İran’a İsrail saldırısı: Gerçek bir tehdit mi yoksa boş bir retorik mi?

İran’a İsrail saldırısı: Gerçek bir tehdit mi yoksa boş bir retorik mi?
Devrim Muhafızları’nın uyarılarını bir yana bıraksak bile, İsrail'in tehditlerinin iç ve dış tüketime dönük boş bir söylemden ibaret olduğunu söylemek için pek çok neden var. Kısacası, Tel Aviv muhtemelen aslında ne İran'a saldıracak kaynaklara ne de Tahran'ın garantili misillemesini özümseme kapasitesine sahip.

 

 

Mohammad Salami

 

 

The Cradle

 

 

 

Son birkaç ayda İsrailli yetkililer, İran'ın nükleer enerji tesislerine saldırma tehditlerini bariz bir şekilde artırdılar ve hatta İran'ın nükleer tesislerine yönelik saldırıları simüle etmeyi amaçlayan kışkırtıcı hava kuvvetleri tatbikatları başlattılar.

 

İsrail'in tırmanan diline ve davranışına yanıt olarak, İran'ın İslam Devrim Muhafızları Ordusu (IRGC), Aralık ayı sonlarında 'Büyük Peygamber 17' adlı yıllık askeri tatbikatlarını gerçekleştirdi.

 

Devrim Muhafızları Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami, tatbikatların Tel Aviv'e "çok net bir mesaj" ve "ciddi, gerçek bir uyarı" göndermeyi amaçladığını söyledi.

 

Selami sert bir uyarıda bulunarak, “Yanlış bir hareket yaparlarsa ellerini keseceğiz” dedi ve ekledi: "Gerçek operasyonlar ve askeri tatbikatlar arasındaki tek fark, füzelerin fırlatılma açılarında yapılacak bir değişiklikten ibarettir."

 

Devrim Muhafızları’nın uyarılarını bir yana bıraksak bile, İsrail'in tehditlerinin iç ve dış tüketime dönük boş bir söylemden ibaret olduğunu söylemek için pek çok neden var. Kısacası, Tel Aviv muhtemelen aslında ne İran'a saldıracak kaynaklara ne de Tahran'ın garantili misillemesini özümseme kapasitesine sahip.

 

İsrail’in elini bağlayan kısıtlamalar

 

İsrail'in bu saldırıları başlatması karşısındaki birincil engeli, İran'ın nükleer tesislerinin çokluğu ve konumlarının dağınıklığından kaynaklanmaktadır.

 

İsrail hava kuvvetlerinin 1981'de Irak'ın nükleer tesislerini operasyonel olarak imha etmesinin (Operasyon Opera) ve 2007'de Suriye'de nükleer tesis olduğu iddia edilen bir yere yönelik saldırısının (Kutunun Dışı Operasyonu) aksine -buralarda sadece tek bir noktayı, Bağdat ve Deyrizor'u vurmuşlardı-, İsrailliler İran'da çok farklı bir manzara ile karşı karşıya kalacaklar.

 

İran'da araştırma reaktörleri, uranyum madenleri, askeri ve nükleer binalar olmak üzere dört tür nükleer tesis bulunuyor. Toplamda, ülkenin kuzeyinden güneyine dağılmış 10'dan fazla bilinen nükleer tesisi var.

 

Örneğin, İran'ın güneyindeki Bandar Abbas kentindeki Gachin uranyum madeniyle ülkenin kuzeybatısındaki Bonab araştırma reaktörü arasında yaklaşık 1.800 kilometrelik (1.118 mil) bir mesafe var. Bu kadar çok sayıda nükleer tesise çok uzak bir mesafeden saldırmak, tüm tesislerin aynı anda vurulmasını sağlamak için azami koordinasyon ve karmaşık operasyonlar gerektirecektir.

 

Dahası, İran son yıllarda, şu anda 3.600'den fazla noktayı kapsayacak şekilde, karadan havaya füzeleriyle hava savunmasını geliştirmeye büyük yatırım yaptı.

 

Burada dikkati çeken nokta, İran'ın, füzelerinin yapımında kendi kendine yeterli hale geldiğini iddia etmesi ve bu sayede uluslararası yaptırımlara rağmen füzelerini kesintisiz olarak üretip çoğaltabilmesidir. Rusya'nın S-300 sisteminin yerli bir versiyonu olan Bavar-373 füzesi bunlardan biri.

