Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi dersleri (71)

Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi dersleri (71)
Tek kelimeyle cevaplandıracak olursak, Ümeyyeoğullarını korkutan şey bunları da korkutmaktadır. Bunlar, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt-i Nübüvvet’e ait olan her hususu ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Aslında mesele sadece Ali (a.s.) ile de bağlantılı değildir. Bunların peygamberlikle ve peygamberlik mirasıyla sorunları vardır.

 

- Rahman Rahim Allah'ın adıyla ve O'nun yardımıyla... Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.), tertemiz Âl'ine olsun.

 

Değerli izleyiciler es-selamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu. Kum Kevser TV kanalının Utruhatü'l-Mehdeviyye programının stüdyolarından yeni bir bölümle sizlere merhaba diyoruz. Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey'e “Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz”, diyorum. Seyyidim doğrudan konuya geçelim. Sizler önceki programda Sekaleyn hadisinin “Allah'ın Kitabı ve ıtretim olan Ehl-i Beyt'im” şeklindeki varyantının içinin boşaltılmaya çalışılması yönündeki bazı çabalara işaret ettiniz. Acaba başka çabalar da var mıdır?

 

- Kovulmuş şeytandan her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığınır, Rahman Rahim olan adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun. Allahümme salli alâ Muhammedin ve al-i Muhammedin ve accil feracehum.

 

Aslında bu çabaların tarihine girmek istemiyorum. Ancak emin olunuz ki bu zavallıca çabalar İbn Teymiyye ve Ümeyyeci din anlayışı ile başladı. İbn Teymiyye'nin kendisi, bağlıları -Vehhabiler- ve Ümeyyeci din anlayışına sahip olanlar ellerinden geldiğince Sekaleyn hadisinin “Allah'ın Kitabı ve ıtretim olan Ehl-i Beyt'im” şeklindeki varyantının işini bitirmeye çalıştılar.

 

- Metot bu…

 

- Elbette... Ancak akademik elbise altında gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Ya senet ya da metin münakaşası yaparak hadisi devre dışı bırakmaya çalışıyorlar. İnşallah bu akşam programımızın sonunda bu ısrara işaret etmeye çalışacağım. Yani “Sekaleyn hadisinin ‘Allah'ın Kitabı ve ıtretim olan Ehl-i Beyt'im' şeklindeki varyantında onları korkutan şey nedir?”, sorusunun cevabını vermeye çalışacağım.

 

Tek kelimeyle cevaplandıracak olursak, Ümeyyeoğullarını korkutan şey bunları da korkutmaktadır. Bunlar, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt-i Nübüvvet'e ait olan her hususu ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Aslında mesele sadece Ali (a.s.) ile de bağlantılı değildir. Bunların peygamberlikle ve peygamberlik mirasıyla sorunları vardır. Bu çabalar söz konusu mirası dönüştürme amacını gütmektedir. Aslında bu kültür sahtedir. Bu kültür Hz. Peygamber'in (s.a.a.) ortaya koyduğu ve Ehl-i Beyt'inin (a.s.) O'ndan sonra yaydığı kültürün alternatifi olmaya çalışmıştır ve günahkâr bir kültürdür.

 

Önceki programda üç çabaya/uğraşıya değinmiştik.

 

İlki, genelde akademisyenlerin ortaya koyduğu uğraşılardır. Hatırlayacaksınız geçen hafta Katar Üniversitesi'nde akademisyen olan Doktor Salus'tan pasajlar aktarmıştık. O, “Allah'ın Kitabı ve ıtretim olan Ehl-i Beyt'im” şeklindeki varyantın aslında senet açısından referans gösterilemeyecek derecede zayıf olduğunu dile getirmeye çalışmaktadır! Biz bu uğrayışı etraflıca ele almış ve ona cevap vermiştik. Allame Albanî gibi bir zat da bu çabaya cevap vermişti.

 

İkincisi, “Allah'ın Kitabı ve ıtretim olan Ehl-i Beyt'im” şeklindeki varyantı ihmal etme çabasıdır. İmam Malik'in el-Muvatta'sında geçen varyantı temel alarak yazılan ve “ve ıtretim olan Ehl-i Beyt'im” şeklindeki varyanta hiçbir şekilde işaret etmeyen, “Size iki şey bırakıyorum” isimli bir telif... Okuyucu böyle bir varyantın varlığından haberdar olmasın diye müellif bu eserde, zayıf varsayılsa bile “ve Ehl-i Beyt'im” şeklindeki varyanta hiç değinmemiştir. Amaç, Sekaleyn hadisinin tek naklinin “Allah'ın Kitabı ve Peygamberinizin Sünneti” şeklinde olduğuna dair bir düşünce oluşturmaktır.

 

- Hafızalardan silinmesini istemek…

 

- İslamî hafızadan ve dinî kültürden silinmesini istiyorlar...

 

Üçüncüsü, mesajın altını oymak, içini boşaltmaya çalışmaktır. Bu noktada şöyle diyorlar: Sekaleyn hadisinin rivayetlerinden biri “Allah'ın Kitabı ve ıtretim olan Ehl-i Beyt'im” şeklindedir ancak burada kesinlikle Ehl-i Beyt'e (a.s.) ittiba, sımsıkı sarılma ve tutunma kastedilmemektedir,  Hz. Resulullah (s.a.a.) ümmetinden, iyi insanlar oldukları için Ehl-i Beyt'ini sevmelerini istemiştir.

 

- Peygamber (s.a.a.)  bunu babalık duygusuyla söylemiştir.

 

- Tam isabet! Ailevî ve kabilevî dürtülerle söylemiştir, demek istiyorlar. Bu durumda Sekaleyn hadisinin bu varyantı sanki “Sizlere Ehl-i Beyt'im hakkında Allah'ı hatırlatırım” şeklindeki Müslim'de geçen şekle dönüşmüştür.

