Rusya-Çin-İslam: Yeni bir süper güç mü?

Rusya-Çin-İslam: Yeni bir süper güç mü?
Rusya, muazzam nükleer caydırıcılığından dolayı mağlup edilemez. Çin'in nüfusu ve üretim kapasitesi, onu ABD ile herhangi bir ciddi sıcak savaşta muhtemel bir kazanan yapıyor. Ve İslam dünyası (en son ve en iyi korunmuş İlahi vahye dayanan) dünyanın en canlı dinine, ayrıca en stratejik konuma ve en bol enerji kaynaklarına sahiptir.

 

 

Kevin Barrett

 

Crescent International

 

 

1993'te Amerikalı siyaset bilimci Samuel Huntington, gelecekteki savaşların uluslar arasında değil, medeniyetler arasında gerçekleşeceğini tahmin etmişti. Huntington, olası medeniyet çatışmalarının listesini de öngörüyordu.

 

Otuz yıl sonra, Huntington'ın tamamen haksız olmadığı açıktır. Ancak tekrar bakıldığında, “Medeniyetler Çatışması” adlı makalesinin yaklaşmakta olan çatışmanın dünyadaki tüm medeniyetler arasında gerçekleşeceğini söylemediği anlaşılıyor. Aslında bildiği, ABD önderliğindeki seküler-hümanist neoliberal Batı’nın dünyanın önde gelen diğer medeniyetlerine karşı gizli savaş ilanıydı. Bugün, işte bu medeniyetler savunma savaşı için birleşiyorlar.

 

Medeniyetler Çatışması, genellikle Francis Fukuyama'nın bundan bir yıl önce çıkan Tarihin Sonu ve Son İnsan kitabıyla karşılaştırılmıştır. Ama gerçekte ikisi de Amerikan politika yapıcılarının Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonraki aynı kibirli, üstenci gündemini yansıtıyordu. Fukuyama aptalca Batı neoliberalizminin dünyayı çoktan fethettiğini iddia etti. Huntington ise, diğer tüm medeniyetleri soykırımla yok etmek ve Fukuyama'nın sahte cennetini tüm dünyaya empoze etmek için kılık değiştirmiş bir savaş ilanına dönüşecek kavramsal çerçeveyi önerdi. Bu cennet dünyanın çoğu için yanan radyoaktif küllere dönüşmek anlamına gelse bile.

 

Batının “medeniyet savaşçıları” 2001 yılında Dünya Ticaret Merkezini havaya uçurdular ve İslam'a karşı kalıcı bir savaş başlatmak için haksız yere Müslümanları suçladılar. Avustralyalı uzman Gideon Polya'ya göre, sonraki yirmi yıl içinde yaklaşık 30 milyon Müslüman katledildi ve İslam'ın tarihi merkezi işgalciler tarafından korkunç bir yıkıma uğratıldı.

 

Ardından 2014'te Batılı uygarlaştırıcılar, meşru Ukrayna hükümetini devirerek ve hibrit bir neoliberal-Nazi rejimi kurarak Rusya'ya karşı savaş başlattılar. ABD işgali altındaki Ukrayna tepeden tırnağa silahlandırıldı ve Rus karşıtı beyin yıkama programına maruz kaldı, bu da bir "iç savaş"ı tahrik etti. Etnik olarak Rus olan Ukraynalıların yaklaşık %50'sine karşı yürütülen bir imha savaşıydı bu gerçekte. ABD, uzun bir dizi zorbalığın ardından Rusya'nın tepkisini kışkırtmayı başardı ve bu tepki, şu anda amacı Rusya'nın yıkımı ve parçalanması, Rus kültürünün ve onun temel direği Ortodoks Hıristiyan inancının yok edilmesi olan bitmek bilmeyen tırmanışların bahanesi işlevi görüyor.

 

Bankerlerin sahibi olduğu ABD ve onun vasalları, esasen Rusya, Çin ve İslam dünyasına karşı III. Dünya Savaşı’nı ilan ettiler. Amaçları Amerikan tarzı neoliberalizmi her yere empoze etmektir. Ekonomi ve askeri meselelerde özerklik iddiaları gibi, geleneksel dinler ve aile değerleri de silahlarının hedefindedir. Neocon-neoliberal saldırganlar tüm dünyanın ABD-siyonizm hâkimiyetindeki merkez bankalarının emirlerine uymasını, ABD askeri üslerinin işgallerinin memnuniyetle karşılanmasını ve Batı tarzı çöküş ve ahlaksızlık lehine geleneksel kültürel normları ortadan kaldırmayı istiyor. Ve tabii ki, dünyanın uluslararası işlemleri ABD doları cinsinden yürütmesini istiyorlar, bu da Amerikan merkez bankasının tüm bu askeri üsler, savaşlar ve kültürel yıkım çabaları için sınırsız miktarda basmasına izin veren yapay bir dolar talebi yaratıyor.

