İslam dünyasının bölünmesi yeniden emperyalistlerin masasında

İslam dünyasının bölünmesi yeniden emperyalistlerin masasında
Uluslararası İslami Kültür ve İletişim Kurumu Başkan Yardımcısı Abbas Hameyar, Havza haber ajansına İslam dünyasında yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi. Daha önce Kuveyt, Katar ve Lübnan’ın Baalbek kentindeki İran konsolosluğunda kültür müsteşarı olarak da görev yapan Dr. Hameyar, 100 yıl önceki Sykes-Picot anlaşmasından sonra emperyalistlerin İslam ülkelerini bölmeyi yeniden gündemlerine aldığ

 

 

 

Hawzah News

 

 

 

Uluslararası İslami Kültür ve İletişim Kurumu Başkan Yardımcısı Abbas Hameyar, Havza haber ajansına İslam dünyasında yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi. Daha önce Kuveyt, Katar ve Lübnan'ın Baalbek kentindeki İran konsolosluğunda kültür müsteşarı olarak da görev yapan Dr. Abbas Hameyar, 100 yıl önceki Sykes-Picot anlaşmasından sonra emperyalistlerin İslam ülkelerini bölmeyi yeniden gündemlerine aldığını söyledi.

 

 

- ABD Başkanı Donald Trump'ın Suudi Arabistan'ı ziyaretinden sonra bölgede yeni gelişmelere tanık olduk. Bir yandan Körfez İşbirliği Örgütü üyesi ülkeler arsında yaşanan ihtilaflar, diğer yandan Amerika'nın Suudi Arabistan'a milyarlarca dolarlık silah satışı, Direniş Ekseni'nin düşmanlık odağı haline getirilmesiyle sonuçlandı. Sizce bu gelişmeler İslam ülkelerinde ne gibi sonuçlar doğuracak.

 

- Bu, büyük pazılın sadece bir parçası. Biz geçmiş yıllarda, ya da son yıllarda bölgede yaşanan gelişmelere, bölgeyle ilgili yapılan planlamalara ve Direniş Ekseni'nin düşmanlarının bölge için kurduğu hayallere bakmalıyız. Bu grupların bölgedeki gelişmelerle olan ilgisini görebilmemiz için benim tabirimle bölgenin havadan çekilmiş bir fotoğrafına sahip olmalıyız. Bu fotoğraf bize tam bir görüntü verecek ve bize bölgedeki durumumuzu gösterecektir.

 

 

Sykes-Picot anlaşmasının ikinci yüzyılının eşiğindeyiz

 

Bu fotoğrafı, İslam dünyasının yeniden bölünmesinin fotoğrafı olarak görüyorum. Çünkü Osmanlı devletinin yıkılmasının öncesinde Fransa ile İngiltere arasında yapılan Sykes-Picot anlaşmasının ikinci yüzyılının eşiğinde bulunuyoruz.

 

Bu anlaşmadan sonra bölge bölündü ve Siyonist rejimin kurulmasıyla sonuçlanan Balfour Deklarasyonu yayımlandı. Bu anlaşma bölgede Siyonist rejimin ortaya çıkışının başlangıcıydı. Balfour Deklarasyonunun ikinci yüzyılının başında olduğumuz bu günlerde bölgede yaşananlar, Siyonist rejimin sınırlarının güçlendirilmesine yöneliktir. Genel görünüm budur.

 

Şu an Irak, Suriye, Yemen, Libya ve diğer ülkelerde yaşanan gelişmeler, İslam dünyasının yeniden bölünmekte olduğunu gösteriyor. Tüm İslam ülkeleri hedeftir ve büyük hedef de İran İslam Cumhuriyetidir.

 

Arap-Amerikan eksenine göre tüm bu ülkelerdeki potansiyel güçler aktif hale geçmemelidir, çünkü bunlar Siyonist rejimin sınırlarına yönelik tehdittir. Bu sebeple de tüm İslam ülkeleri, bir şekilde bölünmelidir. Irak'ın ordusu, Suriye'nin toplumsal, siyasi, kültürel altyapısı ve ekonomik bünyesi bu şekilde çökertildi.

 

Onlara göre Libya parçalanmalı, Türkiye'de darbe yapılmalı; çünkü bunlar gelecekte Siyonist rejim için tehdit olabilir. Güney Sudan, Sudan'dan ayrılmalı; Mısır toplumu şiddetli bir şekilde kutuplaştırılmalı, Arap ülkelerinin destekçisi olan Mısır gibi bir ülke bir dilim ekmeğe muhtaç hale getirilmelidir.