 

Bu üç uğraşı ile ilgili açıklamaları önceki programda sunduk. Bunlara etraflıca cevaplar da verilmişti.

 

Dördüncüsü ki, bu akşam bunu ele alacağız, sadece tehlikeli olmakla kalmayıp aynı zamanda bize Ümeyyeci din anlayışının, Vehhabî din algılayışının taşıdığı ilmî emanet bilincinin sakatlığını da göstermektedir. Yargıyı izleyicilerin kendilerine bırakıyorum. Hiçbir not düşmeyeceğim.

 

Bu uğraşı okuyucunun ilmî şanı bulunan bazı isimlere karşı duyduğu güven nedeniyle aldatılmamasını amaçlamaktadır…

 

- Şeyhü'l-İslam…

 

- Unvanların ve üniversite hocalarının ve akademisyenlerin de bu kabilden olabileceğini düşünebilirsiniz. Genelde büyük bir üstadın veya bir allamenin ya da akademik kariyeri bulunan birisinin bir şey aktardığını gördüğümüzde bunun yalan olma olasılığını çok uzak görür ve onun söylediklerine güveniriz. “Bize yalan söylüyor değil ya”, deriz. Bu tür kişiler sadece mesajı saptırmamakta, açıkça yalan söylemektedirler. Bunlar okuyucunun kendilerine duyduğu güvenden ve ilmî konumlarından istifade ediyorlar.

 

Bu gece konuyla ilgili bazı örneklere işaret etmek istiyorum.

 

İlk örnek Allame Abdullah İbn Muhammed el-Ğaniyman'ın es-Sebaikü'z-Zehebiyye adlı eseri.

 

Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat nezdinde Ehl-i Beyt-i Nebevi'nin Konumu (Başlık)

 

Sahihü Müslim'de Zeyd İbn Erkam'dan şöyle rivayet edilmektedir: “Bir gün Hz. Rasulullah (s.a.a.) Mekke ile Medine arasında Veda Haccı'ndan dönüşünde Gadir-i Hum denilen bir su­yun başında aramızda hutbe okumak üzere ayağa kalktı ve şöyle buyurdu: ‘… Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki ağır yük bıra­kıyorum. Allah'ın Kitabı ve Sünnetim. Ehl-i Beytimi de gözetiniz.' Müslim, Kitab-ü Fazaili's-Sahabe”[i]

 

Yazar rivayeti Müslim'den alıntılamaktadır ki bu kitap Müslümanların elinde mevcuttur.

 

Geliniz yazarın ilmi emanet sorumluluğunu görebilmek için Sahihü Müslim'e ve eserde geçen “İmam Ali İbn Ebu Talib'in Faziletleri” bölümüne bir bakalım. Acaba Hz. Rasulullah (s.a.a.) hadisi yazarın aktardığı şekilde mi yoksa başka bir şekilde mi buyurmuş?

 

Önümüzde İmam Müslim'in Sahih'i... Rivayet dediği gibi Zeyd İbn Erkam'dan. Kaynak ve yer aynı.  Rivayet şöyledir: “Ben, Husayn İbn Sebra ve Ömer İbn Müslim Zeyd İbn Erkam'a gittik. Yanına oturduğumuz vakit Husayn ona ‘Gerçekten ey Zeyd sen birçok hayırla karşılaştın. Hz. Rasulullah'ı (s.a.a.) gördün, hadisini dinledin, onunla beraber gazalara katıldın ve arkasında namaz kıldın. Gerçekten ey Zeyd, sen çok hayırla karşılaş­tın. Ey Zeyd! Bize Hz. Rasulullah'tan (s.a.a.) işittiklerini rivayet et' dedi.

 

Zeyd ‘Ey kardeşimin oğlu! Vallahi yaşım geçti; vaktim ilerledi. Hz. Rasulullah'tan (s.a.a.) bellediklerimin bir bölümünü unuttum. Dolayısıyla size ne rivayet etmişsem kabul edin, neyi rivayet etmemişsem onu bana teklif etmeyin' dedi. Sonra şunu söyledi: … Allah'a hamdü-sena etti. Öğütlerde bulundu. Ve hatırlatma yaptı. Sonra şöyle buyurdu:

 

‘İmdi, dikkat edin ey cemaat! Ben ancak bir insanım. Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki ağır yük bıra­kıyorum. Bunların birincisi içinde doğru yol ve nur bulunan Allah'ın Kitabıdır. İmdi Allah'ın Kitabını alın ve ona sarılın' Ardından Hz. Rasulullah (s.a.a.) Allah'ın Kitabına özendirdi ve rağbet ettirdi. Sonra  ‘Bir de Ehl-i Beyt'imi (bırakıyorum)... Ehl-i Beyt'im hakkında size Al­lah'ı hatırlatırım! Ehl-i Beyt'im hakkında size Allah'ı hatırlatırım! Ehl-i Beyt'im hakkında size Allah'ı hatırlatırım' buyurdu.

 

Husayn ona ‘Onun Ehl-i Beyt'i kimlerdir ey Zeyd, hanımları Ehl-i Beyt'inden de­ğil midir?' diye sordu. Zeyd, ‘Kadınları Ehl-i Beyt'inden midir? O'nun Ehl-i Beyt'i ondan sonra sadakadan mahrum olanlardır' cevabını verdi. Husayn  ‘Onlar kimlerdir' diye sordu.  Onlar Âl-ı Ali, Âl-ı Akîl, Âl-ı Ca'fer ve Âli Abbas'tır, dedi. Husayn: Bunların hepsi sadakadan mahrum mudurlar? dedi. Zeyd ‘Evet' cevabını verdi.”[ii]

 

Dolayısıyla rivayette “Sünnetim” geçmemektedir.

 

-Sünnetim mevcut olmadığı gibi “Ehl-i Beyt'imi de gözetiniz”' ibaresi de mevcut değildir.

 

- Allame Şeyh Muhakkık Abdullah İbn Muhammed el-Ğaniyman'ın ilmî emanet sorumluluğu budur.

