıf olduğunu göz önüne almaksızın tahriç etmiştir. İmam Hasan (a.s.) diye nakledilen rivayete "urvetü'l-vuska"dır diyerek tutunuyorsunuz da İmam Hüseyn denilen rivayeti niçin bir kenara atıyorsunuz? Bu tavrınızın delili nedir?

 

- Sunucu: (Gülerek) Bunu Müslümanların vahdeti için yapıyorlar!

 

- Yoksa Şia'ya muhalefet olsun diye mi?

 

- Suudi Arabistan'dan Abdurrahim kardeş hatta...

 

- Abdurrahim: Selamun aleyküm, ben Sünniyim ancak Şii olmak istiyorum. Üslubunuz beni bayağı etkiledi. Size bir sorum var. Bu hadisin isnadı hakkında sizin değerlendirmeniz nedir?

 

- Azizlerim bu tür konulardaki hadisin isnad zincirinin sahih olup olmadığına dair değerlendirmeler sizin rical ilminize göre yapılmalıdır. Yani bu isnad zinciri sizin eserlerinize göre değerlendirilmelidir. Bizim de sizin rical ilminizden farklı bir rical ilmimiz vardır. Sizin hadislerinizi  bizim bakış açımızla değerlendirmemiz mantıklı olmadığı gibi ilmi de değildir.

 

Bir örnek vereyim. Şimdi sen Batı dünyasının insan haklarına inandığını, dine ve diğer ideolojilere inanmadığını görüyorsun. Mesela Birleşmiş Milletler'den bir Batılıyla konuşmak istediğinde Allahu Teâlâ şöyle buyurdu, Resul (s.a.a.) şöyle buyurdu mu dersin yoksa insan hakları ve kuralları çerçevesinde mi konuşursun? Elbette ki insan hakları çerçevesinde konuşursun, değil mi? Sen ona Allahu Teâlâ şöyle, Resulullah (s.a.a.) şöyle buyuruyor, falanca âlimin bu konudaki görüşü budur dersen sana bu söylediklerin seni bağlar, beni değil diye cevap verir.

 

Şu bilginiz dahilinde olsun. İmam Mehdi'nin hem İmam Hasan'ın hem de İmam Hüseyn'in soyundan geldiğini bildiren rivayetlerin ikisi de bize göre sahihtir. Bu mantıklı mıdır diye sorabilirsin. Evet, önümüzdeki hafta inşallah bu hususa açıklık getirmeye ve İmam Mehdi'nin hem İmam Hasan hem de İmam Hüseyn'in (a.s.) soyundan olduğunu açıklamaya çalışacağız. O, Alevi (Ali soylu) oğlu Alevi'dir. O "şecere-i mübareke"nin meyvesidir. "Annesi Alevi olmadığı halde nasıl böyle diyorsunuz?" diye itiraz edebilirsiniz. Bu konuyu inşallah ilerde inceleyeceğiz.

 

- Bahreyn'den Ebü'l-Hasan hatta, buyurun.

 

- Ebu'l-Hasan: Selamun aleyküm, seyyidim affınızı istiyorum. Elimde İbn Haldun'un Mukaddime adlı eseri var. 2010 Beyrut, Mektebetü'l-Asriyye basımı. 390. sayfasında şöyle diyor: "Ali oğlu Hüseyn'e baktı." Eserin muhakkiki Üstad Derviş kitabın dipnotunda şöyle diyor: "Hasan", "Hüseyn"le değiştirilmiştir. Doğru olan nassda zikrettiğimizdir.

 

- Sunucu: İbn Haldun'u tashih ediyor.

 

- Ebu'l-Hasan: İbn Haldun doğru olan "Hüseyn" lafzıdır diyor.

 

- Allah mükafatınızı versin.

 

- Suudi Arabistan'dan Rıza kardeşin bir sorusu var. İmam Mehdi'nin ismi ilk dönemden itibaren kullanılıyor muydu?

 

- Evet, ancak azizlerim maalesef hadis yazımı 100 yıl kadar bir süre engellendi. Sizler de biliyorsunuz ki Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) sonra başa geçenlerin öncelikleri arasında hadis yazımının yasaklanması vardı. Ümeyyeoğullarından Muaviye başa geçti ve İslam'ın ilk münafığı olan Muaviye güya "Emirü'l-Müminin" oldu. Hadis yazımına başlandığı bu dönemde Ali ve Ehl-i Beyt'in kokusunun geldiği hadislerin kaydedilmesi hiç mümkün olabilir miydi?

 

- Abdürrahim kardeş özür diliyorum. Çünkü programımızın vakti bitti. Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey'e teşekkürlerimizi sunuyoruz. Sizlere de teşekkürlerimizi sunuyoruz aziz izleyicilerimiz. Sizleri Allah'a emanet ediyoruz. Es-selamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu.   

 

 

 

 



[1] Allame Muhammed Nasırüddin Albani, Sahihü'l-Camii's-Sağîr, c. 2, s. 1040, Hadis No: 6734, Basıma sunan Züheyr Şaviyş, el-Mektebü'l-İslamî

[2] Allame Albani, Silsiletü'l-Ehadisi'd-Daife ve'l-Mevdua, c. 1, s. 180.

[3] Sözlük anlamı olarak güzel, rana, iyi ve hoş anlamlarına gelmektedir. Ancak terimsel olarak sahih hadise yakın anlamlı bir kullanıma sahiptir. (çev.)

[4] Age, agy.

[5] Doktor Abdülalim Abdülazim el-Bistevi, el-Mehdiyyü'l-Muntazar fi Dav'i'l-Ehadisi ve'l-Asari's-Sahiha ve'l-Akvali'l-Ulema ve Arai'l-Firaki'l-Muhtelife, c. 1, s. 193-5 el-Mektebetü'l-Mekkiye, Dar-ü İbn Hazm

[6] Ebu't-Tayyib Şemsülhak Muhammed İbn Emir Ali Azimabadi, Avnü'l-Mabud Şerhü Süneni Ebi Davud, c. 6, s. 298  Allame Muhaddis Muhammed Nasırüddin Albani, Mektebetü'l-Mearif, Riyad

[7] İbn Teymiyye, Minhacü's-Sünneti'n-Nebeviyye, c. 2, s. 581, Tahkik Muhammed Reşad Salim

[8] Age, c. 4, s. 529

[9] Abdülaziz İbn Baz, Mecmuu Fetava ve Mekalatun Mütenevvietun, c. 4, s. 99. 

[10] Sünenü Ebi Davud, Hadis No: 4290

[11] El-Makdisi eş-Şafii es-Sülemi, Ikdü'd-Dürer fi Ahbari'l-Muntazar, Mukaddime bölümü, Tahkik Doktor Abdülfettah Muhammed el-Huluv, Mektebetü Alemi'l-Fikr, Kahire, 1. Basım, 1399

[12] Age, s. 23.

[13] Age, agy.

[14] Age, s. 25

[15] Age, agy.

[16] Age, agy.

[17] Muhammed Nasırüddin Albani, Zaifü Süneni Ebi Davud, s. 350

[18] Sünenü Ebi Davud, Tahkik ve Zabt Allame Şuayb el-Arnavut, c. 6, s. 347.

[19] İkdü'd-Dürer, s. 24

 

 

 

Çev: Cevher Caduk

 

 

www.medyasafak.net