Suriye savaşı: Ana akım medyanın Doğu Guta hakkında size söylemedikleri

Suriye savaşı: Ana akım medyanın Doğu Guta hakkında size söylemedikleri
İkinci büyük grup, Suriye El Kaidesi’nin, yani yeni adıyla Heyet Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) müttefiki olan Feylek el-Rahman. Doğu Guta’da HTŞ’nin de küçük bir varlığı bulunuyor; tıpkı geçmişte ABD’den silah alan ve savaşçılarının bir çocuğun kafasını kesmelerini videoya çektiği Nureddin el-Zenki ve Ahrarüşşam gibi.

 

 

 

Rania Khalek

 

 

Russia Today

 

 

Suriye hükümet güçleri Doğu Guta'yı geri almak için Ceyşü'l-İslam'la savaşırken, Batılı medya kuruluşları isyancıların vahşetlerini tümüyle görmezden geldi ve bütün şiddet nedeniyle “rejimi” suçlamayı tercih etti.

 

Bir kez daha, Suriye'nin hükümet tarafından geri alınan bir kasabası hakkında uğultular çıkarıyorlar. Bu kez söz konusu olan yer, Şam'ın bir banliyösü olan ve son yedi yıldır ülkeyi harap eden isyanın son kalan kalelerinden biri olan Doğu Guta.

 

Doğu Guta'dan önce Halep, Halep'ten önce Medaya, Medaya'dan önce Humus'tu. Bu liste böyle sürüp gidiyor. Tüm bu mekanlardan, sanki hiç silahlı isyancı yokmuş ve Suriye otoriteleri, ancak filmlerde olacak iğrenç bir kana susamışlık içinde sivilleri katlediyormuş gibi bahsedildi. Eğer Batı basını tarafından isyancılardan söz ediliyorsa da genellikle ılımlı isyancılar ve özgürlük savaşçıları olarak söz edildi (ve halen öyle söz ediliyor).

 

Eğer Doğu Guta hakkında kavradıklarınız yalnızca ana akım medyadan geliyorsa, Suriye hükümeti ile siviller arasında vuku bulan tek taraflı bir çatışmanın olduğu izlenimi edineceksinizdir. Ancak bu savaş bu kadar basit değildir.

 

Cihadçı liderler

 

Doğu Guta'dan sorumlu “isyancılar” bir cihadçı gruplar topluluğu olup, içlerinden en güçlüsü, Suudi Arabistan'ın desteklediği ve Suriye hükümetinin yerine bir İslam Devleti geçirmek isteyen Selefi-cihadçı bir grup olan Ceyşü'l-İslam, yahut İslam Ordusu'dur. Ceyşü'l-İslam aşırı derecede mezhepçidir ve retoriği, taktikleri ve amaçları, IŞİD kadar iğrençtir. Halkın içinde infazlar gerçekleştiren örgüt, azınlıktaki Alevi mezhebinden kafese konulmuş sivilleri sokaklarda canlı kalkan olarak gezdirmekle övündü. Grubun kurucusu, artık hayatta olmayan Zehran Alluş, açıkça Şam'daki dini azınlıklara karşı etnik temizlik çağrısı yaptı.

 

İkinci büyük grup, Suriye El Kaidesi'nin, yani yeni adıyla Heyet Tahrir el-Şam'ın (HTŞ) müttefiki olan Feylek el-Rahman. Doğu Guta'da HTŞ'nin de küçük bir varlığı bulunuyor; tıpkı geçmişte ABD'den silah alan ve savaşçılarının bir çocuğun kafasını kesmelerini videoya çektiği Nureddin el-Zenki ve Ahrarüşşam gibi.

 

Kısa süre önce, Doğu Guta'dan kaçan siviller, hükümet kontrolündeki bölgelerin emniyetine kaçmalarını engelleme arayışında olan militanlar tarafından üzerlerine ateş açıldığını söylediler: bu, Batı medyasının haber yapmayı reddettiği gerçeklerden bir diğeri. Benzer şekilde, isyancıların gıda ve insani yardımı sivillerden esirgeyip alıkoyduğu yönündeki haberler de ana akım medya tarafından görmezden gelindi.