 

- Allah Rasulü'nün (s.a.a.) adına yalan söylüyor.

 

- Sadece bu da değil. Allah aşkına hiçbir mazeret bulamıyorum. Okuyucuya kötülük ediyor, okuyucuyu aldatmaya çalışıyor. Bunlar diyorlar ki, okuyucu kaynaklara müracaat etmesin, Sahihü Müslim'den naklettiğimizde bize güvensin.

 

İkinci örnek; Vehhabilerin çağdaş âlimlerinden Dr. Salih İbn Fevzan İbn Abdullah el-Fevzan'ın Muhaderatün fi'l-akideti ve'd-Davet adlı eseri. Müellif, Suudi Arabistan'ın Büyük Âlimler Heyeti'nin daimi bir üyesidir.

 

- Bu adam tanınan bir şahıstır.

 

- Elbette. Sadece bir cümle söylemek istiyorum. Ümmet bunlara duydukları güvenini yitirecek olursa kim/ler/e müracaat edecek? Seyyidim bu büyük şahıs ne diyor? Bakınız bu şahıs şöyle diyor: “Yazar şöyle diyor: İslam'da Sünnet'in Konumu (Başlık) Allah-u Teâla Hz. Rasul'ü (s.a.a.) hidayetle ve hak din ile gönderdi… Hz. Rasulullah (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır: Size öyle şeyler bırakıyorum ki, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Allah'ın Kitabı ve Sünnetim.

 

Bu hadisi Tirmizi 3788 numaralı hadiste rivayet etmiştir.”[iii]

 

Kaynak veriyor ve Tirmizi'nin rivayet ettiğini söylüyor.

 

Geliniz Allame Albanî'nin telif ettiği Sahihü Süneni't-Tirmizî adlı esere bir bakalım. Soruyoruz ey Tirmizî ve ey Allame Albanî, Dr. Salih el-Fevzan'ın belirttiği rivayet bu şekilde mi mevcuttur yoksa başka bir şekilde mi?

 

Rivayetin şöyle olduğunu görüyoruz: “Zeyd İbn Erkam'dan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Hz. Rasulullah (s.a.a.) şöyle buyurmuştur: Ben size sarıldığınız müddetçe benden sonra asla sapmayacağınız iki şeyi bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Gökten yere uzanan bir ip gibi olan ilahi nizam olan Allah'ın Kitabı ve yakınlarım olan Ehli Beyt'im. Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır. Bu iki şey hakkında bana nasıl uyacağınıza dikkat ediniz.” [iv]

 

Salih Fevzan “Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür” kısmını eserinde zikretmemiştir. “Gökten yere uzanan bir ip gibi olan ilahi nizam olan Allah'ın Kitabı” bölümü de eserde zikredilmemektedir. İşte Suudî Arabistan memleketinin Büyük Âlimler Heyeti'nden Fevzan'ın sahip olduğu ilmî emanet sorumluluğu!

 

Genel bir kural sunmak istiyorum: Bir topluluk veya bir cemaat âlimlerine taassup derecesinde ve at gözlüğü takarcasına bağlanırsa ve bütün şeylere gözlerini kaparsa…

 

Bu durum sadece Suudi Arabistan'ın âlimlerine has değildir.

 

- Belirli bir mezhebe özgü kılmamak gerekiyor.

 

- Elbette. Kur'an-ı Kerim bize bir mantık veriyor ve “Eğer doğru sözlülerden iseniz delilinizi getiriniz” buyuruyor. Kendimden örnek vereyim. Ben çıkıp da televizyon kanallarında milyonların önünde size bir şey dediğimde ve bunu bir delille ispat edemediğimde sizin bana “Delilin nedir?” diye sormanız gerekmektedir. İlmî, dini ve akidevî bütün meselelerde sürekli sorgulama halinde olmanız gerekiyor.

 

- Deneyin…

 

- Elbette. Gidiniz, sorunuz. Ümmet neden körlük içinde kalsın, niçin sapıklık, cehalet ve yanlışlık bataklığında çırpınıp dursun. Sizler görüyorsunuz, işte Suudî Arabistan'ın Büyük Âlimler Heyeti'nden birisi bu kanalla yalan söylüyor. Hem de Allah Rasulü'nün (s.a.a.) diliyle. Bu yalanını Tirmizî'ye nispet ediyor. Tirmizî'ye müracaat ettiğimizde bu hadisten hiçbir eser göremiyoruz.

 

Üçüncü örnek; Çağdaş muhakkiklerden birisinin Müsnedü'l-İmam Ebibekr İbn ez-Zübeyr el-Kureyşî el-Humeydî'ye (h. 219) düştüğü not.

 

- İkinci asrın âlimlerinden.

 

- Üçüncü asrın ilk yıllarında da yaşamış. Eserin tahkikini ve hadislerinin tahricini muhakkik Hüseyin Selim Esed yapmıştır. Mukaddime bölümünde muhakkik, Sekaleyn hadisine alıntılar ve dipnot düşerek şöyle der: Hz. Resulullah (s.a.a.) Veda haccında şöyle buyurdular: Ey insanlar! Sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla ve kata sapıtmayacağınız şey/ler/i size bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve Sünnetim.

 

Bu hadis sahihtir, Müslim bu hadisi Kitab-ü Fezaili's-Sahabe, Bab-u Fezaili Ali bölümünde tahriç etmiştir. Hadis No: 2408. Bkz Müsnedü Mevsıli, Hadis No:1021 ve 1140.”[v]

 

Hadisin bu şekli bazı ufak tefek değişikliklerle İmam Malik'in el-Muvatta'sında okuduğumuzun aynısıdır. El-Muvatta'nın rivayetini size okuyayım: “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı bağlandığınız süre­ce, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar, Allah'ın Kitabı ve peygamberinin Sünnetidir” Muvatta'da “in mesektüm” şeklinde geçerken söz konusu eserde  “in i'tesamtüm bihi” olarak geçiyor. Malik'te “Sünnete nebiyyihi” olarak geçerken, bu eserde “ve Sünnetim” olarak geçiyor ki bu da büyük bir fark değildir.

