İran: "Tarihin sonu" ortasında insanlığın anti-emperyalist ateşinin bekçisi
- Medyasafak.net
- ANALİZ
- 15.02.2021
Lenin’in Batı tarzı kapitalizme yönelttiği eleştirileriyle başlayan anti-emperyalist hareketin 2021’deki merkezinin Amerika Birleşik Devletleri'nin herhangi bir yerinde ya da Batı Avrupa’da olduğunu söylemek gülünçtür. 2021'deki bu merkezin İran olduğunu söylemenin ise hakkaniyete uygun olacağını düşünüyorum.
Ramin Mazaheri
Press TV
İran İslam Devrimi 42 yılda o kadar uzun dayandı ki, ona karşı koymak için yükselen gerici güç Reaganizm’in, yeni bir hizip olan Trumpizm tarafından kısmen yenilgiye uğradığına bile tanık oldu.
Otuz yıllık “Clintonista” ideolojisinin Joe Biden aracılığıyla iktidara dönüşünün ardından İran’ın ABD siyasetinde köklü bir değişikliğe tanık olacağı kadar zaman geçmiş değil. Ancak Devrimci İran güçlü Washington'u kızdırmaya, baltalamaya ve hatta yenmeye devam ediyor, tam da İslam Cumhuriyeti'nin temel ilkesi sayesinde: anti-emperyalizm.
Biden ve destekçilerini ciddiye almak benim için zor, çünkü politik olarak ilerici bir sıçramayı temsil ettiklerini iddia etseler de “anti-emperyalizm” ifadesini kullandıklarını hiç kimse işitmedi. Aslında bu ifade ABD ana akım söyleminin hiçbir yerinde duyulmaz ve bu durum buradaki politik hiziplerin gerçek doğası hakkında çok şey anlatıyor olmalıdır.
Anti-emperyalizm. Aslında bu, eksiksiz bir cümledir. Onca soru ve soruna verilecek kesin bir cevaptır.
Sözcüğün anlamı o kadar büyük ki Wikipedia'nın anti-emperyalizm hakkındaki yetersiz sayfası bile beş farklı tanımı olduğunu yazıyor: "ahlaki, ekonomik, sistemik, kültürel ve zamansal". Tek bir sütunda beş odağın hepsini tartışamam, ancak bu ifadenin hem kibar hem de kaba Amerikan toplumunda asla tartışılmadığını söyleyebilirim. Bunu tekrarlamakta fayda var çünkü ABD askeri olarak hâlâ çok saldırgandır.
Siyasetteki en büyük günah, başka bir ülkeye saldırmaktır, bu nedenle siyasi açıdan "anti-emperyalizm"in arkasındaki hâkim kavram savaş karşıtlığıdır: Anti-emperyalist olmak barış yanlısı olmaktır. Bu nedenle, siyasi anlamıyla "anti-emperyalizm", herhangi bir sömürgeci saldırgan karşısındaki daha zayıf - ya da daha az savaşçı- ülkelerin kaderlerinin birbirine bağlı olduğunu söylediğinden, doğası gereği enternasyonalisttir.
Üzücü gerçek şu ki, "anti-emperyalizm" artık eskisi gibi değil.
Sık sık anlattığım gibi, modern insanlık tarihinin doğru bir analizi, tam da İran'ın Batı tarafından komuta edilen Kutsal Savunma Savaşı'nda (İran-Irak Savaşı olarak da anılır) galip gelmesi ve SSCB ile Doğu Bloku'nun yıkılması yüzünden küresel anti-emperyalist mücadelenin tamamen çöküşüyle birlikte yapılmalıdır.
Anti-emperyalizm, neredeyse evrensel bir entelektüel güven krizi yaşamıştı. Bu, Batılı emperyalistlerin İran'ın gülünç bir duruma düştüğünde ısrar etmesine bile yol açmıştı: neredeyse bir gecede devrimci bir ülkeden modası geçmiş bir ülkeye dönüşmüştü! Bu tarihsel dönemin üzücü ama kısmi gerçeği 2021'de bile tam olarak anlaşılmış değildir.
İran'ın anti-emperyalizm, devletçi ekonomi ve dinsel demokratik katılımın devrimcilik ile karışmış 20. yüzyılın sonlarına ait modern siyasi yapısı, ister sol ister sağ kanat olsun İranlı olmayanların çoğu tarafından hâlâ tam olarak anlaşılmış değildir.
