Burkina Faso, Mali ve Senegal'deki ayaklanmalar: Fransa’nın Afrika'daki sonunun başlangıcı

Burkina Faso, Mali ve Senegal'deki ayaklanmalar: Fransa’nın Afrika'daki sonunun başlangıcı
İşin aslı Rusya, ilgili Afrika makamlarının daveti olmadan Afrika'ya tek bir postal bile yollamış değildir. Fransızlar ise tam aksine, dört yüzyıl önce kendilerini “davet etmişlerdi”. Fransızlar, 400 milyondan fazla Afrikalı erkek ve kadını dünyanın dört bir yanına saçılmaya zorlayan Köle Ticaretine iştirak ettiler.

 

 

Bojana Coulibaly

 

 

The Pan African Review

 

 

Sömürgeciliğin “böl ve yönet” politikasının sonuçlarından biri, Afrikalıların Kıta’nın “diğer” bölgeleri hakkında hangi bilgilere erişebileceği hakkında Batı medyası tarafından sürdürülen bölünme olmuştur. Açıkça söylemek gerekirse, Anglofon Africa, Frankofon Afrika'da neler olup bittiğine dair bilginin sınırlı erişimine sahiptir ve bunun tersi de geçerlidir. Bu üzücü postkolonyal durumun bir sonucu olarak, Anglofon Afrika'da bugün Burkina Faso, Mali veya Senegal'de gerçekte neler olduğuna dair birçok soru ortaya çıkmış durumda. Bu soruların kısa cevabı şudur: Fransız-Afrikası'nın sonunun başlangıcına tanık oluyoruz, ancak Batı medyası bunu size bildirmeyecek.

 

Kıtadaki bilgilerimizi BBC, The Guardian, CNN, Reuters, Le Monde Afrique, RFI, France 24, TV5 Monde veya Aljazeera gibi İngilizce ve Fransızca haber sağlayıcılarından aldığımız gerçeği üzerinde oyalanmaya kesinlikle gerek yok. Bu vaziyetin, eski İngiliz ve Fransız imparatorlukları tarafından, Anglofon ve Frankofon Afrikalılar arasında kendi durumları hakkında aldıkları bilgilerle ilgili olarak bir bölünme yaratmak ve sürdürmek için dilin, yani Fransızca ve İngilizcenin kullanılma biçiminden kaynaklandığı açıktır. Çoğu zaman, bu haber kaynakları çeşitli nedenlerle güvenilmezdir. Bunun iki ana nedeni ise sosyopolitik ve kültürel bağlamı anlamamaları ve gösterdikleri tarafgirlik ve araştırma dürüstlüğü eksikliğidir. Bunun sonucunda; araştırmacı, akademisyen, gazeteci, yazar veya dünya haberlerinin sıradan gözlemcileri olarak çoğumuz, Afrika merkezli bağımsız haber kaynaklarından ve medyadan enformasyon edinmek için çok uğraşıyoruz. Ancak buğdayı samandan ayırmak, ancak tüm vaktimizi ailemizin günlük ekmek parasını kazanmak için harcamamızın gerekmediği durumlarda gerçekleşebilecek yorucu ve zaman alıcı bir iştir. Daha da kötüsü, İngilizce ve Fransızca haberleri okuyabilecek kadar şanslı olan bizler bile, bu bilgiyi Kıta’nın diğer dil yelpazesindeki kadın ve erkek kardeşlerimize iletemeyişimizin handikapıyla yüzleşiyoruz.

 

Anglofon Afrikalıların; Malililerin, Senegallilerin ve Burkinalıların Fransızlara ait şirketlere, Fransızlara ait altyapıya, Fransız elçiliklerine, Fransız Enstitülerine fiziksel olarak saldırdığını ve birkaç ay önce Mali'de olduğu gibi bazı durumlarda da ülkelerindeki Fransız büyükelçilikleri ve askeri üslerinin pılı pırtılarını toplayıp gitmelerini istediklerini gördüklerinde şaşırdıklarını söylemek yeterlidir. En son Burkina Faso vakasında, birkaç gün önce İbrahim Traoré liderliğindeki askeri darbe, Paul-Henri Damiba'nın geçiş hükümetini istifaya ve onu koruyan Fransız ordusuyla birlikte ülkeden ayrılmaya zorladı. Dikkat çekici bir şekilde, Batı medyası odadaki fili görmedi bile: Altmış yıllık bağımsızlıktan sonra Fransızlar nasıl oluyor da hâlâ Burkina başkanına kişisel koruma hizmeti veriyorlar? Cevap: Şey, aslında gerçekte ülkeden hiç ayrılmamışlardı ki!

