Rakka: ABD ve NATO’nun yarattığı bir cehennem deliği

Rakka: ABD ve NATO’nun yarattığı bir cehennem deliği
“Sokaklar cesetlerle dolu. Okullar, köprüler, camiler hedef alındı. [Ölü] insanlar sokaklarda yatıyor, bazı insanlar arabalarla sürüklendi… Yerden kaldıracak kimse olmadığı için köpekler [ölü] bedenleri yiyordu.”

 

 

 

 

Neil Clark

 

 

 

RT Op-Edge / Global Research

 

 

 

 

BM'nin Suriye insani danışmanı Jan Egeland'in söylediği gibi, şu anda dünyada Suriye'nin Rakka şehrinden daha kötü bir yeri tahayyül etmek pek de kolay değil.

 

Bu hafta BM, IŞİD'in de facto başkentini ele geçirme savaşının günde 27 sivilin hayatına mal olduğu değerlendirmesinde bulundu.

 

Şehrin IŞİD kontrolündeki bölgelerinde 25 bin civarındaki yurttaşın katlanması gereken şey sadece durmak bilmeyen hava bombardımanları ve ağırlığını Kürtlerin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'nin havan saldırıları değil.

 

BM'nin kamu enformasyon memuru David Swanson, “İçme suyu, gıda ve öteki temel hizmetlere erişim hiç olmadığı kadar az ve pek çok şehir sakini hayatta kalmak için daha önceden stokladığı yiyeceklere bağımlı” diyor.

 

Hem IŞİD'in keskin nişancıları hem de ABD öncülüğündeki koalisyon, Ortadoğu'nun cehennem deliğinden kaçmaya çalışan insanları hedef aldı. BM, koalisyon güçlerinin, “sivillerin geriye kalan az sayıda kaçış yolundan biri” olarak tanımlanan Fırat Nehri üzerindeki botlara bile saldırdığını belirtiyor.

 

Eğer bütün bunları Rusya yapıyor olsaydı haber başlıklarının nasıl olacağını tasavvur edebiliriz. Fakat yapan ABD ve müttefikleri olduğu için, en hafif deyimle uluslararası tepkinin sesi kısıldı. Rusya Eylül 2015'te Suriye'deki operasyonlarına başladığı zaman savaş yanlısı Batılı politikacıların ve ana akım medya kuruluşlarının dillendirdiği “insani” kaygı ile Rakka'da yaşananlara ilişkin kaygısızlığı mukayese etmek çok şeyi açığa çıkarmaktadır. 

 

Rusya'nın teröristlerle savaştığı iddiasıyla epey alay edilmişti. ABD ve müttefikleri, Rusya'nın, Rakka yakınlarındaki bir IŞİD eğitim kampına düzenlenen hava saldırısı da dahil olmak üzere eylemlerinin yalnızca “daha fazla aşırıcılık ve radikalleşmeyi besleyeceğini” söyleyen bir açıklama yayınlamıştı.

 

2 Ekim 2015 tarihinde dönemin ABD Başkanı Barack Obama'nın dillendirdiği, Rusya'nı saldırılarının yalnızca “IŞİD'i güçlendireceği” şeklindeki iddia, Batı medyasında manşetlere yansıdı.

 

Rusya'nın savaş suçları işlediği ithamları da bolca yer buldu.

 

Fakat ABD öncülüğündeki koalisyon IŞİD'i bombaladığı zaman, ana akım medya kuruluşlarının haberleri farklı olur. Bu durumda operasyon çok daha pozitif bir şey olarak sunulur; bunun düşmanı nasıl “güçlendireceğinden” veya “daha fazla aşırıcılık ve radikalleşmeyi besleyeceğinden” az bahsedilir veya bahsedilmez. Savaş suçlarından da az bahsedilir ya da bahsedilmez.

