Suriye’de varolmayan devrimci karmaşa: ABD isyanı 2011'den bu yana destekledi (2)

Suriye’de varolmayan devrimci karmaşa: ABD isyanı 2011'den bu yana destekledi (2)
Deraa’da şiddetin patlak vermesinden bir hafta sonra, Time dergisinden Rania Abouzeid, “rejimin düşmesi veya görece popüler olan devlet başkanının devrilmesi yönünde yaygın çağrılar yok gibi görünüyor” diye aktarıyordu.

 

Stephen Gowans

 

 

Global Research

 

 

 

 

Deraa'da şiddetin patlak vermesinden bir hafta sonra, Time dergisinden Rania Abouzeid, “rejimin düşmesi veya görece popüler olan devlet başkanının devrilmesi yönünde yaygın çağrılar yok gibi görünüyor” diye aktarıyordu. [21] Gerçekten de protestocular ve din adamları tarafından dillendirilen talepler, Esad'ın çekilmesi yönünde çağrıları içermiyordu. “Başkentte devlet başkanına destek amaçlı karşı gösteriler vardı” [22] ve bunların sayıca, Deraa'da binaları ve araçları ateşe veren ve polisle çatışan birkaç yüz protestocuyu büyük farkla geride bıraktığı bildiriliyordu.[23]

 

Time, 9 Nisan tarihinde – Deraa olaylarından bir aydan daha az zaman sonra – bir protestolar dizisinin patlak verdiğini ve "İslam"ın bu protestolarda öncü bir rol oynadığını yazdı. Müslüman Kardeşler'in “kafir” olarak gördüğü Baas hükümetine karşı on yıllardır düzenlediği grevler, gösteriler ve isyanlar dizisini bilenler için bu, tarihin tekerrür etmesi gibi görünüyordu. Protestolar kritik bir kitle düzeyine ulaşmıyordu. Bilakis hükümet, Time'ın aktardığına göre “nüfusun geniş bir kesiminin sadakatine” sahip olmaya devam ediyordu. [24]

 

Sünni İslamcılar, 2000'lerin ortalarında rejim değişikliği çağrısı yapan Şam Deklarasyonu'nun hazırlanmasında öncü rol oynamıştı. [25] 2007 yılında, El Kaide'ye ve ondan doğan "İslam Devleti" örgütüne esin vermiş olan tipik Sünni siyasal İslamcı hareketi Müslüman Kardeşler, eski bir Suriye devlet başkanı yardımcısıyla birlikte hareket ederek Ulusal Kurtuluş Cephesi'ni kurdu. Cephe, ABD Dışişleri Bakanlığı'yla, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi'yle ve bir zamanlar CIA'in örtülü şekilde yaptığını açıktan yapan, yani hükümeti Washington'a karşı çıkan ülkelerdeki beşinci kolculara para ve uzmanlık aktaran, ABD hükümeti finansmanlı Ortadoğu Ortaklık İnisiyatifi'yle sık sık bir araya geldi. [26]

 

2009 yılında, yani Arap dünyası çapındaki karmaşanın başlamasından iki yıl önce Suriye Müslüman Kardeşler'i, Beşar Esad'ın Arap milliyetçisi hükümetini, ortadan kaldırılması gereken, Suriye toplumuna yabancı ve düşman bir unsur ilan etti. Grubun düşüncesine göre, Esad'ın ferdi olduğu ve İhvan'ın sapkın olarak gördüğü Alevi cemaati, “gerçek” (yani Sünni) Müslümanları ezerek Suriye'yi içeriden çökertecek mezhepçi bir gündemi daha fazla ilerletmek için Arap milliyetçiliğini bir örtü olarak kullanıyordu. [27]

 

Suriye'de 2011 yılında şiddetin patlak vermesinden yalnızca üç ay önce araştırmacı Liad Porat, Brandeis Üniversitesi'nde bulunan Crown Ortadoğu Araştırmaları Merkezi için bir metin yazdı. Porat'ın değerlendirmesine göre “Hareketin liderleri, Suriye'de, ‘Suriye halkının ülkeyi zorba ve yozlaşmış rejimdem kurtarma vazifesini yerine getireceği' sivil bir isyan yönündeki umutlarını dillendiriyor”du. İhvan, Beşar Esad'ın seküler Arap milliyetçisi hükümetine karşı ölümüne bir savaşa girdiğini vurguluyordu. Hükümetle bir siyasi uzlaşı imkansızdı, zira liderleri Sünni Müslüman Suriye ulusunun parçası değildi. Suriye ulusunun ferdi olmak, gerçek Müslümanlarla sınırlıydı ve seküler Arap milliyetçiliği gibi yabancı ve İslam dışı inançlar benimsemiş Alevi sapkınları içermiyordu. [28]