 

Allame Muhakkık Hüseyn Selim Esed hadisin kaynağının sahih olduğunu söylüyor. Hâlbuki Malik'te geçen hadisin senedi olmayan, mürsel bir rivayet olduğunu belirtmiştik. Aslında “ve Sünnetim” şeklindeki hadisin sadece tek bir kanalı vardır ve bu kanalı da bütün cerh ve tadil âlimleri zayıf olarak kabul etmektedir. Detaylarına girmeye gerek yok sanırım. Dr. Beşşar Avvad Maruf bunlardan birisidir ve biz buna da önceki programlarda işaret etmiştik. Müslim'in Fazailü's-Sahabe'sinde geçtiğini söylüyor. Biz de Fazailü's-Sahabe'de geçen rivayeti okumuştuk. Hâlbuki orada “ve Sünnetim” şeklinde bir rivayet bulunmamaktadır.

 

- “ve ıtretim” şeklinde geçmektedir.

 

- Hayır,“ve ıtretim” şeklinde de geçmemektedir. Müslim Ehl-i Beyt'im hakkında size Al­lah'ı hatırlatırım” demektedir. Öyleyse göstermiş olduğu kaynakta “ve Sünnetim” şeklinde bir rivayetin bulunmadığını söyleyebiliriz.

 

Öyleyse ilk yalan, Müslim'de geçmemesine rağmen “ve Sünnetim” şeklindeki varyantı ona isnat etmektir. Ayrıca Müsnedü'l-Mevsılî'ye (hadis no:1021 ve 1140) bakınız diyor. Çünkü Müsned-ü Ebu Yala el-Mevsılî'yi de kendisi tahkik etmiştir.

 

Hafız İmam Ebu Yala el-Mavsilî et-Temimî'nin (h.307) Müsned'ini kaynak olarak gösteriyor. Hadisin o eserde de geçtiğini söylüyor.[vi]

 

- Yani insanların içinde bu Müsned'i en iyi bilen ve içeriğinden en çok haberdar olan kişinin kendisi olması gerekiyor.

 

- Hiç kimse, Müsnedü Ebi Yala'da olmadığını bilmiyordu, diyemez.

 

- Çünkü eserin ayrıntılarını bilmektedir.

 

- Hadis No: 1021 ve 1140'a müracaat ediniz, diyor. Allah aşkına tahkikini yaptığı hadisleri ve bu hadislerin nelerden bahsettiğini bildiği halde bu hadislere de müracaat ediniz, diyor. Ancak değerli okuyucuya söylediği açık ve çirkin yalana bakınız. Bu yalanı ifade edecek başka kelime bulamıyorum. Değerli izleyiciler başka bir kelime ve ifade bulabiliyorlar ise o kelimeyi kullansınlar.

 

Geliniz Müsnedü Ebu Yala el-Mevsılî'ye bakalım. Rivayet şöyledir: Ebu Said el-Hudri'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır: “Yakında Allah'ın elçisi gelecek ve ben de ona icabet edeceğim. Ancak aranızda iki ağır yük bırakıyorum: Birincisi Allah'ın Kitabıdır. Gökten yeryüzüne uzatılmış iptir. Diğeri de ıtretim olan Ehl-i Beyt'imdir. Latif ve habir olan Allah-u Teâla bu ikisinin havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklarını haber verdi. Bakın bakalım onlar hakkında bana nasıl halefler olacaksınız?[vii]

 

- Harfler dahi birbirine yakın değildir ki bu iki hadisi birbirine karıştırdığını söyleyebilelim.

 

- Allah aşkına! Söylenebilecek en güzel söz şudur: Dört beş satırlık hadis kesilip atılmış ve geriye “Allah'ın Kitabı ve Sünnetim” ifadesi kalmıştır.

 

Geliniz bir de 1140. hadise bakalım... Rivayet şöyledir: Ebu Said el-Hudri'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır: Ey insanlar! Aranızda benden sonra tutunduğunuz müddetçe asla sapıtmayacağınız iki ağır yük bırakıyorum. Biri diğerinden daha büyüktür. İlki Allah'ın Kitabı. Gökten yeryüzüne uzatılmış iptir. Diğeri de ıtretim olan Ehl-i Beyt'imdir. Bu ikisi havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır.”[viii]

 

Bu inceleme hususunda emin olasınız diye belirtmem gerekiyor ki, kendisi bu iki hadisin isnat zincirinin zayıf olduğunu söylemektedir. Bunda herhangi bir sıkıntı bulunmamaktadır. Ancak yukarıda geçen “ve Sünnetim” şeklindeki hadisin Müsnedü Ebi Yala el-Mavsılî'de de geçtiğini söylüyor.

 

- Müsnedü Ebi Yala el-Mevsılî'yi tahkik ederken bu hadisin zayıf olduğunu söylemekte ancak Müsnedü'l-Humeydî'de bu iki hadisi sahih olarak göstermektedir.

 

- Dördüncü örneği veriyor ve bu kadarıyla yetiniyorum. Kitabın ismi önemli, “Resailü Camiiyetün/Akademik Makaleler”. Öyleyse bu eser özel anlamıyla akademik bir eser. Eğer bu eseri uzman olmayan bir insan yazmış olsaydı derdik ki uzmanlığı olmayan kişiler yazmıştır. Eserin ismi Eserü'l-İlm fi'd-Daveti İlallah, eser dini ve şerî ilmin sahih olması halinde insanı ilahî yakınlığa ulaştıracağını ispat etmeye çalışıyor. Yazar bununla fizik ve kimya ilmini kastetmemektedir. Müellifin muradı dinî ve şer'i ilimdir. Kitabın müellifi Dr. Merzuk İbn Selim el-Yubî, Medine İslam Üniversitesinin öğretim üyelerinden biridir. Ey Medine-i Münevvere Üniversitesinin öğrencileri! İşte kendilerinden ders aldığınız akademisyenler! Eserlere dikkatlice bakınız.