 

Bu yazın başlarında Media Lens tarafından yayınlanan ve titiz bir araştırmanın ürünü olan bir ikaz, Halep ve Musul kuşatmaları hakkında yapılan haberleri karşılaştırıyor ve şu ifadeleri kullanıyordu:

 

“Rus ve Suriye güçleri geçen yıl ‘isyancıların' kontrolündeki Doğu Halep'i bombalarken, gazeteler ve televizyon ekranları öldürülen, yaralanan, kapana kısılan, travma geçiren veya çaresizce kaçan sivillerin vaziyetine ilişkin acı dolu haberlerle doluydu…

 

Daha önceki bir Serbest Kürsü yazısında ifade ettiğim gibi, Emperyal Hakikat İnfazcıları, Doğu Halep'in Suriye hükümet güçleri tarafından geri alınmasından “kurtarma” diye bahsetmeyi bir savaş suçu olarak görüyordu. Hatta savaş yanlısı İşçi Partisi milletvekili John Woodcock, solcu Morning Star gazetesini kapı görevlilerine karşı koyup o yasak tanımlamayı yapmaya cüret ettiği için “hain alçak” diye adlandıracak kadar ileri gitti.

 

Fakat elbette, eğer bombalamayı yapan ABD ve müttefikleri ise, “kurtarma” kelimesinin kullanılması, bu “kurtarma”nın ne kadar ölüme ve yıkıma sebep olduğundan bağımsız olarak zorunludur.

 

Halep konusunda olanın aksine – koalisyonun Rakka'daki saldırılarında ölen sivil sayısı üzerinden ABD büyükelçilikleri önünde protesto düzenleme çağrıları yapılmadı. Ve kesinlikle koalisyon eylemlerini Nazilerin eylemlerine  benzeten olmadı.  

 

ABD ve müttefikleri Halep savaşında defalarca “insani mola” çağrısı yapmış olsa da, BM tarafından Rakka için bu yönde yapılan çağrıları reddettiklerini de belirtmek gerekir.

 

Birleşik Ortak Görev Gücü-Doğal Kararlılık Harekâtı'nın kamu işleri direktörü ABD'li Colonel Joe Scrocca, Middle East Eye sitesine, “Daha yavaş gitmek yalnızca kurtarmayı geciktirir ve bunu sonucunda daha fazla sivilin hayatını kaybetmesine yol açar” şeklinde konuştu.

 

Çifte standardı daha da ölçüsüz kılan şey şu ki, ABD ve onun Ortadoğu'daki müttefiklerinin savaş çığırtkanı fiilleri olmasaydı, ortada IŞİD olmayacaktı. “Koalisyon” Rakka'da, oluşmasına kendilerinin yardım ettiği bir canavarla savaşıyor – Mary Shelley'nin meşhur romanındaki Frankenstein gibi. “İslam Devleti”, “IŞİD”, yahut “Daeş” isimleriyle bilinen terör örgütü, Bush ve Blair'in hukuk dışı Irak saldırısının ortaya çıkardığı kaosun içinde büyüdü. “İslam Devleti'nin Yükselişi”  kitabının yazarı Patrick Cockburn'ün deyimiyle,  “IŞİD savaşın çocuğudur.”

 

Dahası, İD'nin Suriye'ye doğru yayılması ABD ve müttefikleri tarafından, Şam'daki seküler Baas hükümetini zayıflatmanın bir yolu olarak olumlu karşılanmıştı, zira Batılı neo-conlar, İran ve Rusya'yla olan dostane bağları nedeniyle bu hükümetin devrildiğini görme konusunda umutsuzdular.

 

2015 yılında açığa çıkan gizli bir ABD istihbarat raporu, “Eğer durum çözülürse, Doğu Suriye'de ilan edilmiş veya fiili bir Selefi emirliğinin [yani İslam Devleti'nin] kurulması olasılığı bulunuyor ve bu tam da muhalefet destekçisi güçlerin, Şii yayılmacılığının (Irak ve İran) stratejik derinliği olarak görülen Suriye rejimini tecrit etmek için istediği şeydir” deniliyordu.

 

2016 yılında dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Suriyeli hükümet karşıtları arasında gerçekleşen görüşmenin açığa çıkan ses kayıtları, ABD'nin İslam Devleti örgütünün toprak kazanmasından nasıl da hoşnut olduğunu gözler önüne seriyordu.

 

Rusya'nın devreye girmesinin sebebi IŞİD'in güçlenmesi” diye kabul eden Kerry, Ekim 2015'te ABD dışişleri tarafından resmi bir şekilde dillendirilen, Rusya'nın IŞİD'i hedef almadığı yönündeki iddialarla açıkça çelişiyordu.