 

Enformasyon savaşı

 

Suriye savaşı belki de tarihte en fazla propaganda unsurunun kullanıldığı iç savaştır. Batı hükümetleri ve bölgesel müttefikleri, isyanı tertemiz gösteren, bütün şiddet nedeniyle hükümeti suçlayan ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a karşı Batı'nın daha güçlü askeri müdahalede bulunması için ajitasyon yapan bir medya aygıtı inşa etmeye on milyonlarca dolar harcadı. Ve Batılı medya kaynakları, çatışma hakkında bilgi için propaganda kaynaklarını kullanmaya başladı.

 

Bu kaynaklardan en meşhuru, ABD ve İngiliz hükümetleri tarafından yoğun bir şekilde finanse edilen bir kurtarma grubu olan Beyaz Miğferler (Beyaz Baretliler). Önde gelen bir PR firması tarafından pazarlanan Beyaz Miğferler açıkça rejim değişikliğini savunurken, muhalefet bölgelerinde El Kaide'yle bağlantılı isyancılarla yan yana savaşıyor. Üyelerinden bazılarının, çektikleri bir videoda vahşetlere katıldığı görülüyor. Bu da, gruba sevdalı olan Batı medyası tarafından neredeyse görmezden gelinen bir olgu.

 

Batılı medya kuruluşları için bir diğer başvuru kaynağı, İngiltere'deki evinden çalışan, açıkça muhalefete meyilli bir adam tarafından yürütülen bir izleme örgütü olan Suriye İnsan Hakları Gözlemevi.

 

Batı medyası ayrıca sıklıkla, Suriye'nin militan gruplar tarafından kontrol edilen bölgelerdeki, kendilerini “medya aktivistleri” olarak tanımlayan kişilerden besleniyor. Oysa bu militan gruplar, aktivizmi veya gazeteciliği tolere etmiyor. Nitekim aktivistleri, avukatları, insani yardım çalışanlarını, gazetecileri ve azınlık mensuplarını hapsettikleri, işkence ettikleri ve vakit kaybetmeden infaz ettikleri biliniyor. İşte bu yüzden Batılı gazeteciler, Suriye'nin isyancıların kontrolündeki bölgelerine seyahat edemiyor, zira kaçırılmaları, fidye konusu olmaları veya öldürülmeleri muhtemeldir.

 

Bu, Suriye'nin isyancıların elindeki kısımlarından bağımsız bilgi kaynağı olma iddiasındaki herkes hakkında ciddi soru işaretlerini gündeme getirmelidir, zira insanların, öfkeyi tahrik eden ve müdahaleyi kışkırtan bir anlatı peşinde olan cihadçı otoritelerin izni olmadan dışarıya bilgi çıkarmak imkansızdır. Bu, isyancıların şu anda alan kaybettiği Doğu Guta'da bilhassa doğrudur. Ceyşü'l-İslam'ı yenilgiden kurtarabilecek tek şey, dış müdahaledir.     

          

Elbette hükümet bölgelerinden gelen bilgiler de şüphecilikle ele alınmalıdır. Nihayetinde, hükümetler de yalan söyler. Ancak Suriye örneğinde Batı medyası, Suriye hükümeti kontrolündeki bölgelerden gelen haberleri zaten hepsi uydurmaymış gibi ele alırken, isyancılar ne söylerse söylesin hiç sorgulamadan bunları aynen tekrar ediyor. Medya eş zamanlı olarak, hükümet bölgelerindeki kurbanları tümüyle görmezden geliyor.

 

Yıllardan beri Doğu Guta'daki isyancılar, Şam'da yaşayan sivilleri terörize etti ve binlercesini öldürdü, ve siz bunu Batı'da hemen hemen hiç duymazsınız. Bunun yerine ana akım medya kuruluşları, Batı'nın bir şeyler yapması için yakarmakla meşgul.

 

El Kaide ölüm mangaları

 

Bu da bizi Batı medyasının en habis yanlarından birine, Batı'nın eylemsizliğin Suriye'deki kan gölünün cezasız kalacak şekilde devam etmesine olanak verdiği yalanına götürüyor. Oysa Batı, Suriye'ye müdahalede bulundu ve bunu yaparak katliamın uzamasına yol açıp El Kaide'yi güçlendirdi.