 

Yazar şöyle diyor: “Hz. Rasulullah (s.a.a.) vahye -yani Kitab ve Sünnete- sımsıkı sarılan kimsenin hidayet bulup kurtulacağına ve dünya ve ahirette helake sürükleyen sapkınlığa düşmeyeceğine dair bir güvence vermektedir. Hz. Rasulullah (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır: Sımsıkı tutundukça asla sapmayacağınız iki şeyi size bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve peygamberinin Sünneti.”[ix]

 

Öyleyse Sekaleyn hadisinin önemli sonuçları bulunmaktadır. Verdiği hadis İmam Malik'in el-Muvatta'sında geçen hadisin ta kendisidir. Yazar dipnotta bu hadisin İmam Malik'in el-Muvatta'sında geçtiğini belirtiyor. Dostlarım İmam Malik'in el-Muvatta'sına müracaat ediyoruz. Rivayetin Malik'te olduğunu görüyoruz.

 

İmam Malik'in rivayetinin senedi olmayan mürsel bir rivayet olduğunu bildiğinden, ikinci bir kaynak ekleyerek şöyle diyor: Müslim rivayet etmiştir. Hadis No:1218.[x]

 

Geliniz Sahihü Müslim'e bakalım. Belirtmiş olduğu hadise bakıyoruz. Rivayet şöyledir: “Size öyle bir şey bıraktım ki ona sımsıkı sarıldığınız müddetçe bir daha asla sapmazsınız. Size Allah'ın Kitabını bıraktım. Size, ben sorulacağım, acaba ne diyeceksiniz? Sahabe ‘Risaletini tebliğ ettiğine, vazifeni yerine getirdiğine ve gerekli nasihatlerde bulunduğuna şehadet ederiz' dediler. Bunun üzerine şehadet parmağını semaya kaldırıp onunla insanlara işaret ederek, üç defa: ‘Ya Rab! Şahid ol! Ya Rab! Şahid ol' buyurdular. Sonra ezan okuyup kamet getirerek öğle namazını kıldı.”'[xi]

 

Görüldüğü gibi hadiste “Allah'ın Kitabı ve peygamberinin Sünneti” ifadesi bulunmamaktadır.

 

“Peygamberinin Sünneti” şeklindeki ifadeyi kullanmayı Hz. Rasulullah (s.a.a.) unutmuş olmalı ki, kendisi bunu O'na izafe etmektedir! Bunlar yalanlara tevessül ederek insanları Allah'a davet etmeye çalışıyorlar. Hangi ilim insanları Allah-u Teâlâ'ya ulaştırır? İçinde sadece gerçeklerin olduğu kesin, sahih ilim mi yoksa dalaverelerin ve insanlara karşı yalanları içeren ilim mi?

 

Son çabayı ele almak istiyorum. Şu ana kadar dört tane uğraşı zikrettik. İlki Salus'un, ikincisi bazı akademisyenlerin, üçüncüsü Allame Albanî, Allame Arnavut ve es-Sindî'nin dördüncüsü ise bazı çağdaş akademisyenlerin uğraşısı.

 

Beşincisi, “Allah'ın Kitabı ve ıtretim” şeklindeki rivayet karşısında hiçbir şey yapamayanların çabasıdır. Bu varyantın senedi yok dese, senedi var. Eğer ihmal etmeye çalışsa cehaleti ortaya çıkacak. Vakıada sahih ve muteber bir hadisi ihmal ettiğinde bu tutumun senin ya garazkâr veya cahil olduğunu ortaya koyar. Aksi takdirde hadisi biliyor olsaydın kuşkusuz bu hadise müracaat ederdin.

 

Ayrıca bunlar hadisin vermek istediği mesajın içeriğini saptırıp içini boşaltamayanlardır. Örneğin “hadis muhabbete delalet ediyor” deseler hadis neden “ve Sünnetim” varyantı söz konusu olduğunda sapmamayı ve sapıklığa karşı güvence içinde olmayı ifade ediyor da “ve ıtretim” varyantı söz konusu olduğunda bunları ifade etmiyor? “Bu ikisi asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” ifadesi “ve Sünnetim” şeklindeki varyant söz konusu olduğunda tutunmanın vacipliğini ifade ederken, sıra  “ve ıtretim” şeklindeki varyanta gelince niçin bu anlama gelmemektedir? Öyle anlaşılıyor ki bunlar hadisi yalanlayamıyorlar da.

 

Aslında netice olarak ben onları rezil rüsva ediyor değilim. Hangi muhakkik, hangi araştırmacı, hangi hakikat taliplisi meseleyi ele aldığında rezil rüsva olur? “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” denilmektedir. Bu yalanın bu asırda ve sonraki asırda ortaya çıkmadığını varsayın. Benim şimdi bu çalışmalara eğilmediğimi düşünün. Ancak emin olunuz ki yirmi sene, otuz sene sonra bütün bu çalışmalar ve belgeler ortaya çıktığında her şey açıklığa kavuşacaktır.

 

- Önceki sorumluların yaptığı gibi…

 

- Tam isabet! Sizler bugün Britanya muhaberatının bazı gizli belgeleri ortaya koyduğunu görmektesiniz. Amerikan gizli servisleri bundan daha fazlasını yapmıştır. Önceki İran şahlarıyla ilgili belgeler…

 

- Allah'a hamdolsun ki Wikileaks birçok şeyi ortaya çıkardı.

 

- Wikileaks diye bir şey çıkıyor ve her şeyi ortaya çıkarıyor. Azizlerim, bu, iletişim ve bilimsel devrimlerin olduğu çağda ilmî yönden gizli hakikatleri ortaya çıkartabileceğin bir kapıdır.