 

Bildirildiğine göre, Bavar-373, 155 millik (250 km) menzil içerisinde on iki füze ile aynı anda altı hedefe nişan alabiliyor. Öldürme olasılığını artırmak için tek bir hedefe birden fazla füze ateşlenmesi muhtemeldir.

 

Bu güçlü ve birleşik savunma cephaneliği ile İran'ın İsrail savaş uçaklarını avlama ve imha etme olasılığı yüksektir.

 

İsrail için bir başka kısıtlama da, İran'ın bazı nükleer tesislerinin yeraltında olmasında yatıyor. Uranyumun yüzde 20'nin üzerinde zenginleştirildiği Fordow Yakıt Zenginleştirme Tesisi gibi nükleer alanlar, bir dağın içinde, 80 metre derinlikte inşa edilmiş. İsrail'in elinde ise yeraltındaki tesisleri yok edebilecek özel bombardıman uçakları yok.

 

ABD, bu tür tesislere saldırmak için gereken devasa sığınak patlatma mühimmatına – 13.600 kilogramlık GBU-57 Büyük Mühimmat Delici (MOP) – sahip olsa da, Washington şimdiye kadar onları Tel Aviv'e vermeyi reddetti.

 

İsrail Hava Kuvvetleri ne bu bombaları atabilecek uçaklara ne de bu uçakları desteklemek için gereken havaalanı altyapısına sahip olduğundan, inanılmaz derecede ağır MOP'ları İsrail'e satmak her halükarda anlamsız olacaktır.

 

Ayrıca, ABD ve Rusya arasındaki 'Stratejik Saldırı Silahlarının Azaltılması ve Sınırlandırılması için Önlemler' olarak da bilinen Yeni START anlaşması uyarınca bazı MOP türlerinin satışı yasaklanmış durumda.

 

İran ve müttefikleriyle yüzleşmek

 

İsrail'in Suriye ve Irak'a karşı yanıtsız kalan hava saldırılarından farklı olarak Tel Aviv, İran'ın tepkisinin şiddetli ve kararlı olacağının çok iyi farkında. İran'ın yerli askeri yetenekleri komşularının çok ilerisinde ve son kırk yılda Irak, Suriye, Filistin, Lübnan ve Yemen'de, düşman saldırısı karşısında İran'ı savunmaya istekli olduklarını dile getiren müttefikleriyle sağlam ilişkiler geliştirdi.

 

Nisan 2021'de bir Suriye füzesi İsrail'in Demir Kubbe Anti-Roket Sisteminden geçerek ülkenin gizli Dimona nükleer reaktörünün yakınında patladı. Bu olay, İran'ın nükleer tesislerine bir saldırı düzenlenmesi durumunda Hizbullah, Hamas ve Suriye ile Irak’taki İran yanlısı gruplar gibi müttefikler tarafından tekrarlanabilir.

 

İran'ı vurmak için İsrailliler, “dost olmayan” Suriye ve Irak gibi ülkelerin hava sahasını geçmek zorunda kalacaklar. Arap Yarımadası'ndaki Arap devletleri bile, İran'ın misillemesinden korktukları için İsrail savaş uçaklarının kendi topraklarını kullanarak İran'a saldırmasına izin vermeyecek gibi görünüyorlar.

 

Eylül 2019'da Aramco petrol tesisine yönelik iyi hedeflenmiş Yemen füze saldırılarının hatırası - yanlış bir şekilde Yemen yerine İran'a atfedildi – Körfez ülkelerine İran'ın misilleme saldırılarından her ne pahasına olursa olsun kaçınılması gerektiğini gösterdi.

 

Rusya da saldırıya karşı çıkabilir, çünkü İsrail'in İran'a saldırması durumunda İran müttefiklerinin Suriye içindeki faaliyetleri ülkenin askeri-politik dengesinde yeni bir krizi tetikleyecektir.

 

Suriye'deki durumu istikrara kavuşturmak için milyonlarca dolar harcayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye'nin yeniden altüst olmasını istemiyor. Ve Rusya'nın BM Güvenlik Konseyi'ndeki nüfuzu göz önüne alındığında, İsrail Moskova ile yüzleşmek konusunda isteksiz olacaktır.