 

Suriye Müslüman Kardeşler'inin üç ay sonra başlayan isyanda temel bir rol oynadığı 2012 yılında ABD Savunma İstihbaratı Teşkilatı tarafından teyit edildi. Teşkilata ait sızdırılmış bir rapor, isyanın mezhepçi olduğunu ve öncülük edenlerin Müslüman Kardeşler ile, "İslam Devleti" örgütünün öncülü olan Irak El Kaidesi olduğunu söylüyordu. Raporun devamında isyancıların Batı, Arap Körfezi'nin petrol monarşileri ve Türkiye tarafından desteklendiği belirtilmişti. Analiz yerinde bir şekilde, Doğu Suriye'de bir “Selefi emirliği”nin, bir İslam devletinin kurulmasını öngörüyor ve bunun, seküler Arap milliyetçilerinin İran'dan tecrit edilip koparılmasını isteyen, isyanın yabancı destekçilerinin arzuladığı şey olduğunu belirtiyordu. [29]

 

2005 yılında ABD Kongresi araştırmacıları, ABD hükümetinin 2011'deki Arap Baharı ayaklanmalarından çok önce Suriye'de rejim değişikliği faaliyetlerine aktif şekilde destek verdiğini ortaya koydu. Bu, ABD'nin Suriyeli isyancılara verdiği desteğin bir “demokratik başkaldırıya” olan bağlılıktan kaynaklı olduğu görüşünü çürütüyor ve bunun yalnızca, uzun zamandır var olan, Şam'daki hükümeti devirmeye çalışma politikasının bir uzantısı olduğunu gösteriyor. Nitekim araştırmacılar, ABD hükümetinin Şam'daki seküler Arap milliyetçisi hükümeti devirme motivasyonunun Ortadoğu'da demokrasinin yayılmasıyla ilgisiz olduğunu kabul ediyordu. Önemli bir nokta olarak, Washington'un seküler diktatörlükleri (Mısır) ve bazı monarşileri (Ürdün ve Suudi Arabistan) tercih ettiklerini belirttiler. Araştırmacılara göre rejim değişikliği arayışının itici gücü, ABD'nin Ortadoğu'daki amaçlarının başarılmasının önündeki her türlü engelin ortadan kaldırılması arzusuydu ve bu açık piyasa, hür teşebbüs ekonomilerinin teşvik edilmesiydi. [30] Eğer Esad, Draitser'ın iddia ettiği gibi Suriye'de neo-liberal politikaları savunuyor olsaydı, Washington'un neden Suriye hükümetinin değişmesi gerekmesinin nedenleri arasında Suriye'nin ABD'nin açık pazar ve hür teşebbüs gündemini kabul etmemesini de gösterdiğini anlamak zor olurdu.

 

Protestoların yaygın halk desteğinden yoksun olduğunun altını çizmek üzere 22 Nisan günü, yani Deraa ayaklanmasının başlamasındna bir aydan daha uzun süre sonra New York Times'tan Anthony Shadid, “protestolar şu ana kadar, Mısır ve Tunus'taki devrimlerde görülen halk ayaklanmalarının gerisinde kalmış göründü” diye aktardı. Bir başka deyişle, Deraa'da yalnızca yüzlerce – binlerce ya da on binlerce değil – protestocu ayaklandıktan bir aydan daha uzun zaman sonra Suriye'de halkın katıldığı bir Arap Baharı ayaklanmasının işareti yoktu. Ayaklanma sınırlı ve esas olarak "İslamcı" bir mesele olarak kalmıştı. Öte yandan Şam'da hükümete destek veren – ona karşı değil – dev gösteriler düzenleniyordu; Esad popüler halde kalmıştı ve Shadid'e göre hükümet, “Hristiyan ve heteredoks Müslüman mezheplerinin sadakatine hakimdi.” [31] Shadid, Alevilerin, İsmaililerin, Dürzilerin ve Hristiyanların güçlü bir şekilde hükümeti desteklediğini aktaran tek Batılı gazeteci değildi. Times'tan Rania Abouzeid, Baasçıların “Suriye'nin önemli azınlık gruplarının desteğine sahip olduğunu iddia edebileceği” gözlemini yapmıtşı. [32]