Ancak emperyalizm yanlıları için zaten anlayış gerekli değildi, zira 1992'de rezilce ve küstahça “tarihin sonu”nu ilan ediverdiler ve anti-emperyalizmin kalıcı olarak kaybettiğini söylediler. Bu, Washington’un İran karşısındaki son 30 yıllık felsefesini açıklıyor: İran “tarih”i yakalayana kadar onları oyalayın ve yasadışı ve kanlı yaptırımlarla işleri olabildiğince zorlaştırın. Ya da oldukça tartışmalı bir seçimden sonra iç meşruiyet kazanmak için mücadele eden Biden yönetiminin bugün kullandığı tam ifadeyle söyleyecek olursak: İran'ın “gerçekliği” -elbette emperyalizm yanlıları tarafından tanımlanan bir “gerçekliği”- kabul etmesini bekleyin.
42 yıl sonra İran hâlâ birçok kişinin kültürünün politik ve ekonomik modernliğini anlamasını bekliyor, ancak bazı eylemleri sayesindedir ki en azından kısmen İran'ı anlamaya başladılar. İran'ın mülteci kabulünde tutarlı bir şekilde ilk 10 ülke arasında olduğunu, İran'ın yabancı milletlerin mücadelelerine yardım için Kasım Süleymani gibi en iyi ve en sevdiği evlatlarını tehlikeye attığını, Filistin gibi haklı Sünni ülkeleri desteklediğini, Venezuela gibi Latin ülkelerine yardım göndermek için büyük ve cüretkâr riskler aldığını ve Batılı imzacılar riayet etmediğinde bile İran'ın nükleer enerji paktının tüm kurallarına uyduğunu görüyorlar.
Gözü açık olan herkes, İran'ın enternasyonalist bir ülke, anti-emperyalist bir savaşçı ve haklı bir küresel işbirliğinin barışçı bir destekçisi olduğunu görüyor. Bir nebze olsun hayal gücüne sahip olan herhangi biri, İran'ın sahip olduğu doğal zenginlikleri, insan kaynakları ve 42 yıldır uyguladığı sistemiyle, Batı'nın on yıllardır sürdürdüğü emperyalist ambargosunu sona erdirmesi durumunda ne kadar başarılı olabileceğini tahmin edebilir.
Kuşkusuz emperyalizm yanlısı ideolojileri destekleyen Batılı şirketlerin egemen olduğu modern dijital çağda, maalesef gözlerin açılmasına izin verilmiyor. Kalem, kanal kapatmaların, sansürün ve sonsuz Batı propagandasının kılıcından daha güçlü değil.
Yine de anti-emperyalizm her zaman güçlü bir kılıç olmaya devam ediyor, çünkü kişinin kendi evini ve egemenliğini savunması her zaman meşrudur.
1991 sonrası dünyada bu kılıcı İran'dan daha çok kim kullandı? Bu sadece övünme değildir ve alçakgönüllülüğün kanıtı, modern anti-emperyalist mücadelelerin tarihine hızlı bir şekilde göz attığımızda hemen görülecektir:
Alman emperyalizmini yenilgiye uğratan başlıca gücün, 25 milyon şehidiyle SSCB olduğunu ancak bir cahil inkâr edebilir. Çin, Kore'yi Amerikan işgalinden korumak için çok şey feda etti, ama tabii ki Kuzey Koreliler kadar değil. Vietnamlıların fedakârlıkları, 20. yüzyıldaki en küresel anti-emperyalizm ateşleyicisiydi, bunu kim unutabilir ki? Güney Afrika’daki Apartheid'ın sonlandırılması da asla unutulamaz, ancak Batı medyası, Kübalı askerlerin Batı destekli Güney Afrika Ordusundan gelen saldırıları püskürtmede oynadığı rolü kesinlikle gizlemektedir ki bu rol sonuçta tüm Güney Afrika sisteminin itibarını kaybetmesine ve Angola'nın ve günümüz Namibyası’nın özgürlüğüne yol açmıştır. Ve Cezayir'in "Fransa olmasını" engelleyen 132 yıllık inanılmaz ilham verici anti-emperyalist mücadelesinin zaferinin ardından, "devrimcilerin Mekke'si" olarak adlandırıldığı zamanları kim unutabilir?
