Suudi Hanedanı Yemen’de Kara Sancak Ordusu’nu büyütüyor

Suudi Hanedanı Yemen’de Kara Sancak Ordusu’nu büyütüyor
Ve her ne kadar hiçkimse, bütün Yemen halkına ayağa kalkması için ilham verenin Husiler olduğunu ileri sürmeyecek olsa da, Kuzey Yemen’deki bu aşiret Yemen’deki büyük devrimci yolculukta bir katalizör rolü oynadı. Bunu anlamak, savaşı doğru bağlama yerleştirmemize yardımcı olacaktır.

 

 

 

Catherine Shakdam

 

 

Crescent-ICIT

 

 

Yemen'de Ensarullah karşısında yakın bir yenilgiyle karşı karşıya olan Suudiler, çaresizleşti. Besledikleri teröristler olan Arap Yarımadası El Kaidesi de başarısız olunca, Yemen'de tekfirci teröristler ortaya salındı.

 

Yemen'de son hazırlanan ateşkes bombaların üzerinde parçalanıp daha da fazla ahlaksız yıkıma yol açarken, Suudi Arabistan kendisine meydan okuyan komşusuna karşı saldırının temposunu arttırdı ve çirkin gündemini ilerletmek için bir kez daha terör kartını oynamaya niyetlendi. ABD'nin müstakbel başkanı Donald Trump Ocak 2017'de Beyaz Saray'a girmeye hazırlanırken ve ne yapacağı – Riyad'ın Sana'ya karşı yasadışı savaşını destekleyeceği mi yoksa Beni Suud'un soykırım kampanyasını reddedeceği mi – konusunda pek de ipucu vermezken, elverişli bir pozisyona gelmek için yarışa giriliyor.

 

Washington'daki siyasi belirsizlik, Krallık'ı epey gergin hale getiriyor ve Yemen direniş hareketinin aradaki devasa eşitsizliklere rağmen Riyad'ın büyük askeri gücüne karşı tek başına ayakta durabilmiş olması bu gerginliği daha da arttırıyor.  Nitekim Beyrut'ta yaşayan analist ve Lübnan Uluslararası Üniversitesi öğretim görevlisi Merva Osman, Kasım ayında PressTV'ye verdiği bir röportajda “Yemen direnişi Suudi Arabistan'ın saldırganlığı karşısında ayakta kaldığı gibi, büyük toprak parçalarını kontrolüne alarak Krallık'ın toprak bütünlüğüne meydan okumayı da başardı” şeklinde konuşmuş ve eklemişti: “Bu pek de yenilmiş bir gücün davranışı sayılmaz, değil mi?”

 

Gerçekten de, her ne kadar Yemen mali açıdan sakat bırakılmış halde olsa da, halkının Vehhabiliğin boyunduruğundan kurtulup nefes alma ve kendi siyasi geleceğini belirleme azmi, milyonlarca Yemenli erkeğe ve kadına Husilerin etrafında toplanmak ve saldırıyı geri püskürtmek için ilham verdi.  Bir kez daha, Yemen direniş hareketine saygımızı göstermemiz ve ana akım medyanın bu demokratik çabayı bir fraksiyonun adıyla – Husiler – yaftalamak yoluyla sürdürdüğü bu cehalet döngüsüne son vermemiz gerekiyor.

 

Ve her ne kadar hiçkimse, bütün Yemen halkına ayağa kalkması için ilham verenin Husiler olduğunu ileri sürmeyecek olsa da, Kuzey Yemen'deki bu aşiret Yemen'deki büyük devrimci yolculukta bir katalizör rolü oynadı. Bunu anlamak, savaşı doğru bağlama yerleştirmemize yardımcı olacaktır.

 

Bugün Yemen'deki savaş sahnesi, Suudi Arabistan'ın, yani özgürlüğünü arzulayan ulusların tepesine dikilen büyük tiranın, Arap Yarımadası El Kaidesi'nin direnişi defetmeyi başaramamasının ardından Kara Sancak Ordusu'nu bölgeye ihraç etmeye çalışmasıyla, tehlikeli dinamiklere girme riski taşıyor. Husiler veya Ali Abdullah Salih taraftarları hakkında ne düşünülürse düşünülsün, Daiş militanları asla potansiyel bir alternatif olarak algılanmamalıdır – ancak Suudi Arabistan ve müttefiklerini kendilerine yakışır şekilde yaptığı şey tam da budur. 