 

New York Times'tan Shadid'in bildirdiği gibi Suriye hükümetinin Hristiyan ve heterodoks Müslüman mezheplerin sadakatine hükmetmesi, Suriye'nin dinsel azınlıklarının ayaklanma hakkında Batı basınının pek de bildirmediği (ve ABD'deki devrimci sosyalistlerin gözden kaçırdığı) bir şeyi anladıklarına işaret ediyordu: ayaklanmaya yön verenin, sonuç alması halinde “gerçek” Müslüman olarak görülmeyen herkes için rahatsız edici sonuçları olacak mezhepçi bir Sünni İslamcı gündem olduğu. Bu nedenle Aleviler, İsmaililer, Dürziler ve Hristiyanlar, Arap birliğini teşvik etme yönündeki programatik bağlılıklarının parçası olarak mezhepsel bölünmeler üzerine köprü inşa etmeye çalışan Baasçılarla yanyana durdu. İlk günlerdeki gösterilerde atılan “Aleviler mezara, Hristiyanlar Beyrut'a!” sloganı, [33] ayaklanmanın Sünni siyasal İslam'ın seküler Arap milliyetçisi hükümete karşı gütme yemini ettiği ölümcü kan davasının devamı olduğunu ve bunun demokrasi için veya neo-liberalizme karşı bir kitle başkaldırısı olmadığını teyit ediyordu. Eğer gerçekten bu türden bir şey olsaydı, demokrasi açlığının ve neo-liberalizm karşıtılığının yalnızca Sünni cemaati arasında olup dinsel azınlıklar arasında bulunmamasını nasıl izah edebilirdik? Kuşkusuz bir demokrasi eksikliği ve neo-liberal tiranlık var olup bir devrimci ayaklanmanın tetikleyicisi olsaydı, dini çizgileri aşardı. Aleviler, İsmaililer, Dürziler ve Hristiyanların gösterilere katılmaması ve ayaklanmaların Sünni tabanlı olup İslamcı içeriğe sahip olması güçlü bir şekilde, ayaklanmanın en başından beri, Baasçı sekülarizme karşı uzun süredir devam ettirilen Sünni cihadçı kampanyanın nüksetmesini temsil ettiğine işaret ediyor.

 

“En başından beri Esad hükümeti, militan İslamcılara karşı bir mücadeleye girdiğini söyledi.” [34] 2011'den önce Baasçılığa karşı gerçekleşen Sünni İslamcı ayaklanmaların uzun tarihi durumun böyle olmasının gayet muhtemel olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyordu ve ayaklanmanın seküler devlete karşı "İslamcılar" öncülüğündeki bir savaş biçiminde gelişmesi, bu görüşü yalnızca güçlendiriyordu. Hem pozitif hem de negatif başka kanıtlar, Esad'ın Suriye devletinin cihadçıların saldırısı altında olduğu şeklindeki iddiasını (tıpkı geçmişte pek çok defa olduğu gibi) güçlendiriyordu. Ayaklanmanın halk desteği olmayan bir hükümete karşı gerçekleşmiş bir halk ayaklanması olmadığını gösteren negatif kanıt, Suriye'nin Arap millliyetçisi hükümetinin popüler olduğunu ve nüfusun sadakatine hakim olduğunu gösteren Batı medyası haberlerinde yerleşik haldeydi.

