James Petras: Suudi Arabistan’ın bölgesel ve küresel bağlantıları

James Petras: Suudi Arabistan’ın bölgesel ve küresel bağlantıları
MBS'nin Tahran'a yöneltmeye cüret edeceği ilk füze, kendisinin kumdan sarayının çöküşünü işaretleyecektir. Orta Doğu ve küresel pazarların tamamı derin bir krize boğulacaktır. Petrol fiyatları yükselişe geçecek, borsalar çökecek ve İsrail Hizbullah'a karşı savaşa girecektir.

 

Suudi Arabistan'ın bölgesel ve küresel bağlantıları

 

 

Prof. James Petras

 

 

Global Research

 

 

16 Kasım 2017

 

 

Giriş

 

Suudi Arabistan, ortak radikal dini inanış mensubiyetini içeren güçlü bir bölgesel ve yerel siyasi, askeri ve iktisadi ilişkiler ağını inşa etmiştir. Sonuç olarak, petrol satışlarına aşırı bağımlı olan ve çağdışı despotik bir dini monarşi olarak tanınmasına rağmen, Ortadoğu'da ve ötesinde çok etkili bir siyasi güç haline gelmiştir.

 

Suudi Arabistan'ın gücünün dinamiklerini ve öngörülerini anlamak için askeri, dini ve iktisadi silahları nasıl kullandığını tanımlamak ve tahlil etmek önemlidir.

 

Suudi Arabistan: Güçsüzlük ve Paralı Asker Koruması

 

Suudi Arabistan, Suriye, Irak, Somali, Yemen, Libya, Lübnan, Afganistan, Pakistan, Filipinler, Malezya ve diğer birçok Asya ve Afrika ülkesinde azılı paralı asker ordularını finanse ve temin etmiştir.

 

Suudi Arabistan'ın Sünni İslam'ın hoşgörüsüz Vahhabi yorumu ve onların ticari paralı askerleri, bağımsız, çağdaş, ulusalcı ve laik liderliğe sahip çok etnik yapılı veya çok dinli hoşgörüye sahip Arap yönetimlerini ve toplumlarını yıkmak ve parçalamak yönünde hareket etmektedir. Bunlar, ayrıca Orta Doğu'da Suudi-Vahhabi tahakkümüne karşı çıkan Şii çoğunluklu yönetimlere sahip cumhuriyetleri hedef alıyorlar.

 

Suudilerin amacı, çağdaş, çok etnik yapılı toplumları parçalamak ve bunak Arap hükümdarlarının iç ve dış halkçı, ulusalcı ve demokratik güçlerce devrilmesine karşı kalkan olacak vahşi 'yandaş' rejimleri dayatmak olmuştur.

 

Suudi Arabistan'ın Küresel ve Bölgesel "Müttefikleri" Satın Alınması

 

Suudi monarşisi, askeri müttefikleri ve paralı askerleri sağlama almak için popüler olmayan, anti-demokratik rejimleri finanse etmekte ve desteklemektedir. Suudi petrol serveti, kendi hegemonyacı tutkularını dayatmak için Pakistan, Mısır, Yemen ve Ürdün'den askeri subay ve birliklere para ödemekte kullanılmaktadır.

 

Suudi Arabistan; ABD, İngiltere, Fransa ve diğer NATO ülkeleriyle eskiden beri süregelen ekonomik ve askeri ilişkilere sahiptir. ABD askeri üslerinin ve silahlarının yanı sıra İngiliz ve Fransız silah satışları, güçbela kurulmuş istibdadın praetorian muhafızları* için yapılan ödemeler olarak hizmet görmektedir.

 

Suudi Arabistan'ın petrol zenginlikleri, Vahhabi İslam'ın en hoşgörüsüz şeklini öğretmek için bu ülke dışındaki binlerce dini okul ve kültür merkezini finanse etmiştir. Suudiler, Vahhabi propagandasını yaymak isteyen yetenekli Müslüman gençlere burslar vermekte; bu ülkenin küresel bir güç olma yönündeki projelerini ilerletmek için paralı askerler ve siyasi eylemciler görevlendirmektedir.