 

Beşinci uğraşı, aslında başka bir yönelişi ortaya koymaktadır. Bu görüş şöyle demektedir: “Allah'ın Kitabı ve ıtretim” şeklindeki varyant aslında şazz bir varyanttır. Âlimlerden hiçbiri bunu söylemiş değildir. Bu, ravilerin yanlış anlamasından kaynaklanmıştır. Rasulullah (s.a.a.) “Allah'ın Kitabı ve ıtretim” şeklinde bir şey söylemiş değildir ancak bunlar hadisi böyle anlamışlardır.  Yine bunlar rivayetleri birbirine karıştırmış, aslında Ehl-i Beyt ile ilgili olmayan hadise hadis uydurucuları eliyle Ehl-i Beyt'i katmışlardır.

 

Seyyidim, “Bu derece aykırı şeyleri söyleyebilecek kimse var mıdır? diye sorabilirsin.

 

Azizlerim, sizlere Muhammed İbn Abdülvehhab'ın torunlarından olup çağdaş Vehhabî âlimlerin önde gelenlerinden sayılan Salih İbn Abdülaziz Al-i Şeyh'in el-Leali'l-Behiyye fi Şerhi'l-Akideti'l-Vasıtiyye adlı eserinden aktarımda bulunacağım.

 

Yazar bu eserinde rivayeti aktardıktan sonra şöyle diyor: “Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır” fazlalığına gelince bazı âlimler bu hadisi Allah'ın Kitabı ve Hz. Peygamber'in Ehl-i Beyt'inin asla birbirlerinden ayrılmayacakları şeklinde anlamışlardır.[xii]

 

Bilemiyorum, hadisin ilgili bölümü nasıl olur da Allah'ın Kitabı ve Itret-i Nübüvvet'in birbirinden ayrılacağına delalet eder. Tuhaf şey doğrusu! Sen “Allah'ın Kitabı ve Sünnetim” şeklindeki varyant söz konusu olduğunda bu ikisi havuz başına varıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır, diyorsun…

 

Pasaja dikkatlice bakalım. İlk olarak, hadisin “bu ikisinin birbirlerinden ayrılmayacakları” şeklinde anlaşılmasını âlimlerin ancak bazılarına nispet etmektedir. Hâlbuki Müslüman âlimler hadisi bu şekilde anlamışlardır ki biz önceki programlarda buna işaret etmiştik.

 

İkinci olarak yazar şöyle diyor: “Hadisi bu şekilde anlamak hatalıdır.”[xiii]

 

- Nasıl?

 

- Delilsiz olarak söylüyor. Çünkü bu hadisin rivayetlerinde ihtisar gerçekleşmiştir, diyor. Yani hadis bize lafız olarak değil manen nakledilmiştir, diyor. 

 

Devamında şöyle diyor: Ehl-i Hadis'in bazı muhakkikleri hadisin lafzının mana gözetilerek kullanıldığı görüşündedir.[xiv] Cerh ve tadil ilminde veya hadis ilimlerinde şöyle bir konu bulunmaktadır; hadisin mana gözetilerek rivayet edilmesi caiz midir yoksa sadece bize lâfzen nakledilen hadisleri mi kabul etmeliyiz? Yani Hz. Peygamber'in (s.a.a.) mübarek dillerinden o sözlerle çıkmayan ancak muhtevayı yansıtan rivayetleri de alabilir miyiz?

 

Müslüman âlimler arasında meşhur olan görüş manen rivayetin caiz olduğudur. Bizler kendi özel konumunda incelediğimiz üzere bu hadisin kesinlikle Hz. Rasulullah'ın (s.a.a.) dilinden dökülen, lâfzen nakledilen rivayet olduğunu ortaya koymuştuk. Delili de şudur ki; lafızlar istisnasız bütün rivayetlerde tekrar edilmektedir. Eğer hadis manen nakledilmiş olsaydı kuşkusuz hadisin lafızları farklılık gösterirdi. Ancak bütün rivayetler “Bunlar varıncaya kadar…” demektedir. Bu da  bize gelen bu hadisin “Ben kimin mevlası isem işte şu Ali (a.s.) de onun mevlasıdır”, “Cennet ehli hanımlarının en faziletlisi..” kabilinden olduğunu göstermektedir.

 

Devamında şöyle diyor: Kimi muhaddisler de hadisin şazz olduğunu söylüyorlar.[xv]

 

Bu sözler bütünüyle iftiradır. Meydan okuyorum onlara, bana bir tane muhakkik âlim göstersin.

 

- Tevatür haddini geçmiş bir rivayettir.

 

- Bir tane o görüşte olan varsa dipnotta göstersin.

 

- Bazen kişi kendisini kasteder.

 

- Ya kendisini veya Ümeyyeci din anlayışını yahut da İbn Teymiyye'yi ve çocuklarını kastediyor.

 

Yazar devamında şöyle diyor: Kimi muhaddisler de hadisin şazz olduğunu söylüyorlar… Öyleyse Sekaleyn'den biri Ehl-i Beyt-i Nebi değildir…[xvi]

 

Yani bunların derdi Ehl-i Beyt-i Nübüvvet iledir.

 

Allah-u Teâlâ adına yemin ediyorum ki problem bunların nezdinde Ehl-i Beyt-i Nübüvvet'te değil, Peygamber'dedir (s.a.a.). Zira Ehl-i Beyt'te Peygamber'in (s.a.a.) ve Kur'an'ın kültürünün ve mirasının korunmasından başka ne vardır ki? Ehli Beyt bizim için Peygamber'in (s.a.a.) bütün mirasını korumaya çalışmaktadır. Bunlar Ehl- Beyt'i (a.s.) korumak istiyorlarsa Muaviye ve Ümeyyeoğullarının gerçek yüzlerini ortaya koymalı ve onları bir tarafa bırakmalılar. Buharî, Müslim ve Müsned-ü İmam Ahmed'de geçen şeyleri ve yine İbn Teymiyye'yi bir tarafa bırakmaları gerekiyor. Hâlbuki bunlar Muaviye ve Ümeyyeoğullarını, Ümeyyeci din anlayışını ve İbn Teymiyye'yi korumak için Ehl-i Beyt-i Nübüvvet'i bertaraf etmeliyiz, diyorlar.