 

Öte yandan hükümet karşıtı gösteriler, başkaldırılar ve protestolar küçük çaplıydı ve Şam'da hükümete destek amacıyla düzenlenen bir gösteriye katılanlardan çok daha az insanı çekmişti ve kesinlikle Mısır ve Tunus'taki halk ayaklanmalarıyla aynı türden değildi. Dahası, protestocuların taleplerinin merkezinde Esad'ın çekilmesi veya hükümetin ekonomi politikaların değiştirmesi değil, siyasi tutukluların (temel olarak cihadçıların) serbest bırakılması ve siyasi muhalefetin kendisini ifade etmesine getirilen savaş zamanı sınırlamalarının kaldırılması vardı. Pozitif kanıt, Sünni İslam'ın başkaldırılarda öncü bir rol oynadığını gösteren Batı medyası haberlerinden geldi. Aynı zamanda her ne kadar yaygın bir şekilde, bu grupların devreye 2011 baharındaki başkaldırıdan sonra girdiği – ve bu şekilde bir “halk ayaklanmasını” “çaldığı” – inancı olsa da, 2011 sonrasında seküler Arap milliyetçiliğine karşı yönelen silahlı isyanda öncü rol oynayan iki cihadçı grup olan Ahrarüşşam ve Nusra Cephesi'nin her ikisi de 2011 başında aktifti.  Time'a göre Ahrarüşşam, Deraa başkaldırısının başladığı “Mart 2011 ortasından çok önce tugaylar oluşturmaya başlamıştı.” [35] El Kaide'nin Suriye'deki bağlaşığı Nusra Cephesi “kuruluşunu ilan ettiği Ocak 2012'ye kadar bilinmiyordu… [fakat] bundan aylar önce aktifti.” [36]

 

Militan köktenciliğin ayaklanmalarda en başından beri bir rol oynadığı – yahut en azından, protestoların en başından itibaren şiddete yöneldiği – düşüncesiyle uyumlu bir diğer kanıt, “en başından beri silahlı grupların dahlinin olduğunun işaretlerinin bulunmasıydı.” Gazeteci-yazar Robert Fisk, “‘başkaldırı'nın ilk günlerinden itibaren Deraa'daki gösterilerde tabancalı ve kalaşnikoflu adamların olduğunu gösteren” bir video gördüğünden söz ediyordu. Fisk'in anlattığı, Mayıs 2011 tarihli başka bir olayda “bir El Cezire personeli Lübnan'ın kuzey sınırına birkaç yüz metre mesafedeki Suriye askerlerine ateş açan silahlı adamları kameraya çekiyordu, ancak kanal bu görüntüleri yayınlamayı reddetti.” [37] Suriye hükümetine düşman olan ve Şam'ın silahlı isyancılarla mücadele halinde olduğu şeklindeki görüşüne karşı çıkması beklenebilecek olan ABD yetkilileri bile “gösterilerin barışçıl olmadığını ve bazı protestocuların silahlı olduğunu kabul etti.” [38] Eylül ayı itibariyle Suriyeli otoriteler, silahlı unsurlar tarafından 500'den fazla polis ve askerin öldürüldüğünü aktarıyordu. [40] Bir yıldan daha az bir zaman içinde ayaklanma, Baas Partisi binalarının ve hükümet ofislerinin yakılmasından ve polisle çatışmadan, Batılı hedeflere karşı düzenlenmesi halinde “terörizm” diye adlandırılacak olan yöntemleri içeren bir gerilla savaşına dönüştü.

 

Esad daha ileride şöyle yakınacaktı:

 

“Suriye'de krizin başında söylediğimiz her şeyi daha sonra söylediler. Onlar bunun barışçıl olduğunu söylüyorlardı, biz hayır dedik, bu barışçıl değil; bu kişiler – onlara göre barışçıl göstericiler – polisleri öldürüyor dedik. Sonra militanlar oldular. Evet bunlar militanlar dediler. Biz onlar militanlar ve yaptıkları terörizm dedik. Onlar hayır, terörizm değil dediler. Ardından terörizm olduğunu söylediklerinde biz bunu yapanlar El Kaide dedik, onlar hayır, El Kaide değil dediler. Yani biz her ne dediysek bunu daha sonra söylediler.” [41]

 