 

Suudi Arabistan, İsrail ile uzun süre öncesinde kurulan “de facto” ilişkilere sahiptir. Bu ülkelerin yüzeysel dini farklılıklarına rağmen, söz konusu fiili ilişkiler, koyu ırkçı kabileci yapılarına ve her ikisinin bağımsız İran ile Lübnan, Suriye ve Irak gibi laik, ulusalcı Arap devletlerine ve Ortadoğu'daki halkçı kurtuluş hareketlerine karşı ortak düşmanlıklarına dayanmaktadır.

 

Büyük bölümünde, Suudi Monarşisi petrol zenginliğinin askeri ve finansal müşavirler için kullanımı olan “ödünç alınmış güce” dayanarak hayatta kalmıştır. Suudi Arabistan'ın temeldeki güçsüzlüğü ve hastalıklı siyasi yapısı, Ortadoğu'nun askeri açıdan en zayıf ve savunmasız ülkeleri olan Yemen ve Katar'a saldırmaya ve abluka uygulamaya kalktığında net bir şekilde ortaya çıkmıştır.

 

Binlerce ton bombanın Yemen'e atılması ve binlerce paralı askerin silahlandırılması için harcanan milyarlarca dolara rağmen, Suudilerin vekilleri bu harap ülkenin en fazla üçte birini ele geçirebilmiş ve açlık çeken nüfusunun ise dörtte birinden daha küçük bir bölümünü kontrolü altına alabilmiştir. Suudi 'prensleri', Yemen'e karşı savaşları sırasında en korkunç savaş suçlarını işlediler: yaşamsal altyapının büyük bölümünü yok ettiler, binlerce insanı katlettiler, su arıtma sistemini bombalayarak koleranın yayılmasına yol açtılar ve teslimiyete zorlamak için milyonlarca insanı açlığa mahkûm ettiler. Yine de, Suudi Arabistan, çok sayıda sınır ötesi saldırıdan ve hatta ana havaalanına karşı Yemenli isyancıların son füze saldırısından sıkıntı çekmiştir.

 

Katar, büyük komşusu İran ile dostane ilişkiler arayışı dahil olmak üzere uyguladığı bağımsız bölgesel petrol diplomasisi nedeniyle Suudilerin öfkesini canlandırdı. Tepesi atan Suudiler, Mısır, Ürdün ve BAE gibi üç bölgesel diktatörlüğü ufacık Katar'a karşı boykota katılmak için finanse ettiler. Bu tedbirler Suudi Arabistan'ın aleyhine döndü ve Katar'ın heybetli Suudi kralın yaptırımlarını etkili bir şekilde devre dışı bırakarak İran ve Irak ile ticaret bağlantılarının artırmasına yol açtı. Köhne Suudi Monarşisinin, yumuşak pazılarını izole komşularına karşı etkili bir şekilde şişiremeyeceği gittikçe daha açık görünüyor.

 

Suudilerin yakın komşuları ötesindeki güç projeksiyonları da Monarşinin bir küresel güç olarak imajını geliştirmekte aynı ölçüde başarısız olmuştur. Suudilerce finanse edilen IŞİD paralı askerleri, Irak-Şii güçleri ve Suriye hükümeti -Rusya-İran-Hizbullah ittifakı tarafından Suriye'de kesin bir şekilde yenilgiye uğratıldı. Sonuç olarak, gönüllü paralı askerler maaşlarını kaptılar ve başka kötülükler yapmak için kendi ülkelerine geri döndüler.

 

Afganistan'daki Suudi destekli paralı teröristler, hâlâ Suudi cömertliğinin bazı kalıntılarının tadını çıkarmakla birlikte kendi milliyetçi gündemlerini takip eden Taliban tarafından kenara itilmektedir.

 

Suudiler, İran, Suriye, Hizbullah, Hamas ve Yemen'e karşı ortak düşmanlıklarına dayanan karşılıklı bir manipülasyon durumu olarak İsrail ile gizli operasyonlara onay verdi. Bu durum, Suudi Arabistan, Wall Street Siyonistleri ve fanatik İsrail militaristleri arasında garip bir evliliğe yol açtı.