 

Eğer El Kaide tehdidi dünyayı Suudi Arabistan'ın Vahhabist gündemine karşı çıkmaya yetecek kadar korkutmamışsa, yükselen Daiş vebasının bir uyanışı tetiklemesi ve ulusları en sonunda inkar durumundan çıkarmaya zorlaması ümit edilir yalnızca. Daiş şimdiden Yemen'de! Bu cümle artık bir analistin hayal gücünün ürünü değil, olgusal bir gerçekliktir.

 

Ana akım medyanın hakikatleri aktarmada genellikle geriden geldiği akılda tutulduğunda, onların Yemen'deki Daiş varlığından bahsetmeleri yakın tehlikeyi bağırıyor olmalıdır – Güney Yemen'in yakında sözde “hilafet”e kaptırılması tehlikesi de söz konusudur.

 

Ancak kafalar karışmasın: eğer bu olursa, dünyanın petrol rotası ve Batı dünyasının sahip olduğunu düşündüğü ekonomik güç hakkındaki hissi, Necid Bedevileri diktası karşısında kaybolacaktır. Belki bu bile gerçekleşmeyecektir. Sadece belki, kuklacı kuklaya dönüşecek ve kendi yaratttığı fanatik varlığın hain karakteri karşısında kaybedecektir. Böyle bir olasılık asla gözardı edilmemelidir.

 

23 Kasım'da El-Arabiya'da yayınlanan bir haber, “IŞİD militanı Yemenli albayı infaz etti, ateş etme görüntülerini kameraya çekti” başlığını taşıyordu. Her ne kadar haber birkaç satırdan uzun değilse de, özü, zihin karışıklığına yer bırakmıyor: Suudi Arabistan, Daiş'in gerçekten de Yemen'de bulunduğunu ve bir süredir hareket halinde olduğunu kabul etti. Askerlerin öldürülmesi, bir düzeyde planlamayı, dolayısıyla da kaynakları gerektirir. Bu haberin okuyanlarda sıkılmış kaşların kalkmasından başka bir şeye yol açmayacağı düşünülüyorsa, gerisini de dikkate almak gerekir. Daiş militanları Suudi işgali altında olan ve fiili otorite merkezi olan güneydeki liman şehri Aden'de bir subaya saldırı düzenleyip onu öldürdü. Bu, ilgi çekici bir ayrıntı.

 

Hepsi bu değil! Aden Beni Suud'un eli altında olduğu gibi, Yemen de kara, hava ve deniz ablukası altında kaldı, bu ise Daiş'e Yemen'de faaliyet yürütmeleri için izin verilmiş olması gerektiği anlamına gelir. İlgili bir Daily Mail yazısında, “IŞİD, Yemenli albayın öldürülmesine ilişkin, rahatsız edici bir video oyunu tarzı birinci kişi çekimi görüntüler yayınladı” ifadeleri kullanıldı. 

 

Birdenbire (Donald Trump kazandıktan sonra) istifa eden CIA başkanı John Brennan'ın yaptığı, El Kaide ve Daiş'in Yemen'de ittifak halinde olduğu açıklaması yeni bir anlam kazanıyor. West Point askeri akademisinin Terörizmle Mücadele Merkezi'nin yayın organı CTC Sentinel'e konuşan Brennan, Eylül ayında, grupların zaman zaman terörizmle mücadeleye karşı koymadaki etkililiklerini azamiye çıkarmak için işbirliği yaptıklarını söyledi. Bunun olmasının, Suriye ve Irak'taki Daiş kalelelerinden uzaktaki ülkelerde orijinal kollarından daha az askeri güce sahip oldukları için daha beklenebilir olduğunu izah etti (tabi, El Kaide ile Daiş arasındaki farkın yalnızca yüzeysel olduğunu biliyorlar).

 

Brennan, “Suriye ve Irak'taki [Daiş] kalelelerinden ne kadar uzağa giderseniz, El Kaide unsurları, [Daiş] unsurları ve ötekiler arasında işbirliği görme ihtimaliniz o kadar artar” şeklinde konuştu ve ekledi: “Bunu tam şu anda Yemen'de görüyoruz…. Gerçekten de, birlikte çalıştıklarının göstergeleri var.”

 

Asıl mesele El Kaide'nin Daiş'le birlikte çalışıyor olması değil, daha ziyade Daiş'in Yemen üzerinde kontrol kurma amacında El Kaide'nin yerini almış olması. Müstakbel ABD Başkanı Trump'un göreve başlamasına yalnızca birkaç ay kala Riyad, Arap Yarımadası'ndaki iradesini ortaya koymak ve Yemen'i büyüyen, ancak istikrarsız Vehhabi imparatorluğuna dahil etmek üzere sahip olduğu varlıkları daha da radikalleştirme arayışında.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net