 

ABD imparatorluğu, dünyanın en güçlü üç geleneksel medeniyetine karşı aynı anda savaşa girerek kaderini belirledi. Rusya, muazzam nükleer caydırıcılığından dolayı mağlup edilemez. Çin'in nüfusu ve üretim kapasitesi, onu ABD ile herhangi bir ciddi sıcak savaşta muhtemel bir kazanan yapıyor. Ve İslam dünyası (en son ve en iyi korunmuş İlahi vahye dayanan) dünyanın en canlı dinine, ayrıca en stratejik konuma ve en bol enerji kaynaklarına sahiptir.

 

Bu üç saygıdeğer medeniyet, ABD önderliğindeki neoliberal saldırıya karşı nefsi müdafaa için birleşmeye zorlanıyor. Birlikte, kendilerini Amerika'nın "tek süper gücü" ilan eden bir rakipten daha fazlasıdırlar.

 

Amerika'nın Batı Asya ve Rusya'ya karşı beyhude savaşlarının ardından Çin, çok kutuplu dünyanın inşası için barışçıl ve dürüst arabulucu olarak devreye giriyor. Mart ayı başlarında Çinli lider Xi Jinping, İran ile Suudi Arabistan arasında Yemen ve Suriye'deki savaşları sona erdirirken Müslüman Batı Asya'yı sağlam bir şekilde çok kutuplu dünya kampına taşımayı vaat eden bir anlaşmayı kolaylaştırdı.

 

Ardından 20 Mart'ta Xi, Putin tarafından memnuniyetle karşılanan ancak ABD başkanı Joe Biden tarafından "mantıksız" olduğu gerekçesiyle reddedilen Ukrayna için 12 maddelik bir barış planıyla Moskova'ya uçtu. Amerikalılar ise, "Moskova ve Pekin'in Bay Xi'nin gezisini onaylamasından yalnızca birkaç saat sonra”, Putin için Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne uydurma bir tutuklama emri çıkartarak Çin'in barış çabalarına kibrit suyu dökmeye çalıştılar. (Her nedense UCM, tarihteki en kötü ekonomik-ekolojik terör eylemi olan Nordstream boru hattının patlatılması nedeniyle Biden'ın tutuklanmasını istemeyi unutmuş!)

 

Ayrıca, Xi'nin gezisinin arifesinde Putin, Çin'in en etkili gazetesi People's Daily'de bir köşe yazısı yayınlayarak, "Rusya-Çin ilişkileri tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı ve daha da güçleniyor" dedi.

 

Çin barış teklifindeki kilit unsur, tek taraflı yaptırımların kaldırılmasıdır. ABD, Rusya-Ukrayna savaşının geçen yıl patlak vermesinden bu yana Rusya'ya 2500'den fazla yaptırım uyguladı ve kendisine bağlı birçok devleti bunlara uymaya zorladı. Ancak Avrupa, Japonya ve Güney Kore dışındaki dünyanın çoğu, Rusya karşıtı yaptırımları reddediyor veya bunlardan kaçınıyor. Rusya'nın diğer ülkelerin yanı sıra Çin, Hindistan ve ağır yaptırımlar uygulanan İran ile ticareti, ambargolardan bu yana daha da arttı. Amerikalılar Rusya'nın ekonomisini yok etmeye niyetliyse, sonuç tam tersi oldu, çünkü Avrupa ve hatta belki de ABD kendi yaptırımlarından Rusya'nın aldığından daha fazla zarar gördü.

 

Putin ve Biden'ın Çin barış planına zıt tepkileri, Çin'e Moskova'ya desteği artırmak için bir bahane verecektir. ABD, dünyanın çoğu tarafından desteklenen ılımlı ve yapıcı bir barış önerisini tamamen reddediyor. Bu koşullar altında Çin, Rusya'ya sunabileceği yardım konusunda ABD'nin dayattığı kısıtlamalara niçin uysun?

 

Rusya gibi Çin de, Wolfowitz doktrini çılgını ABD imparatorluğunun dünyanın geri kalan bağımsız ülkelerine karşı gizli bir savaş yürüttüğünü ve Rusya düşerse sıradakinin Çin olacağını kabul ediyor. Dolayısıyla Rusya, İran'ın Suriye'yi Batılı savaş kışkırtıcılarından ve rejim değiştiricilerden kurtarmasına yardım etmek için devreye girmesi gibi, Çin de Rusya'nın Batı’nın emperyalist saldırısı karşısında kendi egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumasını sağlıyor.

 

Rusya ve Çin arasında müthiş ittifakta, askeri gücünü kullanmaya istekli "kötü polis" rolünü küçük ortak Rusya, dostane ve makul davranarak istediğini elde eden “iyi polisi” de daha büyük bir ülke olan Çin oynuyor. Bu arada İran, çok kutuplu dünya projesinden yana saf tutarak adım adım Tahran'ın izinden giden tüm Müslüman ümmet adına ilkeli direniş bayrağını taşıyor.

 

 

Çeviri: Medya Şafak