 

Donald Trump'ın 'Suudi' Anı: Muhammed bin Salman ile Vals

 

Saudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakan Yardımcısı Muhammed bin Salman (MBS), Kasım 2017 başında toplam mal varlıkları bir trilyon dolar civarında olan 30 bakan ve general, bir milyarder olan 'Arap Warren Buffett'ı** ve 11 şişkin prensi tutukladı. Bu, Suudilerin tarihindeki en büyük tasfiyeydi. Birkaç tek kullanımlık emir de bu süreçte erken şekilde ölümle karşılaştı.

 

MBS otoriteyi ele geçirmesini,  devlet bürokrasisini temizlemek ve doğrudan kendisine sadık olanları bunların yerine koymak için "yolsuzlukla mücadele" kampanyasının bir parçası olarak gizledi.  Veliaht Prens darbesini düzenin eski muhafızlarının temizlenerek Monarşinin modernize edilmesini sağlayacak “tarihi dönüşüm” ambalajıyla sundu. Çoğu gözlemci ise, MBS'nin 'iyi idare' söylemini reddetmekte ve bu söylemi bir saçmalık ve kişisel bir diktatörlüğün tahkim edilmesini örten ince bir pelerin olarak değerlendirmektedir.

 

Veliaht Prensin 'modernleşme' fikrine, bölgesel askeri kışkırtmalar, tehditler ve iç hizip savaşları eşlik etti. MBS'nin Suudi Arabistan'ın 'dönüşümü' için hazırladığı şablon, ihtiyaç duyduğu yabancı yatırımları cezbetmeyebilir. MBS'nin stratejik bir Amerikan hava üssünün ve binlerce Amerikan askerinin konuşlandırıldığı küçücük Katar'ı abluka altına almaya yönelik hamlesi, Pentagon'un itirazını kışkırtmış oldu.

 

MBS, Suudi Krallığı'nın bir kuklası olan ve Lübnan-Suudi çifte vatandaşlığı bulunan Lübnan Başbakanı Saad Hariri'ye Riyad'a uçması ve orada istifasını bir Suudi televizyonundan ilan etmesi talimatını verdi. Hariri orada İran'ı ve (hâlihazırda Lübnan'ı yöneten koalisyonun bir üyesi olan) Hizbullah'ı kendisini öldürmeye yönelik bir komplo düzenlemekle suçlayan bir metni okudu. Hiç kimsenin MBS ile olan bağlantıyı yakalamaması için, Hariri Suudi Arabistan'da saklanmış ve ülkesine dönmeyi reddetmekte ya da dönememektedir.

 

Başkan Trump ile yıl ortasında yapılan bir toplantı sonrasında MBS'nin iktidarı ele geçirme planıyla ilgili olarak ABD'nin ön onayı alındı. Eli kulağındaki tasfiye hareketi Washington ile Riyad arasında iki milyar dolarlık bir petrol anlaşması imzalanmasıyla birlikte kesinleştirildi.

 

Despotik ama ‘vizyon sahibi' Veliaht Prens, devletin trilyon dolarlık petrol şirketi ARAMCO'nun özelleştirilmesini vaat ederek Wall Street'e*** Suudi'nin 'kraliyet mücevherlerini' teklif etti. Yine Suudi vatandaşları için yeni mega kentler inşa etmeleri ve bürokrat ve kutsal adamların yerine geçmeleri için ABD ve AB'li yatırımcılara milyarlarca dolarlık iş anlaşmaları teklif etti.

 

Suudilerin bölgesel savaş manevraları ve içeride sürmekte olan darbe, yatırımcılarda daha da büyük bir bölgesel istikrarsızlık endişesi oluşmasına neden olmuştur. MBS'nin İran karşıtı söylemi ve Tahran'a saldırmakla ilgili azılı tehditleri İsrail Başbakanı Netanyahu'yu ve Beyaz Sarayın yeni fino köpeği ABD Başkanı Donald Trump'ı heyecanlandırmış olabilir. Ancak, bu, Trump'ın kabinesindeki generalleri veya Wall Street bankerlerini olumlu yönde etkilememiştir.