 

Obama yönetimi, silahlı muhalefete şiddet yanlısı mezhepçi aşırıcıların hakim olduğu yönünde Kasım 2011 gibi erken bir tarihte uyarılmasına rağmen, Suriye hükümetini devirmek için El Kaide bağlantılı olduğunu bildikleri bir isyana eğitim ve silah sağlamak için yılda 1 milyar dolar harcadı. El Kaide, ABD'nin bu pervasız rejim değişikliği politikasının doğrudan sonucu olarak, tarihteki en büyük kolunu inşa etti.

 

Bir başka deyişle ABD hükümeti, Suriye savaşında El Kaide mangalarını taşeron olarak kullandı ve Amerikalıların bu konuda hiçbir fikri yok, zira Batı medyası, Batı'nın sözde eylemsizliği hakkında yalanlar söylemeye devam ediyor.

 

Burada mesele, gerçekten de otoriter ve aşırı derecede kusurlu olan Suriye hükümetini yüceltmek değildir. Hükümetin çökmesi halinde yerini neyin alacağıdır. Alternatif, Suriyelilerin çoğu için kabul edilebilir değildi. İşte bu sebeple Suriyelilerin büyük çoğunluğu hükümet kontrolündeki bölgelerde yaşıyor: bu oran 2016 yılı itibariyle en az yüzde 75'ti ve o tarihten beri hükümet büyük toprak parçalarını isyancıların elinden geri aldığı için muhakkak bugün daha yüksektir. Gerçekten de milyonlarca kişi, isyancılar şiddet kullanarak yaşadıkları bölgeleri ele geçirdikten sonra, silahlı isyancıların mücrim davranışlarından kaçmak için hükümet kontrolündeki güvenli şehirlere göç etti. Bazıları da, aşırıcı grupların bu bölgelere girdikleri zaman davet ettikleri hükümet bombardımanlarından korktukları için kaçtı.

 

ABD'nin Suriye'de yaptığı şeyin ciddiyet ve vahametini gerçekten anlamak için, bunu Amerikan bağlamına yerleştirelim. Bu, Amerika'nın düşmanlarının ABD şehirlerini istila ve işgal etmesi için KKK'yı finanse edip silahlandırmasının, medyanın ise azınlıkları öldürüp Washington, New York ve Los Angeles'taki sivilleri vuran KKK milislerini “ılımlı isyancılar” ve “özgürlük savaşları” olarak betimlemesinin bir dengi olurdu. Washington'un böyle bir senaryoya nasıl tepki göstereceğini tahayyül edin. Aslında tahayyül etmenize gerek de yok. 11 Eylül terörist saldırılarından sonra küresel çaptaki seri cinayetlerine bakmak yeterlidir; ki bu süreç, oldukça ironik bir şekilde, Ortadoğu'da El Kaide tehdidini yaratmıştır.

 

Çifte standartlar

 

Bir de, devrede olan muazzam çifte standartlar var.

 

IŞİD Irak'ta geniş toprak parçalarını ele geçirdikten sonra, Irak hükümeti Amerikan hava desteğiyle, Musul, Felluce ve Tikrit gibi şehirleri geri almak için bir dizi operasyon düzenledi ve Batı basını hemen hemen her zaman bu operasyonları özgürleştirme diyerek övdü.

 

Diğer yandan Suriye'de Suriye hükümeti, Rus hava desteğiyle, Halep ve Doğu Guta gibi şehirleri IŞİD'den farkı olmayan gruplardan geri almak için aynı askeri taktiklerin çoğunu kullandığı zaman, medya bu operasyonları, soykırıma varan korkunç fiiller olarak niteledi.

 

Suriye'deki çatışma, kafa karıştırıcı ve karmaşık bir vaziyet olabilir. Ancak ana akım medyanın Batı'nın bir şey yapması için çıkardığı uğultular artarken, onların tek taraflı gerçeklik versiyonunun arkasında bir gündemin olduğunu akılda tutmak önemlidir.

 

 

Çeviri: İlyas Halitoğlu 

 

www.medyasafak.net