 

 

İran düşmanlığı ekseninde bir Batı-Arap-İbrani ittifakı kuruldu

 

Trump'ın Suudi Arabistan ziyareti ve İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı bir Batı-Arap-İbrani ittifakının kurulması, Amerika'nın hedeflediği büyük planın bir parçasıdır ve bu, Suudiler ile Amerika arasında kazan-kazan anlayışına dayalı bir oyundur.

 

Suudiler, 400 milyar dolar ödeyerek Amerika'yı bölgeye çekti ve Amerika'nın desteğini kazandı. Aslında bu yaşananlar ve Körfez İşbirliği Örgütü üyeleri arasında çıkan kriz, Allah'ın bir lütfuydu. Suudiler için büyük bir başarısızlık ve olağanüstü bir hezimet oldu. Tüm bölge ülkeleri de bu başarısızlığı çok açık bir şekilde gördüler.

 

 

Körfez İşbirliği Örgütü üyeleri arasındaki kriz, Suudiler için bir kepazelik

 

Aslında bu başarısızlık Suudilerin tarihi hatalarının tekrarıydı. Onlar Filistin'deki direniş örgütlerini ve bölgedeki kurtuluş hareketlerini kara listeye aldılar. Riyad'la Tel Aviv arasında doğrudan uçak seferleri başlattılar; Siyonist rejimle birlikte Direniş Ekseni'ne ve İslam Cumhuriyeti'ne karşı ittifak yaptılar. Bu, Suriye ve Yemen'deki yenilgilerinden sonra Suudiler için yeni bir kepazelikti.     

     

Şu an bölgede gerçekleşenler, Musul'da tanık olduğumuz büyük zafer, Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut hattının birleşmesi, Direniş Cephesi için yeni bir zaferdir. Bu zafer, tüm engellemelere, baskılara geniş kapsamlı psikolojik savaşa Batılılara ve bölgedeki gerici ülkelere ait medya imparatorluklarının yürüttüğü ve kısmen etkili de olan psikolojik savaşa rağmen kazanıldı. Bu, uluslararası emperyalizmin planlarına karşı bir başarıydı.

 

- Suudi Arabistan ve Körfez İşbirliği Örgütü içindeki birkaç ülkenin Katar'a yönelik düşmanlığının ve bu krizin asıl sebebi nedir? Bunun arka planında ne olabilir?

 

- Körfez İşbirliği Örgütü üyeleri arasında öteden beri ihtilaflar vardı. İngilizler, 1970'li yıllarda çeşitli sebeplerden dolayı bölgeyi terk etti ancak ihtilaf ve kriz çıkararak canının istediği yeri ateşe vermek için de her yere saatli bombalar yerleştirdi. Yani bu ihtilaflar geçmişten beri var olan tarihi ihtilaflardı. Öte yandan Körfez İşbirliği Örgütü özürlü doğmuştu.

 

 

Körfez İşbirliği Örgütü, İran'a karşı Saddam rejimini desteklemek için kuruldu

 

1980'li yılların başlarında İran'da devrimin zafere ulaşmasından hemen sonra Körfez İşbirliği Örgütü, savaşta İran'a karşı Saddam rejimine destek vermek için kuruldu; hedef de İran'la mücadele etmekti.

 

Fakat bu ülkeler arasında hiçbir zaman birlik, beraberlik ve dayanışma sağlanamadı. Ne aralarında gümrük birliği kuruldu, ne ortak para kullanıldı. Bu ülkelerde kabile çekişmeleri hâkim olmaya devam etti, sınırlar olduğu gibi kaldı.

 

Körfez İşbirliği Örgütü, Avrupa Birliği'nden tamamen farklı bir şeydi. Hâlbuki onlar bu modeli kopyalayabileceklerini sanıyorlardı; ama bu ülkeler arasında hiçbir zaman birlik ve dayanışmadan eser olmadı.

 

Öte yandan daha önce İngiltere, şimdi de Amerika gibi geleneksel uluslararası güçler arasındaki rekabeti de dikkate almamız gerekiyor. Bu çıkarcı rekabetler etkili oldu ve Körfez İşbirliği örgütü üçe üç şeklinde iki bloğa dönüştü.