 

CFA hala eski Fransız kolonilerinde kullanılan para birimidir; Total hala araba yakıtının ana tedarikçisidir; Orange, telefon ve internet hizmetinin yanı sıra Orange Money aracılığıyla para transferi yapan ana telekomünikasyon şirketi olmaya devam ediyor; Auchan ve Casino hala birincil gıda sağlayıcılarıdır; Candia Grand Lait, halka satılan bir numaralı süt olmaya devam ediyor; Süveyş Grubu halen su servisi yapmakta ve su temini altyapısı sağlamaktadır; Eiffage, ünlü Dakar Sanat Bienali gibi kültürel etkinlikleri finanse etmenin ve düzenlemenin ya da yakın tarihli “Afrika Sanatı” Restitüsyon projesini koordine etmenin yanında hâlâ otoyol ve demiryolu altyapısı inşa ediyor ve bakımını yapıyor; Alstom, Afrika'ya, hatta bazen henüz tren istasyonunun bulunmadığı başkentlere bile tren satmaya devam ediyor; Air-France, Fransız vizesi almanın neredeyse imkânsız olmasına rağmen, denizaşırı seyahat eden Frankofon Afrikalılara hizmet veren başlıca havayolu şirketidir vs vs… Kıtadaki Afrika vatandaşlarına hizmet veren Fransız şirketlerine ek olarak, Fransa'nın yıllık GSYİH'sine büyük ölçüde katkıda bulunan ve Fransızların kullandığı uranyum ve kakao gibi hammaddeleri çıkarıp rafine eden Fransız şirketleri de var. Bu şok edici gerçeğin, eski Fransız sömürgelerinde yaşayan Afrikalıların kötü durumunun sebebi olduğunun ifşa edilmesi, Kıta düzeyinde bir ayaklanmaya neden olacaktır. Belki de tam da bu nedenle Batı medyası bunlardan neredeyse hiç bahsetmemektedir.

 

Batı medyası, Fransızlara ait şirketlerin bu alanı “işgal etmesi” için elverişli iş sahası karşılığında Fransa'nın güvenlik sözü verdiğinden de bahsetmiyor. Fransız birlikleri Mali'den ayrılmadan önce burada ve çevre ülkelerde 5000'den fazla Fransız askeri vardı. Bu sayı, tüm kıtada konuşlandırılan 8000'den fazla Fransız askerinin dışındaydı. Ancak, son otuz yılda birçok Fransız askerinin Frankofon Afrika'da konuşlandırılmasına rağmen, terörizm ve siyasi-ekonomik krizler nedeniyle ülke içinde yerinden edilmeler katlanarak arttı. Başka bir deyişle, Fransa adil olmayan pazarlığın sonundaki anlaşmaya bağlı kalmamakla kalmadı, aynı zamanda birliklerinin varlığı güvenlik sorununu daha da kötüleştirmiş görünüyor. Bu gerçeğe işaret eden Mali geçiş hükümeti geçtiğimiz günlerde, Fransa'nın Mali'deki terörist gruplara olası maddi ve istihbarat desteğinin araştırılması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde soruşturma talep etti.

 