 

Uluslararası toplumla yüzleşmek

 

ABD ve Avrupa şu anda Viyana'da, önceki ABD yönetiminin terk ettiği 2015 Ortak Kapsamlı Eylem Planı Nükleer Anlaşmasını canlandırmak için İran ile müzakere yürütüyor. ABD Başkanı Joe Biden, kısmen Tahran'ı Washington'un iki ana küresel rakibi Moskova ve Pekin'deki stratejik müttefiklerinden uzaklaştırmak için, hızlı bir şekilde İran'la “iyi bir nükleer anlaşmaya” varmaya hevesli.

 

İsrail İran'a saldırırsa, Tahran müzakerelerden çekilebilir ve misilleme olarak yüzde 60'lık zenginleştirme seviyesini yüzde 90'ın üzerine çıkarması da muhtemeldir (bu oran nükleer bomba inşa etmek için uygun). Biden'ın, bölgenin çeşitli bataklıklarından kolaylıkla çıkabilmesi ve en acil iki stratejik önceliği olan Çin'i dizginlemek ve Rusya'yı kuşatmak için "Doğu'ya odaklanması" için barışçıl bir Batı Asya'ya ihtiyacı var.

 

Foreign Policy'ye göre, İsrail'in eski savunma bakanı Ehud Barak'ın Ülkem, Hayatım adlı otobiyografisinde vurgulandığı gibi, ABD'nin İran'ın nükleer santrallerine yönelik saldırılara karşı muhalefetinin uzun bir geçmişi var.

 

Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, Barak'a ve dönemin başbakanı Ehud Olmert'e 2008 yılında, "Başkan olarak ikinize de söylemek istiyorum ki, [İran'ın] nükleer santrallerine yönelik herhangi bir saldırıya kesinlikle karşıyız" demişti. “Yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için tekrar ediyorum, bunu yapmamanızı bekliyoruz. Ve ben başkan olduğum sürece bunu biz de yapmayacağız. Bunun açıklığa kavuşmasını istedim.”

 

Biden yönetiminin şu anki yaklaşımı, İran'ın nükleer programını 2015 nükleer anlaşmasına askeri güç kullanmadan geri döndürmekten ibarettir.

 

Ekim 2021 tarihli bir makalesinde, eski ABD Başkanı Barack Obama'nın Ulusal Güvenlik Konseyi'ndeki merkezi bölge özel yardımcısı ve kıdemli direktörü Dennis Ross şunları yazmıştı:

 

“İran’ın, kendisini nükleer silaha doğru iten eylemleri meşrulaştırmasını reddetmelerine rağmen, Biden yönetimi yetkilileri İsraillilere -yakın zamanda İsrail'de öğrendiğime göre-  'İran üzerinde iyi ve kötü iki türlü baskı' olduğunu söylediler. İran'daki Natanz ve Karaj sabotajları kötü örnekler arasında, zira İranlılar bunları nükleer silah derecesine yakın zenginleştirme sağlama yolunda bahane edindiler.”

 

Dennis Ross'un yorumları, o aşamada Amerikalıların İran'ın nükleer tesislerine saldırmaya, hatta sabote etmeye çalışmadıklarını ve İsraillilerin İran'a saldırmasını engelleme niyetinde olduklarını gösteriyor.

 

İsrail'in İran'ın nükleer yeteneklerine yönelik tehditlerinin esas olarak iç tüketime yönelik ve muhtemelen İsrail'i Batı Asya'da ortaya çıkan hızlı jeopolitik değişimler arasında diri tutmak için olduğu açık hale geliyor.

 

İsrail'in şu anki Başbakanı Naftali Bennett şu anda eski Başbakan Benjamin Netanyahu ve siyasi rakiplerinden gelen acımasız eleştirilerin yanı sıra pandemi krizinin ardından ülkede baş gösteren yokluklarla da karşı karşıya. Yabancı bir ülkeye -ya da Gazze'ye- saldırmak, İsrail'in kamuoyunu iç sorunlardan uzaklaştırmasında temel unsur olabilir.

 

İsrailli yetkililerin pek çok sözlü tehdidine rağmen, İsrail'in İran'a yönelik hava saldırılarından bahsetmek neredeyse içi boş bir söylemden ibaret. Şu anda İsrail'in İran'a saldırmak için ne gücü ne de aracı vardır ve ABD politikasına karşı tek taraflı hareket edemez.

 

 

 

Çeviri: Medya Şafak