 

Kerry, devamında, “Daeş, Şam için pek çok yere gitme olasılığını tehdit ediyordu” diye devam etmiş, “İzliyorduk. Daeş'in gücünün arttığını gördük ve Esad'ın tehdit altında olduğunu düşündük. Fakat bunu muhtemelen yönetebiliriz diye düşündük. Malum, Esad bu durumda müzakereye yönelebilirdi” şeklinde konuşmuştu.

 

ABD ve müttefikleri, IŞİD'in yayılmasını sadece keyifle izlemekle kalmadı: bu sürece yardım da etti. Bunu da sadece, daha ileride – sürpriz, sürpriz – taraf değiştirip Ebu Bekir el-Bağdadi'nin kafa kesiciler takımına geçecek olan “ılımlı isyancılara” para ve silah sağlayarak değil, aynı zamanda İslam Devleti örgütünün karşısında yer alan güçleri hedef almak yoluyla yaptılar. Örneğin İsrail son birkaç yılda Suriye'yi sayısız defa bombaladı, ancak her seferinde bu saldırılar IŞİD'le savaşanlara karşı oldu.

 

John Wight, “Suriye'deki çatışmanın, hak ettiğine hiç şüphe olmayan ilgiyi çekmemiş bir unsuru, İsrail Hava Kuvvetleri'nin Daeş [IŞİD] ve ülkede savaşan birkaç başka Selefi-cihadçı ve isyancı grup için de facto hava kuvvetleri rolü oynamasıdır” diye belirtiyor.

 

Washington'un Sonsuz Savaş Lobisi Ağustos 2013'te amacına ulaşmış olsa ve ABD ile müttefikleri Suriye hükümetine karşı tam kapsamlı bir askeri saldırı başlatmış olsaydı, muhtemelen İslam Devleti ve bağlaşıklarının şimdi bütün ülkeyi ele geçirmiş olacak olduğunu da unutmamalıyız. Ancak dört yıl önce Esad'ı bombalamanın başarılamaması, Batı'daki rejim değişikliği yanlısı şahinler tarafından halen açıkça bir trajedi olarak görülüyor.

 

Elbette, ABD ve koalisyonun şimdi bombaladığı güçlerin ortaya çıkışında ve genişlemesinde oynadığı rolden, ana akım medyadaki “Rakka Savaşı” haberlerinde hiç bahsedilmez. Bizden, IŞİD savaşçıların – Bay Benn'in dükkan sahibi gibi “adeta sihirli bir biçimde” – ortaya çıktığına ve Suriye'nin en büyük yedinci şehrinin kontrolünü tamamen tesadüfi olarak ele geçirdiğine inanmamız bekleniyor. Ve kuşkusuz, “Bu teröristler silahlarını nereden edindi?” ya da “ABD ve müttefikleri Suriye'deki hava saldırılarını hangi hukuki yetki altında gerçekleştiriyor?” gibi sorular sormamız beklenmiyor.

 

Elimdeki 1987 tarihli Lonely Planet Guide to Jordan and Syria [“Ürdün ve Suriye Yalnız Gezegen Rehberi”] isimli kitapta Rakka hakkında şunlar yazılı:  

 

“Yapılacak ya da görülecek gerçekten hiçbir şey yok, fakat Esad gölünü ve 30 km güneydeki Rasafe kale içi şehrini ziyaret etmek için iyi bir dayanak noktası olabilir.”

 

Hiç şüphe yok ki şehir bugün kesinlikler turistler için “iyi bir dayanak noktası” değil.

 

Bu yılın başlarında “Yeryüzündeki en kötü yerden” çıkabilmiş bir kişi RT'nin Ruptly haber ajansına şöyle konuşmuştu:  

 

“Sokaklar cesetlerle dolu. Okullar, köprüler, camiler hedef alındı. [Ölü] insanlar sokaklarda yatıyor, bazı insanlar arabalarla sürüklendi… Yerden kaldıracak kimse olmadığı için köpekler [ölü] bedenleri yiyordu.”

 

Rakka'nın bombardıman enkazı ve sokaklarda yatan çürüyen cesetler, “liberal müdahaleci” neo-con dış politikasına, bütün kanlı, ikiyüzlü, “insani” şanıyla birlikte tanıklık etmektedir.

 

 

www.medyasafak.net