 

MBS'nin istikrarsız rejimi, onun savaş kışkırtıcılığı ve petrolü elinden çıkarması, modern, sofistike ve çeşitlendirilmiş bir ekonomi için gerekli olan siyasi ve ekonomik temeller açısından akla yatkın şeyler değildir. Çoğu gözlemci, ARAMCO'nun, nitelikli istihdam, yerel işletmeler ve ekonomik çeşitlilik bakımından çok az yan etkileri olacak bir defaya mahsus bir anlaşma olduğu sonucuna varmaktadır.

 

Hâlihazırda MBS, Yemen'in görevden alınmış ve pek sevilmeyen eski yöneticisi Abdrabbo Mansur Hadi'nin “desteğini kazanmış” durumda. MBS'nin ikna gücü, etkisini güvenilmez/kaypak veya  "kendi kendini sürgüne gönderen" eski Lübnan Başbakanı Saad Hariri ve coğrafya özürlüsü Amerikan Başkanı Trump üzerinde gösterdi. MBS petrolü satıp elden çıkartma işini yönetmek üzere ABD ve İngiltere'nin dışarıdaki en kıdemli yöneticilerini istihdam etmektedir. Kendini ‘modernleştirici bir müstebit' olarak –en azından bir sonraki prens entrikasıyla iktidardan sepetlenene kadar- pazarlamak niyetindedir. MBS bir yandan ‘modern' bir Ortadoğu mutlak hükümdarı olarak tanımlanırken, öte yanda aşiretlerce korunmakta, kendi halkınca küçümsenmekte, yurtdışındaki dalkavuklarınca özel ortamlarda alaya alınmakta ve uzmanlık gerektiren işlerde kazanma hırsıyla yanıp tutuşan yabancı gurbetçilerden hizmet almaktadır. Hiç şüphesiz, ABD'de Beyaz Sarayı işgal eden herhangi bir palyaço onun gönlünü yapacaktır.

 

Şu an için Suudiler hâlâ paralı askerleri celp edebilir, milyonlarca Yemenliyi hırpalayabilir ve onlara açlık çektirebilir ve Beyrut'ta, Bağdat'ta, Paris'te ve … New York'ta terörist bombalamaları finanse edebilirler!

 

Sonuç

 

Suudi Arabistan ve İsrail ‘tepki ve terör yayının' yerleştirilmesinde kilit rollere sahiptir. Her ikisi savaşları kışkırtmakta, terörizmi finanse etmekte, milyonlarca mülteciye yol açan etnik-dini parçalanmaları yaymaktadır.

 

Suudi Arabistan'ın ‘Veliaht Prensi MBS', dünyayı küresel bir yangına hazırlamak anlamına gelen bir şekilde, İran'a karşı en rezil savaş çığırtkanı iftiraları uydurmakta İsrail'in Netanyahu'su ile yarışmaktadır.

 

MBS, İsrail'e Hizbullah'a ve milyonlarca Lübnanlı sivile saldırmak için bir bahane vermek amacıyla Lübnan'daki mezhepsel bölünmeleri kışkırtarak aktif bir şekilde İsrail'e hizmet etmektedir. Suudilerin Yemen'e abluka altında açlık çektirmesi ve her gün Yemen şehirlerini bombalaması herhangi bir karşı saldırıyı gerektirmezmiş gibi, MBS, Yemen'den Riyad havalimanına tek bir füzenin gönderilmesinin Tahran tarafından topyekûn bir savaş ilanı olduğunu iddia etmektedir.

 

Riyad'daki savaş ateşi, MBS'nin siyasi iktidarsızlığının bir örtüsü ve prenslerin rotasyonu ve aşiret entrikaları gibi çocuksu oyunlardan dikkati başka yönlere çeken "zekice bir manevradır".