 

Devamında şöyle diyor: Aksine Sekaleyn'den murad Kitab ve Sünnettir. Sekaleyn'den birisinin Âl-i Beyt veya Itret olduğunu söyleyen kimse işleri birbirine karıştırmıştır, hadise eklemede bulunmuştur.[xvii]

 

Bu tabir son derece tehlikelidir. Yani bir bidat ortaya koyuyor. Muaviye'yi Ebu Süfyan'ı, Yezid'i koysalar sıkıntı olmayacak, ama Ehl-i Beyt konulmasın! Dilediğinizi koyun, ama Hz. Ali'yi (a.s.) ve Hz. Fatıma'yı (a.s.) koymayın. Hasaneyn'i (a.s.) koymayın. İşte bunlar biz Ehl-i Beyt'i seviyoruz diyenlerdir. Şimdi bunlara deyin ki Sekaleyn'den murad edilen iki şeyden birisi Itret'tir; hemen hayır, hayır diyecekler.

 

- Bidattir diyecekler.

 

- Değerli izleyiciler sizlerden bu akşam bu din anlayışına not düşmenizi ve değerlendirmelerde bulunmanızı istiyorum. Bu metot neyi ortaya koymak istiyor?

 

- Savunmak istiyorsa savunsun.

 

- Devamında şöyle diyor: Ravinin de anladığı gibi bu hadis manen rivayet edilmiştir. Ehl-i Hadis'in ve Ehl-i Sünnet'in akide sahasındaki muhakkik imamlarının belirttikleri gibi bu anlam sahih değildir.[xviii]

 

Hadis ve Ehl-i Sünnet imamları, diyor. Emin olunuz ki dipnota baktığımızda “Şeyhü'l-İslam şöyle diyor” şeklinde dipnot veriyor.

 

- Verebildiği yegâne örnek İbn Teymiyye…

 

- İslam tarihinin tamamını İbn Teymiyye ve ona bağlı olanlarla ihtisar etmektedir.

 

Dipnotta İbn Teymiyye'den şu alıntıda bulunuyor: Birçok hafız hadisteki bu fazlalığı eleştirmiştir.[xix]

 

Aslında Sekaleyn hadisinin eleştirisi İbn Teymiyye ile başlıyor. İbn Teymiyye de Muaviye'nin ve Ümeyyeoğullarının Allah Rasulü'nün (s.a.a.) halifesi unvanıyla ümmete hükmedebilmeleri için uygun ortamı hazırlayan metoda tabidir.

 

Bundan dolayıdır ki son dönemlerde bazı kimseler Muaviye için hilafetle melikliği mukayese edip hilafetin melikliğe üstün olmadığını söylemektedirler. Bununla ulaşılmak istenen amaç belli; hiç kimse Muaviye'yi eleştirmesin. Çünkü bu bidati ve hilafeti melikliğe dönüştüren Muaviye'dir. “Sünnetimi ilk değiştiren kimse…”

 

- Anlattıklarınız, bu zümre ile Ehl-i Sünnet Müslümanları arasında fark olduğunu göstermektedir.

 

- Tam isabet! Önünde çeşitli akademik unvanlar bulunan bazı kimselerin zihnine sanki Hz. Rasulullah'ın (s.a.a.) “Sünnetimi ilk değiştiren kimse Muaviye'dir” şeklindeki buyruğu hiç gelmemiş. Bu rivayeti hiç duymamış gibi davranıyorlar. Allame Albanî “Bu hadisten murad Muaviye'dir. Çünkü o, hilafeti ısırıcı melikliğe dönüştürmüştür”, diyor. Sanki Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) “Hilafet benden sonra otuz yıldır. Ondan sonrasında ısırıcı meliklik olacaktır”, buyruğunu işitmemiş gibi… Bütün bunlar Muaviye'nin kerametini korumak için yapılıyor. Hatta Ebubekir, Ömer ve Osman'ı dahi eleştirebilelim diye.

 

Acaba bu ısrarın nedeni nedir? Bu ısrar iki hususu ortaya koymaktadır.

 

İlk husus, Sekaleyn hadisinin “ve ıtretim” şeklinden kaynaklanan oldukça önemli delaletleri bertaraf edebilmektir.

 

İkinci olarak; Bu hadis Ehl-i Beyt'in kapsamına Peygamber'in (s.a.a.) hanımlarının girmediğine açık bir şekilde delalet etmektedir. Eğer Peygamber'in (s.a.a.) hanımları Ehl-i Beyt kapsamına girseydi hadis bizim için onları da dile getirir ve Aişe'nin Cemel Savaşı'ndaki konumunu gözetirdi. Çünkü hadis “Bu ikisine tutunduğunuz müddetçe asla sapıtmazsınız” buyurmaktadır. Aişe Ehli Beyt'ten olsa ona tutunan kimse sapıtır mı sapıtmaz mı? Sapıtmaz. Aişe içtihatta bulundu ve hataya düştü. Hataya düşme ise sapıklık değildir.

 

Buna göre şu iki durumu içeren bir ikrardır.

 

İlki; Sekaleyn hadisi dinî marifetler düzleminde büyük ve önemli delaletleri barındırmaktadır. İnşallah bunun üzerinde duracağız.

 

İkincisi; Peygamber'in hanımları (s.a.a.) Itret-i Tahire'den veya Ehl-i Beyt'ten değildir.