Ortadoğu uzmanı Patrick Seale, “Suriye ayaklanması 1940'lı yıllarda seküler Baas Partisi'nin kurulmasına kadar giden, Sünni İslamcılar ve Baasçılar arasındaki uzun savaşın en son ve kesinlikle en şiddetli halkası olarak görülmelidir. Onların arasındaki mücadele şimdi kan davası dışında pek bir şey değildir” diye yazmıştı.  [42] Seale, İsveç Uluslararası İşler Enstitüsü için Suriye cihadizmi hakkında bir rapor yazmış olan Aron Lund'dan alıntı yaparak şöyle devam etmişti: “çeşitli silahlı isyancı grupların gerçekten de tüm üyelerinin Sünni Arap olması, çatışmanın büyük ölçüde yalnızca Sünni Arap bölgeleriyle sınırlı olması ve Alevilerin, Dürzilerin veya Hristiyanların yaşadığı bölgelerin ya pasif kalmış ya da hükümeti destekliyor olması, rejim içinden gelip taraf değiştirenlerin neredeyse yüzde 100'ünün Sünni olması, para, silah ve gönüllü akışının İslam devletlerinden veya İslamcılığa yakın örgüt ve kişilerden gelmesi ve dinin isyancı hareket içindeki en önemli ortak özellik olması çok çarpıcı.” [43]

 

Notlar

 

 

21) Rania Abouzeid, “Syria's Friday of dignity becomes a day of death,” Time, 25 Mart 2011.

22) Rania Abouzeid, “Syria's Friday of dignity becomes a day of death,” Time, 25 Mart 2011.

23) “Syrie: un autre eclarage du conflict qui dure depuis 5 ans, BeCuriousTV» 23 Mayıs 2016. http://www.globalresearch.ca/syria-aleppo-doctor-demolishes-imperialist-propaganda-and-media-warmongering/5531157

24) Nicholas Blanford, “Can the Syrian regime divide and conquer its opposition?” Time, 9 Nisan 2011.

25) Jay Solomon, “To check Syria, U.S. explores bond with Muslim Brothers,” The Wall Street Journal, 25 Temmuz 2007.

26) Aynı yazı.

27) Liad Porat, “The Syrian Muslim Brotherhood and the Asad Regime” [“Suriye Müslüman Kardeşler Hareketi ve Esad Rejimi”], Crown Ortadoğu Araştırmaları Merkezi, Brandeis Üniversitesi, Aralık 2010, Sayı 47.

28) Aynı yerde.

29) http://www.judicialwatch.org/wp-content/uploads/2015/05/Pg.-291-Pgs.-287-293-JW-v-DOD-and-State-14-812-DOD-Release-2015-04-10-final-version11.pdf

30) Alfred B. Prados, Jeremy M. Sharp, “Syria: Political Conditions and Relations with the United States After the Iraq War,” Congressional Research Service, 28 Şubat 2005.

31) Anthony Shadid, “Security forces kill dozens in uprisings around Syria”, The New York Times, 22 Nisan 2011.

32) Rania Abouzeid, “Syria's Friday of dignity becomes a day of death,” Time, 25 Mart 2011.

33) Fabrice Balanche, “The Alawi Community and the Syria Crisis”, Middle East Institute, 14 Mayıs 2015.

34) Anthony Shadid, “Syria broadens deadly crackdown on protesters”, The New York Times, 8 Mayıs 2011.

35) Rania Abouzeid, “Meet the Islamist militants fighting alongside Syria's rebels,” Time, 26 Temmuz 2012.

36) Rania Abouzeid, “Interview with official of Jabhat al-Nusra, Syria's Islamist militia group,” Time, 25 Aralık 2015.

37) Robert Fisk, “Syrian civil war: West failed to factor in Bashar al-Assad's Iranian backers as the conflict developed,” The Independent, 13 Mart 2016.

38) Anthony Shadid, “Syria broadens deadly crackdown on protesters”, The New York Times, 8 Mayıs 2011.

39) Nada Bakri, “Syria allows Red Cross officials to visit prison”, The New York Times, 5 Eylül 2011.

40) Nada Bakri, “Syrian opposition calls for protection from crackdown”, The New York Times, 25 Ekim 2011.

41) Başkan Esad'dan Portekiz devlet televizyonuna: “Uluslararası sistem görevini yerine getiremedi… Batılı yetkililer terörizmle mücadele etme isteği taşımıyor.” SANA, 5 Mart 2015.

42) Patrick Seale, “Syria's long war,” Middle East Online, 26 Eylül 2012.

43) Aynı yazı.

 

 

 

Devam edecek...

 

 

 

Çev: Selim Sezer

 

 

www.medyasafak.net