 

Rüşvetçi batı medyası tarafından MBS ile ilgili olarak yayılan tüm modernleşmecilik klişelerine ve özenle hazırlanmış halkla ilişkiler çalışmalarına rağmen, MBS hâlâ kırılgan ittifaklara ve güvenilmez müttefiklere bağımlı olan aşiretçi bir ordunun hevesli bir lideri durumundadır. Bu müttefiklerden Mısır üst komutası ve birlikleri şişkin Suudileri küçümsemekte; Bahreyn Hükümdarı Suudi paralı askerlerine yaslanmakta; Suudi Arabistan'daki kitleler aşiretlerin savaş ağaları ve işkencecileri tarafından kontrol altında tutulmakta; ithal işgücü ve yabancı hizmetçiler ordusu vahşi bir muameleye tabi tutulmakta, tecavüzlere maruz kalmakta ve dolandırılmaktadır. O, Suudi Arabistan'ı orta çağdan çıkaracak ilham verici bir lider değil.

 

Veliaht Prens, bir barut fıçısı üzerinde oturarak Ortadoğu'daki siyasi ittifakları ve küresel mali ve petrol piyasalarını tuzla buz etmekle tehdit etmektedir. Suudi Arabistan uzun ve sıska yapısı olan kırılgan bir rejimdir. Mevcut yöneticiler, ödünç almış oldukları güçlerinin ve saray entrikalarının bu çürük temeller ve hor görülen bir oligarşi ile gelişebileceğini hayal ediyorlar.

 

MBS'nin Tahran'a yöneltmeye cüret edeceği ilk füze, kendisinin kumdan sarayının çöküşünü işaretleyecektir. Orta Doğu ve küresel pazarların tamamı derin bir krize boğulacaktır. Petrol fiyatları yükselişe geçecek, borsalar çökecek ve İsrail Hizbullah'a karşı savaşa girecektir. Donald Trump, Amerikan kuvvetlerini iyi silahlanmış ve oldukça vatansever İranlılara karşı savaşmak üzere onların topraklarına gönderecektir. Irak ve Suriye ABD'nin bölgesel kuklalarıyla, Kürtlerle karşı karşıya gelecektir. Çin, Rusya ve Hindistan büyük petrol anlaşmaları imzalamayı bekliyorlar. ABD'nin dolandırıcı endüstrisi petrol fiyatlarının yeni artışlar kaydetmesi nedeniyle kutlamalar yapacaktır.

 

Suudi Prensler Avrupa'ya kaçacak ve yüz binlerce hizmetçiyi yüzüstü bırakacaktır. Belki de kahvelerini kendileri hazırlamak zorunda kalacaklar!  Trump tüm Amerikalıları eyleme çağırmak için tweet yayınlayacak: Bahriyeliler petrol kuyularına! Amerika'yı ABD Ordusunun özel askerlerinin yorgun sırtlarında yeniden Büyük Amerika yapacağız!

 

AIPAC****, Suudi Arabistan petrol sahalarının gerçekten Büyük İsrail'in bir parçası olduğuna dair Amerikan Kongresi'nin oybirliği ile karar almasını garanti edecektir.

 

Tarihi yüksek petrol fiyatlarıyla Venezüella belini doğrultacak, borçlarını ödeyecek, sosyal programlarını finanse edecek, okullarını ve kliniklerini yeniden açacak ve yeniden bir sosyalist cumhurbaşkanı seçecektir.

 

Suudilerin çadırlarını katlayıp toplamalarından, Londra merkezine kaçmasından ve petrol piyasalarının batmasından sonra Batılı yatırımcılardan oluşan bir konsorsiyum yönetimi devralacaktır. Fakat bu bir uzun dönem senaryosudur, yoksa değil mi?

 

 

(*): Eski Roma'da imparatorun muhafız kıtası

 

(**): Warren Edward Buffett, ABD'li işadamı ve hisse senedi yatırımcısı olup, dünyanın en zengin kişilerinden birisidir. Burada kastedilen Prens El-Velid bin Telal bin Abdülaziz el Suud'tur. 

 

(***): Wall Street, ABD'nin  New York kentinde, başta New York Borsası olmak üzere ülkenin önde gelen bazı finans kuruluşlarının toplandığı sokaktır.

 

(****): Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi (American Israel Public Affairs Committee, AIPAC), 55.000 üyesi bulunan, Siyonist lobinin ABD'deki en etkin kuruluşudur.

 

 

 

Çeviri: Emir Aşnas

 

www.medyasafak.net