Yine de İran’ın küresel ve son derece insancıl anti-emperyalist harekete katkıları, Batı’nın 2001 sonrası devlet destekli ideolojisi “İslamofobi” tarafından kolayca karartılmıştır.
İslamofobi, emperyalizm yanlılarının teşvik etmesi için çok iyi bir ideolojiydi çünkü baş ağrıtacak ekonomik veya sınıfsal unsurları yoktur, yabancı düşmanlığından ibarettir. İslamofobi, birkaç kararlı Batılı anti-emperyalistin bile İran'ın anti-emperyalizmini küçümseyici bir el hareketiyle niçin reddettiğini açıklıyor: İslam dininin varlığı nedeniyle İran'ın anlaşılmasının bile çok zor olduğunu düşünüyorlar. Ne yazık ki Batılı emperyalistler onlarca yıldır İslamofobiyi teşvik etmek suretiyle pek çok mevzi kazandılar.
İran elbette İslam'ı önemsiyor, ancak İslam zorla din değiştirme veya başkalarına inancı zorlama imkânı olmadığı için Hıristiyanlıktan farklıdır. Siyasi, ekonomik ve jeopolitik bir perspektiften bakıldığında İslam, tüm modern İran'ı tanımlamak için tek başına yetersiz bir araçtır (yeterli olduğuna inanmak elbette İslamofobiktir).
Anti-emperyalizm, ülkeler fethedildiği ve sömürgeleştirildiği sürece (açıktan veya kuklalarla) ölemeyeceği için, bir yerlerde bir merkeze sahip olmalıdır, öyle değil mi?
Lenin’in Batı tarzı kapitalizme yönelttiği eleştirileriyle başlayan anti-emperyalist hareketin 2021’deki merkezinin Amerika Birleşik Devletleri'nin herhangi bir yerinde ya da Batı Avrupa’da olduğunu söylemek gülünçtür.
2021'deki bu merkezin İran olduğunu söylemenin ise hakkaniyete uygun olacağını düşünüyorum.
Bu size tuhaf geliyorsa: Batı İslamofobisinin modern İran'ı tamamen anlaşılmaz hale getirdiği, hatta ciddi bir analize bile değmediğini söylediği doğru değil mi? Aynı zamanda, neredeyse bir asırdır küresel bir kültürel güç olan anti-emperyalist hareketteki devasa düşüşler, İran'ı daha da atipik kılmadı mı? İran’ı küresel ve tarihsel siyasi yelpazeye yerleştirmek çok devrimci olduğu için mi o kadar zor, yoksa pek çok insan bu ülkenin yapılarını, ideallerini ve eylemlerini doğru bir şekilde anlama yönünde gerekli çabayı göstermiyor mu?
42 yılın ardından İran’ın eylemleri artık nettir, bazıları için motivasyonları ve yöntemleri henüz anlaşılmamış olsa bile.
Daha önce de belirttiğim gibi başka yerleşik anti-emperyalist uluslar da var ve onları kaytarmakla suçlamıyorum. Burada basitçe 1979’dan bu yana İran’ın modern insanlık tarihindeki bu ortaklığa katıldığını belirtiyorum. Küresel barış, iyi niyet ve işbirliğinin tesis edilmesinde anti-emperyalizmin önemi düşünüldüğünde, bunun için Allah’a kim şükretmez ki?
Ramin Mazaheri (@ RaminMazaheri2) şu anda ABD seçimlerini takip ediyor. Press TV'nin Paris'teki baş muhabiridir ve 2009'dan beri Fransa'da yaşıyor. ABD'de günlük gazete muhabirliği yapıyor ve daha öce İran, Küba, Mısır, Tunus, Güney Kore ve başka yerlerden haber yaptı. Kendisi, aynı zamanda "Sosyalizmin Göz Ardı Edilen Başarısı: İran İslami Sosyalizmi" ve "Kızıl Çin Hakkındaki Batı Propagandasını Bitireceğim" (Çinceye çevrilmiş) kitabının yazarıdır.
Çeviri: Ozan K. Sarıalioğlu
Medya Şafak