Fransa bu suçlamalara karşı çıkmak için, Mali ve Burkina Faso devlet yönetimini devralan geçiş hükümetlerine verilen Rus paramiliter desteğinin güya kanıtladığı Rus emperyalizmini kınamakta ve Malilileri ve Burkinalıları siyasi araçsallaştırma ile suçlamakta fazla gecikmedi. Beklendiği gibi, yakın incelemeye dayanmasalar da bu Fransız ithamları Batı medyası tarafından hemen büyütüldü. İşin aslı Rusya, ilgili Afrika makamlarının daveti olmadan Afrika'ya tek bir postal bile yollamış değildir. Fransızlar ise tam aksine, dört yüzyıl önce kendilerini “davet etmişlerdi”. Fransızlar, 400 milyondan fazla Afrikalı erkek ve kadını dünyanın dört bir yanına saçılmaya zorlayan Köle Ticaretine iştirak ettiler. Sömürgecilik sırasında en korkunç suçları işlediler ve eski Fransız sömürgelerinde gerçekleşen ve gerçekleşmeye devam eden diğer birçok cürme ortak oldular. Rusya ise, Afrikalı liderler tarafından, Fransızların çözmeyi vaat ettiği ancak çözemediği sorunları halletmesi için Afrikalılara yardım etmeye davet edildi. Ve gelecek bize bu yeni liderliğin etkinliği hakkında ne gösterirse göstersin, bugün Frankofon Afrika'daki kitleler, Fransa'nın ülkelerini siyasi, ekonomik ve askeri olarak işgal etmesinden bıkmış durumdadır. Bu durum artık Birleşmiş Milletler'deki, Afrikalı seçkinler ile onların gerçekte Kıta’dan hiç ayrılmamış ve hâlâ fethi devam eden bölgelerdeki toprak ağaları olan eski efendileri arasındaki kibar konuşmalardan ibaret değildir. Afrikalı seçkinler da kendi ülkelerinde kiracı olarak kalmayı sürdürüyorlar. Yiyecek, su, eğitim, sağlık, temiz çevre ve iş hakkından mahrum bırakılan oğullarını ve kızlarını artık pasif bir şekilde izleyemeyen anneler de dâhil olmak üzere tüm Afrikalıların katıldığı halk ayaklanmasının arkasındaki temel neden budur. Tüm uluslararası kurumlar ve Birleşmiş Milletler (Fransa'nın Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olduğu) halka onurlu bir gelecek sağlanmasında yardım sözü vermişti.

 

Afrikalı liderler artık işgalci bir güç tarafından yaratılan kaostan sorumlu tutulamazlar. İşgalci güçler yerlerinde kalmaya devam ederken, kendi yanlışlarının suçunu Afrikalılara yüklemek için Batı medyasına güveniyorlar. Burkinalılar, Malililer ve eski Fransız kolonilerindeki insanlar ancak Fransa Kıta’dan ayrıldıktan ve ülkelerinin ekonomileri üzerindeki sıkı denetiminden vazgeçtikten sonra; kendi araçlarını, hünerlerini ve yaratıcılıklarını, bilgi aktarım sistemlerini ve öz dillerini kullanarak kendi geleceklerini yeniden inşa etmeye başlayabilirler.

 

Bu bağlamda dil, Kıta için bölücü bir araçtan ziyade birleştirici bir unsur olarak kullanılmalıdır, zira bu, Batı medyasının olumsuz etkisini en aza indirmemize yardım edecektir. Gerçekten de, Afrika dillerinin ulus ötesi iletişimdeki yokluğu sorunu -belirli bir dereceye kadar Swahili hariç-, Anglofon, Frankofon ve Lusofon [Portekizce konuşan] Afrika arasındaki ayrımı daha da kötüleştirdi ve ortak çıkarlarımızı savunmak için birleşik bir cephenin ortaya çıkmasını geciktirdi. Pan-Afrikacı ideal ve Kıta çapında sürdürülebilir kalkınma ise ancak, yerli dilleri Afrika kamusal alanının ana dilleri haline geldiğinde başarılabilir. Bu dilsel dekolonizasyon süreci ne kadar acı verici olursa olsun, Afrika'nın kendi kaderini tayin etmesine ve ekonomik, politik ve kültürel ilerlemesine giden tek olası yol olmayı sürdürüyor.

 

Bu dekolonizasyon sürecinde, uluslararası kuruluşların, yani Birleşmiş Milletler'in; 54 ülkeden oluşan Afrika Kıtası’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde daimi sandalyeler edinmesi reddedildiği sürece küresel bir sürdürülebilir kalkınma olamayacağını kabul etmesi çok önemlidir. Afrika’nın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu aracılığıyla dile getirilen tüm problemleri, Küresel Güney’inkilerle birlikte bir kenara itilmektedir.

 

 

Kaynak: https://panafricanreview.rw/uprisings-in-burkina-faso-mali-senegal-the-beginning-of-the-end-of-france-africa/

 

 

Çeviri: Medya Şafak