 

Üç ülke İngiliz mandası altına, diğer üç ülke de Amerika'nın himayesine girdi. Bununla ilgili diğer bir nokta da şudur: Katarlılar son yıllarda az nüfusa ve küçük bir coğrafyaya sahip olmalarına rağmen bölgede bir ekonomik dev haline gelmeyi başardı.

 

El Cezire gibi bir medya imparatorluğuna ve İslam dünyasındaki birçok dini ve siyasi şahsiyete ev sahipliği yaptı ve büyük bir yumuşak güç yarattı.

 

 

Suudiler, Katar'ın bölgedeki yumuşak gücünden korkuyor

 

Bölgedeki bu dikkate değer yumuşak güç, Suudilerin çıkarına değildi. Çünkü Suudiler sınırlı hareket ediyor ve bağımlılar. Örneğin kadınların otomobil sürmesine izin vermiyorlar, dolayısıyla Katar'ın kullandığı böylesine bir yumuşak gücü, nispi özgürlükleri ve medya ortamını nasıl kabul edebilirler?

 

Bu, Suudileri tepki göstermeye sevk eden önemli bir noktaydı. Suudiler 400 milyar dolarlık faturanın sarhoşluğu ile Trump'ın vaatlerini kılıç dansıyla kutlarken geçmişteki yenilgilerini telafi ettiklerini ve bölgede büyük bir aktör olarak rol oynayabileceklerini düşünüyorlardı.

 

Arabistan'daki yeni liderlerin olayları yanlış okuması ve siyasi toyluğu, onların komşu ülkeleri kuşatmak için geniş çaplı bir hareket başlatmasına neden oldu.

 

Suudiler bu sarhoşluktan sonra ödenen büyük faturanın vahim boyutlarını fark etti ve bu büyük faturayı komşu ülkeler arsında paylaştırmak istedi. Ama bu ülkelerden Bahreyn'in hiçbir para ödeyebilecek gücü yoktu, Umman da aynı şekilde… Kuveytliler, Suudilerin petrol fiyatlarını düşürmesi ve Suudilerle olan ortak petrol kuyularındaki üretimin durması sebebiyle ekonomik kriz içindeydi. 

 

 

Suudilerin Katar karşıtı koalisyonu, rezilce bir yenilgiyle karşı karşıya

 

Suudilere göre bu meblağın bir kısmını yalnızca Katar ödeyebilirdi. Ama Katar, buna tepki gösterdi, çünkü eğer Amerika'ya böyle bir meblağ ödenecekse bunu ödemek için Suudilerin aracılığına ihtiyaç olmadığını düşünüyordu.

 

Gerçi Amerika bu krizin devam etmesini istiyor; ancak şu ana kadar olanlar Suudiler için ayrı bir rezillik olarak gözüküyordu. Suudiler bu meseleyi halledebileceklerini düşünüyordu bu çerçevede 10 şart ileri sürüp Katar'a 24 saat süre verdi, bu şekilde bir koalisyon kurmaya çalıştı. Ama Suudi güdümündeki bazı ülkeler ile Etiyopya ve Cibuti'den başka bu koalisyona katılan olmadı.

 

Suudi Arabistan'ın müttefiki de olan birçok Arap ülkesi bu koalisyona katılmadı. Örneğin Sudanlılar bu konuda Suudilere boyun eğmedi. Faslılar beklenmedik bir adım atıp Katar'a dostluk göstergesi olarak gıda yardımları taşıyan uçaklar gönderdi. Diğer Arap ülkeleri de farklı şekillerde bu koalisyona katılmayı reddetti.

 

Suudiler bir müddet sonra 13 şart ileri sürüp 10 gün süre verdiler, ardından bu taleplerin süresi 48 saat daha uzatıldı. Sonra dört ülkenin dışişleri bakanları Kahire'de toplandı. Bu aslında Suudilerin Katar'a yönelik tehditlerinin kafasına sıkılan kurşun oldu. Çünkü bu tehditler bir karara dönüştürülemedi, bu ülkeler kendi aralarında anlaşmazlığa düştü ve bu da Suudi Arabistan'ın yenilgisine sebep oldu.

 

Amerikan Dışişleri Bakanının bölgeye gitmesi ve Suudilerin talepler listesiyle başlayan önceki aşamaya geri dönmeyeceklerini açıklaması yani Amerika'nın bir şekilde tavrını değiştirmesi, Suudilerin rezil olmasını beraberinde getirdi.