 

Bundan dolayıdır ki Allame Alusî şöyle demektedir: “ve ıtretim” sahih hadisi mutahhar olmayan hanımların Sekaleyn'in iki öğesinden biri olan Ehl-i Beyt'in kapsamına girmemelerini gerektirmektedir.[xx]

 

- Öyleyse Itret Sekaleyn'in iki öğesinden biridir ve hanımlar bu kapsama girmemektedir.

 

- Cezayir'den Yahya kardeş hatta.

 

- Yahya: Selamun aleyküm. Rusya iki yıl önce İbn Teymiyye'nin eserlerinin Rusya'ya girişini ve tedavülde bulunmasını engelledi. Aynı şekilde Vehhabî kitapların da ülke sınırlarına girişini yasakladı. Bu zehre karşı Araplardan önce davrandılar. Yani ey kardeş kendi halimize mi yoksa Ehl-i Beyt'in başına gelen şeylere mi ağlayalım bilemiyorum? Kaybettik. Allah Şeyh'i korusun. Bu hakikatleri kendisinden dinliyoruz.

 

- Kardeşin mantığı ilmî bir mantık.

 

Bundan birkaç yıl öncesinde Ehl-i Sünnet'in büyük âlimlerinden birisiyle karşılaştım. Kendisi Kevser TV stüdyolarında doğrudan şunu söyledi: Bizler Ehl-i Beyt'in marifetleri ile Müslümanlar arasına 1400 yıldır engel koyuyoruz.

 

- Suudî Arabistan'dan Abdullah kardeş hatta…

 

- Abdullah: Ehl-i Sünnet'in tamamının batıl üzere olduğunu söyleyebilir misiniz?

 

- Ben böyle bir şey söylemedim.

 

Sözlerimi şu ifadelerle bitirmek istiyorum. Buraya kadar yapılan açıklamalar ışığında belli oluyor ki “Allah'ın Kitabı ve ıtretim olan Ehl-i Beyt'im” şeklindeki Sekaleyn hadisi büyük ve değerli marifetleri içermektedir. Dolayısıyla bu marifetleri bertaraf etmek ve ortadan kaldırmak için bazı çabalar ve uğraşılar bulunmaktadır. İnşallah önümüzdeki hafta da Sekaleyn hadisi üzerinde durmaya devam edeceğiz.

 

- İnşallah bu konuları dinleyecek ve yararlanacağız. Teşekkürlerimizi sunuyoruz Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey. Aziz izleyicilerimiz katkılarınızdan dolayı sizlere de teşekkürlerimizi sunuyoruz.  Allah'a emanet olunuz.

  

  

 

 



[i] Muhakkik Allame Abdullah İbn Muhammed el-Ğaniyman, es-Sebaikü'z-Zehebiyye bi-Şerhi Akideti'l-Vasıtiyye, s. 463 Dar-ü İbnü'l-Cevzî, 1430, 1. Basım, Suudi Arabistan.

[ii] Müslim İbnü'l-Haccac el-Kuşeyrî en-Nişaburî, Sahihü Müslim, c. 4, s. 216, Kitab-ü Fazaili's-Sahabe, Hz. Ali'nin Faziletleri Babı, Hadis No: 2408, Takdim Doktor Muhammed Mustafa ez-Zuhaylî, Tahkik Şeyh Müslim İbn Mahmud Osman es-Selefî el-Eserî. 

[iii] Dr. Salih İbn Fevzan İbn Abdullah el-Fevzan, Muhaderatün fi'l-Akideti ve'd-Davet, s. 253, Darü'l-Asime, 1. Basım, 1428, Suudi Arabistan. 

[iv] Sahihü Sünenü't-Tirmizî, Telif Muhammed Nasırüddin Albani, c. 3, Hadis No: 3788 Mektebetü'l-Maarif, Riyad.

[v] Müsnedü'l-İmam Ebibekir Abdillah İbn Zübeyr el-Kureyşi el-Humeydi, s. 11, tahkik ve tahriç Hüseyin Selim Esed ed-Darani, Darü'l-Memun li't-Türas, 2. Basım, 1423. 

[vi] Müsnedü Ebu Ya'la el-Mavsıli, c. 2, s. 297, 1021 no.lu hadis, tahkik Hüseyin Selim Esed, Mektebetü'r-Rüşd

[vii] A.g.e., a.g.y.

[viii] A.g.e., c. 2, s. 376

[ix] Dr. Merzuk İbn Seliym el-Yubi, Eserü'l-İlm fi'd-Davet İlallah, s. 52, Dar-ü İbn Cevzi, 1. Basım, 1428, Suudi Arabistan.

[x] A.g.e, a.g.y.

[xi] Sahihü Müslim en-Nisaburî, c. 2, s. 387, Hadis No: 1218, Takdim Doktor Muhammed Mustafa ez-Zuhaylî, Tahkik Şeyh Müslim İbn Mahmud Osman es-Selefî el-Eserî, Darü'l-Hayr.

[xii] Şeyh Salih İbn Abdülaziz İbn Muhammed İbn İbrahim Alı'ş-Şeyh, el-Leali'l-Behiyye fi Şerhi Akideti'l-Vasıtiyye, c. 2, s. 461, Tahkik Adil İbn Muhammed Mürsî Rıfaî, Darü'l-Asıme, 1. Basım, 1430, Riyad.

[xiii] A.g.e, a.g.y.

[xiv] A.g.e., a.g.y.

[xv] A.g.e., a.g.y.

[xvi] A.g.e., a.g.y.

[xvii] A.g.e., a.g.y.

[xviii] A.g.e., a.g.y.

[xix] A.g.e., a.g.y.

[xx] Ebu's Sena Şihabuddin Mahmud el Alusî, Ruhu'l-Meani fi Tefsiri'l Kur'ani'l Azim, c.21, s.305, Müessesetü'r-Risale.

 

 

 

Çeviri: Cevher Caduk

 

 

www.medyasafak.net