 

Bu, Katarlılar açısından büyük bir zaferdi; çünkü Suudilerin istekleri karşısında boyun eğmemişlerdi. Eğer Katarlılar bu isteklere boyun eğseydi, gelecekte onurlarını ve varlıklarını kaybedeceklerdi.

 

 

Katarlıların direnmesi Suudiler için yeni bir rezillik

 

Katarlılar; yumuşak güçleriyle, Amerika'ya rüşvet verip onlarla anlaşarak, diplomatik kıvraklıkla vakit çalarak, Katar'da askeri üsleri bulunan ülkelere yönelik dolaylı tehditler karşısında Avrupa ülkelerini ziyaret edip onlardan destek alarak ve Türkiye ve İran'la olan ittifaklarından yararlanarak belirli bir süre Suudilere karşı direndi.

 

 

Amerika, Suudi Arabistan'ı sağmak ve bölgesel güçleri aşındırmak istiyor

 

Katarlılar kendilerinin zafer kazandığını düşünüyor. El Cezire'nin Katarlı yetkililerden naklen yaptığı yayınlar, Katarlıların özgüvenini yansıtıyor. Suudilere karşı bu zaferi çeşitli şekillerde sürdürüyorlar. Amerika da hem sağma operasyonunu sürdürmek hem de bölgenin ekonomisini ve güçlerini aşındırmak için bu krizin sürmesinden yana.

 

- Direniş Eksenini'nin Irak, Suriye ve bölgedeki zaferleri ve IŞİD'in bölgedeki hezimetleri karşısında Batı-Arap Ekseni gelecekte İslam ülkelerine yönelik ne tür programlar ve planlar uygulayabilir?

 

-  IŞİD şu anda Irak ve Suriye'deki topraklarını kaybediyor. Bu, Direniş Cephesi için büyük bir zaferdir. IŞİD, bölgedeki mali kaynaklarının, petrol kaynaklarının ve komisyoncularının büyük bir bölümünü kaybetti. IŞİD, Irak'ta büyük zarar gördü ve itibarını kaybetti.

 

IŞİD'e yönelik düşünce ve medya desteğinin belli bir kısmı Batılılardan geliyor. Onlar hala IŞİD'in başka bir bölgede var olmaya devam etmesini ve böylece bölgenin çatışmalarla yıpratılmasını istiyor.

 

IŞİD, Irak'ta nispeten sona erdiğini kabullendi; ancak Sovyetler Birliğinin çöküşünden ve Afganistan işgalinin sona ermesinden sonra ‘Afganlı Arapların' 1980'li 1990'lı yıllarda kendi ülkelerine dönüşünü unutmamak gerekiyor.

 

 

IŞİD'in bölgede çeşitli şekil ve renklerde ortaya çıkma ihtimali

 

IŞİD'in çeşitli şekillerde ortaya çıkma ya da çeşitli kentlerde terörist eylemlerle varlığını sürdürme ihtimali mevcuttur. IŞİD'le mücadelenin en temel noktası düşünseldir; bunların çeşitli ülkelerde ve kentlerde gelişmesini önleyebilecek uygun bir ortamın oluşturulması ve tekfirci grupların oluşmasının ve gençleri kazanmasının önlenmesidir. IŞİD'le özellikle düşünsel mücadele yollarını geliştirmeliyiz ki IŞİD'in yok oluşuna tanık olabilelim.

 

IŞİD veya el-Kaide, Nusra Cephesi, Taliban ve benzeri gibi isimler altındaki örgütler tek bir düşünsel temele dayanıyor. Ama zehirli bir şeyin yayılmasını önlemek için sadece onları toplamakla uğraşmamak ve bunları üreten fabrikaları ortadan kaldırmak gerekiyor.

 

Bölgede IŞİD düşüncesi, Suudi Arabistan'daki sapkın ekollerde ve Suudi Arabistan lisansı altındaki ülkelerde üretiliyor. Dolayısıyla öncelikle bu düşüncenin üretim kaynaklarının kurutulması gerekiyor.

 

IŞİD'le mücadelenin en başarılı yolu budur. Ancak Batılıların ve Siyonistlerin İslam dünyası için bu tür grupları üretme projesi devam ediyor. Bu çatışmalar yeniden üretime dönüşüyor. Ancak bu büyük zaferler, gerçek bir direniş koalisyonu ve bölge halklarının dayanışması önümüzdeki büyük kumpasları ve sorunları önleyebilir.   

 

 

Çeviren: Hüseyin Mahir

 

 

www.medyasafak.net